Bugün bu burunun en uç noktası hâlâ Dragut (Turgut) Point olarak biliniyor. Tigne Point'in açık denize bakan kısmına Qui-si-Sana deniyor ve buraya açılan sokaklardan birinin adı da Triq Dragut. Qui-si-Sana'da son derece sakin ve kendi halinde bir park var. Sükunetle kitabınızı okuyabileceğiniz veya Akdeniz'i seyredebileceğiniz bir huzur köşesi. Tavsiye ederim.
Sözkonusu burun "Tigné" adını çok daha sonra alıyor. 1792 yılında şövalye Tigné adında biri burada bir kale inşa ediyor. Kale ve çevresi de bu kişinin adıyla anılmaya başlıyor. Kale, St. John şövalyelerinin son girişimlerinden biri ve Malta'daki en küçük kale olarak Dragut Noktası'nda Marsamxett Limanı'nın girişine inşa ediliyor. 1798'deki Fransız işgali sırasında da önemli bir direniş noktası haline geliyor. İngiliz sömürge döneminde aynı noktaya bir askeri kışla kuruluyor. Malta'nın bağımsızlığını kazanmasından sonra bu yapılar önemini tamamen kaybedip ilgisizliğe terkediliyor.
Bugün Tigné Point'e gittiğinizde ne bulacaksınız peki? Bir kere en azından önümüzdeki bir kaç yıl ne yazık ki Dragut Noktasına erişemeyeceksiniz. Ama Ix-xatt ta 'Tigné (Tigné Seafront) denen kıyıdaki yürüyüş yolunda güzel bir yürüyüş yapabilir, banklarda oturup Manoel adacığını seyredebilirsiniz. Peki Dragut noktasına ne olmuş? Bu bölge 2002 yılında başlayan ve hâlâ devam eden bir yerleşim ve alışveriş merkezi projesinin inşa alanı haline gelmiş. Kışla yıkılmış, bölgeye girişe izin verilmiyor (yukarıdaki fotoğraf kışlanın 2001'de yıkılmadan önceki hali, kaynak Wikipedia). Tahminen 2012'de bittiğinde harika açık deniz ve Valletta manzaralı süper lüx daireler, alışveriş ve iş merkezi, restoranlar, bir otel, bir sinema ve benzerleri bulunacakmış bu bölgede. Manzara açısından bakıldığında aynı şey Valletta'da oturanlar için söylenemeyecek. Oradan bakınca Tigné Point'in şimdiden devasa ve çirkin binalardan oluşan berbat bir görüntüsü var çünkü.
İdeali sanırım bu bölgeyi kamunun erişimine açık, büyük bir yeşil alan haline getirmek olurdu. Kışla binaları korunur ve restore edilir, Turgut Reis ve Büyük Kuşatma'yla ilgili bir iki bilgilendirici tabela konur, insanların nefes alabileceği bir mekân yaratılırdı. O zaman Sliema da adının anlamına (Arapça'da Selam kelimesiyle aynı kökten gelmek üzere barış, huzur anlamında) yakışan bir köşeye sahip olurdu. Fakat bana fikrimi soran yok tabii. Kaldı ki güzelim tarihi binaların ya otel, ya da kebap sarayına dönüştüğü bir ülkeden geliyorum ben. Sormamalarına şaşmamak gerek...
Sözkonusu burun "Tigné" adını çok daha sonra alıyor. 1792 yılında şövalye Tigné adında biri burada bir kale inşa ediyor. Kale ve çevresi de bu kişinin adıyla anılmaya başlıyor. Kale, St. John şövalyelerinin son girişimlerinden biri ve Malta'daki en küçük kale olarak Dragut Noktası'nda Marsamxett Limanı'nın girişine inşa ediliyor. 1798'deki Fransız işgali sırasında da önemli bir direniş noktası haline geliyor. İngiliz sömürge döneminde aynı noktaya bir askeri kışla kuruluyor. Malta'nın bağımsızlığını kazanmasından sonra bu yapılar önemini tamamen kaybedip ilgisizliğe terkediliyor.
Bugün Tigné Point'e gittiğinizde ne bulacaksınız peki? Bir kere en azından önümüzdeki bir kaç yıl ne yazık ki Dragut Noktasına erişemeyeceksiniz. Ama Ix-xatt ta 'Tigné (Tigné Seafront) denen kıyıdaki yürüyüş yolunda güzel bir yürüyüş yapabilir, banklarda oturup Manoel adacığını seyredebilirsiniz. Peki Dragut noktasına ne olmuş? Bu bölge 2002 yılında başlayan ve hâlâ devam eden bir yerleşim ve alışveriş merkezi projesinin inşa alanı haline gelmiş. Kışla yıkılmış, bölgeye girişe izin verilmiyor (yukarıdaki fotoğraf kışlanın 2001'de yıkılmadan önceki hali, kaynak Wikipedia). Tahminen 2012'de bittiğinde harika açık deniz ve Valletta manzaralı süper lüx daireler, alışveriş ve iş merkezi, restoranlar, bir otel, bir sinema ve benzerleri bulunacakmış bu bölgede. Manzara açısından bakıldığında aynı şey Valletta'da oturanlar için söylenemeyecek. Oradan bakınca Tigné Point'in şimdiden devasa ve çirkin binalardan oluşan berbat bir görüntüsü var çünkü.
İdeali sanırım bu bölgeyi kamunun erişimine açık, büyük bir yeşil alan haline getirmek olurdu. Kışla binaları korunur ve restore edilir, Turgut Reis ve Büyük Kuşatma'yla ilgili bir iki bilgilendirici tabela konur, insanların nefes alabileceği bir mekân yaratılırdı. O zaman Sliema da adının anlamına (Arapça'da Selam kelimesiyle aynı kökten gelmek üzere barış, huzur anlamında) yakışan bir köşeye sahip olurdu. Fakat bana fikrimi soran yok tabii. Kaldı ki güzelim tarihi binaların ya otel, ya da kebap sarayına dönüştüğü bir ülkeden geliyorum ben. Sormamalarına şaşmamak gerek...
Osmanli izlerini silme kampanyasina katilmislar demek ki demek geldi icimden! Hani Mekke'de yok edilenler gibi. Hatirlamak istemediklerinin ispatlarini ortadan kaldirmak belki de.
YanıtlaSil