"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Salı, Eylül 20, 2011

Anhalten!

Bir kac gün önce sofrada sincaba bitmez tükenmez "Yemegini ye, dogru otur, sofraya dön, yemegini yemezsen....." söylevlerimden birini verirken, birden elini "dur" anlaminda sertce havaya kaldirdi ve "Anhalten!!" diye bagirdi. Bir an durup düsündüm "anhalten" da ne demekti diye. Ben ayni anlama gelen "stoppen" i kullanirim cünkü cogunlukla. Anladigimda birden kendi kendime cok geveze, bikip yorulmadan "bidi bidi"lanan bir anne gibi gözüktüm. Sustum.

Az önce icimde bir yerin de elini kaldirip bana "Anhalten!" diye seslendigini duydum. Durmaya ve susmaya karar verdim. Bu kez sadece blog yazarligina degil, blog okurluguna, mail okur-yazarligina, müzik dinleyiciligine, haber takipciligine, google arastirmaciligina, youtube gezginligine, arsiv fareligine, facebook-nurturia-googleplus bakar bakmazligina da ara vermeye karar verdim.

Bu durdum yazdim, durdum yazdim tutarsizligini biraz rahatsiz edici buluyorum. Hep durmaktan da, hep yazmaktan da daha rahatsiz edici. Belki sen de öyle buluyorsun. Ne yapalim ki, böyle bir sarkac ruh hali icindeyim.

Bilgisayari kapatinca yillik sonbahar Walden okumami yapmak niyetindeyim.
Christhop Süss'ün "Ich denke, also bin ich verwirrt" (Düsünüyorum, öyleyse aklim karisik) diye bir kitabi var bitirmemi bekleyen. Onu okumak niyetindeyim.
Elinor Ostrom'la tanismak niyetindeyim.
Sincaba sari sayfalardan bir sürü kus yapmak niyetindeyim.
Fröbel yildizlari katlamak niyetindeyim.
Kütüphanede doga kitaplarina gömülmek niyetindeyim.
At kestanesi avina cikmak niyetindeyim.
Akcaagac, ihlamur ve disbudak tohumlarini dansa davet etmek niyetindeyim.
Bir sonbahar günü, bir agacin altindaki bir banka oturmak ve tercihen hicbir sey yapmamak niyetindeyim.
Yürümek, yürümek, yürümek niyetindeyim.
Durmak, durmak, durmak niyetindeyim.
Bos durmayip bosaltacagim da tabii.

Sen yine yaz, ben gelince bir fincan kahve ve kurabiye esliginde birikmis mektuplari okumak niyetindeyim.  

Hesaplasma

Ön not: Bu bir "birilerini okuyucuya sikayet" postu degildir. Bu bir "sirtimi sivazlayin da, birileri anlasin haksizligini" postu degildir. Blog camiasinda en sevmedigim seylerden biridir. Kendime sözüm var, hic yapmayacagim. Bu bir kendi kendimle hesaplasma postudur. Yüksek sesle düsünme postudur. Yol yordam sorma postudur.  

-|- 

Bugün ben cok kizdim. Kizinca durup kendime bakiyorum. Gecen bir yil ögretti bana bunu. Gecen bir yilda biraz daha büyüdüm ben. Ama yeterince büyümemisim demek ki, bak. Hala kizabiliyorum. Olsun, kizinca durup kendime bakiyorum. Cünkü yanlis olan, düzeltilmesi gereken sey disimda, baskalarinda degil.  Cünkü baskalari sadece bir ayna. Hep beni yansitiyorlar. Ilginctir bazen grup fotografi cektirir gibi hep beraber bir aynaya bakiyoruz örnegin, ama sadece bir ikimiz öfkeleniyor aynaya. Ilginctir, biz insanlar bunu hep yapiyoruz.  Ilginctir,  hic farketmiyoruz.  Aynada sacimi daginik görünce,  tisörtümü ters giydigimi, fil yutmus gibi göründügümü farkedince aynaya kiziyor muyum? Yok, dönüp kendime bakiyorum. Ceki düzen veriyorum kendime.

Bu kez neydi ters olan? Iste arada bazi eksik cümleler varmis, satir aralari bir seyler anlatmaliymis, kimi linkler gereksizmis, hatta tuz biber etkisi yaratiyormus. E ne var simdi bunda? Bundan daha agir cümleleri savusturmusum da su sanal yasamimda, buna niye toslayip kalakaliyorum? Demek ki dönüp kendime bakmam gereken bir durum var. Nedir sımsıkı sarıldıgım, saliveremedigim, pesinden kostugum? Dönüp baktim kendime. Özgürlük takintisi gibi geldi. Bagsizlik, bagimsizlik arayisi gibi geldi. Aynadaki ben "Bana ne yapacagimi baskalari söyleyemez, hele de burada, kendi cöplügümde!" der gibi geldi. Cok sahiplenir gibi geldi. Daha bir kac sey daha var gibi geldi. Tam cözümleyemedim, ama olsun anlarim ben onlari da...

Özgürlügünü salivermek; yapragini rüzgara teslim eden agac rahatligiyla teslim edebilmek,
tam da iste orada, o anda bulabilmek kendini özgür ve bagsiz, sessiz ve sakince...
mümkündür, degil mi?

Bugün aynaya baktin mi hic degerli okuyucu? Peki dönüp kendine? Neler gördün orada, anlatsana?

Pazartesi, Eylül 19, 2011

bitti galiba...
Ben sincapla resim yapmayi sonradan ögrendim.
Baslarda o bize "hadi araba cizin, hadi aslan cizin" diyordu. Ben azimle direniyordum. Cünkü iyi cizemem, cizdigimi de siradan cizerim ve hayal gücünün benim cizdigim aslan ve arabayla körlesmesini istemiyordum. O israr ediyordu, ben "iste bu bir aslan" diyerek kuvvetli bir karalama yapiyordum kagida. O "himm, peki" deyip kabul ediyordu, benim icime pek sinmiyordu. O hicbir sey cizmemis oluyordu cünkü. Önüne kagit kalem verip "hadi, resim yap bakalim" demek de pek ise yaramiyordu. Resim onun icin bir grup eglencesiydi. Kuru ve pastel boyalari söyle böyle gecip sulu boyaya basladik. Sulu boyada ikimiz de daha serbestiz. A3 boyutunda karton kagitlar aliyoruz önümüze. Satin aldigimiz seylerin karton ya da kalin kagittan paketlerini de sakliyorum ayni amacla. Sincap resim yaparken kagitta güc uygulamayi sevdigi icin kagidin kalinligi önemli :) Bunun disinda kural yok, tema yok. Ikimiz birer tarafindan basliyoruz boyamaya/oynamaya. Önceleri sincap hep siyah rengi kullaniyordu ve bu siyah meraki düsündürüyordu beni. Ne zaman ki siyah boya bitti, diger renkleri ve  renk kombinasyonlarini kesfetti. Bütün kagidi askla turuncu-mor kombinasyonuna boyuyor simdilerde :)

Bazen ben sagdan soldan yeni bir fikir, yeni bir boyama teknigi ögreniyorum. Ama "gel bakaliiim, bugün ne yapacagiz seninle" diye girmiyorum konuya. Kagidin bana ait tarafinda yeni malzemeyi ya da fikri uygulamaya basliyorum. Hosuna giderse, o zaten hemen atiliyor "ben de!" diye. Bazen ilgisini cekmiyor. O zaman hosuma gidiyorsa ben yapiyorum. Yoksa ben de birakiyorum. Iki sey ögrendim bu sürecte. Birincisi, resim konusunda anne olarak "resim yaptiran/ögreten" degil "birlikte resim yapan" rolünde olmamin hem bana, hem de sincaba daha uygun oldugunu; ikincisi (bunu bir kitap söyledi bana aslinda) her türlü oyunda oldugu gibi "sürecin kendisinin sonuctan daha önemli" oldugunu...

Asagidaki teknikten Dilek bahsetmisti.
Ben kagidin üzerine fircayla bol miktarda boya sürüyorum, sincap kücük yaris arabalariyla (özellikle genis ve dikkat cekici deseni olan tekerlekler sectik) boyanin üzerinden ileri geri geciyor. Arabalari cok sevdigi icin, resimle araba sürmeyi birlestiren bu teknigi sevdi. Arabalar hemen yikandiginda tekerleklerdeki boya sorun olmuyor.

Resmin geneli:



...ve araba tekerleklerinin izlerinin daha iyi görülebildigi detay:



Bir keresinde de bir orman sarmasigi (Hedera helix) yapragini kullanarak yaprak baskisi yapmistik. Cok kullanilan ve bahsedilen bir tekniktir ama bizde kendiliginden gelismisti. Yaprak orada boya malzemelerinin  de oldugu dolapta duruyordu. Ben de araba tekerlegi tecrübesinden sonra etraftaki her seye boya malzemesi gözüyle bakmaktaydim. Yapragin kagitta biraktigi izler ve onlarca üstüste, yanyana, rengarenk baskinin kagitta olsuturdugu genel görüntü cok hosumuza gitti. "Yine yapariz biz bunu" dedik :) 

Dogadan destegimiz bununla sinirli degil. Sulu boyayla nehir kenari gezintilerinde ya da sokakta topladigimiz dogal malzemeleri de boyuyoruz. Asagidakiler gibi... 


Akcaagac tohumlarini ben boyadim, geriye kalan her seyi (taslar, cinar agaci kabugu, cinar tohumu, agac dali) o :) Akcaagac tohumlarini boyamaktan sincap pek hoslanmadi ama ben sevdim. Detay vermek isterim:




Sincapla oturup büyük bir ciddiyetle bunlari boyadigimiz ve bir taraftan da sohbet ettigimiz ögleden sonra her zamankinden daha güzeldi. Önemli olan birlikte keyifli bir seyler yapmakti. Ikimiz de bir digerimizi memnun etmek icin yapmiyorduk yaptigimiz seyi. Ikimiz de birlikte ama kendi sectigimiz seyi yapiyorduk. 


Iste o zamandi; ben sincapla resim yapmayi ögrendim :) 
Ve en "kaliteli" zamanlarimizin en kurgusuz zamanlarimiz oldugunu...
Haa, bir de sunu verdiler daha sonra:


"Makas kullanmayi ögreniyorum" ünitesi uygulama sonuclari :) Plastik bir torbaya doldurulmak ya da anne-babanin hosuna gitsin diye daha cici-bicili sunulmak yerine, kartondan bir yumurta kutusuna yerlestirilmis. Geri dönüsüm, yeniden kullanma, dönüstürme ders üniteleri de sizmis araya.   6 ay kadar sakladim bu kutuyu ve icindekileri. Cocugunun kreatif calismalarini atamayanlardanim diye degil, bana da ders oldugu icin.

Yumurta kutusu da ne cok ise yarar. Insan üzerinde düsünmeye görsün.
Ben sözde "aktivite annesi" olmaktan kaciyordum, ben sözde olabildigince basit ve dogal oyunlarla mesgul edecektim ya cocugumu, icimde bir yere saklanmis bir "aktivite annesi"nin kirintilari vardi. Biliyordum. Aksamüstü sincabi anaokulundan almaya gittigimde,siniflarin kapisi genelde acik oluyordu.  Diger grubu tahtadan akil - zeka gelistiren bir takim oyuncaklarin basinda buluyordum. Bizimkinin grubu sinifin icinde hoplayip zipliyor , oradan oraya kosuyor, koridordaki hamakta sallaniyor oluyordu. "Neden bu cocuklara da bir sey yaptirmiyorlar?" diye icin icin kiziyordum. Bir sey? "Bir sey" iste.

Diger grubun ögretmenleri zaman zaman kapiya not asiyorlardi "Cocuklarinizin el isi -resim cekmeceleri doldu. Lütfen alin" diye. Sincap anaokulunda ne yapiyor, ne ciziyor, ne boyuyor merak ediyordum. Bizimkinin ögretmenleri kapiya hic öyle duyurular asmiyorlardi.

Bir gün almaya gittigimde su asagidakini verdiler. Anladim.



Ben hic sincap bir kagidi rulo yapabilir mi, iki bantla onlari birbirine tutturabilir mi düsünmemistim. Kütüphanede karistirdigim elisi kitaplarindaki seyler anne-babalari oyalamak icindi, üc yas cocuklarini oyalamak icin degil, düsünmemistim.  Bir kagidi rulo yapabilmek, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha... Harika bir seydir. Düsünmemistim.

Bu iste bir yanlislik var.


Balik organikmis. Bu iste bir yanlislik var. Yanaginin orta yerine "organik" dige bagiran o etiketi sapladik ya, bu iste bir yanlislik var. Ruhumuzu katmadan ve bu gezegenin ruhunu hesaba katmadan yaptigimiz her iste -ne kadar iyi niyetli olursa olsun- bir yanlislik var.

Ben sadece geciyordum. Görünce durup fotografini cektim.
Meyveleri mutfaktan ne arada arakladigini hic bilmiyorum.
Nehir kenarinin bana sundugu mucizelerden biridir.


Adini bilmiyorum. Doga kilavuzlari ondan habersiz.  Bir tür kekik oldugunu saniyorum. En azindan öyle kokuyor. Böyle gayet Akdeniz'li bitkilere buralarda rastlayinca cocuklar gibi mutlu oluyorum. Cok saglam, orada tasli, cakilli, kumlu toprakta kendi kendine yetisiyor. Cok narin, eve getirene dek birakiveriyor kendini. Kökleyip getirmeye de korkuyorum; bitkinin kalanina zarar verebilirim. Uzaktan uzaga seviyorum :) Sahip olmadan seviyorum :)

Çayır çimen


Ben sevdigim üc otu görüyorum.
Siz ne görüyorsunuz?

Sincap - Aaa, anne bak! Ben bu isaret ne demek biliyorum! Bu taraftan bisikletler gider, bu taraftan da annelerle cocuklar.
Anne - Himm, evet cocugum. Sadece anneler ve cocuklar icin. Babalar da bir sekilde basinin caresine bakiyor artik. Motorlu tasitlardan hic bahsetmiyoruz bile... 

Yogurt otu

En özet sekliyle ve botanik ukalaliga kacmadan yogurt otuyla tanisma öykümdür:

Günlerden bir gün yogurt mayalamakta kullanilan bir bitkiden bahsedildigini duydum. Süte kattiginizda fermentasyon sonucu yogurda dönüsmesini saglayan bir ot. Yogurt otuymus adi. Merak ettim.

Günlerden bir gün bir arkadasim Marmara'da gezdigi bir ekolojik ciftligin sahibinin ona tanittigi bir ottan bahsetti. Halk arasinda kansere iyi geldigi söylenen pek cok ottan biriymis. Yogurt otuymus :) Bu kez daha da cok merak ettim. Bir baska arkadasim genc yasinda kanserle mücadele ediyordu cünkü o siralar. Alternatif tip yöntemlerine de acik oldugunu, Türkiye'den bildigim herhangi bir yöntem olup olmadigini sormustu o günlerde. Ciftligi gezen arkadasim neyse ki, fotograflarini cekmisti bitkinin. Bana gönderdi. Baktim, "ne yazik, burada hic görmedim. Görmüs olsaydim, arastirir, eczanelerde satilip satilmadigini, latince adini ögrenebilirdik. Belli ki bu iklimin bitkisi degil, belki de Anadolu'ya özgü" dedim.

Günlerden bir gün, bir sonbahar günü, sincabi oynamasi icin parka götürmüstük. Sık gitmedigimiz ama cok sevdigimiz bir park. Yabani doganin icinde, sadece ahsap, agac, ot, ve toprak kullanilarak tasarlanmis bir park. Sincapla babası oynarken, ben etrafima bakiniyordum dalginca. Bir bitkinin tohumlari dikkatimi cekti. Marmara'daki ekolojik ciftlikten "yogurtotu" denerek fotograflari cekilmis bitkinin yuvarlak, dikenli tohumlariydi:

   
Yogurtotuydu!


Gökte ararken yerde bulunmus yogurt otu :)
Kanserle mücadele eden arkadasim kazandi. Yogurt otuna gerek olmadan.
Ama yine de kis ve ilkbahar boyunca o parka her gidisimizde yogurt otunu aradi gözlerim. Bir kez tanismistik, güzel bir dostu arar gibi aradim. Bildigim tek örnegiydi türünün.

Günlerden bir gün, güzel bir yaz günü, nehir kenarinda yürürken minik beyaz cicekli bir bitki cekti dikkatimi. Kimi dallari cicekli, kimi dallari tohumluydu. Cicegi tanimiyordum ama tohumu taniyordum. Birden bir simsek cakti kafamda. Hizla basimi cevirip gözümün görebildigi en uzak yere kadar kiyidaki bütün bitkileri, otlari, calilari kaplayip giden sarmasik bitkiye, mini mini beyaz cicekleri olan kendi halindeki bitkiye baktim. Göz alabildigine, dag tas yogurt otu kapliydi! Bütün dünya sifayla, mucizeyle, güzellikle, iyilikle kapliydi. Ah, bakmayi, ah görmeyi bir becerebilseydik...

 

Sır her yerde ;) Sehre giderken, demiryolu gecidinden sola dön, iki metre yürü. Orada örnegin :)  

Nehir kenarinda cok yetisen bir bitki türü. Nane gibi kokuyor. Uzun zaman su nanesi oldugunu düsünmüstüm; ama cicekleri farkli, yapraklari da.... Ne oldugunu bilmiyorum, su kenarinda gezerken ona rastlamayi ve burnumda biraktigi taze kokuyu seviyorum.   Fotografta arka planda mini mini yogurtotlari görüyorum ki, cekerken hic farketmemistim elbette :)

Na na na tünelinin baliktan gözü

Fotograf makinesinde bosluga yer acarken buldugum fotograflardan dillenmek isteyenler var.
Bana 2, 3, 4 yas cocugu icin dogayla barisik, dogal oyunlar , oyuncaklar soranlar var.
Ordan burdan anlatasim var.
Dikkat degerli okuyucu, blogroll'lerden, google reader'dan akacagim az sonra.

Ilk fotograf:


Burasi bir tünel. Üstümüzden sehri kuzeye baglayan trenler geciyor. Belediye yaya yolunu yan tarafta vizir vizir araba, otobüs ve tramvaylarin gectigi  yoldan tamamen ayirip izole edecek basit bir duvar örmüs. Kücük bir yaya yolu tünelcigi olusmus. Her iki duvarini ve tavanini gökkusaginin tüm olasi renklerine boyamislar. Aydinlatmislar. Sehrin anaokulundan sanat okullarina kadar tüm okullarindan "sanatcilar" gelip duvarlara yüreklerinden akanlari cizmislar. Cok kültürlülüge dikkat etmisler. "Ben seni seviyorum" yazan bir resim bile var :) Bir müzik düzenegi kurmuslar; tünel boyunca yürürken bazen Rossini, bazen Mozart caliyor. Sincap bu tünelin adini henüz iki yasindayken "na...na..na.. tüneli" koydu. "Müzikli tünel" yani :) O gün bugündür aile icindeki adi budur. Na na na tünelinin baliktan gözü bize icinden her gecisimizde sehir planlamasindaki sonsuz seceneklerden bahsediyor. "izbe köprü alti"  bir secenektir. Bir de cok büyük maliyetlere girismeden, mermer-granit  tüccarlarini zengin etmeden insani öne cikaran ve her seyi insana göre düzenleyen tercihler vardir. Birinin adi "Na na na tüneli"dir.  Mümkündür.

Cuma, Eylül 16, 2011

Deterjan kokusu, yumurta yastigi ve organize isler

Bu hafta dikkatimi cekenler:
  • Tam da "Neden sincap anaokulunda üzerini kirlettigi zaman oradan giydirdikleri kiyafetleri iade icin yikayip ütüledigimde burnuma hala bir önceki annenin kullandigi deterjanin kokusu geliyor?" diye düsünüp icten ice huzursuzlaniyordum ki...:  Fragrant toxins from dryer
  • Haftanin ayni konuda bir diger yazisi ise Healthy Child, Healthy World'den: The Smell of Clean.  Ben mi? Ben az deterjan kullaniyorum ve az kokulu markalari tercih ediyorum. Camasirlar yaz kis ipte kuruyor. 
  • Unclutterer'in Unitasker Wednesday serisini sürekli takip etmiyorum ama ne zaman okusam cok egleniyorum: Unitasker Wednesday: The Vacu Vin Egg Pillow. Yumurta yastigi! Inanilmaz ama gercekten varmis böyle bir ürün. Bu türden seyler icin zamaniniz varsa, yazidaki linki takip edip Amazon sayfasina bir bakin. Sonra da yaziya geri dönüp yorumlari okuyun.  Özellikle sonlara dogru cok eglenceli bir hal aliyor :)
  • Efemcukuru'ndaki organize isler. Radikal'de yayinlanan yazi eski, yaz ortasindan. Bugün dikkatimi cekti.   Usak Kisladag'dan yani basindaki Efemcukuru'na dek genis bir alanda su kaynaklari kirlenen Izmir'de aklimiza takilmadan su icmek, yemek yemek, nefes almak mümkün olacak mi? Ya Ege'nin bereketli ovalarindan ne haber?  

Pazartesi, Eylül 12, 2011

Yeterince var, bolluk hüküm sürüyor!

Cok nadiren yaptigim bir seyi yapip bir dergide okudugum bir yazinin tamamini cevirip yayinlayacagim. Cünkü yazinin sahibi ic zenginligine götüren yedi yol hakkinda bir kitap yazmis. Hepimizden daha zengin olduguna eminim ;)
Cünkü söyledikleri yeni seyler degil; o da baskalarindan aktariyor. Eski ve yeni caglarin bilgeleri hep ayni seyi söylüyor :)
Cünkü korkudan arinmak ve mutlu olmak herkesin hakki ;)

-|-

Bolluk ariyorsan, sadelik icin caba göster

Finans uzmanlari tüketicilerin paralarinin güvende olup olmadigi konusunda artan bir endise duyduklarini söylüyor. Euro krize batti, borsalar sallaniyor, iflasin tehdidinde olan sadece Yunanistan degil - Pek cok tasarruf sahibi ve yatirimci da alarmda ve uykusuz geceler geciriyor. Taninmis Hollandali gazeteci Lisette Thooft parayla bu türden korku dolu bir iliskiyi kökünden yanlis buluyor. Fazlaligin kaybedilmesi korkusuna karsilik bambaska bir durusu savunuyor.

Köpegimle parka yürüyüse gitmistim. Uzaktan genc bir adamla siyah bir Terrier'nin bana dogru geldigini gördüm. Köpegin tasmasi bagli degildi ve sahibinin yaninda usluca yürümektense bizim oldugumuz yöne dogru merakla ilerlemekteydi. Adam köpege seslendi: "Kane! Buraya gel!" Bosuna, Terrier cevremizde daireler ciziyordu, adam da pesinde. Ama elbette köpek daha hizliydi. Durum tehlikeli bir hal almaya basladi, cünkü bu arada oldukca yogun olan caddeye dogru yaklasmistik. "Lütfen köpeginizle bir an durur musunuz?, yoksa benimki caddeye firlayacak" diye rica etti adam. Durdum."Size bir tavsiyede bulunabilir miyim?" dedim, "Cok büyük bir hizla ters yönde kosarak köpeginizden uzaklasin. O kendiliginden size gelecektir."

Genc adam tavsiyemi denemeye deger buldu. Döndü ve ters yöne, genis cayira dogru kosmaya basladi. Bir taraftan basini cevirip bu hareketin ise yarayip yaramadigina bakiyordu. Ve gercekten de, Kane sahibinin ortadan kaybolmakta oldugunu görünce, kosabildigince hizli sahibinin pesine takildi: "Sahibimin yaptigi sey oldukca ilginc görünüyor, ben de katilayim ona!"   

Erismek istedigimiz fazlalik, bolluk duygusu kücük, söz dinlemez, yildirim hizinda bir Terrier gibidir. Arkasindan kosarsak, o da bizden uzaklasir. Söz sahibi oldugumuza dair güclü bir inancla ters yönde ilerlersek, o bizim pesimizden kosar. Evet, daha da ötesi: Yapmamiz gereken tek sey sessizce durmak. Sufi sair Celaleddin Rumi söyle demis: "Istediklerimin pesinden kosarsam günlerim dert ve tasadan olusan bir cehennemdir. Kendi sabir yerimde sükunetle oturdugumda, ihtiyacim olan ne varsa, zahmetsizce bana akar. Böylece anladim ki,  arzu ettigim sey de beni arzu eder, beni arar,  beni cekmeye calisir. Beni kendine cezbedemezse, caresiz (çarnaçar) o bana gelir. Burada anlayan insan icin derin bir sır saklıdır"

Yasamin tüm zenginligi ve olasiliklariyla bir zevk olduguna dair heyecanlandirici güven, iste bu duygu, bir ölcüde basimizin üzerinde havada asili duruyor ve insanin yüregine bir giris yolu ariyor.

Dis zenginliklerin pesinden kostugumuz sürece, icimize yerlesemez. Cok mesgulüz, bunun icin yeterli yerimiz yok. Disimizdaki kovalamacadan vazgecer ve sessizlik icinde durursak, güven icimize akma sansi elde eder. Ve bu güven bir büyü gibi etki eder. Rumi bu konuda söyle diyor: "Para, yiyecek, giysi ve bedensel doyumla oyalanmaktan vazgectigimde, her sey dogal bir akisla bana akmaya basladi."

Pek cok insan bu deneyimi yasiyor. Gecinememek korkusuna yogunlasmak yerine, gercekten severek yaptiklari seylere yogunlastiklarinda yasamlari neredeyse büyülü bir nitelik kazaniyor. Gercekten iyi olacak. Zaten iyi. Yeterince var, bolluk hüküm sürüyor!

-|-

Mevlana'nin sözlerini Almanca metinden cevirerek yazdim. Cevirinin cevirisinin cevirisi oldugu icin özünden bazi seyler kaybetmis olmasi olasidir. Internette aradim ama Türkcesini bulamadim. Bilen varsa severek özgün Türkce ceviriye de yer vermek isterim.     

3gün önce yaziyi ilk okudugumda kendi yasamimdan örnekler üzerine düsündüm ve pesinden kosmayi biraktigimda neredeyse kendiliginden edindigim bir cok sey geldi aklima :) Baskalarinin yasamindan örnekler de biliyorum.

Ister arkasinda psikolojik bir sebep, bir mantik cizgisi arayin.
Ister oldugu gibi kabul edin.
Gercek payi var.

Ne zaman dis güzelligimizi önemsemez olursak, güzellesecegiz.
Ne zaman yatirimlarimizin güvenligini dert etmez olursak, zenginlesecegiz.
Ne zaman sagligimizi aklimiza takmazsak, saglikli olacagiz.
Ne zaman ilgi, onay ve alkis aramaktan vazgecersek, ilgi ve onay görecegiz.
...
Bu böyle devam edecek.
Tuhaf...
ama gercek. 

Çarşamba, Eylül 07, 2011

Günlük Zehirimiz

Sorular:

- Kanser ile Alzheimer , Parkinson gibi sinir sistemi hastaliklarinin orani toplumda neden artiyor?
- Neden Parkinson ve bazi kanser türleri tarim sektöründe calisanlarda toplumun diger kesimlerinden daha sık rastlaniyor?
- Günlük Kabul Edilebilir Alım Miktarı (GKEAM) [ İngilizce: Acceptable Daily Intake (ADI) ] nedir? Nasil belirlenir? Kim belirler? Anlami nedir?
- Maximum Residue Level (MRL) nedir? Nasil belirlenir? Kim belirler?
- Tüketici bir gün icinde yedigi iki elma, üc patates ve iki havucla günlük kabul edilebilir alim miktarinin neresinde oldugunu nasil bilebilir?
- Gida katki maddeleri nasil arastirilir, nasil denetlenir, nasil kullanima alinir? ADI nasil belirlenir?
- Bir örnek olarak Aspartam'in gercek hikayesi nedir?
- Zirai kimyasallar ve gida katki maddeleri ile ilgili arastirmalari kim finanse eder? :)
- Endüstri, zirai kimyasallar ve gida katki maddeleri denetim ve izin mekanizmalarinin neresinde?
- BPA konusunda endüstri ne diyor, kanun yapici ne diyor, veriler ne diyor?
- Asbest konusunda ne demislerdi?
- Toksikoloji icin yeni bir matematik mi gerekiyor?

Yanitlar:

Fransiz gazeteci Marie-Monique Robin tarafindan cekilmis 113 dakikalik belgesel film.
Orijinal adi Notre poison quotidien. 
Alman-Fransiz ortak kanali ARTE'de Unser täglich Gift adiyla yayinlandi. Bir gün Türkce'ye cevrilirse adi büyük olasilikla "Günlük Zehirimiz" olacak :)  

Belgeselin Almanca tamami:



Belgeselin Fransizca tamami:


Ingilizce kisa bir alinti:



Ekopedia'da "Our Daily Poison" girisi >>>


--|--

« Let food be your medicine and medicine be your food »
Hippocrates (460-377 BC.


--|--

« Gida endüstrisi insanlar icindir, insanlar gida endüstrisi icin degil » 
FoodWatch kurucusu Thilo Bode


Salı, Eylül 06, 2011

Buzdolabinin üstüne post-it olaydin

Ne derece dogru, ne derece mümkün bilmiyorum; nasil bilmiyorum ama icimden böyle geldi:

Boşalt,

Calisma masasinin üstünü
Kitapligi
Pencere kenarini
Giysi dolabini
Corap dolabini
Banyo dolabini
Buzdolabini
Mutfak dolaplarini
Mutfak masasinin üstünü
Haa, bir de mutfak tezgahini
Kileri
Cati katini
Bilgisayari
(Masaüstünü
Klasörlerini
Kullanilan programlari
Google Reader'i
...)
Fotograf makinesinin kartini
Memory stick'i
Zihnini
Kulagini
Kimbilir belki gözlerini
Posta kutunu
Cebini, cüzdanini
Yapilacak seyler listeni
Kütüphaneye iade edilecek kitaplar listeni
Okunacak kitaplar listeni,
"Bir gün denenecekler" listeni
O listeni, su listeni,
ve hatta bu listeni

"Sıfırla" anlaminda olamiyorsa bile
"Arındır" anlaminda

Boşalt.
Boşluğa yer aç.