"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Çarşamba, Haziran 25, 2008

Anne sütünün gücü adına!

Dün sabah oğlum benimle birlikte oturmuş efendi efendi süt, yumurta, peynir ve ekmekten oluşan kahvaltısını ederken pek keyiflendim. Aklıma bir yıl önce bu sıralarda onu besleyebilmek için ne endişeli ve sıkıntılı günler geçirdiğim geldi. Ve başkalarının da benzer sıkıntıları yaşayabileceğini düşünerek hep yazmak istediğim bir yazıyı ne kadar ertelemiş olduğumu farkettim.
Yine çenem düşecek, biraz uzun anlatacağım, hissediyorum. Frigolarınızı, soğuk içeceklerinizi, patlamış mısırınızı alın. Sigaranızı söndürün, cep telefonunuzu kapatın. Mendile gerek yok, filmin sonu mutlu bitecek. Işıklar sönsün, hikaye başlasın...

***
Oğlum doğdu. İlk kontrollerini yapıp, sıcacık bir havluya sarıp, kucağıma bıraktılar. Doktor bir an ortadan kayboldu. Başımda bekleyen ebeye "Şimdi sadece dikişler kaldı değil mi? Sonra bebeğimi emzirebileceğim?" diye sordum. "Evet, az sonra" diye yanıtladı. Bebeklerin doğumdan sonraki ilk saatlerde emme reflekslerinin çok yoğun olduğunu ve doğumun hemen ardından emzirmenin çok önemli olduğunu biliyordum. Ne yazık ki olmadı. Hiç beklenmeyen bir komplikasyon yüzünden bir anda kendimi ameliyathanede buluverdim. O günü doğumhane-ameliyathane-uyandırma servisi üçgeninde geçirdim. Bebeğimi emzirmeme ilk kez ertesi gün öğle saatlerinde izin verdiler. Kan kaybından zayıf düşmüş, olup bitenlerden şaşkın ve de zaten tecrübesizdim. Sütüm bebeğin beslenmesine yetmediği gibi, pek çok yeni annede olduğu gibi göğüslerimin tamamen yara olması da uzun sürmedi. Üçüncü gün öğleye doğru bir bebek hemşiresi acı gerçeği dile getirdi. Bebeğimin artık şekerli su solüsyonundan başkaca bir şey alması gerekiyordu. Anne sütü yetmiyorsa formül süt vermek şarttı. En korktuğum şeydi bu, çünkü bebeğin bu tür beslenmeye alışıp anne sütüne ilgi göstermeyeceğinden endişe ediyordum. Hemşireler eğitimleri gereği donanımlı, yapılması gerekenleri sayıp döküyorlardı. Ama sorunuma karşı genel bir duyarsızlık havası da seziyordum. En önemli bilgilerden birini bile doğumumda bulunup, kata ziyaretime gelen ebe verdi:"Bakın, burada iki ayrı cins biberon ucu kullanıyoruz. Bebeğinizi daha sonra emzirmek istiyorsanız ince uçlu biberon kullanmalısınız ki bebek biberondan kolayca akan süte alışıp anne sütü almak konusunda tembellik göstermesin. Hastaneden çıkınca da böyle incecik uçlu biberonlar bulup alın." Hastaneden bir an önce çıkmayı istiyordum ama evde bebeği nasıl besleyebileceğime dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Doğumdan önce okuduğum dergi ve kitapların biberonla beslemeye ilgili bölümlerini hep es geçmiş; alışveriş yaparken formül sütlerin, mamaların, biberonların ve bu konuya dair bin türlü ıvır zıvırın satıldığı reyonları hep atlamıştım. Şimdi ise zaten doymak ve susmak bilmeyen bir küçük canavarla süpermarket reyonlarının önünde dikilip uygun mamayı bulmak, biberonu seçmek, etiketlerini incelemek imkansız görünüyordu. Bir şekilde doğru mama ve biberonu tedarik etmeyi başardık ve bir de süt pompası kiraladıktan sonra hastaneden taburcu edildik. İlk gece bebeği sadece anne sütü ile beslemeyi başardım. Ama sabahtan itibaren süt yetmeyince tekrar biberona sarıldık. Sonraki günler de böyle geçti. Geceleri sadece anne sütü, gündüzleri ise çokça biberon ve biraz anne sütü.
Ev ziyaretlerine gelen ebe bana anne sütünü arttırdığı söylenen bir çay getirdi. Almanya'da hemen her drogeriemarkt'ta da bulunan bu çay (Stilltee) anason, rezene, kimyon tohumları ile melisa ve lavantadan oluşuyor. Başta su olmak üzere bolca sıvı almamı, meyve yememi, düzenli beslenmemi tembihledi. Oğlumun beslenmesinde ise önce 15-20 dakika emzirmemi, sonra formül süt vermemi önerdi. Aynı anda hem anne sütü, hem de formül süt vermek sadece birini vermekten kat kat zor. Emzirmenin ardından henüz doymamış ve başka hiç bir şeyle oyalanamayan minicik bebeği bir kenara koyup gidip taze ve hijyenik formül süt hazırlamak gerekiyor. Beslenme konusunda söylenen herşeye (ebenin tavsiyeleri artı malt kahvesi, incir, kuru üzüm, vb. vb. vb.) harfiyen uymama rağmen kendi sütümü bir türlü yeterince arttıramıyor, formül sütten bir türlü kurtulamıyordum. Sık sık ziyaretime gelen bir arkadaşım tüm iyi niyetiyle bebeğin yeterince beslenmediğini, anne sütünü bir tarafa bırakıp formül süt miktarını arttırmam gerektiğini söylüyordu. Onun ziyaretleri sırasında kötü bir hisse kapılıp dediğini yapıyor, tek başıma kalıp sakin kafayla düşündüğümde ise aslında yapmam gerekenin bunun tam tersi olduğunu farkediyordum. Anne sütü tamamen arz-talep yasalarına göre üretiliyor. Bebek ne kadar çok emerse, vücut o kadar çok süt üretiyor. Dışardan verilen destek ürünler ise bebeğin daha az emmesine, dolayısıyla süt üretiminin düşmesine sebep oluyor. Yaşadığım sorun hakkında hem meslekten, hem de anne olarak tecrübeli olan kızkardeşim telefonda "Yapman gereken tek şey olumlu düşünmek ve emzirmeyi tüm kalbinle istemek. Bir de bol bol su iç. Bak, gerisini vücudun kendiliğinden halledecek" diyordu. Gözlerimi kapatıp "istiyoruuuuum, çok istiyorummm" diyor, sonra da bu halimi pek komik bulup gülmeye başlıyordum. Formül sütten nefret ediyor, onun sadece iki dakikada oğlumun açlığını bastırabilmesini çok kıskanıyordum. Anne sütüyle bunu başarmam bazen saatleri buluyordu. Özellikle akşam saatleri tam bir kabustu. Oğlum bir o göğsümden, bir bu göğsümden emerek saatlerce kucağımda oyalanıyor ama doymak bilmiyordu. Çabalamaktan vazgeçip tamamen formül sütüne dönmeyi sadece bu akşam saatlerinde düşündüm. Beni endişelendiren bir diğer şey ise doğum üzerinden haftalar geçmiş olmasına rağmen bir gelişme olmamasıydı. Internet'te benzer sorunları olan kişilere dair hikayeler okuyordum, sorunu hep 7-10 gün civarında çözdükleri anlaşılıyordu. Fakat içimde bir ses emzirmenin ne kadar doğal bir süreç olduğu göz önüne alınırsa, oğlumu anne sütü ile beslememin kural, "besleyemememin" ise istisna olduğunu söylüyordu.

Birinci ayın sonuna doğru yaşamımızdaki yeniliklere biraz olsun alışınca, oturup sakin kafayla düşünmeye başladım. En kötü ihtimalle ne olurdu? Zor yöntemle, yani anne sütü+formül süt yöntemiyle devam ederdik. Bunu sadece formül süt vermeye tercih ediyordum, çünkü bebeğimin alacağı bir damla anne sütünden bile faydalanacağını ve bunun onun doğal hakkı olduğunu düşünüyordum. Bu bakış açısı içime sinmese de beni biraz rahatlattı. Çevremdeki doktor ve ebelerden daha fazla bir yardım göremeyeceğimi anlayarak internet üzerinde araştırmaya yoğunlaştım. Hamileliğim sırasında da bolca okuduğum ve çok faydalandığım Almanca anne-bebek sitesi Rund ums Baby'nin anne sütü ve emzirme hakkındaki forumlarını dolaşmaya başladım. Özellikle La Leche Liga'nın emzirme danışmanlarından Biggi Welter'in soruları yanıtladığı forumdan çok şey öğrendim. Akşam saatlerimi kabusa çeviren krizin pek çok normal emziren annede de görülen ve "zincirleme emzirme" denen bir şey olduğunu, yetersiz anne sütünü arttırmanın en önemli yolunun başka hiç bir destek gıda vermeden sadece emzirmek, emzirmek ve emzirmek olduğunu okudum. Biggi'nin emzirmenin diğer sorunlu hallerini yaşayan annelere verdiği yanıtları okurken bile verdiği pozitif enerjiden yararlandım. Emzirmenin nasıl da doğal ve aynı anda olağanüstü bir süreç olduğunu öğrendikçe, fiziksel bir hastalıktan muzdarip değilsek emzirememenin neredeyse imkansız olduğuna dair fikrim kuvvetlenmeye başladı. Oğlum bir buçuk aylıkken yapılan rutin bir doktor kontrolünden, gelişimiyle ilgili her şeyin yolunda olduğunu öğrenerek dönünce, aklıma koyduğum bir şeyi denemeye karar verdim. Son zamanlarda farkediyordum ki evde anne sütüyle beslemek daha kolayken, dışarıda ister istemez hep formül süt veriyordum. Sadece oğlumun karnını dakikalar içinde doyurmak gerektiğinden değil, dışarıda nerede ve nasıl emzirmem gerektiğinden emin olamamam da sorun yaratıyordu. Doktordan döndüğümüz gün öğleden sonra başlayarak hiç dışarıya çıkmamaya ve bu şekilde ne kadar süre sadece anne sütü ile gidebildiğimizi anlamaya karar verdim. Başarıyla formül sütsüz atlatılmış her 12 saati oğlumun gelişimini not ettiğim ajandaya yazıyordum sevinçle. "24 saattir formül süt vermedim!" , "36 saattir anne sütüyle gidiyoruz!", "48 saat!".

Yanlış hatırlamıyorsam 72. saatten sonra not tutmayı bıraktım ve müjdeli haberi en çok bekleyenlere verdim.

Oğlumun doğumundan tam 1,5 ay sonra!
Yani 6 hafta sonra!
Çok hoşuma gitti, bir de şöyle yazayım: Tam 45 gün sonra!

Emin olmak için 3-4 gün daha dışarı çıkmadık. Tam hatırlamıyorum ama, 15 dakikalık ufak yürüyüşler için çıkmış olabiliriz. Bunun dışında hep evdeydik. Bu süre içinde yine internetten (ne onunla, ne onsuz!) en kolay nereden emzirme tişörtleri bulabileceğimi araştırdım. Bu bilgiyi de Biggi'nin forumundan almıştım. Bir haftanın sonunda hem ödül-kutlama olarak, hem de bundan sonraki yaşamımızı kolaylaştırsın diye en yakın alışveriş merkezinde olduğunu öğrendiğim bir mağazadan iki tane emzirme tişörtü aldım.

Doğumdan 2,5 ay sonra küçük bir operasyon sebebiyle anestezi almam gerekince, bir günlüğüne formül süte geri dönmek gerekti. O gün oğlumla ilgilenen arkadaşım (hani "bu çocuk beslenemiyor, inadı bırak" diyen) küçük canavarımın biberonu çoktan unutmuş olduğunu ve başlangıçta nasıl emeceğini bile bilemediğini anlattı. Bu bir günlük aranın ardından formül süte bir daha geri dönmemek üzere veda ettik. Bütün bu süreçte en büyük yardımı, ne anne sütüne, ne de formül süte özel bir meyil göstermeden, ne verdiysem onu alan uyumlu oğlumdan gördüm :)) Alışveriş merkezlerinde, restoranlarda bebek emzirecek kuytu ve rahat köşe nasıl bulunur, öğrendik. İnsanların dünyanın her yerinde emziren anneye karşı saygılı ve anlayışlı olduğunu öğrendik. Uçuş sırasında emzirmenin bir kolaylık, iniş sırasında emzirmenin bir gereklilik olduğunu öğrendik. Oğlum altı aylıkken "isterseniz anne sütünü kesebilirsiniz" diyen doktor amcaya nazikçe "hadi oradan!" dedik. Destek gıdalar(püreler) ve katı kıdalara sıra gelince anne sütü alan her bebek gibi biraz isteksizlik gösterdik. Bir yaşındayız, anne sütüne devam ediyoruz. "Daha ne kadar?" diye soranlara "gittiği yere kadar" diyoruz.

Ay ay ay! Mutlu sonları ne kadar da seviyorum ben!

***

Kıssadan hisse:

- Anne sütüne aşıksınız tamam, başka türlüsü olmaz diyorsunuz. Yine de doğumdan önce alternatif beslenme yöntemlerini biraz araştırın. HA ne demek, 1-2-3 de neymiş, hangi marka süt, hangi marka biberon? Dünyanın bin türlü hali var. Babayı elinde bir listeyle alışverişe yollamaya hazırlıklı olmalı.

- Doğum yapacağınız hastaneyi seçerken emzirme dostu olup olmadığını önemseyin.

- Dünyanın hemen her coğrafyasında ve her kültüründe anne sütünü arttıran veya arttırdığına inanılan türlü türlü gıda var. Hangisine ulaşabiliyorsanız, hangisinin gücüne inanıyorsanız onu kullanın. İsveç'te incir bulamıyorsanız dünyanın sonu değil. İsveç'li annelere sorun, bildikleri bir şey mutlaka vardır. Hepsinden önemlisi, en mucizevi süt iksiri: Su! İçebildiğiniz kadar çok su ve suya yakın kıvamda sıvı (örneğin bitki çayı) tüketin. Ama her bitki çayını değil! Adaçayının ve sanırım kuşburnunun, tam tersi, süt azaltıcı etkisi var.

- Sütünüzü arttırmaya çalışırken verdiği olumsuz geribildirimler ile durumu içinden çıkılmaz hale getiren kişilere kulak asmayın ve mümkünse çevrenizden uzaklaştırın. Çocuğunuzun yeterince beslenip beslenmediği ve gelişimi hakkında sadece doktorunuzun ne dediğini dinleyin.

- Olumlu görüşleri ve tecrübesiyle yardımı dokunacaklar hariç herkese "Artık sütüm yetiyor, her şey yolunda" deyin. Açıkça yalan söyleyin! Ne kadar iyi niyetli de olsa "Hala yetmiyor mu?", "Süt yok mu?" yollu sorular kadar yersiz, verimsiz ve yıkıcı soru yok.

- Doktor, hemşire, ebe, anne, La leche liga danışmanı (veya emzirme veya laktasyon danışmanı, adı her ne ise), kitap ... Yüzyüze görüşme, telefon, mektup, internet, e-posta. Vazgeçmeden önce yardımı dokunabilecek herkesle kontağa geçin, her iletişim yolunu deneyin.

- Formül sütten medet ummayın ama ondan nefret de etmeyin. Anne sütü gibi sizin çocuğunuza özel üretilmiş olmaması gerçekten çok yazık. Ama hiç olmazsa o var.

- Süt arttırmanın sihirli formülü: Emzirin, emzirin, emzirin ! Süt pompasına çok güvenmeyin. Hiç biri işini bebeğiniz kadar doğru ve güçlü yapamaz.

- Pozitif düşünün, vücudunuzun gücüne inanın. Pek çok anne emzirmekten "ben yapamıyorum" diyerek vazgeçiyor ama aslında fiziksel bir bozukluk veya hastalık sebebiyle gerçekten emziremeyeceklerin oranı inanılmayacak kadar düşük.

Linkler:
La leche league international
La leche liga - Almanya
Yeri gelmişken emzirme ve anne sütü üzerine pek çok bilgilendirici yazısı olan Veggie Way'in sevgili sahibesi ve şanslı Defne'nin annesi Işıl'a da bir selam göndermeden geçemiyorum :))

Pazartesi, Haziran 23, 2008

Döndük. Malum uçuş korkuma rağmen bir güne aslanlar gibi iki uçuşu sığdırdığım, Malta'ya iniş sırasında kendi kendime "A ha ha! O nasıl manevra yahu, ben bile pisti daha iyi tuttururdum" şeklinde espriler bile yapabildiğim muhteşem dönüş yolculuğundan bahsedecektim ki... oğlum ve ben aynı anda hastalandık. Hava değişikliğinden galiba. Ben atlattım, o hala biraz öksürüyor. Geçen hafta hiç keyifli değildi. Yüksek ateşle mücadele ve adanın muhtelif yerlerindeki klinikleri öğrenmekle meşguldük. Malta'yı bıraktığımızdan daha sıcak ve daha turistik bulduk. Tatil öncesinden birikmiş bir dolu konu, tatilden toplayıp geldiğim bir çok ilginç şey var. Fakat internetsiz günlere epeyce alıştım. Oğlum da gittikçe daha çok hareketleniyor ve ilgi bekliyor. Ve de iklim Akdeniz usulü öğleden sonrası siestasını neredeyse mecburi kılıyor. Sanal yaşamı biraz rölantiye almayı, yazılarımı biraz seyreltmeyi düşünüyorum. Ama yine de...

Önümüzdeki günlerde Walden gölcüğünde Thoreau ile sohbete devam edeceğim.
Liçi raporlarına devam edeceğim. 5. yaprağı hiç sormayın, o hazin bir hikaye...
Somon renkli bir latin çiçeğinin heyecanına bulanmış bir yazı yazacağım.
Bana türlü oyunlar eden yaramaz bir kefir mayasından bahsedeceğim.
Günlük dile yerleşmiş gereksiz sözcüklere çatacağım.
Sukkulentleri ve onların yeme-de-yanında-yat bir üyesini anlatmaya çalışacağım.
Yaşam kalitemizi arttıran basit ama olağanüstü şeylerden bahsedeceğim.
E-mail selini azaltmak ve posta kutumu bir düzene koymak için denediklerimi sayacağım.
Suya sabuna, biraz sirkeye dokunacağım.
Küresel gıda ve enerji krizini, ekonomik durgunlukları aşmanın sihirli(!) formülünü, ekonomiyi gölgeleyen basit yaşamı araştırıp dilim döndüğünce anlatacağım.
Çocukluğumun eğlenceli oyunlarını hatırlayacağım.
Takılmış plağa dönen zavallı Radyo Hindiba'yı biraz güncelleyeceğim.
Ve elbette günlerin getirip önüme attığı şeylerden dem vurmaya devam edeceğim.

Buralarda olursunuz umarım :)