"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Perşembe, Nisan 30, 2009

Malta: Gzira ve Sliema sokaklarında

Uzun zamandır Malta sokaklarında bir tur atmamıştık, öyle değil mi? Bugün Gzira ve Sliema sokaklarındayız...


IMG_1583


Orpheum Theatre'ı ilk kez geçen Aralık ayında ana caddede yürümek yerine Gzira'nın ara sokaklarına dalmaya karar verdiğim bir gün keşfettim. Köşebaşında, eski ve güzel bir bina. İçeri girip gezmek isterdim ama her zamanki gibi merdivenler bize( yani bebek arabasına) engel oldu. Girişte gayet gişe görünümlü bir bölmede oturan gayet gişeci görünümlü bir kadın vardı sadece. Daha sonra internette araştırdım da dünyanın değişik yerlerinde bu ismi taşıyan bir sürü başka tiyatro varmış. Orpheum "Orpheus'ye adanmış" demekmiş. Bugünlerde sinema olarak kullanıldığını ve bazı toplantılara evsahipliği ettiğini de okudum. Binanın benim çektiğimden daha güzel bir fotoğrafı burada. İçinin neye benzediği de şurada, şurada ve şurada görülebilir.



IMG_1585




Bu bina ise Orpheum Tiyatrosunun tam karşısındaydı.


IMG_1589



Malta'da bazı dükkânların ne kadar hoşuma gittiğinden bahsetmiştim, değil mi? Bu da onlardan biri...



IMG_1660

Bu da bir diğeri. Dükkânda, vitrininde bir numara yok aslında. Burada bulunması tamamen nostaljik sebeplerden. Çocukluğumuzun mahallelerinde "köşebaşındaki kasap dükkanı" da böyle değil miydi? Kasap dükkânlarının dikkat çekmeye ihtiyacı mı var?


IMG_1590



Sarı-krem kesme taşları, mavi ahşap kapısı ve cumbasıyla tipik Malta evlerinden biri... Tek eksikliği bir saksı sardunya.






IMG_1591



Bu evlerin garaj girişleri bile böyle!


IMG_1594



Bu da çok sevdiğim evlerden biri...


IMG_1597



Köşebaşında yeşil pancurlu bir ev...


IMG_1598

Bu köşebaşına ise maviler hakim yine...


IMG_1658


IMG_1659

Bu iki yeşil kapı Sliema'nın farklı sokaklarından...



Sea Water Distilling - Tigne Seafront

Bu bina Sliema'da, (daha önce bahsettiğim Tigne Seafront'ta) adeta kıyıdaki ana yol üzerinde kalmış eski bir bina. Üzerindeki yazılara bakılırsa Malta'da tuzlu suyun arıtılarak kullanılması uygulaması en azından 1800'lerin sonuna kadar gidiyor. Bugün de adada kullanılan suyun yarıdan çoğu denizden elde ediliyor. (İlgili firmanın web sayfasında yazdığına göre ada(lar)da kullanılan suyun %57'si denizden reverse osmosis yöntemiyle elde ediliyor, geri kalanı yeraltı sularından kazanılıyor).Bu yüzden üretiminde petrol kullanılan elektrik gibi o da çok pahalı.

Hoşçakal Gzira! Hoşçakal Sliema!

Cumartesi, Nisan 25, 2009

Malta: Karabağlı?

Bu yazının başlığı Malta: Her sakallıyı deden sanma da olabilirdi.

"Karabağlı" çorbasına ilk kez Malta'ya gelmeden önce internette araştırma yaparken rastladım. Malta mutfağıyla ilgili bir sitedeydi. Qarabaghli Soup: Kabakla yapılan bir tür vejeteryan çorba.

Arapça'nın Malta dilindeki yerini, Malta tarihini falan biraz öğrenmiştim ya, bu Qarabaghli fazlasıyla Türkçe duruyordu. "Kabak çorbası mı?" diye düşünmüştüm, "Bu pek bize özgü de durmuyor ama... "
Daha sonra Malta'da biraz daha araştırdım bu Qarabaghli çorbasını. Internetten bulabildiğim kadarıyla işin aslı şu:

Çorbanın adı Malta dilinde aslında şöyle yazılıyor: qargħa bagħli . Google Translate sitesine bakılırsa bunun İngilizce karşılığı courgettes, başka sitelerde de baby pumpkin olarak geçiyor. Ayrıca qargħa hamra var ki o da pumpkin , red gourd anlamına geliyormuş. Tek tek bakılırsa qargħa pumpkin demekmiş, bagħli ise unirrigated. Özetle qargħa bagħli veya qarabaghli aslında bildiğimiz kabağa veya bir benzerine Malta'da verilen isim.

Bu kabakla yapılan yemekler de sadece çorbayla sınırlı değil. Bizdeki etli kabak dolmasına benzeyen Qarabaghli mimli bil-laham var mesela.

Büyük Kuşatma sonrasında Malta'da kalan Karabağlı lakaplı bir Türk'ten, veya çok sonraları Malta'ya sürgüne gönderilen Türkler'den birinden falan almıyor bu kabak çorbası adını.

Öylesi yüreğinizi daha mı çok okşardı? Ne yapalım, hayat böyle. Dünya her zaman bizim etrafımızda dönmüyor :)

Pazartesi, Nisan 20, 2009

Malta: Posta

Malta'nın dört bir yanında İngiliz sömürge döneminin izlerini görmek mümkün. En çok rastlanan örneklerden biri posta kutuları. İngiltere'de görmeye alışkın olduğunuz türden kırmızı posta kutularına her yerde rastlamak olası. Eskiler yuvarlak klasik tarzda, yeniler yeni olduğu her halinden belli, yerel ve uluslararası posta için ayrılmış iki gözleri olan, ama yine aynı kırmızı tonda.


Fotoğraf:foxypar4


Posta kutuları ve onları kullanmak bana çocukluğumu anımsatıyor. Malta'da her bahaneyle tanıdıklara kart atmamın, gönderilecek postaların sorumluluğunu üzerime almamın sebeplerinden biri bu sanırım. Postaneye gitseniz bile -zarfınız çok büyük değilse- size uygun fiyatta pul satıp kapının hemen çıkışındaki posta kutusuna yönlendiriyorlar. Posta ücretleri gayet uygun. Yerel posta 19 cent, Avrupa (ki buna Türkiye de dahil) 38 cent, dünyanın en uzak köşesi bile 1 avroyu bulmuyor. Tabii ki bu söylediğim 20 gr.ı geçmeyen kart ve mektuplar için geçerli. Postaneler genellikle* sadece öğleye dek açık ama gazete-dergi satan bir çok dükkan aynı zamanda kart, zarf ve pul da satıyor. Benim favorim Gzira'daki Book Bites Café. Orada kartlarınızı ve pulları aldıktan sonra bir fincan kahve ve bir dilim çikolatalı kek eşliğinde yazabilir, sıcakkanlı personelden en yakın posta kutusunun nerede olduğunu öğrenebilirsiniz :)

Malta'dan sevdiklerinize eski usul bir kartpostal yazmadan, güneşli bir Akdeniz selamı göndermeden dönmeyin :)

*Valletta'daki iki postaneden biri öğleden sonra 2'ye, diğeri 3'e kadar açık.

Çarşamba, Nisan 15, 2009

Malta: Tigné / Dragut Point

Yolunuz bir gün Malta'ya düşerse, büyük ihtimalle Sliema'ya da düşecek. Eğer Osmanlı tarihine ve özellikle Türk denizcilik tarihine meraklıysanız, Sliema'da alışveriş ve yemekten biraz vakit ayırın ve Tigne Point'e uğramadan geçmeyin. Tigne Point Sliema'da, ucu Valletta'ya, bir yüzü Manoel adacığına, diğer yüzü açık denize bakan bir burun. (Daha anlaşılır olması için şu haritaya bakabilirsiniz. Haritada sağ alt köşede.) Malta tarihine pek girmek istemiyorum, çünkü aslen bilgisiz olduğum bir alanda bölük pörçük bilgilerle ahkâm kesmem anlamına gelecek. Ama kısaca anlatmak gerekirse, 1565'deki Büyük Kuşatma sırasında Turgut Reis bugün Tigne Point olarak bilinen bu burnu ele geçiriyor. Tigne Point Valletta'nın kuzeyindeki Marsamxett_Limanı'na baktığı için önemli. Turgut Reis bu burundan Valletta'nın en önemli istihkâmlarından sayılan St.Elmo'yu hedef alıyor. St.Elmo'nun düşmesi, Osmanlı donanmasını başarıya götüren en büyük adımlardan biri sayılacak. St. Elmo yoğun top ateşi altında düşmesine düşüyor ama bu arada Turgut Reis de bir karşı top ateşinde yaralanarak ölüyor. Hikayenin sonunu tarih kitaplarından okumak mümkün.



Resim: Malta Kuşatması - Türk donanmasının adaya varışı
Matteo Perez d'Aleccio
Kaynak: Wikipedia

Bugün bu burunun en uç noktası hâlâ Dragut (Turgut) Point olarak biliniyor. Tigne Point'in açık denize bakan kısmına Qui-si-Sana deniyor ve buraya açılan sokaklardan birinin adı da Triq Dragut. Qui-si-Sana'da son derece sakin ve kendi halinde bir park var. Sükunetle kitabınızı okuyabileceğiniz veya Akdeniz'i seyredebileceğiniz bir huzur köşesi. Tavsiye ederim.

Sözkonusu burun "Tigné" adını çok daha sonra alıyor. 1792 yılında şövalye Tigné adında biri burada bir kale inşa ediyor. Kale ve çevresi de bu kişinin adıyla anılmaya başlıyor. Kale, St. John şövalyelerinin son girişimlerinden biri ve Malta'daki en küçük kale olarak Dragut Noktası'nda Marsamxett Limanı'nın girişine inşa ediliyor. 1798'deki Fransız işgali sırasında da önemli bir direniş noktası haline geliyor. İngiliz sömürge döneminde aynı noktaya bir askeri kışla kuruluyor. Malta'nın bağımsızlığını kazanmasından sonra bu yapılar önemini tamamen kaybedip ilgisizliğe terkediliyor.

Bugün Tigné Point'e gittiğinizde ne bulacaksınız peki? Bir kere en azından önümüzdeki bir kaç yıl ne yazık ki Dragut Noktasına erişemeyeceksiniz. Ama Ix-xatt ta 'Tigné (Tigné Seafront) denen kıyıdaki yürüyüş yolunda güzel bir yürüyüş yapabilir, banklarda oturup Manoel adacığını seyredebilirsiniz. Peki Dragut noktasına ne olmuş? Bu bölge 2002 yılında başlayan ve hâlâ devam eden bir yerleşim ve alışveriş merkezi projesinin inşa alanı haline gelmiş. Kışla yıkılmış, bölgeye girişe izin verilmiyor (yukarıdaki fotoğraf kışlanın 2001'de yıkılmadan önceki hali, kaynak Wikipedia). Tahminen 2012'de bittiğinde harika açık deniz ve Valletta manzaralı süper lüx daireler, alışveriş ve iş merkezi, restoranlar, bir otel, bir sinema ve benzerleri bulunacakmış bu bölgede. Manzara açısından bakıldığında aynı şey Valletta'da oturanlar için söylenemeyecek. Oradan bakınca Tigné Point'in şimdiden devasa ve çirkin binalardan oluşan berbat bir görüntüsü var çünkü.

İdeali sanırım bu bölgeyi kamunun erişimine açık, büyük bir yeşil alan haline getirmek olurdu. Kışla binaları korunur ve restore edilir, Turgut Reis ve Büyük Kuşatma'yla ilgili bir iki bilgilendirici tabela konur, insanların nefes alabileceği bir mekân yaratılırdı. O zaman Sliema da adının anlamına (Arapça'da Selam kelimesiyle aynı kökten gelmek üzere barış, huzur anlamında) yakışan bir köşeye sahip olurdu. Fakat bana fikrimi soran yok tabii. Kaldı ki güzelim tarihi binaların ya otel, ya da kebap sarayına dönüştüğü bir ülkeden geliyorum ben. Sormamalarına şaşmamak gerek...

Cuma, Nisan 10, 2009

Malta: Malta Haçı (Maltese Cross)

Malta haçı, tarihte Malta şövalyelerinin simgesiyken bugün ulusal bir simgeye dönüşmüş. Adaya ilk vardığınızda Malta ticari flamasında (?, denizcilikte kullanılan ulusal bayrak -civil ensign) , Malta'ya ait 1 ve 2 Euro'ların arkalarında, Air Malta'nın logosunda gözünüze çarpabilir. Biraz gözünüzü açarsanız göreceksiniz ki, Malta haçı duvar kabartmalarında, tarihi binaların, kiliselerin girişlerinde, şövalye zırhlarında, balıkçı teknelerinde, hediyelik eşya dükkanlarında satılan türlü çeşit nesnede, velakin her yerde. Bizim için ay-yıldız neyse, Maltalılar için Malta haçı o. Uçlarından birbirine dokunan 4 V harfini andıran 8 uçlu bir haç. 8 ucun sadakat, cesaret, dürüstlük, kiliseye saygı gibi şövalyelerin sahip olması gereken 8 özelliği simgelediği söyleniyor. Aslen 11. yüzyıla ait küçük bir İtalyan krallığının (Amalfi) simgesiymiş. Sonra 1530'da adaya gelen St. John şövalyeleri tarafından kullanılmaya başlamış.

Bugünkü resmi Malta bayrağındaki haç ise bir istisna olarak Malta haçı değil. Adaya İngiliz Kralı 6.George tarafından 1942 yılında II. Dünya Savaşındaki büyük kuşatma sırasındaki kahramanlıklar sebebiyle armağan edilmiş George Haçı.

Kaynaklar:
Wikipedia-Maltese Cross
Guide to Malta- Maltese Cross



Fotoğraflar:
balzamina
Pieter Musterd

Pazar, Nisan 05, 2009

Malta: Lampuki


Lampuki Malta'nın efsanevi balığı. Malta mutfağında da, Maltalılar'ın gönlünde de özel yeri var. İngilizce adı Dolphin fish; Sicilya'da Lampugi adıyla biliniyormuş. Dünyanın başka taraflarında ise mahi-mahi, doradao gibi adları var. Çok merak ettiğim halde Türkçe'sini bulamadım. Sanırım bizim kıyılarda gezen bir balık değil. Sonbaharda lampuki akınına uğrayan Malta'da, Ağustos ayında başlayan av mevsimi Kasım-Aralık aylarına dek devam ediyor. Av mevsimi genellikle Marsaxxlokk'da(adanın balıkçılıkla ünlü kasabası) balıkçı teknelerinin din adamlarınca kutsandığı bir tür ayin ile başlıyormuş. Aslen başka mesleklerde çalışanlar bile av mevsiminde bir balıkçı teknesinde bir iki gün olsun -ücret almadan- çalışmayı bir gurur kaynağı sayıyorlarmış.

Maltalılar Roma döneminden beri fazla değişmemiş lampuki avlama yöntemleriyle övünüyorlar. Uzun, büyük palmiye yaprakları ahşap sallar üzerine döşeniyor ve bu düzenek denize bırakılıyor. Öğle vakti güneşten korunmak için bu "şemsiye"nin altına toplanan lampukiler, balıkçılar tarafından geniş ağlarla yakalanıyor. Maltalılar'ın en büyük şikayeti, bu av tekniğinin Akdeniz'deki diğer ülkelerin balıkçıları tarafından taklit edilmesi sebebiyle lampuki avcılığının yaygınlaşması ve balık sayısının azalması... Lampukiyi marketlerde bulmak mümkün değil. Orada -daha önce dedim ya - Estonya'dan gelme okyanus balığı satılıyor! Yeni tutulmuş lampuki alıp yiyebilmek için arabalı seyyar balık satıcılarının uğradığı yerleri bilmek ve sabahın çok erken saatlerinde (6 civarı falan) yola düşmek gerekiyor. Diğer alternatif ise dört bir yandaki turistik lokantaların menülerini takip etmek.

Bir de Lampuki pie var. Maltaca adı Torta Tal-Lampuki. Lampuki ve ıspanak, karnıbahar gibi çeşitli sebzelerle yapılan bir tür tart. (Tarifi şurada) Bir dergide lampukinin klasik balık pişirme usulleriyle pişirildiğinde son derece yavan bir tadı olduğunu ama bu usulle pişirildiğinde efsanevi tadına ulaştığını okudum. Bilmem ki, aksi yönde görüş bildirenler de var.

Lampuki avcılığı ve lampukiyle yapılan değişik Malta yemekleri için şu linke de göz atabilirsiniz: http://www.geocities.com/frans311/lampuki.html


Fotoğraf: Malta Ministry for Resources and Rural Affairs


Çarşamba, Nisan 01, 2009

Yeniden... (Dikkat! Bu bir bant kaydıdır)

Bugün itibariyle yollardayız yeniden.
Malta'dan ayrılıyoruz.
Durmadan akıp giden bulutları, güneşi, denizi, zeytin ağacını gerimizde bırakıyoruz.


Anakaraya geri dönüyoruz.
İçinde kendimi kaybedeceğim kütüphanelere...
Koyu ve çok yeşile...
Ihlamura, meşeye, ırmağa...
Asılı, gri bulutlara...
Geri dönüyoruz.


Yeniden bavulları, kutuları hazırladık.
Yeniden safra attık, gereksizlerden kurtulduk.


Kimbilir ne kadar zaman internet bağlantım olmayacak.
Bir bilgisayarın başına oturmaya zaman da olmayacak sanırım.

Bir süre ortalarda olmayacağım.

Daha Malta'yla ilgili anlatacaklarım bitmemişti oysa.
Ben de düşündüm ki ben yokken otomatik yayınlanacak bir kaç Malta yazısı fena olmaz. Önümüzdeki günlerde onlar gelecek.


Değerli okuyucu;
Tekrar buluşana dek sağlıklı, mutlu, huzurlu günler sana...