"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Cumartesi, Mart 31, 2012

Hindibagillerde oyuncak tamirati günleri

Tamir edilenlerden örnekler...
Kutunun yan kenari atilmayip saklanmis bir paket kartonuyla tamamen yenilendi.

Bizim evin tamirat isleri bas sorumlusu benim.
Kendim yapamasam da itinayla fikir gelistiririm.
Cocukken babam haftasonlari bir seyleri tamir etmeye calisirken (fakat tamir ederken demiyorum, bak) yaninda cok durup merakla izlemisligim vardir. Annem de fena degildi bu konularda. Tecrübeyle biliyorum; kiz-erkek bütün cocuklar icin iyidir bu deneyim. Fazlaca kirilip dökülen, mükemmel olmayan bir dünyada yasiyoruz. Kendi isimizi kendimiz görmeyi kiyisindan kösesinden de olsa bilmek gerek.

Son bir iki haftadir sincabin oyuncaklarina el attim. Esyalari konusunda dikkatsiz bir cocuk; bu konuda bana cekmis. Özellikle oyuncaklarinin kutulari sagindan solundan yirtilmis, bazilari hatta patlamis halde. Bir de ahsap tren raylarindan baglanti noktalari ya da baska yerleri kirilip cikmis olanlar var ki, oynarken cok kizdiriyor sincabi.

Tamir islerini özellikle haftasonu sincap etraftayken yapiyorum. Maksat "bak cocugum, bir sey eskidi mi hemen atilmaz, tamir edilir, bir sekilde caresine bakilir. Ve evet, mümkündür bozulani biraz olsun düzeltip kullanmaya devam etmek" mesaji vermek ve bu mesaji bagirmadan, burnuna sokmadan, "vidi...vidi...vidi...bidi...bidi..bidi..." lanmadan sessizce vermek.

Dilerim, sincaba kolayca kirilip dökülen ama "kullan-at" olmayan bir dünyada yasadigimizi ögretmekte bir nebze katkisi olur bu kücük cabanin...  

Cuma, Mart 30, 2012

Yapar miyim? Yaparim! YA DA Bir Gnocci hikayesi

Sana bir de gnocci macerami anlatayim da; on parmaginda on marifet, hamurislerinde uzman, hamarat bir tip oldugumu falan düsünme :)

Gnocci yapmaya gecen hafta Pazar günü aniden karar verdim. Bir gün önce Italyan pizzasi tarifiyle börek yapmistim yine ve basarimdan basim dönmüstü birazcik :) Elimde Echt Hausgemacht'tan not edilmis bir tarif vardi; onu denemeye karar verdim. Bu arada hayatimda gnocci yemis degildim; bir iki yemek programinda yapilisini, seklini semalini görmüslügüm vardi sadece. Derdim neydi, bilmiyorum :)

Tarif söyleydi:
1 kg unsu patatesi  kabuklariyla hasla, illikken soy ve hemen pürele (Almanya'da üc tür patates yaygin olarak kullaniliyor. Yemeklik, salatalik ve pürelik. Pürelik olarak satilan patates "mehlig" yani unsu adiyla geciyor. Tarifte de bu türden patates öneriliyor). Ben evde bulunan yemeklik patatesi kullandim (Hata No 1) ve püreye cevirirken iyice ezmeye cok dikkat etmedim. Cünkü tam bu sirada sincap pacamdan cekistirip "Anneeeaaa, hadi araba oyna benimleee!" demeye baslamisti. "Ne arabasi cocugum, Gnocci yapicam ben!" diye yanit verirken farkettim. Daha önce hic yapmadigim, el oyalayici bir tarife girismek icin en yanlis zaman sincabin evde oldugu haftasonu aslinda  (Hata no 2). Her neyse, sincabi bir sekilde savusturmayi basardim. Dedigim gibi patates püresinin icinde kücük parcalar da kaldi ama unla beraber yogururken nasil olsa iyice eriyip gider diye düsünerek cok üzerinde durmadim (Hata no 3). Hatalari tek tek siraliyorum ki, hem bir daha sefere ben yapmayayim, hem de ola ki bu yazinin sonunda Gnocci yapmaya kalkisirsan, sen yapma.

Patatesi püre haline getirdikten sonra biraz sogumasi icin bekle. 2 yumurtayi cirp; 150-200 gr un ve istedigin kadar tuzla beraber patatese ekle ve ele yapismayan bir hamur yap. Fakat kolaydi öyle! Artik patates "mehlig" olmadigindan mi, ben en basindan bir iyice ezmeyi ihmal ettigimden mi, yoksa tarifte un miktari az verildiginden mi, bilmiyorum, hamuru toparlayip ele yapismayan bir hale getirmek icin epeyce ugrasmam gerekti. Bu arada tarifte belirtilenin 2-3 kati kadar un ekledigimi de belirtmeliyim. Hamur toparlanmasina toparlandi ama hala sorun yaratacak gibi duruyordu. Iyice katilassin diye buzdolabina koyup  biraz da beklettim.

Hamur hazir olunca parmak kalinliginda cubuklar seklinde yuvarla. 3 cm kalinliginda kes, oval Gnocci sekli ver, catal tersiyle bastirarak üzerini ciz. Un serpili bir tepside biriktir.  Hi, hi, evet. Bu  da kolay. Bir kere ben cok uzmanim ve bir kasiga 20 tane sigan Kayseri mantisi yapargillerdenim ya, "3 cm. de cok kalinmis, öyle Gnocci mi olur, ben daha kücük yapayim" dedim. Ve fakat cubuk sekli verirken elime yapisti, keserken elime yapisti, Gnocci sekli verirken elime yapisti. E, catali bastirirken de catala yapisti tabii ki. Bu arada sincap ara ara gelip "Anneeeeaaa, puzzle oynayalim, memory oynayalim, tren oynayalim" falan demekte. Neyse, güc bela bir miktar hamuru tarif edildigi sekilde Gnocci'lige terfi etmeyi basardim. Benimkiler söyle bir sey oldu yaklasik. Fakat hamurun tamamini isleyemeyecegimi farkettim. Az sonra ev halki bu kez "Eeee, yemek?" demeye baslayacakti cünkü. Hazirladigim az miktarda Gnocci'yi kaynayan tuzlu suda 6-8 dk  pisirip süzdüm. Kalan hamuru hizlica ceviz büyüklügünde yuvarlayarak firina attim ve alti üstü kizarana dek pisirdim. Bir tür patatesli cörek pisirmis oldum yani. Bir de üstüne cörekotu serpmeyi akil etseydim, harika olacakti. Ev halki cok sevdi (ev halki dedigimde genelde "baba ve ben" anlasilmali. Sincabin bir seyi bayilarak yedigi görülmemistir). Tek dezavantaji cabuk sertlesmesi. Tazeyken, hizlica tüketilmeli bu "gnocci cöregi".

Asil gnocci'ye gelince... Inanmayacaksin ama üzerine sarimsak ve kekikli domates sosunu ekleyince o da gayet güzel olmustu. Hem o gün, hem de ertesi gün ögle yemeginde bayila bayila yedim sahsen.

Izleyen günlerde bir market alisverisinde alginin seciciligiyle, gözlerim soguk saklanan ürünler kisminda satilan gnocci'ye ilisti. Merakla paketi alip inceledim. Bir kere hazir satilanlar benim yaptigimin iki kati büyüklügündeydi en azindan. 3 cm. tamamdir, inceligin alemi yok! Ayrica icindekiler listesi bir Orhan Pamuk romani kadar uzundu. Benimkinin malzemelerini ise isaret parmaginin ic kismina bile not edebilirsin, rahatca sigar ;) Pratiklik mi? Söylemeyi unuttum. Ev yapimi gnocciyi bir bos vaktinde büyük miktarlarda hazirlayip dondurucuya atmak, istendiginde cikarip direk sicak suya atip pisirmek mümkün(müs). Haa, bir de tam unla da gnocci yapmak mümkünmüs ve o zaman da Gnocci integrali oluyormus adi ;)

Ben bu gnocciyi bir daha yapar miyim? Yaparim. Ben incecik acip tavada pisirdigim ekmekleri de ilk kez bir Pazar kahvaltisina yetistirmeye kalkmistim. Sonuc fiyaskoydu, yine de hapur sapur yemistik. Huyum böyle. Ilk denemede ille bol adrenalinle calisacagim, yapilabilecek bütün hatalari yapip tecrübe ederek ögrenecegim. Simdiyse gözü kapali ekmek acabilirim sana. Hatta sincabi egitiyorum. Bir iki yila kadar o da yapabilir.

Ellerim gerci sehirlidir, ama parmak uclarimda bin yillardir hamur yoguran kadin nesillerinin kollektif hafizasini tasir. Yapabilir miyim? Yaparim :)
      

Sen mutabik misin?

Photo by Nanaki 

Haftalik alisverisimi yaptigim büyük süpermarketin tam karsisindaki duvara sprey boya ile yazmislar:

"Work, consume, die"
(Calis, tüket, öl)

Belli ki yazan kisi yazdigi ile mutabik degil. Durum tespiti yapiyor.
Keza ben de degilim.

Sen mutabik misin?

Dipnot 1: Eski Türkce icin özür dilerim. Aklima baska sözcük gelmedi. Okumayi söktügüm yaz Halide Edip Adivar ve Resat Nuri Güntekin armagan edilmisti bana. Ondan beridir böyleyim :)
Dipnot 2: Unutmusum söylemeyi. Özel olarak ikinciyle mutabik degilim. Yoksa diger ikisiyle bir sorunum yok.

Perşembe, Mart 29, 2012

Gercek Italyan pizzasi!

Pizzayi hemen her zaman evde yapiyorum. Pismis ya da dondurulmus olsun, hazir pizza almiyoruz. 2009 yilinda Almanya'da "Analogkäse" sözcügünün yilin sözcügü secilmesiyle ve böylece aile gündemimize yerlesmesiyle, disarida peynir iceren seyler ve dolayisiyla pizza yemeye de son verdik. Analog peynir, sütteki yag ve protein yerine kismen baska hayvansal / bitkisel yag ve protein kaynaklari kullanilarak üretilen peynir taklidi olarak tarif edilebilir. Sagliga zararli olup olmadigi bir yana, tüketicinin acikca aldatiliyor olmasi yüzünden can sıkıcı.

Fakat konumuz analog peynir degil, gercek Italyan pizzasi! Normalde pizza yapmak icin kullandigim hamur piserken cok kabariyordu. Ince ve daha citir citir bir hamur tarifinin pesindeydim. Italyan pizzacilarinda yedigimiz türden... Internette arayinca chefkoch'da bir Italyan pizzacisindan alindigi söylenen su tarife rastladim:

Malzeme
1 kg  un
 ½ lt süt
200 ml zeytinyagi
2 yemek kasigi seker
1 tatli kasigi tuz
1  paket maya

Bu dehsetli ölcüyle iki büyük firin tepsisi icin pizza hamuru cikiyor. Bu kadar cok yapilmayacaksa, ölcü yariya indirilmeli. Ben genellikle tam ölcü yapiyorum, sebebini tariften sonra anlatayim.

Yapilisi:
Hamur tercihen bir gün önceden hazirlaniyor. Püf noktasi bol zeytinyagi ile mayalanmasi yavaslatilmis hamurun uzun sürede kabararak pistiginde daha citir citir olacak  bir kivam almasi. Dolayisiyla 200 ml. zeytinyagi aslinda tesadüf degil. Fakat ne yalan söyleyeyim, bana her seferinde yine de cok gözüküyor ve ölcerken 100-125 ml. civarinda durup, o kadar katiyorum hamura :)

Önce un, seker ve tuz karistiriliyor. Ardindan maya ilik süte ekleniyor ama köpürmesi beklenmeden una katiliyor. Son olarak da zeytinyagi eklenip hamur yoguruluyor.

Hamur yeterince büyük bir kap ya da plastik bir torbaya konarak buzdolabina yerlestiriliyor. Müthis kabarma egiliminde oldugu icin, gün icinde ara ara tasip tasmadigi kontrol edilse iyi olur. Ertesi gün üc saat önceden cikarilarak bir kez daha yoguruluyor ve oda sicakliginda tekrar mayalamaya birakiliyor. Hamura oda sicakliginda tekrar yeterince zaman verebilmek önemli. Aksi takdirde yeterince hava almayan hamur pistikten sonra bile eksimsi kokabiliyormus.

Sonra hamur olabildigince ince acilarak firin tepsisine yerlestiriliyor. Gerci oldukca cok zeytinyagi var icinde. Ama yine de tepsiyi hafifce yaglamak iyi olabilir. Sonra pizza malzemesi yerlestiriliyor üstüne. Gercek Italyan pizzasinda siralama söyleymis efendim: Baharatlanmis domates sosu, sonra penir ve en üste de diger malzemeler. Genelde peyniri en üste serpme egilimi vardir ya, dogrusu peyniri ikinci olarak koymakmis :)

235 derecede isitilmis firinda 15-20 dk. pisiriliyor.

Icinde su yerine süt olan, bol zeytinyagli bu ilginc tarif, gercekten de cok lezzetli bir hamur veriyor sonucta. Yeterince önceden hazirlayamadigim da oluyor. Hamura yeterli zaman vermemenin farki gerci lezzet ve kalitede hissediliyor. Ama yine de ayni gün yapilabilir hamur.

Bu hamur bize bildigimiz bir dersi tekrarliyor aslinda. Gercek gida aceleye gelmez. Yavas yavas, malzemeye zaman vererek, sabirla ve sevgiyle yapilir. Kar amaciyla aceleye getirilmis hazir gida ile el/ev yapimi gida arasindaki en temel fark da budur. Hazir pizzada tariften "zaman, sabir, sevgi" cikarilmis oldugundan, acik baska katki malzemeleriyle kapatilmaya calisilir. Sonuc  paketin üzerindeki roman uzunlugunda "Icindekiler" listesidir.

Söyledigim gibi, pizza yapacagimda hamuru tam ölcü hazirliyorum. Genellikle bu Cuma sabahi erkenden oluyor. Cuma aksam yemeginde pizza yiyoruz. Hamurun artani ile ayni aksam yemekten sonra, ya da ertesi gün sabah türlü cesit hamurisi yapiyorum. Hepsi de normalde yaptigimdan daha lezzetli oluyor.

Baska neler yapiyorum bu hamurla?
- Ince ince tabak büyüklügünde acip tavada hizlica önlü arkali pisirerek gözleme ya da tortillamsi ekmekler.
- Büyükce bir ya da iki somun sekli vererek bildigimiz usulde ekmek
- Yuvarlak kücük ekmekcikler (Almanlar'in brötchen dediklerinden)
- Son defasinda hatta kücük ekmekleri tepsiye araya birer cm. kabarma payi birakarak cicek seklinde dizdim. Artan azicik hamuru da elimde incelterek cicege bir sap yaptim. Tepsideki resim gibi ekmegi pisince sincaba gösterdim; "bak sana cicek ekmek yaptim" diyerek. Müskülpesent cocugum bana "iyi, ama yapraklari nerede?" dedi :)) Bir daha sefere yapraklisi yapilacak :)
-Hamura yuvarlak ve yassi pide sekli verip üzerinde bicakla baklava desenleri ciziyorum. Üzerine cörek otu serpiyorum. Yani bizde Ramazan pidesi, disarida Türk pidesi olarak bilinen seyden yapiyorum :)
- Bazen de pizza yerine ayni hamurla "börek" yapiyorum. Hamuru olabildigince ince, firin tepsisinden hafifce büyük acip, icine yufkadan börek yaparmis gibi süt,yumurta, zeytinyagi karisimi sürüp, istedigimiz malzemeden ekliyorum. Üzerini bir kat daha hamur acip onunla örtüyorum. Alttaki genis hamurun kenarlarini üsttekinin üzerine dogru kapatiyorum. Üzerine yumurta sarisi ve susam vb serpip pisiriyorum. Yufkali böreklere hasret kalmis ailemizin nefsini köreltiyor :)) Sincap en sevdigi yemekleri sayarken, böregi ilk ya da ikinci sirada sayiyor :)
-Denemedim ama aklimda: Ilk sirada söyledigim gözlememsi ekmeklerin icine peynir, ispanak vb koyup katlayarak da pisirilebilir tavada :)

Mamma mia, haftasonu kahvaltisinda karbonhidratin verdigi mutlulugu verebilecek ne kadar az sey var su dünyada :))  Üstelik ben ellerimle...!

Salı, Mart 27, 2012

Bugün ben ellerimle umut ektim kendim icin

Photo by scrambldmeggs
"Önce özetler" dememden bugün baska seylerden bahsedecegimi tahmin etmistin sanirim :)
Simdi haberler :)

Bugün uzun zamandir erteledigim icin canimi sıkan bir seyi hallettim. Cok mutluyum :) Az önce bu yaz icin ekmeyi düsündügüm tohumlari ekip bitirdim. Daha bir kac sey daha var ama onlari sonra da halledebilirim.

Nasil oldu bilmiyorum ama son aylarda nerede gördüysem herb / sifali ot tohumu almisim farkinda olmadan. Bu yil ne eksem diye tohumlari toplayip bir araya getirdigimde farkettim durumu. Ingilizler'in "kitchen garden" dedigi türden bir yenilebilir, sifali otlar bahcesi yapmaya karar vermisim de haberim yokmus.

Gecen hafta toprak isini hallettim. Normal saksi topragiyla karistirmak üzere biraz da bu tür bitkiler icin özel olanindan aldim. Bir de kullanabilecegim saksi ve kaplari bir araya getirdim.

Haftasonu eve gelen boyaci ustasi balkondaki meshur asbestli parmakligimiza bakti ve hicbir sorun, hicbir asinma olmadigina dair garanti verdi. Esim hala süpheli ama yagma yok, bu yaz balkona yayiliyorum ben :)

Ve bu gün de mutfagin ortasina gazete kagitlari yayip basladim calismaya. Tohumlar, saksilar ve topraklar ortaya cikti. Youtube'dan enerji ve motivasyon kanalina gecildi. Bu kez hatta gercek bir bahcivan gibi eldiven bile taktim :)

Sana olay mahallinden bir kac fotograf sunmak isterdim; fakat sadece su asagidaki net cikmis. O da topragin koyu rengi sayesinde:


Bu kez tohum paketlerinin üzerinden ayirt edici resim veya seritler kesip saksiya ilistirdim. "Hangi saksiya ne ekmistim?" problematigini de böylece cözmüs oldum.

Ektiklerim:
Nane (tohumdan cok zor yetisir derler, riske girdim :))
Karabas (Bir tür lavanta)
Feslegen (Anneanne feslegeni türünden)
Feslegen - 2 (Limon feslegeni - Zitronenbasilikum. Tür cesitliligini destekleyen bir kampanyadan aldim, arilari da desteklemek adina)
Maydonoz
Dereotu
Frenk sogani (Almanlar'in meshur Schnittlauch'u yani)
Tere (Hani su üc günde ve pamukta bile yetisen türünden)
Latin cicegi (Eski bir tohum. Ama ya cikarsa? :))
Melisa (Ogul otu olarak da bilinen ot. Melissa officinalis)
Limon otu (Asyali olan)
Limon otu (Avrupali olan) (Asyali ve Avrupali diye ayirim bana ait. Aslinda gayet farkli iki bitki fakat nedense ikisi  de limon otu diye biliniyor.)
Kirmizi ve yesil biber (Satin aldigimiz biberlerden. Belki cok tercih edilir tohumlar degil ama yine de...)
Dört yaprakli yonca, Oxalis deppei (E, bu kadar ekim dikim isine bir nazar boncugu gerekmez mi? :)

Gördügün gibi bu yil gayet riskli bir ise girisip tohumdan yetismesi güc, günesi ve bahceleri seven bitkiler ektim. Fakat ne gam, ben ne yaptigimi bilmez miyim?
Bütün o saksilara umut ektim ben.

Önce özetler

Evet, önce özetler...
Kardelen ve cigdemlerde filmin sonuna yaklasiyoruz. Bazilari coktan cime benzer kendi yaprak yiginlarinin arasinda kayboldu. Kimileri uzatmalarda ama keyifsiz. Simdiki zaman, adi Türkce'de galiba muhtelif (zerrin, fulya, yalanci nergis) Daffoldil'lere ait. Lalelerde hareketlilik var.

Altin canlari ciceklerini acti. Leylaklar da yaprak tomurcuklarini... Kiraz tomurcuklari geriye sayimda.

Dün sincapla nehir kenarinda dolastik. Dolastik yanlis sözcük, sadece yürüdük. Bir kez bile kiyida tas atmak istemedi suya. Bambul arilarindan korkuyor. "Cok iyi ve cici arilardir, tek dertleri nektar. Sende de o yok. Seni ne yapsinlar?" dedim, inanmadi. Belki de nektarli oldugunu biliyor bal gibi :D Her neyse, nehir kenarinda öksürük otlarindan olusmus halilar vardi cok hos. "Ben öksürük otlarini ve gänseblümchen'leri seviyorum" buyurdu sincap. Bilingual milingual, bitkileri isimleriyle anmaya baslamasi hosuma gidiyor. Keza bambul arilarina da "bom bom arilari" diyor :)

Cicek acmis ilk karahindibalari gördüm :)

Veeee, su asagida gördügün güzeller, ki benim acimdan Almanya'da baharin tepe noktalarindan biridir, acilmaya basladilar:

Photo by Kittenbutt
Latince adi Aubrieta. Almanca Blaukissen deniyor, yani "mavi yastik". Yalan degil, ciceklerin hepsinin beraberce acildigi bahar günlerinde yapraksiz, cicekten ibaret masmavi bir örtü, bir yastik gibi görünüyor bahcelerde. Türkcesini ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Cünkü yok. Yoksa var mi? Tas bahcelerinde cok kullaniliyor. Yer örtücü islevi var. Baharda cicek actigi belli bir dönemden sonra, tüm yil boyunca bahcenin dikkat cekmeyen (utanmasam kisiliksiz diyecegim) yesil arkaplani icindeki yerini aliyor. Fakat su önümüzdeki günlerin yildizi o.

Günün sarkisi Blackbird'den gelsin ;) Yoksa Beatles'dan mi isterdin? Istedigini al :)
Senin icin ve kuzey yarimkürenin, bugünlerde agzinda agac dallariyla telasli ucuslardaki bütün kuslari icin :)

Pazartesi, Mart 26, 2012

Lavanta cesitlemeleri

Photo by Arjan Armekinders


Bütün bunlar aslinda Subat ayi ve öncesinde oldu. Ancak yazabiliyorum.

Önce Beste bana bir zarf dolusu ot gönderdi. "O nasil sey?" deme, oluyor. Cesit cesit otlar :) Salataya kattim, yemege kattim, bazilariyla ilk kez tanisiyordum, tadina baktim :)

Lavantalarin zarfin disina tasan kokusu  öyle harikaydi ki, iki yakadaki postacilar bile pek mutlu olmustur eminim. Lavanta ciceklerini kesinlikle güzel bir seylere dönüstürmek istiyordum. Aklima o an gelen tek sey, o siralar Tijen'in "Tak Sepeti Koluna"'sinin Bodrum bölümünde bahsedilen lavantali kekti. Meger Beste'nin de aklindaymis :)) Iste böylece lavanta ciceklerini saplarindan ayiklayip bir kavanoza doldurdum, üzerine de ham seker ekledim (beyaz rafine sekerden daha saglikli diye, baska bir numarasi oldugundan degil) ve iyice karistirdim.

Bir kac ay gecti. Bu arada ben arada bir Türk kahvesi yaptigimda seker olarak bu lavantali sekerden ekler oldum. Kahveyi icerken agzima gelen lavanta ciceklerinden pek hoslanmadim ama lavanta aromali Türk kahvesi hostu dogrusu. Gülü seven dikenine katlansin dedim :)

Acaba keke katsam orada lavantalar iyice kaybolur gider mi, yoksa yine böyle agzi rahatsiz mi eder diye düsünmekten lavantali kek projesini erteledim de erteledim. Oysa, dene ve gör degil mi?

Sonra Beste'nin lavantali kurabiyeleri geldi bu kez. Tadini ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Tarifini aldim ve de yaptim hemen :) Bu kurabiye bence "Ben ellerimle..." listesine eklenmeye hak kazandi. Elbette her zaman kurabiye yapiyorum ama bu farkli. Iki sebebi var. Birincisi bizim evde pisen ilk tereyagli kurabiyedir kendisi. Tadi böyle güzel olunca evdeki "tereyaga hayir!" yasagini kismi olarak delmeyi basardi :) Benim acimdan zeytinyagli kurabiyeden farkli bir deneyimdi. Ikincisi, kurabiyeleri ikinci kez yapisim bir arkadasima özeldi. Cok üzücü bir haber almis, cok yikilmis oldugu günlerden bir gün, ona dert ortagi olabilmek icin bulusacagimizda ona bu kurabiyeleri yaptim. Lavanta ruha huzur ve sükunet verir. Onun da ruhu huzur ve sükunetle dolsun istemistim. Kurabiyeleri civil civil desenli bir kutunun icine yerlestirdim. Kutuyu yaglamasin diye firin kagidi serdim tabanina. Sonra da sevimli bir kurdelayla bagladim. Cünkü Almanlar "Das Auge isst mit" (Göz de (agizla) beraber yer) derler. "Sana ellerimle lavantali kurabiyeler yaptim" dedim arkadasima. O gün birlikte hem agladik, hem güldük.

Lavantali sekerim bitti. Ama yeniden yapacagim. Hatta hayaller kuruyorum. Organik limonun kabuguyla limonlu seker, portakalla portakalli seker, kakule ve kisnis tohumlariyla kakule ya da kisnis sekerleri yapmanin yollarina bakacagim :) Bir kez aromayi sekere katmada uzmanlasirsam, mevsiminde mürver, ihlamur agaclarinin altindan ve hatta filbahri calilarinin yanindan gecerken duydugum baygin kokuyu kurabiylere, keklere, dondurmalara katma hayalim var. Gercek edecegim :)

Fakat lavantayla kaldigimiz yerden devam :) Elimde biraz da Türkiye'den gelmis lavanta cicegi var. Gecen yil cayini yapmak icin almis, arada bir siyah caya da katar olmustum. Bu tarifi gördügümde mutlaka denemek istedim.  Kefir bizim evde süzüldükten sonra zaten genelde tezgah üstünde, oda sicakliginda bekler ve orada kendi kendine ikinci bir fermentasyona girer. Kefir islerinin ustasi Dom's Kefir In-Site'da yillar önce okuduguma göre zaten kefir aslen buzdolabi öncesi devrin bir saklama yöntemi oldugundan bütün islem oda sicakliginda gerceklesirmis (Oda sicakligi da yanlis ifade aslinda. Evin önündeki bir agaca asili durur, gelip giden söyle bir sallar, kisin kis sogugu, yazin yaz sicagi yermis : ) ) Dolayisiyla ikinci fermentasyona girmis kefiri evdeki baharatlarla zenginlestirmek fikri bana cazip geldi. Ilk denemeyi lavantayla yaptim. Sevdim :) Ikincide Ayurvedik ayran "lassi"den ilham alarak kimyon ekledim. Sevdim :)

Lavanta Akdeniz'in özbeöz cocugu. Neden kullanmamali? Lavantayi mutfakta kullanmak konusunda kücük bir uyarim var sadece. Aktardan alinan her lavanta cicegi yiyecek hazirlamakta kullanilmaz. Kücük lavanta keseleri hazirlamakta kullanildigi icin, bolca kimyasala, lavanta aromasina bulanmis olarak satilan cicekler de var. Bir kere mutlaka mutfakta kullanmak üzere alindigi belirtilerek aktara sorulmali, uygun mu diye. Tabii insanin bu tür seyleri sorunca dogru yaniti aldigindan emin olacagi güvenilir bir aktari olmali. Bu ön sart. Ayrica birazcik bahcesi olan, bir kösede kendisi yetistirmeli, mümkünse organik yöntemlerle yetistirmeli ve gönül rahatligiyla kullanmali lavantayi. Iklimi cok dert etmemeli. Kara ve uzun kislarin yasandigi Almanya'nin bu bölgesinde bahcesinde lavanta yetistiren komsularimin sayisini bir bilsen. Denemeli, denemeli, denemeli... "Olmaz, yapamazsin" diyen su akli susturmayi mutlaka becermeli...

Çarşamba, Mart 21, 2012

Askere kadar da emzir bari!

Bir arkadasim gectigimiz haftalarda bana bir e-mail yazip bir soru sormus. Soru söyle (izniyle yayinliyorum) :

Sevgili Evren,
Bilgilerine ihtiyacım var:) Oglum  29 aylık ve ben hala emziriyorum ve bundan rahatsızlık duymuyorum fakat problem çevremdekiler. Sağlık ocağındaki hemşireden tutta parktaki yaşlı kadına kadar herkes benim emzirmeme takmış durumda. Mümkün olduğu kadar emzirdiğimi söylememeye çalışıyorum ama bir şekilde öğrenildiğinde eleştirilere maruz kalıyorum. En rahatsız olduğum yorum ise oglumun artık süt için değil de cinsel dürtüleri nedeniyle emdiğini söylemeleri. Bu beni çok rahatsız ediyor. Bunun aslı astarı varmıdır allah aşkına!!! Hemşire bile bana bunu söyledi ve ben inadına kendi bildiğimi yapıyorum. Sincap'ı emzirirken nasıl başediyordun ailen ile çevrendekiler ile? Müsait olursan bana birşeyler yazar mısın, canım çok sıkılıyor bu konuya? Oysa oglum ve ben çok mutluyuz böyle:)


Yazismamizin devaminda ise sunlari ekledi yasadiklarina:

Eğer paylaşmak istersen aşağıda diğer yaşadıklarım,
-Sütünün bu saatten sonra ona hiçbir faydası yok boşuna emziriyorsun
-Cinsel kimliği oluşmaya başladı memeyi başka amaçla emiyor
-Böyle devam edersen gelişmeyecek, emmek için yemek yemiyor yaşıtlarından küçük kalacak.
-Kendine bağımlı bir çocuk yetiştirirsin emzirmeye devam edersen
-Biraz daha devam edersen ilkokula kadar bıraktıramazsın daha çok psikolojisi bozulur
-Göğsüne acı sür. Bir iki gün ağlar sonra unutur ( en çok kızdığım grup )
-Gece rahat uyumak istiyorsan emzirmeyi bırak ve geceleri çocuğa sakın su verme öyle alışır ( bunu söyleyen üniversite mezunu bir arkadaşım ve gerçekten çocuğuna gece su vermiyor) ben ogluma gece her uyandığında önce su öneriyorum çünkü gerçekten çok susamış oluyor bazen.

Sağlık ocağındaki hemşire cinsellikle ilgili söylediklerinin yanısıra askere kadar emzir bari diye benimle dalga geçti ama neyseki iyi günümdeydim cevap vermedim.



Arkadasima da bahsettigim gibi bu türden elestirileri ben cok fazla almadim. Cünkü yakin ailemdeki kisiler, esim ve büyükanneler uzun süreli emzirmeye karsi degildi. Genis ailemde baska uzun süreli emzirme "vaka"lari vardi. Ayrica yurtdisinda yasamanin verdigi kolaylik var. Burada kimse kimsenin cocuk yetistirme tarzina karismayi Türkiye'deki kadar kendine görev bilmiyor. Oglum babasinin ve büyükannelerinin destegini yavas yavas kaybetmeye basladiginda üc yasina coktan erismisti. Cocuk doktoru ve bir hastaligi sirasinda kaldigimiz hastanedeki bir hemsire hala anne sütü aldigini duyunca, sadece "artik bir yarari yok, kesmenizi tavsiye ederiz" dediler. Baska bir yorumlari olmadi. Ben bir yarari oldugunu biliyordum, bu yüzden kendi uygun gördügümüz zamana dek emzirmeye devam ettim.

Uzun süreli emzirmenin özellikle erkek cocuklarda cinsel kimlikle ilgili sorunlar yaratabilecegine dair ilk elestirileri bu sürecin cok sonlarinda Türkce bir emzirme tartisma grubunda duydum. Bilimsel temelini sordum. Sözünü eden arkadaslar bilimsel kaynak gösteremediler. Kendim arastirdim, bulamadim.  Bu yüzden arkadasimin bahsettigi saglik ocagindaki hemsirenin ifadelerini özellikle talihsiz buluyorum. Bu türden annelerde huzursuzluk yaratacak bir temadan bahsederken bilimsel kaynaklardan, kanitlardan bahsedecek kadar egitimli, tecrübeli ve donanimli olmaliydi.

Arkadasimin konuyu tekrar gündeme getirmesiyle, ben de internette biraz daha arastirdim. Uzun süreli emzirmenin cocuklarda (ve özelinde erkek cocuklarda) olumsuz etkisine dair herhangi bir kaynaga rastlayamadim. Uzun süreli emzirme (Extenden breastfeeding) ile erkek cocuklar üzerindeki etkisine dair aramalar Google'da genelde belli bir arastirmanin sonucuna götürüyor bizi. Örnegin Time'daki su yazi: Study: Breast-Feeding Improves Academic Performance, Especially for Boys . Uzun süreli emzirme cocuklarda zeka gelisimine olumlu katkida bulunuyormus. Bu etki özellikle erkek cocuklarda daha belirginmis. Elbette anne sütü-zeka iliskisi üzerinde tartisilacak bir konudur. Zekaya etki eden pek cok baska faktör var. Sadece internetteki aramalarin beni ulastirdigi noktadan bahsetmek istedim.

Bir de Dr. Sears'in uzun süre emziren annelere elestirilerle basa cikma konusundaki önerileri var.

LLL (La Leche Liga) Türkiye temsilcisi  Natalya Arslantürk'e konuyu sordum. Bu tür bir sehir efsanesinin varligindan haberdarmis. Olayin Fransiz psikoloji okullarindan birinde uzun yillar önce yapilmis bir arastirmaya dayandigini aktardi. Kiz - erkek bütün cocuklarin 1,5 yas civari oral dönemden anal döneme gecmeleriyle sütten kesilmeleri gerektigi sonucuna varan bir arastirma imis sözkonusu olan. Bugün hala gecerli olup olmadigi belli degil, fakat belleklerde izi kalmis bir calisma.

Bence ister cocugunu uzun süreli (iki yas ve ötesini kastediyorum) emzirmis olsun, ister dogumdan itibaren formül süt verip 6 aylikken onu da kesmis olsun, bütün annelerin birbirlerine bu konularda daha sagduyulu ve empatiyle yaklasmalari gerekiyor. Saglik personelinin ebeveyni bilgilendirirken takip etmesi sart olan iletisim ve nezaket kurallarindan bahsetmiyorum bile.

Konuyu tartismaya aciyorum. Arkadasima, ve onun sahsinda bu türden tecrübeler yasayanlara söylemek istedikleriniz var mi?

Bilenler bildiklerini, arastiranlar bulduklarini, düsünenler düsündüklerini alip gelsin :) Konu hassas, lütfen herkes adini, sanini, empatisini, sagduyusunu, nezaketini ve serinkanliligini alip da gelsin.

Böyle geciyor günler

Dün sabah sincabi anaokuluna götürürken bahceli evlerin birinde meshur agackakanin sesini duydum yine. Görmek icin cok ugrastim, fakat basaramadim. Bu sabah yine ayni evin yanindan gecerken yine ayni ses :) Sesin kulaga metalik geldigini de hesaba katarak sadece agaclara degil, evin catisindaki büyük antenin metal aksamina da baktim. Bu arada günes inanilmaz dik ve parlak bir sekilde gözüme giriyordu. Sonunda anten üzerinde gördüm yaramazi. Seklini semalini, rengini o isikta farketmek imkansizdi. Ama siluetinin sesle paralel olarak gagayi metale indirip kaldirdigini gördüm :)

Üstelik bu ev, benim bu tuhaf ahsap gicirtisi sesiyle Ocak ayi civari ilk kez karsilastigim yerdi. Bu yaramaz hala mi bulamadi kendine bir es? Ev sahipleri tepelerindeki bu bitmeyen ddiiirrrrriiiilti hakkinda ne düsünüyor kimbilir? :)

Sabahin erken saatleri kuslari gözlemek icin en uygun zaman. Sercelerde bir kavga kiyamet. Karatavuklar, -disisi olsun, erkegi olsun-, cali diplerinde, cimenlerde kosturmayi seviyorlar. Eve dönerken havada süzülen bir saksagani izledim ve hus agaclarindan biri üzerinde bir yuvaya kondugunu gördüm. Yuvada bir baska saksaganin daha kipirdadigi görülüyordu. Kuluckaya yatmis bir anne mi? Yoksa yuva yapim calismalari devam ediyor da, biri tasiyip digeri insa mi ediyor?
 
Filmi biraz daha geriye saralim :) Önceki gün sincapla doktora gittik. Dönüste otobüse binmek istemedi. Uzun yoldan, nehir kenari üzerinden yürüyerek döndük eve. Minik isirgan otlari, minik kirlangic otlari, minik civanpercemleri ... gördük. Hersey minik minik büyümekte. Otoyolun yanindan gecerken kuru otlarin calilarin arasinda sevimli bir tarla faresi selam verdi bize. Sonra ben daha sincaba gösteremeden kacti.

Asil ilginci yagmur damlalariyla islanmis, siir gibi görünen oyun parkinda, yerde taptaze, capcanli, acik yesillerin birinde cimlenmis bir bitki gördüm kuru otlarin arasinda. Icgüdüsel olarak bir agaca ait oldugunu anladim. Ama hangi agac oldugunu cikaramadim. Yürüdükce bir kac tane daha gördüm. Cevredeki agaclarin hepsinin tohumlarini aklimdan gecirdim ve bir akcaagac bebegi olabilecegine karar verdim. Nitekim daha sonra sokak boyunca yürürken akcaagaclarinin altinda belki yüzlercesini daha gördük :) Fakat düsündürücü olan su ki, bu bebeklerin hemen hicbirisi fidana dönüsmeyecek. Ne olacak peki onlar? Doga bu gereksiz cabaya neden giriyor? Birilerine yem mi edecek onlari? diye düsünüyordum ki bir arkadasim Gemmotheraphy'den bahsetti ;) Insanlarin bilip kullandigini doga zaten bilir ve kullanir diye düsündüm ben de.

Eve dönmeden önce sincap parkin kum havuzunda takildi biraz. Ben de bu sirada bir agacin dalindan kesik kesik cagri ötüsü yapan bastankarayi izledim. Her ötüsten sonra adeta kulagini kabartip dinleyisini, arabalar gecerken sesinin duyulmayacagini bilerek ötüsünü yarim kesisini... Sonra ötüslerden birinin tam ortasinda karsida, uzaklarda bir yerde bir baska bastankara benzer bir ötüsle yanit verdi. Onunla birlikte ben de kulak kabartmis bu yaniti bekliyordum; o yüzden farketmem güc olmadi :) Bizimki konusurken sözü kesilmis bir insan gibi ötüsünü kesip karsi tarafi dinledi. O bitirince de "evet, evet, ben de öyle diyorum zaten" tavirli, telasli bir ötüs gönderdi tekrar. Ardindan da sesin geldigi yöne dogru ucup kayboldu :)

Son zamanlarda camasirlari cati katina asmaya basladim. Oradan kuslarin ötüsleri cok daha net duyuluyor. Kus civiltilari arasinda asiyorum camasiri. Bu civarda yasadigini bildigim ama nadiren gördügüm kelebekler görüyorum sonra cati katinda. Kimisi ölü, kimisi canli... Yine kimbilir hangi kelebegi görecegim diye heyecanla cikiyorum cati katina. Insan camasir asacagim diye bu kadar heyecanlanir mi? :)

Böyle geciyor günler.
Benim cephemde degil, doganin cephesinde elbet.
Ben sadece hikayesinin anlatilmasini isteyen agackakanlar, bastankaralar ve kelebeklerin istihdam ettigi bir gözleyici ve naklediciyim :)

*
Pissstt! Günün anlam ve önemini unuttum sanma. Fakat bu kadar güzel anlatamazdim ki! Aramizda bir sair var, onu anladik. Fakat madem o caktirmiyor, biz de caktirmayalim :) Gizli sirrimiz olsun :)
Ve siir gibi bir güne acilsin sabahimiz ;)

Cumartesi, Mart 17, 2012

Saglik olsun

Bir arkadasim göndermis. Gercek Can Yücel siiri mi bilmiyorum, cünkü sahteleri de var, biliyorsun. Olsun, yine de hosuma gitti, bu güzel haftasonuna yakisir:


SAĞLIK OLSUN

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç yağmur da olsa fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma adamakıllı yıka yüzünü serin serin

Geceden hazır olsun yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun kokun mis
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle karşına ilk çıkana gülümse aydınlık bir gün dile

Sonra koş git işine dünden önceki günden
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla
Ohhh şöyle bir hafifle Bir güzel kahve ısmarla kendine seni mutlu eden sesi duymak için alo
de

Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan güneş varsa ısın hatta üşü hava soğuksa
Yürü yürürken sağa sola bak öylesine değil görerek bak

Çiçek görürsen kokla köpek görürsen okşa çocuk görürsen yanağından makas al.. (Bence bu sonuncuyu yapma,  anneleri hoslanmiyor.)

Sonra şöyle bir düşün kimler sana yol açtı sen çok darda iken kimler seni ferahlattı hani
kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın
onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra arayabilirsen ara Hatırlarını sor öyle laf olsun diye değil
kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil senin de yüreğini ısıtacak yüzünde güller açtıracak..

Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..

Yemeğin ne olursa olsun masanda illaki kumaş örtü olsun..;
Saklama tabakları bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya öyle acele acele değil vazife yapar gibi hiç değil
Şöyle keyife keyif katar gibi
lezzete lezzet katar gibi
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..

Gece evinde dostların olsun
Sohbet mezen kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

Can Yücel….

Cuma, Mart 16, 2012

Nispet mi? Yok canim!

Duydum ki Türkiye'de hava kapali ve sogukmus. Hatta dün Istanbul'da kar varmis.
Son günlerde yaptigim cicek, böcek, ilkbahar postlarini yanlis anlama lütfen.
Nispet yapiyorsam ne olayim.
Bugün de 19 derece hava sicakligi. Gayet günesli ve güzel bir gün.
Fakat nispet yapmiyorum gercekten.
Alisveristen dönerken "coktan acmalari gerekirdi, bu yil acmazlar artik" dedigim güzelim mavi, canimin ici Scilla'lari bile acmis gördüm. Kayin agaclari tohumlarini atisa hazir mizrak gibi havaya dikmis. Orkestra sefinden isaret bekliyor.
Yilin ilk civanpercemini gördüm. Cicegini degil, tazecik yesil yapraklarini... Cicegi de yakindir.
Cünkü yakin dostu Koyungözü (Bellis perennis) acmis, senlendirmis coktan cimenleri. Bu ismi komik buluyorsan senin bilecegin is, coban amca mutlaka sevip özenerek vermistir vaktiyle. Sincap dün anaokuluyla gittigi doga gezintisinde Almanca adini (Gänseblümchen) ögrenmis; bana satmaya basladi bile. Bir tek cigdemlerde mutabik degiliz. Onlarin adinin da kardelen oldugunu iddia ediyor. Ne yapsin cocuk, hepsini birden görünce, karsitirmaya basladi.
Fakat yani gercekten, nispet yapmak gibi bir cabam olmadigini bilmeni isterim.
Öyle ya da böyle güzel bir gün dilerim :)

*

Sunu kacirma bir de: 150 Mil Kiyafet Diyeti

Perşembe, Mart 15, 2012

Fail bulundu!

Ahsap gicirtisina benzer bir sesle öten arkadas buymus:

photo by baerchen57

Bir agackakan.

Büyük olasilikla Türkce'de göknar agackakani ya da orman alaca agackakani olarak bilinen Dendrocopos major; cünkü burada zaten ara ara gördügüm bir agackakan. Almanca Buntspecht deniyor.


Kisaca böyle ötüyor. Su videoda hem dogal ortaminda izlemek, hem de bu tuhaf sesi nasil cikardigini görmek mümkün. Erkek agackakanlar kis sonuna dogru yuvayi hazir eder etmez basliyorlarmis ötmeye. Aralik'ta bile duymak mümkünmüs ama asil yogunluguna Subat ayinda erisirmis. Amac malum :) 2 sn icinde 10-15 gaga vurusuyla olusan gayet hizli bir ötüsmüs. Literatürde Ingilizce "drumming", Almanca "trommeln" diye geciyor. Aslinda ilk düsündügüm sey (yani ölü bir agac dalinin gicirdiyor oldugu) cok da yanlis degilmis. Cünkü agackakan bu is icin ici bos bir gövde ya da ölü bir dal gibi ses cikaracak seyleri kullaniyormus. Fakat bununla sinirlamiyorlarmis tabii kendilerini. Videodaki ahsap kus yuvasi bir yana CCTV kamerasi kullananlari bile var :))

Akillim benim :)

Sopa

Dün ögle saatlerinde disari ciktim. Bu civarin bütün cigdem cicekleri olabildigince acilmisti. Hepsi... Sanki bir orkestranin üyesiymisler de, orkestra sefi sopasini "iste simdi, tam bu anda sira sizde" dercesine onlara uzatmis gibi.

Sabah böyleyken...
Photo by amadej2008















ögleden sonra böyle olmuslardi:

Photo by AnniesPics













Hepsi...
istisnasiz...

 Biz insanlar cicekler kadar senkronize olmayi beceremiyoruz hayatla.


*

Bir orkestra sefinin sopasi var, bir de sihirbaz sopasi...
Gündelik detaylari bir sihirbaz sopasi degmiscesine idare edebilmek bazen senin de hayalin oluyor mu?
Kücük, basit ama fark yaratan organizasyonel fikirlerle ilgileniyor musun?

Bak, bi tanesi. Ben de dün uyguladim ilk kez. Eline A4 (A5 de olur) büyüklügünde bir kagit aliyorsun. Düzgün araliklarla oniki ayin adini yaziyorsun kagida. Her ay adinin altina, o ayda dogmus tanidiklarinin, sevdiklerinin adini yaziyorsun günün karsisina. Örnegin:

OCAK                             SUBAT                             MART
                                         9 --> Hindiba                                                    

gibi :)

Böylece taniyip, bildigin herkesin dogumgünü derli topluca bir kagit üzerinde duruyor ve ilgili ay geldiginde sen o ay kimlerin dogum gününü kutlaman gerektigini biliyorsun :) Bu ipucunu okudugum yerde hatta yilbasinda yeterince kutlama karti alip Ocak ayinda bir gün o yilin bütün dogumgünü kutlama kartlarini bir kerede yazip hazir etmekten bahsediyordu. Üzerlerine adresleri yazilmis zarflari dahil.  Ki hayir, ben öyle yapmayacagim. O türlüsünde bu is icin programlanmis bir makinenin otomatik halleri var :)

Bense büyünün pesindeyim.
Bir orkestra sefinin sopasinda, bir de sihirbaz sopasinda olan türden...
Orkestra sefinin sopasi hakkinda (ki bu örnekte "günes" diyorlar adina) anlatilacak daha cok sey var. Bir gün anlatmak niyetindeyim. Anlattigim da sevecegini tahmin ediyorum :)   

Çarşamba, Mart 14, 2012

Oradan, buradan, ilkbahardan

Öncelikle tiz tarihe gecile:

Cigdemler neredeyse bir on gündür ciceklerini topragin üstüne cikardi. Fakat günesi görmeyince acmadi, iyi mi?! Bugün günesli bir gün, artik acarlar diye düsünüyorum.

Kizilcik tomurcuklari da aciliyor. Son on gündür yavas cekimdeymis gibi aciliyor hatta. Hayatimda bu kizilcik kadar agirdan alan bir bir bitki görmedim. Tam benlik!

Duydum ki karahindibalar güzel yüzlerini göstermis kimilerine. Gittim, özellikle baktim, buradakilerde daha tik yok. "Daha öksürük otlari cikmadi meydane, kara hindiba nasil ciksin?" demekteydim ki kendime, öksürük otlarini gördüm. Kuru otlarin arasindan cikarmislar sapsari yüzlerini :) Kara hindibanin eli kulagindadir diyecegim ya, yapraklarini görüyorum bir tek. Daha sütlü dalda tomurcuk bile yok cicek niyetine :)

Fakat ben dayanamadim. Cuma günü "Türk marketine gidiyorum, istedigin bir sey var mi?" diyen esime, "Mevsimidir, sifadir, radika almadan gelme" dedim. Radika bu karahindibanin kültürlü, zengin evde büyümüs, gürbüz kardesi oluyor. Esim cok ciddiye almis söylediklerimi, iki kocaman kök alip gelmis. Neyse ki, teoriden hazirlikliyim radika tüketme dersine. Hemen giristim ise. Cumartesi günü ilk is radika ve evdeki diger yesilliklerden (maydonoz ve turp yapragi) göz karari biraz kefire kattim, blender'dan gecirdim. Bir ilkbahar detox smoothie'si yaptim. Orijinalinde radika yaninda isirgan otu ve ayi sarimsagi vardi; ki hepsi de karacigere kislik yükünü atmakta yardimci harika ilkbahar bitkileridir. Bulunca kacirma, mutlaka yap!

Eger bu radika smoothie'si fikri hosuna gidiyorsa su da bak, baska bir versiyon:
Bir avuc taze radika/karahindiba yapragi
Karahindiba cicegi (Süslemek icin)
2 portakal
1 Elma
125 ml Buttermilch (Sulu yogurt, ayran, kefir de olur bence)
125 ml süt
Radika yapraklarini dogra, portakallarin suyunu sık, elmalari dilimle. Buttermilch ve sütle beraber blender'dan gecir. Istersen biraz bal ekleyebilirsin. Bardaklara al, üzerini ciceklerle süsle.

Tarifi su teyzeden ögrendim:

Kendisi bir Kräuter-Pädagogin'mis. Türkcesi, Ot Pedagogu :)  Alplerde yasayip otlarla hasir nesir bu tür kadinlarin geleneksel ismi Kräuter-Frau. Onlar ve baska kültürlerde baska adlarla anilan ruh kardesleri olmasa, dünya sanirim cekilmez olurdu. Fotografta bahar cicekleri ve otlariyla bir "bowle" yapiyor. O da baska bir hikaye.

Konuyu dagittim. Radikayla diger yaptiklarimi anlatacaktim. Anlatacak bir sey de yok aslinda, bildigin seyler. Bir kismini önce kaynayip alti kapatilmis suya attim. Sonra cikarip hemen soguk suya. Sonra dogradim. Zeytinyagi, sarimsak, limon ve tuz kardeslerle tanistirdim. Ege usulü. Bu Pazar günüydü. Pazartesi günü de kalanini biraz soganla zeytinyaginda kavurdum.

Bugün sabah yollardaydim. Altin cani (Forthysia) tomurcuklarinda hareketlilik var. Bugün onlar da gayrete gelir artik.

Farkettin mi hep sarilardan, beyazlardan, morlardan bahsediyorum :) Bugün tek bir istisnasini gördüm. Gümüsi akcaagaclarin minik, kirmizi cicekleri acmis :) Sasirdim, Bombus'larla bir isi yoksa, rüzgarla mi bir anlasmasi var acaba? Arastiracagim :) E, bak bu kadar da ipucu verdim. Cözüver su dügümün gerisini :)

Kuslara, kuslara gelince. Hangi birini diyeyim? Karatavuklar bogazlarini sisire sisire ask sarkilari söylemeye günes dogmadan basliyor. Bastankaralarin kesik ötüsleri besi gecti, baska tellerden de caliyorlar. Bugün sarkicinin birini görmek icin yolda durup kafami agacin birine cevirdim. Gerdanikizildi galiba. Bir tane gizemli sarkici var, kapi ya da ahsap gicirtisi gibi bir ses cikariyor. Ilkduydugumda yanindan gectigim ihlamur agaclarinin arasinda ici bos, ölü bir dal var; rüzgar estikce o gicirdiyor sanmistim. Sonra gecen Cuma yürüdügüm yollar boyunca kac yerde duydum. Bu agaclarin hepsi hasta degil  ya! Bir kus belli ki böyle tuhaf öten. Karga ya da agackakandan süpheleniyorum. Kütüphaneden aldigim "Vogelstimmen erkennen" diye bir CD var; kus seslerini ayirt etmek üzerine. Hala bakamadim, baksam, orada bulacagimi tahmin ediyorum. Bu arada sen biliyorsan, biliyorum de; ama hangi kus oldugunu sakin söyleme! :)

Karga dedim de, Almanca'da cocuguna kötü davranan, ihmal eden anneler icin Rabenmutter (Anne karga) diye bir deyim vardir. Ne kadar da büyük haksizlik! Son zamanlarda yuvasini yapmak icin agzinda bir agac daliyla oradan oraya kosturur gördügüm  kargalar da kötü anneyse artik! Bu arada  yeri gelmisken, dogal annelik pratikleri sebebiyle cevrelerinden aldiklari elestirileri "ti"ye almak icin kurduklari dogal ebeveynlik grubuna Rabeneltern  adini veren arkadaslarin platformunu da Almanca bilen annelere tavsiye ederim :)

Simdi gideyim, yoksa yeri gelip de aklima gelenler bitmeyecek.
Haydi saglicakla kal bugünlük!

Güncelleme (1 saat sonra) : Pencere kenarindaki saksisinda esneyerek kis uykusundan uyanan kücük hanimdan bahsetmeyi unutmusum, ki ilk ve asil hikayesi suradadir :

Salı, Mart 13, 2012

Havuç


Bu fotograf bütün salata-yaparken-ayikladigi-havucun-alt-kismini-atmayip-topraga-ekme-meraklisi-"frugal"-bahcivanlar icin gelsin :))

Hatta bunu sevdiysen, şunu neden sevmeyesin?

Dipnot: "Saksi", kütüphanedeki makineden ictigim suyun atmayip eve getirdigim bardagi aslen. Frugal dediysek, yani gercekten...

İyi uykular dilerim

Bir arkadasim "senin blogda yazdiklarini, yaptiklarini, birikimini görünce ben eksiklik duygusuna kapiliyorum" demisti bir keresinde. Ben de "askolsun, benim sadece kaynaklarim iyi, ben aramazken merak etmezken bile getirip önüme koyuyorlar" demistim :) Bu blog tek yazarli görünse de, gittikce daha cok bir kollektif calisma ürünüdür, söylemeden gecemeyecegim :)

Bak, öyle bir yazi daha. Bu sabah bir arkadasim göndermis. "Bence seveceksin :)" diye de not düsmüs. Sevdim. Ömrünün büyük cogunlugunda yastiksiz uyumus ve yastiga sadece son yillarda gerek duyar olmus biri olarak da ilgiyle okudum:

Instinctive sleeping and resting postures: an anthropological and zoological approach to treatment of low back and joint pain

Saat daha cok erken ama iyi uykular dilerim.

Pazartesi, Mart 12, 2012

Ev yapimi, el yapimi

Haftasonu okudugum su kitabi Almanca bilenlere tavsiye ederim:

"Kurda ensen niye kalin demisler,
kendi isimi kendim görürüm de ondan demis"
Türk atasözü
Erika Casparek-Türkkan ve Petra Casparek "Echt hausgemacht" da ("Gercek Ev Yapimi" denebilir) recelden ketchup'a, biradan sucuga akla gelebilecek bir cok gidanin evde yapilis usullerini anlatmislar. Her bölümün basinda gerekebilecek arac gerec net bir sekilde özetlenmis, temel mantik ve teknikler basit sekilde anlatilmis, dikkat edilmesi gereken püf noktalari ( hijyen, malzeme tedariki vb) listelenmis, ardindan da degisik varyasyonlar ve tarifler verilmis. Elbette net, aciklayici fotograflar esliginde. Eski bir kitap ama ikinci el kitapcilarda ve kütüphanelerde bulmak mümkün. Almanya, Avusturya ve Isvicre'de yasayanlara duyurulur.

Haftasonu boyunca buldugum her firsatta kitaba daldim, bir sürü notlar aldim. Örnegin hangi meyvelerin recele daha uygun oldugunu hep merak ederdim. Beste bana anlatmisti ama unutuyordum. Genel olarak pektini ve meyve asidi yogun olanlar olmayanlara göre daha kolay kivam tutarmis. Meyveleri buna göre kombine ederek recel yapmak iyi sonuc verirmis. Buna dair bir liste  buldum kitapta. Türk usulü recellerin cogu (cilek, kiraz, visne, erik, seftali, kayisi recelleri yani) pektin ve meyve asidinin düsük ya da orta seviye oldugu meyvelerle yapiliyormus. Annelerimiz her babayigidin (sey, pardon, anayigidin yani) basaramayacagi bir isi basariyormus, bunu da ögrenmis oldum :)

Süt asidi bakterileriyle fermentasyon usulü tursular hazirlamakla gecen aylarda Beste sayesinde hasir nesir olmus ve ilk kez Alman usulü Sauerkraut yapmistim. Bu kitaptan ögrendim ki, hayvansal gidalarda cok olup, bitkisel gidalarda hemen hemen hic bulunmayan B12 vitamini süt asidi bakterileriyle fermentasyon sonucunda artarmis. Bu yöntemde sebzeler tursuya dönüstürülürken sirke yerine buttermilk (sütten tereyag ayrilinca geriye kalan süt ürünü), kefir , yogurt vb bir fermente süt ürününden bir miktar kullaniliyor. Bazi sebze türleri (lahana nin da dahil oldugu Brassica ailesi üyeleri) yapraklarinda dogal olarak bu bakterileri bulunduruyor hatta. Sonuc B12 vitamini, C vitamini ve probiyotiklerden yana zengin bir tursu :) Vejeteryan ve veganlara duyurulur.

Kitap hakkinda simdilik bu kadar. Ileride denedigim tariflerden bazilarini da verebilirim. Almanca bilmeyenler üzülmesin,aslinda her dilde bu türden geleneksel gida saklama yöntemleri üzerine harika kitaplar var. Öyle ki insana normalde hazir satin aldigi pek cok gidayi evde yapabilmek icin bilgi yaninda motivasyon da veriyor. Ya da hazir bile satin alsak, bizi yediklerimizin dogru, geleneksel hazirlanma sekilleri konusunda bilgilendiriyor ki hazirlarini alirken daha bilincli olabilelim. Hatta diyorum ki, herkes kendi bildigi, okudugu böyle kitaplar ( ve belki de internet siteleri) varsa bu yaziya eklesin. Bu kitap bahane olsun, güzel bir arsiv olussun.

Benim aklima gelen diger kaynaklar:
  • Lesley Bremness The Complete Book of Herbs'de gerci yenilebilir, sifali otlardan bahseder ama onlarla yapilabilecek pek cok seyden ve saklama usullerinden de sözeder.
  • Leman Cilizoglu Eryilmaz'in Yemek Pisirme Teknikleri gerci eski ve ders kitabi tadinda bir kitaptir, ama pek cok temel gida pisirme  ve saklama teknigini anlatir.
  • Tijen Inaltong'un Bir Ot Masali ve Meyve Agacindan Hikayeler kitaplari otlari ve meyveleri saklama, dönüstürme, pisirme yöntemleri üzerine hem temel , hem detayli pek cok bilgi verir. 
  • Cultured Food Life fermente gidalar üzerine bir site. Bir arkadasim ilgimi ceker diye göndermis, ben de meraklilari kacirmasin diye ekliyorum buraya.
  • ...

Cuma, Mart 09, 2012

Sevcan Subat ayinda elleriyle neler yapti?

Bu yazida sözü Sevcan'a birakiyorum.
Fotograflari ve tarifleriyle Subat ayinda elleriyle neler yaptigini anlatacak bize. Yaptigi seylerde en cok hosuma giden sey, tabii ki mümkün oldugunca eldeki malzemeleri kullanmasi ve normalde cöpe gidecek seyleri yoldan cevirip bir seylere dönüstürmesi oldu :)
Buyrunuz:
Eskiden gazetecilik yapmis, kendini bildi bileli en iyi ifade sekli yazi olmus biri olarak anlatmak istediklerimi "anlatabildim mi" kaygisina dusmek nasil da garip. Ancak oglum dogduktan sonra, onun icin tuttugum deftere aktardigim notlardan baska hicbirsey yazmamis biriyim. Bunun tutuklugu ile eger ifade eksikligi varsa yazdiklarimda, senin bir el atmani rica ederim oncelikle (demis ki, bence hic gerek yok :)). Sonra da yaptiklarimin birilerine ilham olabilmesini umarim. Baslattigin bu hareketin cook genis kitlelere yayilmasini; hayatta bazi seylerin ters gittigini dusunup ne oldugunu bulamazken, bir isik ararken, senin yazilarindan aldigim isikla baslayan aydinlanma, sadelesme surecimin baska pek cok insana da bulasmasini dilerim. Bunun icin kucuk de olsa birseyler yapabilirsem ne mutlu. Yazdiklarimdan daha fazlasini yaptim aslinda bu ay icinde. Ancak cok buyuk seyler degildi. Simdilik giris olsun, Mart ayinda hedef buyuturuz :)
Sac örgüsü bere:




Kafanizin olcusunde bir sayida ilmekle baslayin. (Ortalama 5 numara sisle normal bir orgu yunu icin 90 ilmek olabilir.) Bir tane ters ilmekle baslayin ve 4 duz bir ters sekilde devam edin siranin sonuna kadar. 3 sira boyle devam ettiklten sonra 4.sirada ordugumuz “4 duz”leri ikiserli yer degistirerek sacorgusu yapin. Bu sekilde 3 sac orgusu yaptiktan sonra duz orerek istediginiz uzunluga getirin. Kesene kadar eksiltme yapilmiyor. Istediginiz uzunluga getirdiginizde tamamen kesin. Tepesini bastan sona bir iplikte toplayarak buzdurun ve asagi dogru dikerek devam edin. Yanina istediginiz kucuk bir bros yada tig isi bir cicek ve yaprak da koyabilirsiniz. Ben kardesimin yaptigi baykus brosla renklendirdim. Arkadasimin kizi icin yaptigima iki renk cicek ve yaprak koydum. 



Not: Alt kisimlari duz lastik yerine sac orgusu yapma fikrini internette bir siteden esinlendigimi soylemeliyim. Ancak sitenin ismini hatirlayamiyorum.


Kavanozlara tig isi kilif:





Bunun yapimi cok basit sadece fikir vermesi adina yaziyorum. Evde var olan birbirinden degisik, atmaya kiyamadigim cam kavanozlara yine evde az az kalan iplerle renkli renkli kiliflar orerek hepsini bir duzen icine sokmus oldum. Benim gibi ille de birsey yapmak isteyip ayni zamanda kafasini da yormak istemeyenler icin ideal. Sadece baslarken sayiyor ve kavanozun uzunlugunda sık igne oruyorsunuz, bu kadar. Yalniz, agiz kismina yaklastiginizda birkac sira onceden birer birek eksiltirseniz kavanozu daha rahat kavriyor. Ben kavanozlari baharatlik olarak kullaniyorum.




(Hindiba'nin notu: Dilek BPA'li plastik biberonlardan kacinmak icin cam biberon tavsiye ettiginde, kirilmamasi icin biberonlara birer kilif dikmenin ya da örmenin münkün oldugunu söylemisti. Bu yöntem belki biberonlar icin de kullanilabilir diye geldi aklima. Ne dersin Dilek?) 


Tuvalet kagidi rulosundan kalemlik:



Biten tuvalet kagidi rulolarini oglumla yaptigim elislerinde kullanmak uzere bir yerde topluyoruz. Sonra onlardan neler yapabilecegimize bakiyoruz. Bir siteden gordugum kalemlik fikri cok hosuma gitti ve uyguladim. Modeli gordugum site asagida link olarak verilmistir.



Kisaca, rulonun alti boyutunda bir karton veya kece yuvarlak olarak kesilir ve yapistirilir. Ardindan, rulonun dis yuzeyine tutkal surulerek istedigimiz renk ve cinste bir orgu ipi sarilir. Bu islem bittikten sonra uzerine cocugunuz yaptigi kucuk bir resmi ya da keceden kestiginiz bir sekli susleme yapabilirsiniz. Ben biraz kolaya kacip evdeki etiketlerden yapistirdim bu defa. Ama daha cok yapacagim bu kalemliklerden. Cunku gercekten biraz ozenildiginde degme kalemliklere tas cikarir hoslukta duruyor. Ornegin asagidaki sitede yapilanlar, malzemenin tuvalet kagidi rulosu oldugunu unutturur nitelikte. Bizimkiler ogluma beraber yaptigimiz acemice eglencelikler oldu.
Orjinal linki; http://www.craftpassion.com/2010/09/recycle-pencil-holder-tutorial.html



Amigurumi Panda:

Modeli aldigim sitede fotograf oldugu icin koymadim. Aynisi oldu gercekten :)



Çarşamba, Mart 07, 2012

Bu ay ben ellerimle - Mart 2012

Ellerini kullanmayi sevenler!
Her ne kadar bir durgunluk dönemine girmis ve daha Subat ayinda yaptiklarimi yaziya gecirememis olsam da...

Her ne kadar yakinda Subat ayinda baska evlerde ve ellerde yapilmis güzellikleri yayinlayacak olsam da...

Zaman akip gidiyor, Mart ayindayiz, doga uyaniyor. Artik sadece evde degil, imkani olanlar icin bahcede, dogada bütün vücuduyla calisma zamani :)

Buyrunuz Mart ayi calismalari icin güncel liste, tez zamanda güzelliklerle dolmasi dilegiyle...:

Salı, Mart 06, 2012

Simdi sen istersen...

Simdi sen istersen sunu dinle, istersen sunu oku ve Disney cizgi filmlerinden hoslanmayanlardansan sunu seyret.
Ve neden dogada hic kirmizi cigdem olmadigini, neden erken baharin ciceklerinin genelde beyaz, sari veya mor oldugunu bir düsün. Ben düsünür dururdum, bir ari vizildayiverdi kulagima :)

Belki sonra bir ara anlatirim bunlarin hikayesini. Ya da anlatmam ve kesif sana kalir. Bilirsin, mucizelerle dolu bir dünyada yasiyoruz ve kesif hic durmaz :))