"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Perşembe, Eylül 27, 2012

Semizotu, feslegen ve bir takim tuhaf seyler

Anneannemi önceki yil, dedemi gecen yil kaybettik. Bir ailenin yaklasik 60 yillik hikayesine taniklik etmis tek katli bahceli ev de, bu yil yavas yavas bosaltildi. Akibeti mechul.

Herkes evden bir anı aldi. Ben ancak bu yaz ugrayabildigim icin, evde bana cocuklugumdan iz birakmis, anı olabilecek hicbir sey kalmadigini biliyordum. Fakat ne alacagimi da bilerek gittim eve.

Bahcede semizotlari yetisirdi. Tam olarak domateslerin arasinda, ama bahcenin her tarafina da yayilmislardi. Anneannemin semizotlariyla iliskisi tarafsizdi. Onlara aşk duymuyordu. Domateslerin köklerini boğuyorlardı, her yana yayilip duruyorlardi. Ama nefret de etmiyordu onlardan. Sabahlari kahvaltidan sonra domateslerin arasina girer, görebildigi kadariyla temizlerdi semizotlarini. Bahcede oynamayi seven ben, yardim etmek isterdim ona. "Tamam, iyice sök, kökleri de gelsin" derdi. Topladigimiz semizotlarini cöpe atmazdik tabii ki.    Onlari mutfaga götürmek benim görevimdi. Tezgahin üzerine birakirdim. Oyuna devam ederdim.

Ögleye dogru anneannem annemlerin etrafinda dolanmaya baslardi. "Birakin su yaptiginiz isi, su cocuklarinizin karnini bi doyurun" derdi. Evin kimbilir hangi kösesinde yillik temizlik yapmaya dalmis annemler "sonra, sonra, daha erken, su is bir bitsin" derlerdi. Anneannemin ici rahat etmezdi. Mutfaga gidip semizotlarini yikar,  yanina harika bir süzme yogurdu ve ekmek eklerdi. Biraz da nane ve kirmizi biber. Kuzenlerimle yumulup yedigimizde de yanimizda  oturur, karnimizin doydugundan emin olurdu. Hayatimin en güzel yemeklerinden biriydi.

Bu yil gittigimde bahceyi yabani otlar sarmisti. "Semizotu tohumu toplayacagim" dedim. "Yoktur, görmedik" dediler. "Vardir" dedim. Semizotu vefalidir, öylece cekip gitmez. Eskiden domateslerin ekili oldugu yerde yabani otlari kaldirdik, altindan cikti semizotlari. Hepsi tohumdaydi :) Sevine sevine topladim miras/hatira semizotu tohumlarini. Bu yil baska bahcelerden toplanmis semizotu tohumlari da vardi. Itinayla ayirdim, isaretledim karismasin diye. Icimde bir yer "deli, bunlarin hepsi ayni tür" diyor. Baska bir yer "sensin deli, bunlar baska" diye geri püskürtüyor.

Evde, hayret, kimsenin el atmadigi eski fotograflari buldum. Herkesin fotograflari (dügünler, dogumlar, ziyaretler, güzel günler...) sahibine geri verildi. Bir fotografta kimse yoktu. Sadece bahce cekilmis. Üstelik bahcenin en sevdigim kösesi; havuz basinda anneannemin her yaz yetistirdigi sardunyalar ve feslegenler. Anneannem sicak yaz öglelerinde feslegenlere elini sürer, sonra ellerini burnuma dayardi "Bak, ne güzel kokuyor" diye. Burnuma feslegen kokusu gelir, tenim elinin nasirlarini hissederdi. Ikisi beynime birlikte yazildi. Bilmiyorum, anneanneme "yenir mi bunlar?" diye hic sordum mu? Sanki öylesine güzel kokuyordu ki, yenmesi gerekir gibi düsünmüstüm. Sanki o da "hayir" diye yanit vermisti. Bilmiyorum, böyle mi oldu gercekten. Oysa yeniyordu. Simdi pencere kenarinda yetistiriyorum ve aklim estikce her yemege katiyorum.

Ve sana bir sey söyleyeyim mi, ne zaman pesto yesem, anneannemin ellerini burnumda hisediyorum. Icim sizlamadan hic pesto yiyemiyorum.

Ve sana bir sey söyleyeyim mi, o fotografla ilgili tuhaf bir sey oldu. Eve getirip tekrar incelerken havuzbasindaki feslegenlerle sardunyalarin ötesinde, her yil domates ekili olan köseye dogru bir ayciceginin gölgesinde dedemin oldugunu gördüm. Daha ötedeki cam agacinin gölgesinde ise anneannem vardi. Fotografi her kim cektiyse, amaci aslinda onlari cekmekti sanirim. Fakat eski fotograf makinelerinin cokca yaptigi bir azizlik sebebiyle, odaklamada bir sorun olmus, arka planda belirsizce cikmislardi.

Sana bir sey söyleyeyim mi, icimde bir yer miraslarindan cok mutlu ve memnun. Bir baska yer, "hayat bu, iste böyle oluyor, onlari bile saliver gitsin" diyor.

Icimdeki cesitli yerlerin catisip durmasindan yorgunum.