"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Perşembe, Eylül 30, 2010

Kesinlikle ev yogurdu!

Dün, bir önceki denememde iyi sonuc aldigim yogurttan satin aldim tekrar.
Bu kez 750 ml. sütle tekrar yogurt mayalamayi denedim.
Söyle yaptim:
  • Organik ve pastörize süt kullaniyorum.Uzun uzadiya kaynatmadim. Isittim ve cirpma teliyle bolca karistirdim. Köpük köpük oldu. Bu cirpma meselesinin bir yarari var mi bilmiyorum. Nedense mayalanacak sütün cok karistirilarak icine cok hava yedirilmesinin iyi olduguna dair bir yerlerde bir seyler okumus gibiyim. Tamamen uyduruyor veya yanlis hatirliyor olabilirim. Fakat cok karistirmak en azindan daha düsük isida daha cok buharlasma sagliyor gibi. Bu acidan ise yariyor...
  • Sütü temiz bir cam kavanoza aktardim.
  • Arada bir serce parmakla isi kontrolü yaptim. 
  • Uygun isiya gelince (yakar yakmaz) kalite kontrolümden gecmis, üstelik GDO'suz oldugu, sütü veren hayvanlarin bile GDO'lu yem yemedigi acikca beyan edilmis yogurttan bir kasik ekleyip, biraz karistirdim.
  • Kavanozun agzini kapatmadim. Ince, gözenekli bir mutfak bezi  ile sardim bunun yerine, bir paket lastigi ile tutturdum. Üzerine bir kalin mutfak bezi daha sardim. Bir de yanlis yikama sonucu bebek boyutlarina kücülmüs ve bu yüzden mutfakta mayalanan seyleri sarma görevine terfi etmis bir yün kazagim var (reuse! :), en son da bununla sardim. Bu sirada mutfak termometresinde isi 16,5 gözüküyor. Evet, burasi soguk! Sarip sarmalanan aday yogurdu bir mutfak dolabina yerlestirdim.
  • Bu kez yaklasik 6 saat bekledim. 6 saat sonunda paketi actigimda yogurt kavanozu hala ilikti. Yeterince iyi sarmisim belli ki :)
  • Sonuc? Kivam: Harika! , Tat: Harika! Kesinlikle ev yogurdu! Simdi bakalim bu yogurt zincirleme mayalama testini de gececek mi? Bir sonraki sefer bu kez ürettigim yogurdu kullanacagim maya olarak...
Evde yaptigim gida deneyleri baska hicbir ise yaramasa bile, alisveriste daha bilincli olmami sagliyor. Evde yogurt mayalamaya vaktim olmayacak zamanlar gelebilir. O zaman en azindan marketten hangi yogurdu ic rahatligiyla alabilecegimi biliyorum simdi. Hangilerinde ise üzerinde "organik" yazsa bile, kagit üzerinde tüm kurallara uyulsa bile, dogru olmayan , dogal olmayan bir seyler oldugunu...

Bugün ev yapimi yogurttan bir kismini kücük bir cam kavanoza aktardim ve anaokuluna sincabin kahvaltisina ekledim. Zamanla icine pekmez, meyve, kuru yemisler vb ekleyerek zenginlesebilir bu kavanoz. Sincap hicbir zaman meyveli yogurdu seven bir cocuk olmadi. Uzun zaman anne sütü aldi, ek gidalara gecerken de yine sade ev yogurdu vermistim ona. Bundan midir nedir, özellikle hazir yogurtlardaki cilek, ahududu ve vanilya gibi yapay aromalardan hic hazzetmiyor. Belki böylece ev yapimi meyveli / zenginlestirilmis yogurt sayfasini acariz besin sayfamizda.

Çarşamba, Eylül 29, 2010

Plastik konusunu unuttugumu saniyorsaniz yaniliyorsunuz :)

Bir bilgi: Gecen gün bir plastik paketi geri dönüsüm cöpüne atarken üzerindeki not dikkatimi cekti. Kodu 5'ti ama yaninda "recyclable" (geri dönüstürülebilir) yaziyordu. Demek ki bu 5 numaranin geri dönüstürülebilir olanlari da var.  Su yazimdaki sorunun yaniti oluyor bu galiba...

Bir yazi: Evren'le paslasmaya devam :)

Bir yazi daha: Dilek'in BPA mücadelesine daha önce link vermistim. Plastik deyince bu konu da atlanmamali. Bir daha, bir daha yazilmali.

Bir karsi görüs der ki, plastik cevreye faydalidir. Onun yerine paketleme de yaygin olarak cam ve metal gibi daha agir olan malzemeler kullanilsaydi, nakliyat icin ihtiyac duyulan fosil yakit miktari ve dolayisiyla atmosfere yayilan gazlarin sera etkisi artardi. Himm, benim  acimdan plastik kullanmak icin degil,

1) alisveriste daha yereli tercih etmek
2) daha az paket kullanani tercih etmek, daha az paket gerektiren cözümler üretmek
3) daha az tüketmek
icin bir sebep olabilir bu da.

Bir yanlis bir yanlisla düzelmez cünkü.

Salı, Eylül 28, 2010

Yogurt: Yol aliyoruz...

Evde yogurt yapamamayi fena halde kafama taktim. Dün bir deneme daha yapmaya karar verdim. Süt konusunda yapabilecegim fazla bir sey yok. En fazla organik süt kullanabilirim. Cig süt veya homojenize edilememis süt bulamadim buralarda. Zaten asil sorunun maya olarak kullandigim yogurt  oldugunu saniyorum. Daha önce bir iki degisik marka yogurt kullandim. Her seferinde o tuhaf kivamli, sünen seyden elde ettim sonunda. Yogurt diyemiyorum adina.

Dün marketin yogurt raflarinda adeta kamp kurdum. Bir cok yogurdu inceledim. Sonunda biri organik olan, digeri organik olmasa da paketinin üzerinde GDO'suz oldugunu acikca belirtmis iki yogurtla denemeye karar verdim. Her ikisi de tam yagli (%3,5) idi. Ikinci üstelik seffaf kutusundan görüldügü kadariyla kivam olarak da daha katiydi. Daha sonra paketinin üzerinde okudum ki, direk kutunun icinde mayalaniyormus. Yani baska ortamda mayalanip sonradan paketlenmiyormus. Bu da nedense daha bir aklima yatti. Sanki baska ortamda mayalanir, sonra paketlere pay edilirse o arada daha cok numara cekilebilir gibi bir his var icimde.

Evde az miktarda sütü kaynama sicakligina gelmeyecek sekilde isittim. Zaten pastörize ya süt, gerek duymuyorum uzun uzun kaynatmaya. Ama isitirken bol bol cirpma teliyle karistirdim. Burcu'nun usulü (yani özünde buharlasarak su orani azaltilmis sütten yogurt) da aklima yatiyor ve bu sekilde bir orta yol bulmus oldum.

Sütü 190 gr.lik iki cam kavanoza pay ettim. Yeterince iliyinca, birer kasik yogurt koydum iclerine. Kapaklarini "Organik" ve "GDO'suz" diye isaretleyip sarip sarmaladim ve beklemeye aldim. 4-5 saat sonra büyük bir merakla actim.

Sonuclari acikliyorum:
1) Iki yogurt da tutmus. Nihayet!
2) Organik yogurtta ne yazik ki o sünen, tuhaf kivam var yine. Demek ki neymis? Maya yogurdunun organik olmasi yeter sart degil. Var orada da cektikleri bir numara. Süt yerine süttozu kullaniyor olabilirler mi, kivam arttirmak icin organik de olsa katki maddeleri ekliyor olabilirler mi diye aklima geliyor. Bununla ilgili üreticiye bir iki soru sordum, yaniti merakla bekliyorum.
3) Organik olmayan ama GDO'suz yogurttan mayaladigim, üstelik kivam olarak da gayet iyi. Bana cocuklugumun ev yogurtlarini hatirlatti. Biraz daha beklese, eksise mükemmel olacak. Bunu deneyemedim cünkü mayalanan tüm yogurdu hemen yalayip yuttum :)

Ilk firsatta bir deneme daha yapacagim bu yogurtla.

Çarşamba, Eylül 22, 2010

Melek baliklari, at kestaneleri, ucurtmalar ve dünyanin korkulasi(!) cocuklari

Sehir kütüphanesinden origamiyle ilgili iki kitap aldim. Cocuklugumda TRT'de yayinlanan o ünlü cocuklar icin origami programindan hatirladigim bir cok sekil vardi icinde. Eve geldigimde iki kitabinda ayni yazara ait oldugunu farkettim. Bir Türk, Zülal Aytüre-Scheele. Belki de TRT'deki programi yapan kisidir. (Kitaplar sunlar: Neue zauberhafte Origami Ideen, Origami-Papierfalten für gross und klein)

Dün aksam sincap uyuduktan sonra uzun zamandir aklimda olan bir seyi yaptim. Kitaptan kolay ve sevimli bir figür secip katladim. Melek baligiydi. Gözlerini ve agzini keceli boyayla cizdim. Bugünkü kusluk vakti kahvaltisi icin cam kavanozda yogurt hazirlamistim.Onun kapagina bir bantla tutturdum. Gördügü zaman yaninda olup tepkisini izlemek isterdim. Bakalim ne yapacak ;) Tam benim yaptigim gibi katlanmasa da, sonucta ona gayet benzeyen bir melek baligi katlamasi var surada da...

Sabah anaokuluna giderken yolda atkestaneleri bulduk yine. Bir tanesi hatta henüz dikenli kabugundan cikmamisti. Özellikle sincaba verdim acip cikarsin diye. Büyük bir dikkatle dikenli kabugu tutusunu ve icinden o parlak kestaneyi cikardiginda nesesini görmeliydiniz! Bugünlerde yollardan kestane topluyoruz durmadan. Kozalaklar ve findiklarla beraber oyuncak kamyonun yeni yükleri oldular. Odanin bir ucundan bir ucuna nakliyat var bütün gün. Bir de tahta oyuncaklardan kurdugumuz hayvanat bahcesinde kullaniyoruz onlari. "Burasi aslanlarin evi, surasi kirpilerin ve surasi  da atlarin evi" oluyor. Aslanlara et, kirpilere ot veriyoruz, atlara ise at kestanesi! :)

At kestanelerinden ve diger sonbahar meyvelerinden (mese palamudu vb) sevimli hayvan figürleri yapmak mümkün. Biz bir iki deneme yaptik. Salyangoz yaptik mesela.  Ingilizce buna ne denir bilmiyorum ama Google'da "kastanien basteln" diye aratarak yüzlerce örnek bulabilirsiniz. Biz su linkten faydalandik.

Sonbahar ucurtmasiz olmaz tabii. Eylül basinda sincabin hasta oldugu bir gün evde onu oyalamak icin kagittan ucurtma da yaptik. O da kütüphaneden aldigim bir mevsimlere göre elisi kitabindandi (Mein grosses Jahreszeiten Bastelbuch). Yapimi cok basit. Suradaki temel origami katlama yöntemini kullaniyorsunuuz sadece. Sonra ters cevirip bir surat boyuyorsunuz keceli kalemle. Ucuna da renkli paket bantlarindan (baska seylerle de olur tabii) bir kuyruk yapiyorsunuz. Bugünlerde fotograf makinem bozuk, net görüntüler alamiyorum. Ama yine de sincabin "bir daha anne, bir tane daha" israriyla yaptigimiz ucurtma ailesini paylasayim sizlerle:


Bu ucurtmalarin tek kötü yani ucmamalari! Sincap ucan ucurtma siparisi verdi simdiden.

Bu arada anaokuluna alisma sürecinin Eylül basinda yazdigim kadar sancisiz olmadigini da itiraf edeyim. Iki üc gün sorunsuz gittikten sonra birden aglayip tepinmeye baslamis bir gün sinifta. Beni 45 dakika sonra cagirdilar. Sonraki günler bir felaketti. Sinifta kendisinden fiziksel olarak farkli olan bir cocuktan korktugunu söyledi. Ögretmenleri pek cok cocugun anaokulunun düzenli her gün gidilen bir yer oldugunu anladiklarinda bu türden gec tepkiler verdiklerini eklediler buna. Günlerce bizden farkli olan insanlarin korkulacak bir sey olmadigini anlattik. Babasiyla benim cocukken her gün anaokuluna ne kadar severek gittigimizi ve sonunda her seferinde annemizin bizi gelip aldigini anlattik (ki ikimizde cocukken anaokuluna gitmedik aslinda). Dünya cocuklarinin büyük boy resimlerinin oldugu bir kitap aldik ve ona baktik her gün. Cok da homojen bir toplumda yasamiyoruz, her türden insan var sokaklarda. Bu türden farkliliklari vurgulayan konusmalar ise hic olmadi evimizde. Neden böyle bir korku gelistirdigini bilmiyorum ama geciyor artik. Kitabi cocuguna dünyanin baska yerlerinde baska cocuklar nasil yasar, neye benzerler anlatmak isteyen herkese tavsiye ederim. Orjinali Ingilizce bu arada. Sincap cuma gününe kadar aglayarak gidiyordu anaokuluna ve sadece bir, bir bucuk saat kaliyordu. Cuma günü neseyle girdi sinifa. Cumartesi sabahi bu kez "ben anonola gitmek istiyorum" diye agladi. Pazartesi'den beri de gittikce daha uzun kaliyor sinifta. Bugün heyecanla sokakta buldugu kestaneleri gösterdi arkadaslarina. Güle güle demek icin arkasindan seslenmem gerekti. Özetle, attachment parenting de sihirli formül degil dostlar. Sosyal becerilerle ilgili karmasik bir formülün (bence yine de cok önemli ve degerli) degiskenlerinden biri. Bizim sartlarimizda formulün baska degiskenlerinde sorunlar vardi belki de. Sanirim bu kadar kisa sürede problemi asmamizda yine de attachment parenting'in büyük katkisi vardir. "Ben seni cok seviyorum ve her zaman almaya gelecegim" dedigimde buna kolayca inanip güvenmesini saglayan kismidir belki de formülün...

Bizim sonbaharimiz iste böyle geciyor, ya sizinki dostlar?

Salı, Eylül 21, 2010

Pencerenin pervazı

Gündelik dertlere yara bandı niyetine hayallendiğiniz olur mu hiç sizin? Benim olur.

Mesela kapkalın taş duvarları olan bir evde olayım ben. Öylesine kalın olsun ki duvarlar, yazın serin mi serin, kışın da sıcacık olsun evin içi. Öylesine kalın olsun ki duvarlar, gepgeniş pervazları olsun pencerelerin. İçine ben çocuk hiç uğraşmadan sığabileyim mesela. Kalabalık olsun diyelim ki ev, çok insan dolu olsun. Bense, bazen kalabalığın içinde değil, kıyısında olmayı seveyim. Kimseye farkettirmeden mutfağa sızayım o zaman; ekmeğin içine biraz beyaz peynir  koyup, yine sessizce odalardan birinde kaybolayım. Pencerenin pervazına yerleşeyim diyelim ki, perdeyi de üzerimden çekeyim. Öylesine kalın olsun ki perdeler, içeriden kimse görmesin beni. Böylece içeride olmasına içerde, ama oradan bakanların göremediği bir tuhaf yerde, sanki anne karnında gibi rahat, anne karnında gibi huzurlu, kıvrılıp oturabileyim ben. Elimde bir kitap olsun ille de. Bazen "Grimm'lerden Masallar" olsun kitabın adı; bazen "İnsanlığın Kısa Tarihi". Diyelim ki, bir de sardunya saksısı olsun ayak ucumda. Hayal bu; neden olmasın? Kırmızı olsun sardunyanın rengi mutlaka. Tam da kitaba dalmışken ben, içeriden seslensinler, "Karpuz yiyoruuuuz, hadi gelin!" Ben hiç kıpırdamayayım yerimden, hiç de ses vermeyeyim. Tom Sawyer tam da teyzesine yakalandı reçel çalarken, çok merak ediyorum ne olacağını. Bir ayak sesi yaklaşsın kapıya, odanın kapısı açılsın bir an. Bir ses - Tom Sawyer'inki değil, benim teyzem bu kez- "burda da değil!" diye seslensin arkasına doğru. "İyi, beni görmedi" diyeyim içimden. Kapı yine kapansın, teyzem dönüp gitsin. Ben kitabıma dalayım. Arada bir pencereden dışarıya bakayım. Hemen önümde kadife çiçekleri ekili olsun, biraz ileride güller, onları seyredeyim. Kafamı biraz uzattığımda bahçe kapısını görebileyim. Demir parmaklıklarına sarılmış hanımellerini de... Hatta derin bir nefes çektiğimde kokusunu duyduğumu hayal edeyim. Bi dakka, nerede kalmıştım? Annesi Rabia'nin bez bebeğini keşfetmişti de, ateşe atıp yakıyordu. Tüh, ne yazık, ne de tuhaf üstelik!  Bahçe kapısının çarptığını duyayım birden. Kim gelmiş diye kafamı uzatıp bakayım. Dayımın geçip eve doğru gittiğini göreyim o her zamanki tasasız yürüyüşüyle. Beni gördü mü? Hayır, bakmadı bile bu tarafa. Ne diyordum? Haa, evet. Dans eden 12 prenses. Büyülü ormandaki gölden geçiyorlar yine kayıklarla. Dışarıdan eğlenceli bir sohbetin sesleri gelmeye başlasın o anda. Akşam yemeği de yaklaşmış olsun. Ben artık yorulmuş olayım kitap okumaktan, karnım da acıkmış olsun. Çıkayım pencere pervazındaki gizli köşemden. Sessizce odadan çıkıp, salona gideyim. Belli etmeden içeri süzülüp bir köşeye oturayım. "Neredeydin, karpuz yiyorduk" desin teyzelerimden biri. "Buralardaydım, duymadım" diyeyim.
Bir an nasıl olduysa gözgöze gelelim,
dayım bana göz kırpsın.

Pazartesi, Eylül 20, 2010

Cep telefonu

Eylül 2003'te büyük bir memnuniyetle veda etmistim cep telefonuna. Bu yilin Eylül'ünde cep telefonsuz gecirilmis 7. seref yilimi kutlayacaktim.
Su asagidaki türden cümleler kurmama gerek olmayan 7 koca yil!
"Eyvah, Sarj etmeyi unuttum yine...",
"Bak, kansere yol actigina dair bir bilimsel makale daha yayinlanmis surada"
"Aaa, birisi aramis bu arada, dur su durakta inince bakayim, kimmis",
"Püfff, nereye koymustum su telefonu? Bir kez de cantama elimi attigimda ilk cikan sey telefon olsa. Tamam, tamam, aciyorum iste!",
"Ya, özür dilerim, gercekten sarj bitmisti. Neden acmamazlik edeyim? Alinganlik ediyorsun bence. Evet, mesaj da birakmsissin ama ben mesajlara bakmaya vakit de bulamadim"
"Neeee! Unutmus muyum faturayi ödemeyi? Yine ceza binecek üstüne desene. Zaten bu ay dogru dürüst kullanmamistim bile. Sabit ücret ödüyorum bosu bosuna, baska bir sey degil..."
"Unutmamaliyim, unutmamaliyim, unutmamaliyim, salona girerken, en gec film baslamadan kapatmayi unutmamaliyim su aleti..."
"Aksam beni aradiniz demek, bir sorun mu vardi? Ulasamadiniz ha? Dogru, ben sinemadaydim o sira, (ic ses: Gidemez miyim yani?), film mi? iyiydi, fena degildi."

Film fena degildi. Cep telefonsuzluk ise ha-ri-ka!

Sincabin sık sık ateslenmesi beni düsündürdügü ve ögretmenlerini epey endiselendirdigi icin ("Ya anaokulunda ateslenirse, hele hele doga gezilerine ciktigimizda? Ne yapariz o zaman? Sizin bir sekilde ulasilabilir olmaniz gerek") careyi bir cep telefonu edinmekte buldum. Sadece ve sadece anaokulu tarafindan her an erisilebilir olmak icin. Özellikle sabit ücretsiz, "kullandikca öde" tarzinda bir tarife tercih ettim. Faturayla ya da kontür almakla falan ugrasacak vaktim yok, unutmaya egilimim var öyle seyleri, kullandigim kadarini otomatik bankadaki hesabimdan cekiniz buyurdum. Telefonu da olabilecek en basit modelden sectim. Ayni günlerde "Artik piyasada fotograf makinesiz cep telefonu kalmadi" diye yazan bir arkadasima, "Varmis, beni gelip buldu" dedim. Servis saglayicim telefon defteri kismini otomatik olarak doldurdu hemen ilk gün. Müsteri hizmetlerinden, Dating hizmetlerine dek bir dolu seye ihtiyacim olabilecegine hükmetmis kendince. Hepsini sildim. Anaokulunun, esimin ve cocuk doktorunun numaralarini girdim telefon defterine sadece. Cantamda telefon icin ayirdigim bir kösem var. Her seferinde oraya koyuyorum, caldiginda cevrediklerin tuhaf bakislari altinda cantayi desmek gerekmiyor artik. Simdiye dek anaokulu disinda kimseye de vermedim denebilir numarami. Istemeyin, israr etmeyin, vermem!

Sadece iki üc günde bir "Sarji bitmek üzere midir? Ya anaokulundan ararlar da bulamazlarsa?" diye bir huzursuzluk sariyor icimi. Evdeki tüm elektronik cihazlara merakli sincaptan gizli sakli sarj edecegim diye ugrasiyorum. Bir de SAR degeri diye bir sey cikmis, ben cep telefonu kullanirken yoktu, yeni ögrendim. Yeni telefonumun SAR degerine bakmaya korkuyorum, yüksek cikar da canim sıkılır diye.

Bir de, bir de, Walden'da asagidaki satirlari okudum gecen aksam. Gayet uygun düstügünü farkettim bu yazinin altina:

"Büyük karda ön bahce kapisina giden yol kapanmiyor, cünkü kapi yok, ön bahce kapisi yok, uygar dünyaya cikan bir yol da yok!"

Cuma, Eylül 17, 2010

Hindiba

Uzun zaman önce bu blogun ilk yazilarindan biri olarak yazilmaliydi. Nedense bir türlü olmadi.
Hindiba baska bir blogun ilk yazilarindan biri olacakmis megerse :)

Dogayi Kesfederken'de hepimiz yasamimizda iz birakmis, bizim icin anlami olan bitkilerle baslamak istedik yazmaya. Benimki Hindiba (Cichorium Intybus) oldu tabii ki :)

Salı, Eylül 14, 2010

Cünkü her sey bir isimle baslar.

...Cünkü her sey bir isimle baslar.

Hayir, hayir!
Isimden de önce bir soru vardir.
Her sey o soruyla baslar. Günlük kosturmacanin,kalabaliklarin, büyüklü kücüklü hesaplarin icinde kaybolup giden; gözün bakip da görmedigi, aklin kendi dillendirip kendi duymadigi, o kuytu kösede sakli kalan bir sorudur o.
Ama bir de kaybolmadiysa...
Yaniti bulmak, basli basina heyecan dolu bir maceradir.
Yanit bir isimdir.
Isim ise yeni sorularin tohumunu tasir icinde.
Her isimle dünya daha da bir anlam kazanir.

Daha anlamli bir dünyanin arayisindaysaniz siz de, buyurun, katilin bize.

Cuma, Eylül 10, 2010

Daha az plastik icin yararli linkler

Birakilan yorumlar sayesinde veya okudugum diger bloglardan linklerini edindigim yeni bir kac site var konu hakkinda:
"...yapmali", "...etmeli" ile biten cümleler kurmayi bitirip, biraz da yaptiklarimdan bahsetsem iyi olacak:
  • Son üc gündür bez torbami unutmuyorum! Her seferinde aldiklarimi yerlestirdikten sonra katlayip tekrar cantama koymayi akil ediyorum. Üstelik saga sola notlar yapistirmama da gerek kalmadi. Bu konuda bir yazi yazmak ve gelen yorumlari okumak konuya odaklanmama yetti :)
  • Bugün sebze meyve alisverisinde o kücük, seffaf posetlerden kullanmadim. Üstelik aldiklarim cilek ve domates gibi gayet ezilip akmaya uygun seylerdi. Tamam aldiklarimin mevsim meyve-sebzesi olmamasi basli basina bir günah. Bu konuda sincaba biraz taviz veriyorum. Cünkü cikolata vb. abur cubur istediginde gayet kati davraniyorum. Bir yerlerde "Hayir!" dememem gerekiyor.  Bu arada domates dalindaydi. 5 tanesini oldugu gibi alip sepete atmak zor olmadi. Cilekler üstü acik, plastik bir kaptaydi yalniz. Normalde eve tasirken bez torbaya dökülmesin diye bir de posete koyuyordum. Herkes gibi. Bugün yapmayiverdim. Neyse, önümüzdeki günlerde manav alisverisinde o plastik posetleri kullanmamak konusunda kendimi daha da zorlamayi düsünüyorum. Aslinda, kullanilandan cok azinin gerekli oldugunu gecmis tecrübelerimden biliyorum. 
  • Agacin yasken egildigi gerceginden yola cikarak mutfakta bir seyleri cöpe atarken arada bir sincaptan yardim istiyordum. Bugünlerde tüm atacaklarimi ona soruyorum. "Bunu nereye atacagiz? Plastik cöpüne mi?" ,"Bu da kagit galiba degil mi? Kagitlari nereye atiyoruz?" vb. :) Bakalim Eylül sonunda ögrenmis olacak mi? 
  • Türkiye'den erzak getirirken edinip, burada kullanmaya devam ettigim, ne oldugu belirsiz plastik kaplarin ikisinden kurtuldum. Bir cam kavanoz ve bir 5 kodlu saklama kabiyla degis tokus ettim. Daha iki tane daha var. Onlarin yerine kullabilecegim bir seyler daha bulmaliyim.

Sahip olmak üzerine - III

Bu kez benim fikirlerim degil. Üstat Thoreau konusuyor:

  • "Sürülerin insanlara sahip olduklari kadar, insanlarin sürülere sahip olmadiklarini düsünüyorum"

Bu cümlede "sürüler" sözcügünü kaldirip yerine sahip oldugum seylerin adlarini koydum. Gülsem mi, aglasam mi, bilemedim.

  • "...ne de olsa insan vazgecebilecegi seylerin sayisi oraninda zengindir."
Bunu daha önce de duymustum. Ilk kim söylemis, bilmem.

  • "Arastirdigim her seyin sahibiyim, hakkima kimsenin de itirazi olmaz"
Aslinda William Cowper söylüyor. Thoreau ondan alintiliyor. Yok, benim hic itirazim olmaz böylesine sahip olmalara. Civardaki tüm agaclarla, nehir boyu da  benim nasilsa :)

Perşembe, Eylül 09, 2010

Zor

"Alin teriyle kazandigi elbisesini giymis bir yoksul ve onu saygin bir kisi olarak kabul eden akli basinda insanlar bulmak neden bu kadar zor?"

Walden.Thoreau

Salı, Eylül 07, 2010

Bez torbalari yanima almayi unutmamak mi demistim? Buyrunuz!
Demligin yanina da bir not ilistireyim bari :)

Galiba plastige dair bütün sorularin yaniti var bu blogda...

Kahve fincana yakisir...

Life Less Plastic'te,  Starbucks'da kahvesini kullan-at bardaklar yerine kendi kupasiyla alanlara indirim yapildigini okudum. Surada da yaziyor. Sanirim kastedilen kapakli, termo, yolda giderken icmek icin kullanilan su yeni nesil kupalar. Tam isimlerini bilmiyorum. Yine de bir seydir. Elimde evde her daim kahve ictigim fincanla gitseydim ayni indirimden faydalanir miydim, merak ettim :)

Acikcasi Starbucks'a hic gitmem. Benim pek benimsemedigim bir yasam anlayisinin simgesidir kendisi. Ama zaten gidenlerin bu uygulamadan haberi olmali derim.

Master yaptigim üniversitenin kantininde de cay-kahve icin iki secenek sunuluyordu. Ya kullan-at bardakta, ya da baslangicta biraz fazla ödemek sartiyla fincanda. Kahvenizi ictikten sonra fincani geri götürdügünüzde fazladan ödediginiz miktar da iade ediliyordu ;)

Daha önce calistigim bir isyerinin kafesinde ise, calisanlarin talebi üzerine cay, kullan-at bardaklar yerine cam bardakta ikram edilmeye baslamisti. Sürekli kirilip, fazla maliyet yaratmasina ragmen...

Örnekler cogaltilabilir ve cogalmalidir da. Cünkü toplamda etkileri cok büyük...
 

Alisveriste plastik paketten kacinmak icin

Aklima geldikce yaziyorum.
Uygulamada nasil görünür bilmiyorum ama alisveriste plastik paketten kacinmak icin su iki sey önemli gözüküyor:
  • Plastik paket icinde satilan seylerden mümkün olanlari evde yapmak. Aklima ilk gelen örnek yogurt. Yapamayacagim seyler de var tabii. Evde bakliyat yetistiremem ;)
  • Plastik paket icinde gelen her seyi mümkün oldugunca tasarruflu kullanmak. Bununla ilgili ilk aklima gelen örnek ise, sivi sabunu  icine uygun miktarda su ekleyerek cogaltmak. Hep okudugum bir öneridir, sadece bir kac kez denemistim. Simdi bir sebebim daha var  böyle yapmak icin. Ne kadar az sabun , o kadar az plastik ;) 
Bir sey daha...
  • Aslinda yanimda her zaman alisveris icin bez torba tasiyorum. Bir de büyük alisveris cantam var. Son zamanlarda evdeki karmasadan bu da nasibini aldi. Torbalari ya da cantayi yanima almayi unutmaya basladim :( Bunu engellemek icin bir yöntem uydurmali. Belki kapiya "alisveris torbalarini aldin mi?" diye bir not ilistirebilirim. Ya da eskiden oldugu gibi, eve gelince aldiklarimi yerlestirir yerlestirmez bez torbalari cantama yeniden koymayi unutmamaliyim.
Bu üc konuda örnek zenginlestirecek ya da öneri getirebilecek kimse var mi?

Bir blog: Life Less Plastic

"almost everything in the grocery store is wrapped, if not double-wrapped, in plastic"

Bu bloga dikkat! Ben, adasim Evren sayesinde haberdar oldum. Kendisine bir de buradan tesekkür etmeyi borc bilirim. Life Less Plastic , Jeanne Haegele tarafindan 2007 Eylül'ünde tutulmaya baslanmis bir günlük. Haegele yasamindan plastigi cikarmaya karar vermis ve blogunda bununla ilgili deneyimlerini yaziyor. Iki haftadir orasindan burasindan kurcaliyorum, sonunda en iyisinin ilk yazidan itibaren taramak olduguna karar verdim :) Ilginc bulduklarimi burada da paylasacagim. Ilk yazisindan alintiladigim su yukaridaki tespite katilmamam elde degil. Hafta sonu alisverisinde elimi neye atsam plastige sariliydi. Alacaginiz gidanin paketi de bir secim kriteri oldugunda alisveris icinden cikilmaz bir hal alabiliyor. Bir ara alisveris secimlerimde geri dönüsüm kodlarini da gözetmeyi  düsündüm. Ama birincisi, cogu zaman paketi acip bosaltmadan plastik kodunu göremiyorsunuz; ikincisi, sagliksiz olandan (1-3-6) mi kacinmali, yoksa geri dönüsümü olmayandan mi (mesela 5) emin olamadim.

Düsünüyorum, düsünüyorum, düsünüyorum.
Bakalim Life Less Plastic'in cözümleri ne yönde?
"...fasulyelerimi olgunlastiran günesin ayni anda dünyamiz gibi bir düzine baska dünyayi aydinlattigini görebilmeliyiz. bunu animsamis olsaydim kimi yanilgilarimdan kurtulmus olacaktim."

Walden. Thoreau.

Pazartesi, Eylül 06, 2010

Bir video ve eski yazilar...


"Every piece of plastic ever made still exists today"
Plastiklerin dogada tamamen cözünmelerinin binlerce yil sürdügünü bilmekle beraber bu gercegi bir de böyle okumak dogrusu cok carpici...

Plastige ve ona karsi mücadeleye dair yazdigim eski yazilari buldum cikardim tozlu arsiv raflarindan bir de :)

REDUCE (Daha az kullan):

REUSE (Tekrar tekrar kullan)

RECYCLE (Geri dönüsüm)

Bu kadar! Baska yok! Ne tuhaf, baska hic yazmamisim! Bu ay kapatacagim o zaman bu acigi...
Önce su plastik geri dönüsüm kodlarini bir koyalim gözümüzün önüne:


Bir de, eger plastik kodlarina dair özet bilgiyi yazicidan alayim, hep elimin altinda dursun diyorsaniz, su sayfayi yazdirabilirsiniz.

Simdi evdeki plastik avinin ilk sonuclarini bildiriyorum. Önce görece olarak iyi haberler:
  • 7 yil önce aldigim bütün saklama kaplari 5 kodlu. Buna sevindim. Yine de zamanla uygun cam kaplarla degistirmeyi ve bunlara evde -mutfak disinda- baska kullanim alanlari yaratmayi düsünüyorum.
  • Oglumun beslenme kutusu ve sulugu da 5 numara. Özellikle BPA'siz olanindan arayip aldigim icin sasirmadim gerci bu sonuca. 
  • Paketle aldigimiz sebze meyvelerin hepsinde 5 kodunu buldum. Bu iyi haber. Ama yine de bu kadar cok paketli sebze meyve almak zorunda olmak hosuma gitmiyor. Buna bir cözüm düsünmeli...
  • Yogurt kaplari da 5 kodlu plastikten. Ama su evde yogurt yapmayla ilgili sorunu bir an önce asip hazir yogurt almaktan kurtulmak istiyorum. Daha az plastik tüketmek adina da önemli bir adim olacak bu.
  • Kefir süzmekte kullandigim süzgec mecburen plastik ama kodu 5'mis. Metale alternatif ama plastik de olmayan süzgec alternatifi nedir? Bambu süzgecler oldugunu duymustum kefir icin. Ama nereden bulacagim? Bunu bir arastirmali...
Simdi gelelim kötü haberlere :(
  • Aslinda yasadigimiz sehirde musluktan akan su icilebiliyor. Biz de öyle yapiyoruz. Yine de, ne olur ne olmaz diyerek sincaba sisede icme suyu aliyorduk. Sise tahmin edilecegi üzere plastik. Arada bir cam sisede alsak sincabin suyunu diye konusuyorduk esimle. Ama uygulamaya gecememistik bir türlü. Haftasonu evdeki plastik siselerin hepsine baktim. Kodlari 3! Acilen cam siseye , o olmazsa nispeten güvenilir plastik siselerde satilan markalara kaymaya karar verdik.
  • Türkiye'den erzak getirirken elime tutusturulmus, benim de gelince kap kacak eksikliginden mutfakta kullanmaya devam ettigim bazi plastik kaplar vardi ki, kodlari 1'mis! Acilen alternatifleri bulunacak. 1 kodlu plastik zaten bir kerelik kullanima uygunmus. "Reuse" (tekrar tekrar kullanim) degil, "recycle" (geri dönüsüm) daha dogruymus onlar icin. Aksi takdirde asinmaya ve icindeki zararli kimyasallari sizdirmaya basliyorlarmis. Bu sebeple bu kaplar icin yeni kullanim alanlari falan  aramayip dogrudan geridönüsüme yollayacagim.
  • Sincabin oyuncaklarinin hicbir yerinde geri dönüsüm kodu bulamadim. Iclerinde ne oldugunu Allah bilir! Asamali olarak plastik oyuncaklari ortadan kaldirmaya calisacagim. Yerine alternatifler yaratmaliyim yalniz. Kumas, tahta, vb. dogal malzemelerden... 
  • Banyodaki bir cok seyin kabi 1 kodlu plastikten. Sivi sabun, sampuan, temizlik ürünleri gibi. Dis macunu tüpü 5, bu iyi haber. Mutfakta bulasik deterjani kabi da 1. Anlasilan gida maddelerinin paketlenmesinde genelde 5, temizlik/kozmetik ürünlerinde 1 kullaniliyor. Peki su siseleri neden 1 veya 3? Bunu anlamakta güclük cekiyorum!
  • Mutfakta bazi araclarin kodlari ise 126-SAN imis. Bu koda sahip bir kac saklama kabi, bir süzgec ve ölcek var. 126-SAN,  Other-7'nin alt gruplarindan biri imis. Saglik ve cevre acisindan etkilerine dair ayrica bir bilgiye ulasamadim bir türlü. Arastiriyorum.
Ek olarak,
  • Bu arada biraz daha okudum ve anladigim kadari ile nasil 1 kodlu plastikler yeniden kullanimdan cok geridönüsüme uygunsa, 5 numarali plastikler de tam tersi pek geri dönüstürül(e?)miyormus. Dolayisiyla onlarda hedef mümkün oldugunca az satin almak ve satin alinanlari mümkün oldugunca uzun süre kullanabilmek olmali. Ancaaaak, bazi gida paketlerinin (örnegin sebze, meyve, bakliyat, makarna vb) 5 kodlu oldugunu tespit ettim evde. Bunlara yeniden kullanim alani yaratmak zor; daha acarken yirtiliyorlar. Burada bir celiski var, arastirmam gerek.
  • 6 kodlu plastigin, köpüge benzeyen kullan-at bardaklarin da temel malzemesi olan styrofoam'da da kullanildigini okudum. Ayrica wikipedia'ya bakilirsa fazla geri dönüsümü de yokmus. 6 dan ve styrofoam'dan her durumda kacinmali  öyleyse.
  • Bebek biberonlari genel olarak PC imis. Yani 7-Other grubunun BPA icerme riski olan alt grubu. Iste bunu da anlamiyorum! Makarna paketinde 5 kullanirken, biberon gibi önemli, isiya maruz kalacagi bariz bir ürün neden PC? Üretici icin bir avantaji var mutlaka...
Simdilik bu kadar. Akliniz karisti mi? Eylül sonuna dogru hepsini toparlayacak kadar bilgilenmis oluruz umarim...

Cuma, Eylül 03, 2010

Emzirin, emzirin, emzirin!

Önce su:
Bazen sincabin atesi cok yükseldiginde...
ve
iki üc saat arayla Paracetamol ve Ibuprofen'i verdigimde...
ve
verecek baska hicbir ilac ve yapacak baska hicbir sey kalmadiginda...
...emziriyorum.

Hem onu avutuyor, hem de atesi düssün diye beklemekten endiselere bogulmus bana bir seyler yaptigim hissi veriyor.
Ikimize de iyi geliyor.

Sonra su:
Bugün anaokuluna basladi sincap. Ben gerek görmedigim halde, ögretmenleri "ilk günler bir kac saat kalsin, zamanla arttiralim süreyi, siz de disarida bekleyin" dediler. Öyle yaptik. Bekledigim gibi, anaokulundaki bu ilk saatlerinde beni hic mi hic aramadi yumurcak. Ben disarida esyalarini ona ayrilmis bölüme yerlestirirken, coktan oyuna dalmisti bile. 1,5 saat boyunca o iceride oynadi, ben disarida kitap okudum. Ona -ve tabii bana- kalsa, daha gün sonuna kadar kalirdi anaokulunda. Ama ögretmenlerin uygun gördügü bir sistem var anlasilan, fazla karismak istemedim. Anaokulundan sonra parka gittik. "Anne sen burada kal, ben surada oynayayim" diyerek uzaktaki salincaklari isaret etti bana.

Haaa, bir de su:
Aksamlari babasiyla oynarken ben odaya girdigimde "Sen neden geldin, bizi neden rahatsiz ediyorsun?" dediginden, acik acik odadan kovuldugumdan bahsetmis miydim?

Demek ki uzun süreli emzirmek cocugu anneye bagimli, dizinin dibinden ayrilmaz bir cekingen kuzucuk yapmiyormus. Tecrübemle sabit!

Bunlar "sütten kessem mi acaba?" cölünün icindeki kücük mutluluk vahalarim benim :)
Böyle zamanlarda, vaktiyle anne sütünün gücü adina verdigim savasin hakliligindan emin ve onu bu kadar uzun süre emzirdigim icin mutlu oluyorum. Kendine ve diger insanlara karsi güven duygusuyla dolu bu kücük sincabin, istedigi zaman her zamanki agac kovuguna geri dönmek üzere, dis dünyaya, ormana cikmaya hazir oldugunu hissediyorum. Her ailenin cocuk büyütme sekli, sartlari ve o sartlar altindaki tercihleri baskadir. Bizim sartlarimiz altinda bizim aldigimiz kararin dogru oldugunu görüyorum.

Icimden Thoreau'un "sadelestir, sadelestir, sadelestir" dedigi gibi "emzirin, emzirin, emzirin" demek geliyor. Gecen gün hastanede iki yeni anne gördüm. Birkac günlük bebeklerini, üst kata rutin ultrason kontrolüne getirmislerdi. Istemeden kulak misafiri oldum konustuklarina. "Ilk cocugunu ne kadar emzirmistin peki?" diye sordu biri. "6 ay" diye yanitladi digeri gururla. "Oooo, süper!" dedi soruyu soran saskinlikla.  Cok icimden geldigi halde "alti ay nedir ki? elinizden geliyorsa daha da emzirin, emzirin, emzirin" diyemedim.

Thoreau dedim de...
Bu blogun eski okuyuculari bilirler. Bir dönem Thoreau'dan bitmek bilmeyen alintilarimla biktirmisligim vardir. Bugün sincap iceride arkadaslariyla oynarken ben kapi önünde Walden'i okudum yine. Bu kez Türkce'sinden. Thoreau'yu kendi dilinden okumayi sevmistim, kendi dilimden okumayi da sevdim. Dayanamaz da yeni alintilar yaparsam bu günlerde kizmayin lütfen :)
Ilk yapmak istedigim sey evdeki plastikleri türlerine göre elden gecirmek. Benim kafamda daha farkli bir eleme plani vardi ama bu daha verimli bir yöntem olacak. Fikrin sahibi Yavru Su blogunun sahibi adasim Evren. Plastiklerle Basimiz Dertte! adli yazisini mutlaka okumalisiniz. (Evren, karsilikli link vererek bir infinitive loop yarattik sanirim :)

Evren'in yazisinda link verdigi Healthy Child, Healthy World yazisinda da plastik türleri ve olasi sakincalari hakkinda gayet özet bilgi var. Temizlik sirasinda elimin altinda  olmasi icin bir kagida aldigim kücük notlari buraya da yaziyorum; siz de not edin lütfen:

1 - PET     : Kacinmak gerek! Antimon ve ftalat sizdirma tehlikesi var.
2 - HDPE  : Görece olarak güvenilir.
3 - PVC    : Kacinmak gerek! Kursun, ftalat vb. sizdirabilir. Zehirli kimyasallar salabilir.
4 - LDPE  : Görece olarak güvenilir.
5 - PP       : Görece olarak güvenilir.
6 - PS       : Kacinmak gerek! Kanser yapan ve hormonal acidan zararli maddeler sizdirma riski var.
7 - Other   : Kalan tüm plastik cesitlerinin atildigi sepet oldugu icin ayrica incelenmeli. BPA iceren plastikler (PC) de burada, bitkisel kaynakli biyolojik acidan cözünebilir yeni nesil plastikler de...

Bütün bu numaralar veya kisaltmalar plastik malzemenin bir yerinde (genellikle altinda) ücgen seklinde bir geri dönüsüm isaretinin icinde yazili oluyor. Eger yoksa böyle bir kodlama, merdiven alti üretilen bir plastik oldugu anlamina geliyor ki, o bir felaket olmali!
Ben kücük notlarimi alip evde 1-3-6 avina ve 7 arastirmasina cikiyorum. Bakalim neler bulacagim...
Siz de cikarsaniz böyle bir ava sonuclarini yazar misiniz?

Iyi de plastik ne demek?

Fotograf: geoftheref


plastik Fr.plastique



1. Biçim verilmeye elverişli olan 
2. (Isı ve basınç etkisiyle biçim verilen) Organik ve sentetik olarak yapılan madde
3. Bu maddeden yapılan
4. mec. Esneklik

(TDK - Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü'nden)

Sözcügün ilk anlamina ve mecazi kullanimina diyecek yok. Bu noktada  plastiksiz bir yasam icin plastik cözümler bulmayi hedef ediniyorum kendime.

Plastigin daha kimyasal bir tanimi Vikipedi'den: "Plastik, karbonun (C) hidrojen (H), oksijen (O),azot (N) ve diğer organik ya da inorganik elementler ile oluşturduğu monomer adı verilen, basit yapıdaki moleküllü gruplardaki bağın koparılarak, polimer adı verilen uzun ve zincirli bir yapıya dönüştürülmesi ile elde edilen malzemelere verilen isimdir."

"Tanımdan anlaşılacağı üzere plastikler doğada hazır bulunmaz, doğadaki elementlere insan tarafından müdahale edilmesi ile elde edilir" diyor bir de Vikipedi. Dogada hazir bulunmaz ama bir kez bulundu mu da tam bulunur, dogayi binlerce yil terketmez. Plastikle ilgili en büyük sorunlarimizdan biri bu.

Eylül: Plastiksiz!

Ta ta ta tammm!

Uzun zamandir aklimda olan seyi, plastiklerden kurtulma büyük eylem planini uygulamaya koyuyorum. Bütün Eylül ayi boyunca bu konuda okumayi, arastirmayi, aklimda olanlari uygulamaya dökmeyi ve hepsini firsat buldukca burada yazmayi düsünüyorum.

En son 4-5 yil önce yapmistim böyle bir sey. Zamanla evde plastik bir seyler birikti yine. Ihtiyacim olan sey alternatif cözümler icin biraz sakin kafayla düsünecek zaman ve biraz da motivasyondu. Bu ay bolca zamanim olacak diye tahmin ediyorum. Motivasyonum coktandir had safhada!  

Siz de var misiniz? Hep beraber arastirmaya; bildiklerimizi, bulduklarimizi, yaptiklarimizi, cözümlerimizi paylasmaya... Bu ay icinde bu konuda yaptiklarinizdan ve yazacaginiz (ya da gecmiste yazmis oldugunuz) yazilardan haberdar edin beni!

Dipnot: Baska türlü bir ekonomi'nin 4. yazisini unutmadim, aklimda!