"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Cumartesi, Şubat 27, 2010

Oyun ve oyuncak üzerine...

Baslarda, örnegin oglum ilk dogdugu siralarda, üzeri bugulu bir düsünceydi sadece.
Son zamanlarda üzerine biraz okudum, arastirdim; cok da düsündüm.
Bir el üzerindeki buguyu siliverdi ve o düsünce daha bir keskin, daha bir net gelip yerlesti beynime.

Karar verdim, benim cocugumun hic "materyal"i olmasin ve o hic "etkinlik" yapmasin diye...
"Eee, neler yaptin bugün bakalim?" diye soran büyüklerine yaniti asla "etkinlik yaptim!" olmasin diye...
Oyuncaklari olsun onun, her sey oyuncak olsun ona.
Oyun oynasin o, oyun cok olsun yasaminda.

Cünkü;
** Oyun degerlidir ve önemlidir. Bir cocuk kücük bir bilim insanidir ama onun biliminin yöntemi oyundur, araci oyuncaktir. Dünyayi oyunla ögrenir; oyunla ve ögrenmenin nesnesini kendine "oyuncak" ettigi icin...

** Oyun basittir ve öyle olmasi güzeldir. Cünkü:
"basit şeyler yaptırın oğlunuza. artık ne vasıflı insanlar o kadar komplike hale getiriyorlar ki kendilerini günlük ve gerçek hayatın basit bir sorunu karşısında şaşırıp bakakalıyorlar. oysa öyle etiketliler ki, öyle vasıfları var ki. yine de basitliği atladıkları için öylece bakıyorlar gerçek hayata. siz de oğlunuza basit şeyler yaptırın. güzel zaman geçirsin ama tiyatroya götürecekseniz mesela en basit oyunu seçin. birhaftasonunuzu sadece park bahçe gezmeye ayırın. basit olun!" (Tesekkürler Sardunya!)


** Oyun/oyuncak evrenseldir. Materyal/etkinlik degildir. Böyle olmasaydi...

...su cocuklarin hic bir sansi olmazdi.
...ki olmali,
...ki var.

**Oyun kendiligindendir. Oyuncak da... Cocuklugumun en güzel oyunlari önceden planlamadiklarimizdi. Kimsenin ögretmedigiydi. O anda icat ettiklerimizdi. Birden aklimiza gelenlerdi. Ucu acik olandi. Her seferinde baska yöne gidendi. En sevdigim oyuncaklarim, "al bak, bununla mesgul olacaksin ve  iste böyle ve böyle ve böyle yapacaksin"  diyerek önüme konmayanlardi. Cayirda bulduklarimdi. Bahcede bulduklarimdi. Cekmecede bulduklarimdi.
 
**Bir sebep mi bilmiyorum ama bir de su var tabii: 

Cuma, Şubat 26, 2010

Kara kus, kara tavuk, amsel, black bird, turdus merula

Adin her ne ise...
Güzelsin!

http://www.youtube.com/watch?v=997RTKzc39c
http://www.youtube.com/watch?v=ELlFOthB918
http://www.youtube.com/watch?v=dntxhQ0V9t4
http://www.youtube.com/watch?v=RAs61Otj5bk
http://www.youtube.com/watch?v=qOp8_tRAQK4

...

Bak!


Dün güzel bir gündü.
Hava güzeldi herseyden önce. Gezmeye gittik.

Yosunlu bir duvarin üstünde bir ugurböcegi gördüm. Sincaba da gösterdim hemen. Cünkü bütün bir kis resimli kitaplarinda gördü ugurböcegini. "U.u bis" dedi hep. Istedim ki gercegi ile tanissin. Gözlerinin saskinlik ve mutlulukla acilisini görmek güzeldi.

Nehir kenarinda yürüdük. Agaclara sarili sarmasiklari gösterdim. "Bak, orman sarmasigi! Meyveleri de var üstünde gördün mü?". Cünkü istiyorum ki, bitkileri en basindan adiyla ögrensin. "Bak, cicek, bak agac" demesin. "Bak anne mese agaci bu, bak bu da kara hindiba" desin. Adini bilmeden gecip gitmesin bu güzel seylerin yanindan. Cünkü "insan ancak bilgisince sever"*.


Karakuslarin ötüslerini dinledik sonra, nerede saklandiklarini bulduk. "Bak, karakus!" dedik birbirimize.
Suya tas attik, halkalarini izledik. Ördeklere "Merhaba, ne soguk bir kisti degil mi? Ama bulustuk iste yeniden" dedik.

Yürüdük, eve geldik.

Güzel bir gündü dün.
Böyle gecile kayitlara..

Fotograflar: 

Pazartesi, Şubat 22, 2010

Secmeler -3 'ün basina gelenler

Gecen hafta oglumu rutin olarak her ay ziyaret eden atesle mesgulduk yine. Maalesef bu sirada Jon Kabat-Zinn'in kitabinin iade zamani geldi ve kütüphaneye geri vermek zorunda kaldik. Ilk firsatta kitabi tekrar siparis etmek istiyorum. Ama bunun en erken Haziran ayinda olacagini da öngörüyorum simdiden.

Ücüncü bölümün girisinde özetle su söyleniyordu: Gündelik isler farkindaliga engel degildir. Bulasik yikamak veya arabanin yagini degistirmek, bir Budist manastirinda meditasyona cekilmekten daha az önemli , daha az degerli eylemler degildir.

Aklimizda bulunsun :)

Bizse bu arada farkinda olmak icin pek cok kücük an yakaladik. Bir hastanenin avlusunda, karlar altindaki bir agaca konmus bir karakusu izledik. Her sabah gün dogarken ziyaretimize geldigini farkettik hatta sonra. Ve iki gün önce uyumak üzereyken pencereye isaret edip "ayyyy!" dedi oglum. O uyuduktan sonra farkettim, gökte ay varmis gercekten de. Bunun ertesi gün havanin acik olduguna isaret oldugunu ancak ertesi sabah göge bakinca anladim. Oglumdan daha yavas, ama ögreniyorum gözünü ana acik tutmayi...

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Secmeler - 2

Devam ediyoruz...

Benim yolum ne?
Yasamimiza dair bazi temel sorulari kendimize daha cok sormamiz öneriliyor bu yazida:
Kimim ben?
Nereye gidiyorum?
Yolum ne?
Benim icin dogru olan yol bu mu?
Elimde olsaydi hangi yolu secerdim?
Özledigim ne?
Aslinda neyi seviyorum?

Önemli olan bu sorulara bir yanit bulmak da degil. Önemli olan sadece soruyu sormak ve ortaya cikan yanitlarin zihnimizden gecip gitmesine izin vermek. Yani farkindalik alistirmalarinda hep oldugu gibi olup bitene müdahale etmeden gözlemek. Cünkü herseyin oldugu gibi dogru yanitin da bir zamani var.

Kolay geliyor kulaga, ama bir de uygulamada görmek lazim :)

Yürürken meditasyon:
Bazi insanlar otururak meditasyonu güc bulurken (benden bahsediyor galiba), yürürken derin bir meditasyon durumuna gecmeyi kolaylikla basarabilirlermis (evet, evet, benden bahsediyor). Aslinda Budist manastirlarinda da sadece oturarak meditasyon uygulanmaz, dönüsümlü olarak yürüyüs meditasyonu da yapilirmis. Önemli olan oturmak veya yürümek degil, zihnin meditasyon sirasindaki durumu imis. Hareket halinde bile olsak, an be an "simdi" ve "burada" olmak özetle.
Klasik olarak yürüyüs meditasyonunda dikkat yürüyüsün kendisine verilir. Özel olarak bir yere varmak da hedeflenmez. Yürüyerek farkindalik alistirmasi ise hemen her yerde yapilabilir. Kaldirimda yürürken, ofisinizin koridoru boyunca gidip gelerek, cocugunuzu veya köpeginizi gezdirirken, vb...

Ayakta meditasyon:
Ayakta meditasyon en iyi agaclari örnek alarak yapilabilirmis. Agaclarin yaninda durmak, herhangi bir yere bakmak ve ayaklarinin toprakta kök saldigini düsünmek... Vücudun rüzgarla birlikte saga sola sallanisini hissetmek...

Kalp iyiligini gelistirmek icin meditasyon:
Upuzun bir bölüm bu. Ama girisinde bir alinti var ki, bütün bölümün özeti zaten:
"Hiçbir insan, bir ada, kendi başına bütün değildir; her insan kıtanın bir parçası, ana toprağın bir bölümüdür. Deniz bir toprak parçasını sürükleyip götürdüğü zaman Avrupa küçülür; tıpkı bir burunun, tıpkı arkadaşlarının malikanesinin ya da kendininkinin küçüleceği gibi. Herhangi bir insanın ölümü de benden bir şeyler eksiltir, zira ben insanlığın içindeyim. Onun için sen de sakın çanlar kimin için çalıyor deme, çanlar senin için çalıyor..."

Internet'te buldugum bu ceviri tam icime sinmedi, Ingilizce aslini da ekliyorum o yüzden:
"No man is an island, entire of itself; every man is a piece of the continent, a part of the main. If a clod be washed away by the sea, Europe is the less, as well as if a promontory were, as well as if a manor of thy friend's or of thine own were. Any man's death diminishes me, because I am involved in mankind; and therefore never send to know for whom the bell tolls; it tolls for thee..."
John Donne
Meditation 17
Devotions upon Emergent Occasions

Bütünün parcasi olmamiz bizi daha alcakgönüllü, daha hirslardan arinmis biri yapmaya götürmeli diye de ekleyeyim yazidan cimbizlayarak :)

Perşembe, Şubat 11, 2010

Secmeler - 1

Kitaptan sectigimiz bölümlerden kisa kisa yazmaya basliyorum. Meyvelitepe kitabin Türkce'ye cevrildigini yazdigi icin detayli yazmaya gerek olmadigini düsünüyorum.

Bir an durmak:
"Yasaminizda sadece tek bir an icin bile olsa durmaniz mümkün mü? Peki o an tam da simdiki an olabilir mi? Bunu yaptiginizi bir düsünün. Ne olurdu?"
"Icinde bulundugunuz ani onu herhangi bir sekilde degistirmeye kalkmadan sadece gözlemlemeyi deneyin. Ne oluyor? Ne hissediyorsunuz? Ne görüyorsunuz? Ne duyuyorsunuz?"
"Bunun icin 5 dakika yeter. Hatta 5 saniye de..."

Yapmamaya Övgü:
Önce bir düzeltme yapayim. Kabat-Zinn "hicbir sey yapmamak"(doing nothing) ile "yapmamak" (non-doing) arasinda fark oldugunu yaziyor ve önemli olanin "yapmamak" oldugunu söylüyor. Almancalari arasinda sadece bir harf fark oldugu icin (Nichts-Tun, Nicht-Tun) ilgili yazida yanlis cevirmisim.

Özetle söyledigi su: Gün icinde belli sürelerde herhangi bir aktiviteye girismeden, bilincle ve acik niyetle ama hic bir amac gütmeden durmak ve yüzünü icindeki sessizlige veya huzura dönmek insanin kendine verebilecegi en büyük ödüldür.

Sabir:
Özetle; Belli ruh halleri, meditasyon veya farkindaligin daha iyi beslenip yetisebilecegi bir toprak gibidir. Sabir onlardan biri. Sabirli biri olmayi basardiginizda farkindalik neredeyse otomatik olarak ardindan gelir. Üst yüzeydeki sabirsizlik katmanini kazidiginizda, altta karsiniza hep az ya da cok gizli kalmis bir öfke cikar. Öfke nesnelerin nasillarsa öyle olmalarindan hoslanmayan ve öyle oluslarindan mutlaka birini sorumlu tutan güclü bir enerjidir. Sabirli olmak icin, her seyin zamani geldiginde özel bir caba harcanmadan olmasi gerektigi gibi gerceklesecegini hatirlamak yeterlidir.

Bu son cümleyi daha iyi anlama sebep olan bir gözlemim oldu. Oglum uzun zamandir araba, kamyon, tren, ucak gibi araclara büyük merak duyuyor. Son zamanlarda cok severek "okudugu" bir resimli sözlük var. Resimlerdeki nesnelere bakarak adlarini söylemeyi, haklarinda bir iki cümle konusmayi seviyoruz. Bazen kitabin yarisina dahi gelmeden sabirsizlikla sayfalari cevirmeye basladigini, bu arada "hak-koo!" "e-fe-ka a-a-ma"(itfaiye arabasi) deyip durdugunu görüyorum. Anliyorum ki, aklinda onlar var, onlara ne zaman sira gelecegini merak ediyor. Bu yüzden de önündeki resimlere fazlaca dikkat etmeden sayfalari aceleyle cevirmeye basliyor. "Acele etme, kamyon ve itfaiye arabasi nasil olsa gelecek, sen bu resimlerin tadini cikar" diyorum ama fazla etkili olmuyor tabii. Sasmamak gerek, sadece 2,5 yasinda :) Üstelik ayni seyi biz yetiskinler de sürekli yapiyoruz. Önümüzde onunkine benzer bir kitap var. Adina yasam diyorlar. "An" denen , bir cok resimle dolu sayfalardan olusuyor. Genellikle aklimiz baktigimiz sayfada olmuyor. Bazi seyler konusunda sabirsizlik gösteriyor, bu yüzden önümüzde acik duran sayfayi yeterince yogun hissedemiyoruz.

Yogunlasma:

"Farkindalik gelistirmek icin faydali bir diger ruhsal beceri de bu. Farkindalikla birlikte ögrenilebilecegi gibi ayrica da calisilabilir. Yogunlasma, belli bir nesneyi, mesela nefesi, merkeze almakla gelistirilebilir." Buna Sanskritce'de samadhi deniyormus. Sonuc ise, icsel olarak daha huzurlu ve dengeli olmakmis.

Kisisel olarak kendi nefesime yogunlasmakta pek beceriksiz oldugumu farkettim. Benim icin rahatsiz edici bir huzursuzluk duygusuyla sonuclaniyor. Ama sincabin uyudugu zamanlarda onun nefes alip verisine yogunlasmayi denedim ve bunun benim icin daha kolay oldugunu gördüm. Nitekim Kabat-Zinn de kitabin sonlarinda baska bir bölümde kimi zaman cocuklarinin nefes alip verisine yogunlasarak meditasyon yaptigindan bahsediyor.

Oturarak meditasyon:
"Oturmakta özel olan nedir? Eger her zamanki oturus bicimimizi kastediyorsak, hic bir sey. Oturmak ayaklarimizin yükünü hafifletmek icin sectigimiz rahat bir pozisyondan baska bir sey degildir. Ama sözkonusu olan meditasyon ise, oturmak özel bir seydir. Meditasyon yapanin oturusu bir dagin vakar ve sarsilmazligina benzer. Denge ve saglamligin somut bir simgesi gibidir. "

Simdilik bu kadar. Devami gelecek...

Cumartesi, Şubat 06, 2010

Gönüllü Sadelik - Jon Kabat-Zinn'in gözünden kahvaltı sofrasında farkındalık


Kendim için ve Münevver Hanım ve "zihnimi kitabın kalın kalkanı arkasına saklamak ihtiyacı" ifadesinin sahibi Selen icin ...
Kitabın bu bölümünün başlığı "Absichtsvolle Einfachheit". Birebir "gönüllü sadelik" anlamına gelmiyor ama kitabın İngilizce aslına bakabilseydim, bu bölümün başlığı büyük ihtimalle Voluntary Simplicity olurdu. Yazının sonunda Thoreau'dan ünlü bir alıntı var. Ben onu çevirmeye üşendiğimden İngilizcesini bulup kopyaladım yerine. Elinde Walden'ın Türkçesi olan bir gönüllü, o paragrafın çevirisini yazabilirse şükran duyarım.

Kitabın bu bölümünü özellikle tamamen çevirip paylaşmak istedim. Çünkü farkındalık geliştirmek için büyük bir ilk adım olduğunu düşünüyorum burada yazılanların. Hiç bir şey yapamıyorsa en azından bunu yapmalı insan. Ayrıca ben tipik bir kahvaltı-sofrasında-mısır-gevreği-paketi-okuyucusuyumdur. Kendime ne yaptığımı unutmayayım, şöyle hep gözümün önünde dursun istedim.

*
Gönüllü sadelik
Kendimde, içinde bulunduğum ana fazladan bir şey daha sıkıştırmak dürtüsü hissettiğim çok olur. Bir telefon görüşmesi daha veya yol üzerinde uğranacak bir yer daha...

Zamanla bu dürtüyü tanıyıp ona karşı şüpheyle yaklaşmayı öğrendim. Ona hayır demek için çaba harcıyorum. Kahvaltı sırasında gözlerimi mısır gevreği paketine yapıştırıp yüzüncü kez içindekiler listesini veya üretici firmanın şaşılası promosyonunu okumama sebep olan işte bu dürtüdür. Beslenebildiği sürece onun için gıdasının nereden geldiği önemli değildir. Gazete veya bir satış kataloğu veya tam da şu anda yakınımda duran herhangi bir şey onun için ilginç olabilir. Zamanı doldurmak konusunda hırslıdır; beni mümkün olduğunca bilinçsiz, hissiz bir uyku halinde tutabilmek için zihnimle gizli bir işbirliğine girmiştir. Öyle ki, kahvaltı sofrasında olduğumun bilincine varmama engel olan, karnımı sadece onunla doyurmama sebep olacak kadar yoğun bir sisin içinde bulurum kendimi. Bu sis nedeniyle diğerleri için erişilmez bir hal alırım, ışığın kahvaltı masasında oynadığı oyunları, mutfaktaki kokuları kaçırırım. Her birimiz gün içinde kendi yolumuza gitmeden önce, kahvaltı sofrasında yasadığımız birlikteliğe ait konuşma ve tartışmalar da dahil, anın tüm enerjisini de kaçırmış olurum böylece.

Bu türden dürtülere karşı durabilmek için istekle gönüllü sadeliği uyguluyorum. Belli bir anda sadece ve sadece tek bir iş yapmak ve o belli anda tamamen ve bütünüyle bu iş için hazır bulunmak konusunda kararlılık göstermek yaptığım şeylerden biridir.

Gönüllü sadelik bir gün içinde daha çok değil, daha az yerde bulunmak; daha çok şey görebilmek için daha az göz atmak; daha çok şey yapabilmek için daha az şey yapmak; daha çok şeye sahip olabilmek için daha az şey edinmek demektir. Her ne kadar zaman zaman gönülden dilesem de, küçük çocukları olan bir baba, bir eş, anne-babamın en büyük çocuğu, ailesi için ekmek parası kazanan ve mesleğini yürekten icra eden biri olarak, orman içinde bir gölcüğün yolunu tutmak, orada bir kac yıl boyunca bir agacın altında oturmak, çimenlerin büyümesini dinlemek ve mevsimlerin değişimini izlemek imkanına sahip değilim. Buna rağmen aile yaşamının karmaşası ve organize kaosun ortasında ve meslek yasamımın tüm gereklilikleri, sorumlulukları, hayalkırıklıkları ve ödüllerine rağmen küçük şeylerde hep basitlikten yana karar kılabilmek için sayısız fırsat bulunur.

Temel olarak "daha yavaş bir tempo"ya şunlar örnek verilebilir: Çalan telefona koşmak yerine, vücuduma ve zihnime kızımın yanında kalmayı emretmek, birine "tam da şu an" telefon edilmesi gerektiğini söyleyen içsel dürtüye karşılık vermemek, herhangi bir şeyi tamamen anlık bir dürtü ile satın almamak; gazete, televizyon ve reklamların çaldığı alarm zillerine düşünmeden tepki vermemek. Bütün bunlar insanın yaşamını birazcık da olsa basitleştirebilmesi için elde olan olasılıklardır. Buna ek olarak, bir akşam boyunca hiç bir şey yapmadan oturmak, kitap okumak, kendi başıma, çocuklardan biriyle veya eşimle yürüyüşe çıkmak, ayı gözlemek, ağaçların altında durup yüzüme vuran rüzgarı hissetmek ya da erkenden uyumaya gitmek sayılabilir.

Yaşamımı mümkün olduğunca basit tutabilmek için "Hayır" diyebilme alıştırmaları yapıyorum ve içimde bunu asla yeterli ölçüde yapmadığıma dair bir his var. Hayır demek gerçekten büyük çaba gerektiren bir eylem ve sonuç bu çabayı göstermeye gerçekten değiyor. Ama hiç de kolay degil. Sonuçta yaşamda karşımıza sadece bir kez çıkan fırsatlar ve doğası gereği mecbur olduğumuz şeyler var. Kendine sadeliği görev edinmek; gereklilik üzerine yeniden ve yeniden düşünmeyi, nesne ve durumları her an yeniden değerlendirmeyi ,onları derinlemesine incelemeyi ve böylece zor da olsa bir denge kurmayı gerektiriyor. Tüm güçlüğüne rağmen gönüllü sadeliğin temel olana (yani zihne , vücuda , herşeyin birbirine bağlı olduğu ve her kararın çapı büyük sonuçları olduğu türden bir dünyaya) karşı farkındalığımı arttırdığı duygusu içindeyim. Her şeyi kontrol altında tutmak zorunda değilsiniz. Mümkün olan her firsatta sadeligi tercih ettiginiz zaman, her daim elinizden kaçıp giden o özgürlüğü sunacak yaşamınız size ve "az"ın aslında "çok" demek olduğunu keşfedeceksiniz.

Simplicity, simplicity, simplicity! I say, let your affairs be as two or three, and not a hundred or a thousand; instead of a million count half a dozen, and keep your accounts on your thumb-nail. In the midst of this chopping sea of civilized life, such are the clouds and storms and quicksands and thousand-and-one items to be allowed for, that a man has to live, if he would not founder and go to the bottom and not make his port at all, by dead reckoning, and he must be a great calculator indeed who succeeds. Simplify, simplify. (Thoreau, Walden)
Fotograf: Westpark

Cuma, Şubat 05, 2010

Ama ben meditasyon yapmak istemiyorum ki!

Jon Kabat-Zinn'in kitabindan bahsedeyim biraz...

*Herseyden önce Beste "Mindfullness/Achtsamkeit karsiligi Türkce'de farkindalik kullaniliyor" dedigi icin, ben de öyle kullanacagim. Aklimda Demet'in "farkindalik karsiligi awareness var, mindfullness bundan öte bir sey olmali" uyarisi da var. Simdilik böyle.

*Ayrica kitabin Ingilizce aslinin adi "Wherever you go, there you are". Bunu bir önceki yazida yazmayi unutmusum. Kitaba Türkce "Günlük Yasamda Huzuru Bulmak" deyiverdim ama Türkce'ye cevrilmmis degil aslinda henüz. Bu benim Almanca kitabin adindan (Im Alltag Ruhe finden) birebir cevirim.

*Benim alt basliklarla bir sorunum var. Bu kitabin alt basliginin "Das umfassende praktische Meditationsprogramm" (Kapsamli, pratik meditasyon programi) oldugunu kitabi elime alinca farkettim. Benim meditasyonla da bir sorunum var. Biraz teknik ve fazla kati buluyor(d)um onu. Bu yüzden bir an süpheye düstüm. Ben meditasyon falan yapmak istemiyorum ki... Baska bir sey benim aradigim. Daha esnek, daha basit, daha temel bir sey... Her hale, her yere, her zamana uyar bir sey. (Sadece meditasyon konusunda degil, ekmek yapmaktan, cocuk egitimine kadar her konuda böyleyim. Yoksa süphe duyuyorum önüme konan seyden. Her neyse...) Kitabi okuyunca fikrim degisti. Bu kitap sadece meditasyona giris kitabi degil. Ama meditasyona ilgi duyanlar icin iyi bir giris kitabi sayilabilir.

*Jon Kabat-Zinn artik kahramanim. "5 dakikaniz bile mi yok? Olabilir..." anlaminda birseyler anlatirken, örnegini cok beklenecegi üzere üst düzey bir yöneticiden vermiyor da, "...mesela kücük bir cocugun anne veya babasisinizdir" diyor. Benim neler yasadigimin farkinda bu adam; ona göre yaziyor! Hatta karisiyla birlikte de bir kitap yazmislar. Adi Mit Kinder Wachsen (Cocuklarla büyümek). Kitap elimin altinda, alt basligina dikkatle baktim bu kez. Tam benlik: Die Praxis der Achtsamkeit in der Familie (Aile Yasaminda Farkindalik Uygulamasi). Okumak icin sabirsizlaniyorum.

*Zaten son derece soyut bir konuda yazilmis bir kitabi, bir de ne onun, ne de benim anadilim olan bir dilde okumak tuhaf bir sonuc verdi. Yazilan bir cok seyi birebir anlamama ve gayet mantikli gelmesine ragmen sanki tam yerine oturmuyor gibi, galiba icsellestiremiyorum gibi bir hisse kapildim. Bir firsat olursa Ingilizcesinden bir daha okumak ve bu tavsanin suyunun suyu halini en aza indirgemek niyetindeyim. Burada Türkce'ye cevirdigim kisimlara da bu gözle bakmak iyi olur.

* Kitap üc ana bölümden olusuyor, her bölüm kisa kisa alt basliklara ayrilmis. Her yazinin altinda konuyla ilgili bir uygulama önerisi var. Bütün kitabi seve seve alintilamak isterdim. O zaman adi alinti olmazdi, o ayri hikaye. Zaten kücük sari post-it'ler ile bazi bölümleri isaretlemistim. Sincap bir gün hepsini itina ile sökmüs. Ben de yazi basliklarini not ediyorum buraya. Hepsi zaten iceriklerini az cok anlatir gibi...

I) Anin Tomurcuklari (Bu konu meditasyon ve farkindaligin felsefesi üzerine daha cok)
Farkindalik nedir?
Basit ama kolay degil
Bir an durmak
Olan bu / Hepsi bu
Anlari yakalamak
Nefesin farkinda olmak
Alistirma, alistirma, alistirma
Alistirma yapmak denemek demek degildir.
Kendi yolunca alistirma yapmak
Uyanmak
Sirrini saklamak
Insan dalgalara karsi duramaz ama sörf yapmayi ögrenebilir. (Bu nasil da tanidik :)
Herkes meditasyon yapabilir mi?
Hic birsey yapmamaya övgü
Hic birsey yapmamanin celiskisi
Hareket halinde hic birsey yapmamak
Hic birsey yapmama uygulamasi
Sabir
Koyuvermek
Yargilamamak
Güvenmek
Cömertlik
Zayifliklarini göstermek güclü kisilik ister
Gönüllü Sadelik (Bu bölümü uzun uzadiya yazacagim)
Yogunlasma
Vizyon
Meditasyonla tam bir insan olma yolunda
Bir yol olarak alistirma
Meditasyonu pozitif düsünce ile karistirmamali
Ice yolculuk

II Alistirmanin Kalbi (Bu bölümde meditasyonun teknik yönü anlatiliyor.)
Oturarak meditasyon
Yer secimi
Sayginlik/Vakar
Durus
Ellerin durusu
Meditasyondan sonra
Süre
Tek bir dogru yol yoktur.
Benim yolum ne?
Dag Meditasyonu
Göl Meditasyonu (veya Deniz Meditasyonu, emin degilim)
Giderken Meditasyon
Ayakta dikilirken meditasyon
Uzanirken Meditasyon
Yere uzanmak
Alistirma yapmamak da bir arastirmadir.
Kalp iyiligini gelistirmek icin meditasyon

III Günlük yasamda farkindalik (Adi üstünde...)
Atesin basinda oturmak
Uyum
Sabahin erken saatleri
Direk kontak
Idareyi ele almak
Nereye gidersen oradasindir
Merdiven cikmak
Mutfak isleri
Bu gezegendeki görevim nedir?
Bir ögretmen olarak dag
Herseyin birbirine bagli olmasi
Zarar vermemek
Karma
Tek ve bütün olmak
Özel olmak ve iste öyle olmak
Bu ne?
Kendine odakli olmak
Öfke
Bir alistirma yöntemi olarak anne baba olmak
Anne-babalik II
Yol üstündeki tuzaklar
Farkindalik tinsel(spiritüel) bir uygulama midir?


Bu kez daha farkli bir sey denemek istiyorum ve diyorum ki siz bana ilginizi ceken basliklari söyleseniz de onlardan söz acsam daha cok. Daha sonra kitapta beni en cok etkileyen bölümlerden birini (Gönüllü Sadelik tabii ki, baska hangisi olabilir ? ;) ) yazacagim. Daha sonra da kendi farkindalik alistirmalarimi anlatacagim. Simdilik böyle planim...

Pazartesi, Şubat 01, 2010

Açılışı beş geçe...

Dilek'in isteği üzerine sudaki sümbülün açılmış hali. Hemen ertesi gün çekmiştim bu fotoğrafı, çiçekleri henüz yeni açıyordu. Tamamen açıldığı anın fotoğrafını çekmemişim ne yazık ki...