"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Cuma, Ocak 25, 2008

Güneş, yoğurt, hodan ve sıkıcı armağanlar üzerine

"Dört ilgisiz şeyi bir araya getir de, bir yazı yaz onlar üzerine" demedi kimse. Deselerdi de bu dört şey gelmezdi aklıma....

Hafta başından beri hava kapalı ve yağmurluydu burada. Dün hatta deniz öylesine dalgalıydı ki kıyıdaki kimi caddelerin tarfiğe kapatıldığını duydum. Gzira'da kıyıdaki otobüs durağında bir adam kendini dalgalarla baştan aşağı ıslanmaktan son anda kurtardı (Ben akıllılık edip yürüyüş için karşı kaldırımı seçmiştim:) ) Bugün sabah ise tüm bulutlar dağılmış ve deniz sakinlemişti. Güneş de her pencereden, her aralıktan girmekle kalmayıp, bu yazıya da kendiliğinden sızmış oldu böylece...

Yoğurt, hayır, süpermarketten alınmadı. O yüzden bu yazıda ya zaten. Onu ben kendim yaptım. Daha doğrusu dün mayalamıştım, bugün baktım ki tutmuş. Hem de ne güzel tutmuş. Kendim yaptığım her şeyde olduğu gibi - ekmekte, dondurmada, bir zamanlar bir alternatif dükkandan aldığım starter ile kurduğum kefirde olduğu gibi- pek bir mutlu oldum sonucu görünce. Bu kadar küçük de olsa bir şeyi üretmek neden bu kadar keyif veriyor, neden dinginleştiriyor ruhu? Çözen varsa beri gelsin...
Bu yoğurt oğlum içindi. Katı gıdalara başlarken kitaba uymadı çünkü. "Önce havuç püresiyle başlayacaksınız, sonra havuç-patates, sonra da havuç-patates-et püresi ile devam edeceksiniz" diyen kitaba... Onları da kendim hazırlamıştım oysa, çok da kolay hazırlaması. Sevemedi güzelim ev yapımı sebze pürelerimi. Ben harika çorbalar yaptım onlardan, boşa gitmediler neyse ki :)) Peki yoğurt? Evet, onu sevdi sanırım. İlerleyen günlerde o ve sayesinde biz bol bol ev yapımı yoğurt yiyeceğiz.
Ev yapımı yoğurdu anlatmaya gerek var mı? Daha en fazla 20 yıl öncesine kadar zaten sadece öylesi vardı. Eskiden kaynatılıp soğutulurdu süt. Ben pastörize süt kullandığım için kaynamaya yakın altını kapattım. Bildiğim kadarıyla 35-40 derece olmalı süt mayalanması için. Kefirde durum bundan farklı. Onda 20-25 derece yeterli idi yanlış hatırlamıyorsam. Hatta daha fazlası kefirin tutmasına engel. Neyse, biz dönelim yoğurda. Sütü birazcık soğutup (işte yaklaşık 35-40 dereceye kadar) bir kaç kaşık yoğurdu yavaş yavaş süte ekledim. Sonra "sevgiyle ve özenle" bebek gibi sarıp sarmaladım. Bilmem faydası var mıdır ama annem öyle yapardı eskiden :)) Sonra da fırınımın içine yerleştirdim. 24 derece idi orada sıcaklık. Ertesi sabah (yani bu sabah) tutmuştu yoğurt. Üzerine temiz bezi yerleştirdim ki, biriken biraz suyu çeksin de daha katı bir kıvamı yakalayabilelim. Ardından buzdolabına kuruldu bizim yoğurt. Öğlen oğlumla tadına baktık. Çok lezzetliydi :))

Hodan? Hayır, o da süpermarketten alınmadı. Ama hayır, onu üretmedim de. Hayal bahçemde her bahar ekerim, o ayrı hikaye. Bu yazıya konu olanı bugün yürüyüş sırasında bir otelin kapısına konmuş kocaman bir küpün içinde gördüm. Aslında minyatür, sıkıcı, kişiliksiz bir palmiye ağacının ev sahibi o küp. Yanından geçerken dönüp bakmazdım ya, dibindeki minik mavi çiçeklere ve tüylü çanak yapraklara takıldı gözüm.


Fotoğraf:
tin.G

Hodan işte, bilmez miyim? Dedim ya, her bahar hayal bahçeme ekerim. Bildiğim bir bahçede her daim yetişir, parmaklıktan sokağa taşanları biraz kendimin bilirim. Bir Ot Masalı'nda da sözü geçen otlardan biridir. İster borretch desinler, ister borage... Güzeldir. Nereden gelmiş konmuş o küpe, bilmem. Ama artık o orada ya, ben gelir gider bakarım, mutlu olurum. Buldum ya bir tanıdık, artık bu adada kendimi o kadar da yalnız hissetmem.

Sıkıcı armağanlara gelince... Kimin gözünden baktığınıza bağlı. Ben bugün bir on yaş çocuğunun gözünden baktım örneğin. Doğumgünü var haftaya. Bir armağan almalı. Meğer onun da hayalini bir cep telefonu süslermiş, babası almış bile. Bütün on yaş çocukları rüyasında cep telefonu mu görüyor, ne? Bense kesin karar verdim. Kafalarını çalıştıracak, ruhlarını besleyecek, onları tüketim ve kolayca sahip olma girdabının içine atmayacak şeyler alacağım bildiğim tüm çocuklara. Sonunda bir kitapçıdan hediye çeki aldım. Böylece iki şey armağan ediyorum aklımca. Hem bir kitap, hem de onu almak için kitapçıda dolaşma, bir sürü kitaba dokunup sayfalarını çevirme ve aralarından birini seçme keyfi... Biliyorum, çoooook sıkıcıyım ben, çok. Fakat nedense bundan hiç rahatsızlık duymuyorum.

7 yorum:

  1. Ne güzel bir yazı olmuş bu Evren. Birbiriyle bağlantısız demek, hepsinin ortak noktası sevgi. Yani çok önemli bir bağ var aralarında!

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler, planlamayınca (doğaçlama) daha iyi yazıyorum galiba :))
    Sevgiler,
    Evren

    YanıtlaSil
  3. Bitkileri isimleriyle tanıma özelliğine gıpta ettim evren...
    **
    ayrıca hediye fikrin süper bence, tabi büyüklere süper gelir de bakalım küçükler aynı fikirde olur mu?

    YanıtlaSil
  4. Yoğurdu kızım da çok seviyor. Ben de sevmediği yemekleri yanında yoğurtla birlikte yediriyorum hemen alışıyor bir de öyle dene istersen. Kaşıkta yoğurt ve yemek bir arada olunca hoşuna gider belki...
    Hodanı çok severim. AMa en çok hodanlı yumurta/omlet...
    Hediye fikrin bence sıkıcı değil ve çok güzel...Aam 10 yaşındaki bir çocuğun hayallerini süslemediği kesin :)AMa senin verdiğin gibi hediyelerin de bu yaşlarda çocuğa verilmeye başlanması gerekiyor. Bu bile yeter.Sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Cok sevimli bir yazi bu!! Hele ki günesin sizisi benim icimi oldukca isitti :)) Ne güzel denizin kokusunu duyuyosundur sen yürüyüslerinde :)) Hem artik bir de arkadasin var yürüyüslerinde küpün icine gizlice saklanmis!! Yaban'in da dedigi gibi, botanik bilgin ve ilgin harika!! Bir gün sana sIkIcI bir hediye almam gerekirse, en sIkIcIsIndan bir botanik kitabi alabilirim mesela :)) Sonuna kadar arkandayim 10 yas cocugu dogumgünü hediyesi konusunda!! Hem artik kitapcilardaki cocuk kitabi reyonlari inanilmaz keyifli ve motive edici. Cok ilgi cekici olacagindan eminim.

    Hatirlayacagindan eminim, AOC'nin cam kavanozlarda bir yogurdu vardi eskiden...Simdi plastik kaplardakiler ayni tatta degil!! Ben o tadi ariyorum hala!! Senin bebecigin gibi ben de bir yogurt severim :) Bir deneyeyim mayalamayi, belki dedigin gibi kendi yaptigimda bir mutluluk ve belki de aradigim tadi bulurum :))

    Sevgiyle kucaklarim...

    YanıtlaSil
  6. Yaban,
    Teşekkürler, daha bitkiler konusunda öğrenciyim. Ama çalışkan bir öğrenci :))

    Hande,
    İkisini birlikte verme fikri benim de aklıma geldi. Bizim küçük gurme hemen anladı yoğurdun sade olmadığını ve burun kıvırdı. Ama böyle böyle alışacak galiba.

    Ayça,
    Ne diyorsun, tezim bittikten sonra 2 ay kütüphaneye özel olarak botanik kitabı okumaya gitmiştim. Öyle bir merak :)
    AOÇ'nin sütünü ve canımın içi dondurmasını biliyorum da yoğurdunu çıkaramadım şimdi. Ama bahsettiğin ekşi tipik tatsa bir iki ipucu vereyim sana e-maille.

    Sevgiler, selamlar hepinize!

    YanıtlaSil
  7. hayal bahcene bayiliyorum cok ilham verici:)

    YanıtlaSil