"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Cuma, Mayıs 23, 2008

Eko çöplük

Orta sınıf yaşamını yeniden biçimlendiriyor, yeşil yaşam tarzı için kendileriyle gurur duyuyor ve eskisi kadar çok satın almaya ve uçmaya devam ediyorlar. Tüm dünyanın bir dinmiş gibi yeşil ürünler satın aldığını ve karbon emisyonlarının artmakta olduğunu görmek kolay.

Açık Radyo'da 2007 Ağustosu'nda yayınlanmış Eko çöplük adlı yazıdan ufak bir alıntı bu.

Yazının tamamı başkaca sivri ve karşı tezler de sunmakta. Ayrıca yeşil tüketicilik diye bir tanımlama ile de karşılaşıyorum bu yazıda ilk defa. Kavramların ve inançların içinin kolayca boşalıverdiği bir çağda basit yaşam ve çevre bilincinin başına aynı şeyler gelmesin diye dikkatle okunmaya ve üzerinde ciddiyetle düşünmeye değer buluyorum bu yazıyı.

Salı, Mayıs 13, 2008

Hedef kitle: Çocuklar!

New American Dream (Yeni Amerikan Rüyası) adlı organizasyon, reklamcıların hedef kitlesi haline geldikleri bir dünyada çocukları niçin korumamız gerektiğine ve nasıl koruyabileceğimize dair bir kitapçık hazırlamış. Sadece anne-babalar değil, etrafında çocuk olan herkes bilgilenmek için okumalı bu kitapçığı:

Tips for parenting in a commercial culture (Küçük bir üyelik adımından sonra broşüre ulaşılıyor)

Nedeni için buraya bir alıntı yapıyorum, nasılı okumayı size bırakıyorum:

"Yeni araştırmalara göre çocuklara yönelik agresif (yoğun, saldırgan) pazarlama sadece aşırı materyalizme sebep olmuyor; aynı zamanda depresyon, anksiyete, düşük özdeğerlilik, çocukluk obezitesi, yeme bozuklukları, artan seviyede şiddet ve ailevi stress gibi pek çok psikolojik ve davranışsal sorunlara yol açıyor."

Sadece kitapçıkta değil, sitede de bir çok ilginç kitap, makale ve internet sitesi öneriliyor. Önümüzdeki günleri bu siteyi derinlemesine inceleyerek geçirmeyi düşünüyorum.

Perşembe, Mayıs 08, 2008

Malta: Sağlık sistemi

Küçük detaylarıyla Malta kullanım kılavuzuna devam ediyorum bugün. Biraz da sağlık sisteminden bahsedeyim. Anladığım kadarıyla...
  • Her semtte (şehirde, kasabada, köyde) devlete ait bir Health Centre var. Maltalılar yanında çalışma izni olan yabancılar ve aileleri de uygun ücretle hizmet veren bu merkezlerden faydalanabilir diye duydum. Fakat çok dökük ve eski olduklarını da... Yani bu kısım benim için tamamen rivayetten ibaret. Bir kaç iyi özel hastane var. Uzman doktorlara muayene olmak için önceden randevu almak gerek. Acil durumda veya randevusuz gittiğinizde ancak bir GP (General Practitioner yani pratisyen hekim) ile görüşebiliyorsunuz. O gerekli görürse bir uzmana sevk ediyor. Türkiye'den bildiğim hastanelerin acil servislerinde 24 saat dahiliye ve çocuk doktoru olduğundan biraz garipsiyorum bu durumu. Uzman doktorlar hastanelerle çoğunlukla anlaşmalı çalışıp haftanın bir veya iki günü geliyorlar. Diğer günler neredeler? Başka bir klinik, hastane veya eczanede! Tuhaf ama hemen hiç bir doktorun muayenehanesi yok burada. Eczanelerin bazılarında muayene için ayrılmış bölümler var, haftanın belirli günleri de orada hasta kabul ediyorlar. Yani bir özel hastane veya eczanede muayene olduğunuz doktora haftanın diğer günleri nerede çalıştığını mutlaka sormak gerek. Devamlı tek bir yerde çalışan doktora henüz rastlamadım. Maltalı doktorların çoğu İngiltere'den diplomalı ve çok iyi İngilizce konuşuyorlar. Ayrıca sağlık sektöründe Avrupa'nın başka ülkelerinden gelip çalışan çok da insan var. Durum yavaş yavaş değişiyordur belki çünkü buradaki üniversitenin de bir tıp fakültesi var.
  • Ayrıca yeni yapılmış bir büyük devlet hastanesi var: Mater Dei Hospital. Gidip görmedim ama oldukça iyi olduğu izlenimini edindim.
  • Burada sağlık turizmi oldukça gelişmiş. Bütün özel hastaneler Avrupa'nın sıra beklemek istemeyen ve uygun fiyata tedavi olmak isteyen hastalarına yönelik de hizmet veriyor. Bu açıdan belirli bir hizmet kalitesini tutturduklarını tahmin ediyorum.
  • Aklınızda olsun, Malta'da eczaneler pek çok küçük dükkan ve mağaza gibi 13:30 - 16:30 arası kapalı. Aslında çalışma saatleri değişiklik gösteriyor. Bazı büyük ve uluslararası mağazalar ve turistik yerler gün boyu açık, bazı yerler öğlen 12'de bile kapatabiliyor. Diyeceğim o ki eczaneleri gün içinde kapalı bulabilirsiniz. Buna karşılık Sliema'daki St. James (Capua) Hastanesi'nin eczanesi ayaktan hastalara da hizmet veriyor ve sürekli açık. Belki diğer özel hastanelerde de durum böyledir.
  • Eczaneler aynı zamanda bolca kozmetik ve parfümeri ürünü de sattıklarından ve vitrinlerini bunlarla süslemeyi sevdiklerinden farketmeden yanlarından geçebilirsiniz. Tabelaları yanında yeşil haç işaretleri de gözden kaçırmamak için yardımcı olabilir.
  • Malta'da her şey gibi ilaçta da arzı talep belirliyor. Her ilacı bulamayabilirsiniz. Sizin için önemli ilaçlarınızı yedekleriyle beraberinizde getirin.
  • Güneş nisan ayında bile yakıcı. Yazın denizde çokça denizanası varmış. Tatile geliyorsanız hazırlıklı gelin ve Air Malta uçuş dergisinin tavsiyesine bakılırsa sadece yerlilerin girdiği yerlerde denize girin.
  • Maltada'da pek çok başka ülkede olduğu gibi acil servis, ambulans (ve polis ve itfaiye) için telefon numarası 112.
  • İhtiyacınız olmaması dileğiyle...



Pazartesi, Mayıs 05, 2008

Boda

Aşağıdaki hikaye "fazlalıklar"ın evimize ne yolla ulaştığına küçük bir yaşanmış örnek :)


Bir arkadaşımın doğum gününde davetlisi olarak bir Çin lokantasına gittik. Hoşumuza gitti, yemekler temiz ve lezzetli. Bir sonraki sefer evlilik yıldönümümüzde eşimle bu lokantaya tekrar gitmeye karar verdik. Çinli kızlar bir harika, bizi hemen hatırladılar, hoş bir masaya aldılar. O günkü yemeğin özel bir sebebi olup olmadığını sordular, "evlilik yıldönümümüz" dedik. Ala, yemeğin sonunda tatlı siparişini verirken dediler ki: "Madem bugün özel bir kutlamanız var, biz de ufak bir hediye vermek istiyoruz. Boda mı istersiniz, xfgyhu mu? İkinci söyleneni zaten hiç anlamadığım için şaşkınlıkla "Bo-da?" diye sormuşum. Kız gülümseyip başını sallayarak "Boda!" diye yanıtladı. Eşime dönüp soran gözlerle "Boda?" dedim bu kez. "Boda" dedi "Hani canım var ya..." ses tonuyla. Ne olduğunu anlamış değilim ya, peki...Tekrar kıza dönüp "Boda" dedim, bu sefer kesin bir tonla. Yalnız kalınca eşime "Boda da ne?" diye sordum fısıldayarak, "Hiçbir fikrim yok! Bekle görelim" dedi. Az sonra tatlılarımızın yanında küp şeklinde bir kutu masamıza bırakıldı. Kutuyu bir merakla açıp içindekini görünce eşimle ikimiz birden "Haaa, Buda!" deyiverdik. Meğer kastedilen ufak bir Buda heykeliymiş. Çinliler "Buda" değil de "Boda"mı diyor, ne? Neyse epeyce gülerek bildiğimiz Buda'lardan daha tombul,daha az ruhani, keyifle gülen bir Çinli'yi betimleyen "Boda"mızı alıp eve döndük. Telefon sehpasının üstüne yerleştirdik. O gün bu gün orada durup gülen gözlerle telefon görüşmelerimizi dinliyor. Pek büyük bir sanat şaheseri sayılmaz, ben de öteden beri bibloları pek sevmem. Fazladan yer kaplarlar, evde gereksiz detaylar olarak göz yorarlar, zamanla toz yuvasına dönüşürler, vb, vb. Bir kaç kez ciddi olarak kurtulmayı düşündüm Boda'dan. Fakat birisinin benim kutsal saydığım bir şeyi değersiz gördüğünden çöpe attığını bilsem çok üzüleceğimi düşünerek atamadım bir türlü. Belediye çöp hizmetlerinde hiçbir Çinli'nin çalışmadığından emin olsam da... Zamanla Boda hoş bir yemeğin eğlenceli anısına dönüştüğünden de atamaz oldum galiba. Anlaşılan Boda da bizimle taşınacak...


Not: Bu hikaye de eskiden yazıp, sadeyasam grubuna gönderdiklerimden...

Brand eins

Okumayı sevdiğim sanal dergilerden birisi Brand Eins. Tasarımı sade, bütün eski sayılarına hoş bir arşivden ulaşmak mümkün. Her ay belli bir tema üzerine yazılar yayınlanıyor. Kendini bir pazarlama ve iş dünyası dergisi olarak tanımlasa da sık sık basit yaşamı ilgilendiren konular seçiliyor aylık tema olarak. Karar vericileri arasında basit yaşam felsefesini benimsemiş birileri olduğundan şüpheleniyorum. İçeride adamımız var yani :)))

Mart 2008 sayısının konusu: Tempo (Hız). Editörün yazısından bir alıntı:

"Bir önceki yıl, ulaşım bilgi hizmeti veren İngiliz kuruluşu Keepmoving Avrupa şehirlerinde bir hız araştırması gerçekleştirdi. Otomobil veya kamu ulaşım araçlarıyla bu şehirlerde ne hızla ilerlenebiliyor? Buna göre Avrupa'nın en yavaş ilerlenen kenti Londra... İngiliz başkentinde saatte 19 km. hızla yol alınabiliyor. Hemen ardından: Berlin. Orada ortalama hız saatte 24 km. 19. yüzyılın posta arabaları da işte o kadar hızlıydı. Çok yaşa ilerleme."

Şubat 2008 sayısının konusu: Marketing. Was machen eigentlich Marketingleute?" adlı yazıdan alıntı:

"İyi pazarlamacılar bir ürün veya hizmete dair mesajı 3 anlaşılır sözcükle formule eder ve bunu yaratıcı bir şekilde iletirler. Kötü pazarlamacılar konuşurlar, konuşurlar, konuşurlar..."
Ben kötü bir pazarlamacı olurdum kesin!

Ocak 2008 sayısının konusu: Extreme (Aşırı). Abartma, dogmatizm, fanatizm, sınırları zorlama... Aşırılığın her hali üzerine yazılar.

Aralık 2008 sayısının konusu: Design. Schönheit hilft (Güzellik yardım eder) adlı yazı şöyle başlıyor:"İyi görünen, her şeye daha kolay sahip olur. Okulda. Mahkemede. Ücret pazarlığında. Hatta bebekken."

"Dış görünüş önemsizdir, önemli olan ruh güzelliği" diyen yaygın görüşe -ki basit yaşama ilişkin yazılarda da sık sık rastlanır ve vurgulanır- bilimsel verilerle karşı duran bir röportaj bu. Karşı tezleri sevenlere...


Temmuz 2007 sayısının konusu: Zu viel! (Çok fazla). Sie haben Ablenkung adlı yazının neresinden alıntı yapsam bilemiyorum. Okuyabilen baştan sona okusun, ben giriş cümlelerini paylaşayım:

" E-mail, cep telefonu ve cep bilgisayarı ile elektronik iletişim bir kaç yıl içinde patladı. İnsanoğlu yeni oyuncaklarını sevdi. Ama ne yazık ki onları nasıl verimli kullanacağını öğrenemedi."

Aralık 2006 sayısının konusu: Luxus/Minimum. Das Ideal adlı yazı "Ne gerekli, ne fazlalıktır? İnsanoğlu neye gereksinim duyar?" diye sorarak başlıyor.

Temmuz 2006 sayısının konusu: Sparwahn (Tassarruf çılgınlığı). Spar dir das adlı yazı şöyle açıklıyor bu çılgınlığı: "Yapabildiğin her alanda tasarruf yap, ki her şey iyi olsun. Harcamaları kıs. Tüketimini kısıtla. Ucuz şeyler al. Cimri ol. Tasarrufa katılmayan çılgın sayılır."
Basit yaşam ve çevre politikaları ekonomiyi baltalar, durgunluğa sürükler diyen bir görüş var. Bir ara kafamı toparlayıp yazmak istiyorum bu konuyu. Aklımın bir köşesinde basit yaşam felsefesinin anahtar kelimelerini sıralarken (arı, duru, az, öz, sade, basit, net, açık, uyumlu, vb, vb) hep "denge" sözcüğü de ekleniyor onlara. Aşırı uçlardan kaçınmak anlamında. Öyleyse çılgıncasına tüketimi savunmadığı gibi çılgıncasına tasarrufu da savunamaz bu dünya görüşü.

Ocak 2006 sayısının konusu: Komplexitaet. Einfach Mehr adlı yazı beni basitin karşıtı olarak çeşitlilik, kapsamlılık, karmaşa, karışıklık kavramları hakkında düşündürüyor. Sanki complexity sözcüğünün tam bulamadığım bir Türkçe karşılığı var ve o karşılık her neyse o kadar da kötü, o kadar da öcü değil. Sadece onunla nasıl başa çıkmak gerektiğini bilmek gerek. Bu anlamda John Maeda'nın 4. ve 5. kuralı ile mutabığım.
(Kural 4: Öğren: "Bilgi herşeyi basitleştirir."
Kural 5: Farklar: "Basitlik ve "Karmaşa" birbirine ihtiyaç duyar")


Hımmm, biraz kendimle konuşur gibi oldu bu yazı. Kafanızı mı karştırdım? Şu güzelim kahkaha çiçekleri (öyle derdik biz çocukken) bütün bu soruların yanıtını bilir gibi. Öyle pervasız, öyle neşeli ki objektife bakışları...

Kahkaha

Cuma, Mayıs 02, 2008

Bir blog: Laws of Simplicity

John Maeda'nın laws of simplicity'sini seviyorum.

Sayfanın derli toplu tasarımını,
az laf edebilme becerisini,
her şeyde "basit"i arayışını ve görebilişini,
hepsinden çok 10 basitlik kuralını seviyorum.

Dilim döndüğünce sıralayayım:

1. Azalt (Reduce) : "En basit basitleştirme yolu" olarak...
2. Düzenle (Organize) : "Çoğu az gösterme" yolu olarak...
3. Zaman (Time) : Benim de yola çıkış noktamdı.
4. Learn (Öğren) : "Bilgi her şeyi basitleştirir"
5. Farklar (Differences): "Basitlik ve karmaşanın birbirine ihtiyacı vardır"
6. Bağlam/Çevre (Context) :
7. Duygu (Emotion) : "Çok duygu az olmasından iyidir". Bendeki çağrışımı: "içsel olarak zengin..."
8. Güven (Trust) : Güvene dayanan bir dünya çok daha basit olurdu.
9. Hata (Failure) : "Bazı şeyler asla basitleştirilemez"
10. Bir (The One) : " Basitlik aşikar olanı çıkarmak, anlamlı olanı eklemektir" (Bunu çooook seviyorum!)

Perşembe, Mayıs 01, 2008

Savulun sivrisinekler

Vaktiyle meyve sineklerine savulun demişliğim vardı ya, bu yazıyı onun devamı farzedin.

Oğlumun başı sivrisineklerle dertte. Şimdiden defalarca ısırıldı, bir seferinde hiç yoktan antibiyotik alması gerekti. Sivrisineklere karşı doğal yöntemler nelerdir, ne kullanılabilir, ne kullanılmamalı araştırıp duruyorum aylardır. Çeşitli kaynaklardan öğrendiklerimi bir toparlayayım dedim. Yetişkinlerin de işine yarayacak bir dolu şey var içlerinde.

Önce kullanılmayacaklar listem ile başlıyorum, sonra doğal (ve kısmen doğal) alternatifleri ile devam ediyorum:

Aerosol spray formunda insektisidler: Herhangi bir kapalı ortamı insektisidler (=pıst pıst) ile sivrisineklerden arındırdığımızı, belli bir süre girmediğimizi, bu sürenin sonunda odayı havalandırarak insektisidlerin kötü etkilerinden kurtulduğumuzu varsayalım mı? Ben varsayamıyorum. Binlerce partikül halinde odanın dört bir yanına, eşyalarımızın, giysilerimizin üzerine konan sıvının odayı havalandırmakla çekip gittiğini sanmıyorum, bir şekilde ağız/cilt teması ile vücuda alınmadığını da... Sağlığımız üzerindeki etkisini düşünmek bile istemiyorum. Çevre üzerinde de...

Cilt üzerine uygulanan losyon/krem/spreyler: Bu tür ürünlerde sivrisinekleri öldürmeyip algılama organlarını geçici olarak devre dışı bırakan DEET adlı kimyasal madde kullanılıyor. Zararlı etkileri tam olarak kanıtlanabilmiş değil ama kimi bilimsel deneylerde DEET ile çeşitli hastalıklar ve rahatsızlıklar arasında korrelasyon belirlenmiş. Yüksek oranlarda özellikle 2 yaş altı çocuklarda kullanılması önerilmiyor. Cilt üzerine uygulanan ürünlerden içeriği daha doğal olanlar da var. Özellikle çocuklar için uygun olduğu söyleniyor. Fakat hangi çocuk doktoruna sorsam yanıtları ortak: "İsterseniz yazayım bir reçete, ama ben kendi çocuğuma kullanmazdım" anlamında bir yüz ifadesi. Ben de kullanmam öyleyse.

Prize takılan sinek kovucu aletler: Bazen sıvı, bazen tablet formunda oluyor. Son zamanlarda kimyasal sinek kovucular arasında en yaygın kullanılanlar galiba bunlar. Bebekler için güvenilir olduğu kanıtlanmadığı için pek önerilmiyor. Mümkünse hiç kullanmamak için çaba harcayacağız. Alternatif kullanma yöntemimizi aşağıda anlattım. Prize takılarak kullanılan kovucuların bir kısmı ise sivrisineklerin sevmediği ancak insanların duyamadığı bir ses çıkarıyorlar. Bebekler için Chicco'nun bu tür ürünlerini gördüm, sanırım tablet/sıvı olanlardan daha güvenilir, denemeyi düşünüyorum. Çocuk doktoru bunların bazen işe yarayıp bazen yaramadığını söyledi. Okuduğum kadarıyla sivrisinekler bir süre sonra rahatsız edici sese bağışıklık kazanıyormuş. Ayrıca her sivrisinek cinsinin rahatsız olduğu ses dalgası farklı imiş. Örneğin Chicco paketinin üzerinde yazdığına göre sadece Avrupalı sineklere karşı koruma sağlamaktaymış. Bakalım Malta sinekleri ne kadar Avrupalı?

Yapışkan tuzaklar: Pencere çerçevesine yapıştırılan, sineklerin gelip konunca ayrılamadığı tuzaklarmış bunlar. Görmedim, kullanmadım. Zehirli olanları varmış, özellikle çocuklu evlerde bunlardan mutlaka kaçınılmalıymış.

Cibinlik: Ben ilk duyduğumda gülmüştüm, siz gülmeyin. Malta'ya taşınırken başımıza gelecekleri az çok tahmin ettiğimden oğlumun doktoruna sivrisineklere karşı ne kullanabileceğimi sordum. Aklımca o doğal bir ilaç önerecek, ben de gelmeden önce alıp kendimi hazırlıklı hissedeceğim. Yanıtı sadece "Cibinlik" oldu. Cilde sürülen krem tarzı koruyucuları özellikle bir yaş öncesi bebeklere önermiyormuş. Cibinlik ben çocukken ailemin de kullandığı bir yöntemdi. Tropik ülkelerde hala kullanılıyor, neden olmasın? Kimyasal değil, sağlığa ve çevreye zararlı değil. Üstelik bir kez alınınca yıllarca kullanılabilir, ailede bir çocuktan diğerine devredilebilir. Malta'da bebek arabası ve yatağının üzerine geçirilebilecek tarzda cibinlikler buldum. Hareketli ve meraklı bir bebekle ne kadar verimli kullanılır, bilmiyorum. Yine de savunma kalkanımızdaki yerlerini aldılar. İngilizce ve Almanca konuşulan ülkelerde Mosquito net, Moskitonetz diye aranacak.

Doğru giysi seçimi: Sivrisineklerin renk seçtiğini biliyor muydunuz? Açık renk giysiler tercih edilmeliymiş, mavi renkten de hiç mi hiç hoşlanmıyorlarmış. Ayrıca yaz sıcaklarında dahi hafif, sıkmayan giysilerle vücudun örtülmesini öneriyorlar. Bu son söylediğim aynı zamanda bebeği güneşe karşı korumak için de tavsiye ediliyor. Oğlumun yaz giysileri -mümkün olduğunca- şort yerine pantolon, kısa kollu tişört yerine uzun kollu tişört şeklinde olsun, sıcak renkler yerine de bol bol mavi giysin diye düşünüyoruz. Nefes alan, hafif kumaşlardan hazırlanmış olması şartıyla...
Havalandırma: Gün boyu açık pencereler sivrisineklere de davetiye çıkarıyor tabii. Çok sıcaklarda pencere açmadan oturmak mümkün olmayabilir. Özellikle bizimki gibi klimaya da çok gerekmedikçe başvurulmayan evlerde. Ama bunun dışındaki zamanlarda -örneğin bugünlerde- gün boyu yarı aralık bir pencere yerine, gündüz saatlerinde kısa (5-10 dk.) ama tam bir havalandırmanın yeterli olacağını biliyorum. Akşamları mümkün olduğunca pencere açılmayacak, çünkü sivrisineklerin ışığa geldikleri aklımda.

Pencerede tel: Uygulama imkanım olmasa da burada söz edilmeye değer. Özellikle yatak odası pencerelerine istenmeyen ziyaretçileri engelleyecek teller monte edilmesi sorunu zaten büyük ölçüde çözer gibi geliyor bana. O zaman dilediğimiz gibi havalandırabiliriz de odalarımızı. Evimizin güzelliği mi bozulur? Kullandığımız kimyasalların 20 yıl sonra sağlımızı bozmasına tercih edilmez mi bu? Hem yaratıcı akıllar pencere tellerini de güzelleştirmenin bir yolunu bulur elbet.

Avcılık: Gerekli önlemleri aldıktan sonra ve uykuya dalmadan önce tüm odayı bir kez daha gözden geçirmekte fayda var. Klasik ve en doğal yöntemlerden biri :) Kişisel gözlemim sivrisineklerin genelde yatağa ve giysilere yakın yerlere konuşlanmayı tercih ettikleri yönünde :)


Uçucu bitkisel yağlar: Önce bir uyarı: Burada sözü geçenler çok yoğun ve etkili yağlar olduklarından bebeklerle son derece dikkatli kullanılmalı. Çocukların erişiminden kesinlikle uzak tutulmalı. Çok çok az (bir kaç damla) kullanılmalı. Hiç bir şekilde dahili veya direkt cilt üzerinde kullanılmamalı. Etkisi önce yetişkinlerin üzerinde test edilmeli. Bazı yağların kokusu o kadar keskin ki bebeklerde solunum problemlerine sebep olabiliyormuş. Dikkat, dikkat, dikkat! Bitkisel yağlar son derece doğal ürünler olmalarına rağmen, her madde gibi alerjik reaksiyona sebep olabiliyorlar, yetişkinlerde dahi önce az miktarlarla denenmeli. Uçucu yağları kullanırken hamileler de dikkatli olmalı. Emin olmadığınız her yöntemde olduğu gibi önce doktorunuza bir sorun.

Sivrisineklerin sevmediği sesler ve renkler olduğu gibi, bazı kokuları da sevmiyorlar. Bu kokuları içeren spreyler hazırlayıp oda spreyi gibi kullanmayı düşünüyorum. Vücuda sürülmek üzere hazırlanan bazı krem ve losyonların tariflerini de buldum. Ama bence onlar yetişkinler için. O yüzden denemeyi ve burada vermeyi düşünmüyorum. Önce sivrisineklerin sevmediği kokular:


3 Türk araştırmacının yaptığı bir araştırmanın özetini buldum, ama kendisine ulaşamadım. Buna göre şu bitkilerin yağları da bir ölçüde sivrisinek kaçırıcıymış (İlk üçü araştırmaya göre en etkili bulunanlar) : Anason, Okaliptus, Fesleğen, Nane, Defne

Şöyle bir sivrisinek kovucu oda spreyi tarifi buldum:
- 10 birim zeytinyağı veya alkol (veya bence arı su!)
- 1 birim yukarıda sayılan bitkisel yağlardan biri (veya bir kaçı)
bir sprey şişede karıştırılıyor ve her kullanımdan önce şişe iyice sallanıyor. Daha önce arı su ve biberiye yağı ile çok başarılı bir oda spreyi yaptığımdan, ben alkol veya zeytinyağını işe hiç karıştırmayıp arı su ile denemeyi düşünüyorum. Bu arada elinize bulaşabilecek bir damladan az miktar yağ bile bebeğinizle veya hassas dokularla (göz, mukoza) temas ettiğinde rahatsız edici olabilir. Spreyi hazırladıktan sonra, hiç bir şeye dokunmadan elinizi iyice yıkamayı unutmayın! Ancak bu spreyden saatler boyu koruma gibi büyük şeyler beklenmemesi gerektiğini söylemeliyim. Yapılan deneylerde DEET içeren kimyasal muadillerinden kat kat zayıf oldukları kanıtlanmış. İyi sonuç alabilmek için sık sık tekrarlanması gerekebiliyormuş. Ama önemli olan doğal olması! Uçucu yağlar çok ucuz değiller, buna karşılık damla damla kullanılıyorlar. Bu yüzden ben alırken yukarıdaki listeden başka amaçlarla da kullanabileceğim yağları seçtim. Sedir (çünkü aynı zamanda güve kovucu), tea tree (çünkü antibakteriyel etkileri de var), biberiye (evde zaten vardı), lavanta (kokusunu severim), portakal gibi...

Bir başka doğal oda spreyi kedi nanesi (cat mint) veya biberiye çayı ile yapılıyormuş. Hazırlanan çayı doğrudan sprey şişesine alıp gerektiğinde kapalı mekanda kullanmak yeterliymiş.

Citronella yağı içeren pek çok sinek kovucu da var piyasada. Küçük bir kavanozun içinde bu yağa batırılmış sünger şeklinde bir ürün bulduk mesela. Yatmadan önce kapağı açılınca bütün gece odayı mis gibi kokutuyor. 35-40 gün sürüyormuş etkisi. Hep gittiğimiz hastanede çalışan son derece güvenilir bulduğum bir eczacı hanım bana torunları için uyguladığı yöntemi önerdi. Çocukların yatak odasında akşam bir kaç saat prize takılan aletlerden kullanıyormuş. Yatma vakti gelene kadar odadaki sivrisinekler böylece dışarı kovuluyor, ardından prizdeki alet çıkarılıyor, bütün gece korumayı Citronella üstleniyormuş. Bana mantıklı geldi, bu aletlerden kullanmak zorunda kalırsam bu şekilde kullanmayı düşünüyorum. Eğer gece boyu prizde takılı bir sivrisinek kovucu bulunacaksa, çocuk doktorunun önerisi bebeğin yatağından en az 1-2 metre uzaktaki bir prize takılması yönünde...

Yapılması / Yapılmaması gerekenler: Ter, yağmur ve rüzgarlı hava kullanılacak herhangi bir kovucunun etkisini azaltıyor. Durgun su birikintileri de sivrisinekleri çekiyor. Bunlardan kaçınmaya çalışılmalı. Gün batımından ve gün doğumundan hemen önce ve sonra sineklerin daha aktif olduğunu okudum. Ayrıca sivrisinekler parfüm, deodorant, sabun, duş jeli, şampuan, güneş kremi vb. ürünlerde sıkça kullanılan çiçeksi kokuları seviyormuş. Bebeklerde özellikle kokusuz, doğal ürünler tercih edilmeli. Zaten alerjiye karşı korunmaları için de gerekli bu. Yatmadan önce bir duş hem teri önler, hem gün içinde kullanılabilecek ürünlerin (yazın özellikle güneş kremi) kokularını alır, bebekler de rahat uyur.

Fesleğen-Biberiye yetiştirmek: Bu önerinin etkisinden emin değilim ama fikri sevdim. Yatak odası pencerelerinde (dışarı doğru yerleştirebileceğiniz saksılıklar varsa), balkonlarda ve sivrisinek girmesi mümkün diğer yerlerde fesleğen ve biberiye yetiştirmek öteden beri sivrisinekleri kaçırmak için kullanılırmış. Benim bahçe malzemeleri satan çiçekçi amcaya uğramam şart oldu. Sivrisinekleri kaçıramazlarsa bile gözlerimizi şenlendirir, yemeklerimize birer taze çeşni olurlar fesleğenle biberiye :))

Sizin bildiğiniz başka doğal sivrisinek kovucular varsa duymaktan memnun olacağım.

Kaynaklar:

  1. Ohne Chemie gegen Mücke & Co.

  2. Mücken - was hilft gegen die Plagegeister?

  3. Mosquito Repelling Essential Oil Blends

  4. Repelling Mosquitoes Naturally

  5. Natural Ways To Repel Mosquitoes

  6. Natural Mosquito Repellent: A Natural Barrier Against Mosquitoes

  7. Mosquitoes and Mosquito Repellents: A Clinician's Guide

  8. 3 çocuk doktoru, 2 eczacı :))