Nergis soğanlarını alıp eve geldim. Birini su dolu bir bardağın ucuna yerleştirerek karanlık odaya, kalanını paketiyle buzdolabına koydum. Bu sırada tarih 1. Aralık'tı. Şişe ucundaki çiğdem soğanında henüz bir hareketlenme yoktu. Bu arada okuduğum uyarılara kulak asmayıp hem çiğdem, hem de nergis soğanını kök kısmı suya değecek şekilde yerleştirdiğimi itiraf etmeliyim.
Aralık ortasına kadar hem karanlık odadaki soğanları, hem de buzdolabındakileri gelip gidip kontrol edip durdum. Bir hareket yoktu. Üstelik bir süre sonra kökü suya değerek bardakta bekleyen nergis soğanının küflenmeye başladığını farkettim. Söz dinlemezsem böyle olur işte... Soğanı kurtarmak için aklıma gelen tek şey hint defnesi ( tea tree) yağıydı! Bu yağın küflenmeye karşı çok değişik yerlerde kullanıldığını okumuştum. Ama soğana bir zarar verir miydi acaba? Denemeye karar verdim. Bir kaç damla hint defnesi yağını 200 ml. suya ekleyip soğanı bu karışımla silerek küflerinden temizledim. Dersimi almış olduğumdan doğru şekilde (kökler suya değmeden) tekrar bardağa yerleştirdim ve bardağı bu kez buzdolabına koydum. Nergis soğanı böylece kurtarıldı. Şişe ucunda bekleyen çiğdem soğanından ise çoktan ümidi kesmiştim.
Bu arada 19 Aralık günü buzdolabında paketinde bekleyen nergis soğanlarından iki tanesini plastik su şişesinden bozma saksılara uçları dışarıda kalacak şekilde ektim:
Evet, sadece iki hafta beklemişlerdi ama çoktan uç vermiş olduklarından buzdolabında bekletme adımının zaten gereksiz olduğu gibi bir his vardı içimde. (evet, ayrıca sabırsızım)
Ama bir hata yaptım ekerken. Soğanın ilk köklenme aşamasında kendini ve üzerindeki toprağı bir miktar yukarı doğru iteceğini tamamen unutmuşum. 22 Aralık günü soğanlardan birinin hali aşağıdaki gibiydi:
"Kalk gidelim" diyen soğan bundan sonraki bütün aşamalarda (ve nihayet çiçeklenirken) hep diğerinin biraz gerisinde kaldı.
27 Aralık'ta toprağa ekili soğanlarda durum aşağıdaki gibiydi. Sağdakinin ortasında ileride çiçek açacak bölüm şimdiden görünüyor:
Bütün bunlar olup biterken akşam yemeklerinde eşime durum raporu veriyorum bir taraftan. "Bugün soğan aldım", "Soğanları bugün toprağa ektim", "Yakında çiçek açacaklar, ne güzel kokacak" şeklinde. Sonunda dayanamayıp bir akşam dedi ki "İyi de soğan çiçek açmaz ki, açsa da güzel kokmaz ki!". Meğer kendimi teknik terimlere öyle kaptırmışım ki "Soğan, soğan" deyip duruyormuşum, sözkonusu olanın bir nergis soğanı olduğunu belirtmeden :D
Yılbaşına doğru bir akşam, eşimin buzdolabında yer yokluğuna dair şikayetinin de etkisiyle bardaktaki nergis soğanını dışarı çıkardım. Henüz köklenmemişti ve ondan yana biraz ümitsizdim bu yüzden. "Ne olacaksan ol bakalım" dedim kendisine:
Buzdolabından çıktığının hemen ertesi günü (31 Aralık) ise sabah manzara şuydu. Yuppiii! :
02.Ocak günü saksıdaki nergislerden ilki açmaya başladı:
Bu arada her iki saksıdaki nergis de tamamı bir fotoğraf karesine güçlükle sığan upuzun bir şeye dönüşmüştü çoktan(03.ocak) :
Aynı gün bardaktaki soğanda ise durum şuydu:
7.Ocak'ta bardaktaki nergis de çiçekli başını göstermişti çoktan. Süpriz! Bir soğanda iki çiçek açacak :)
İşte 16 Ocak'ta açan ilk çiçek:
Ve 17 Ocak'ta ikinciyi de açmış hali:
Bu kadar boylanmış ve çiçek açmış olan bitkinin kök gelişimi de işte şöyleydi:
Bu arada bardakta gün aşırı bir parmak kadar su eksildiğini ve hemen su eklediğimi de söyleyeyim unutmadan. Kokusuna gelince... Türkiye'den bildiğim ve hayal ettiğim gibi değildi açıkçası. Bir daha kokusu için paperwhite yetiştirmeyi düşünmem. Türkiye'de kış aylarında kokulu nergis diye satılan ve katmerli çiçek açan nergis türünün latince adını bilen var mı?
Bardaktaki nergisin sonu biraz hazin oldu. O kadar boylanmıştı ki bardakta bir denge sorunu oluştu sonunda. Duvara dayayarak destek vermeme rağmen bardak onu taşıyamaz hale geldi ve üzerinde durduğu dolaptan devrildi bir akşam. Ortalıkta dönüp duran sincabın dolaba çarparak hafif yollu bir sarsıntı yaratmış olması da mümkün. Bardak tuzla buz, zavallı nergisçik dal gibi yere serili. Hemen bir kavanoza yerleştirip daha güvenli bir yere aldım. Ama zaten çiçeği geçmek üzereydi, bir daha pek kendine gelemedi. Böylece bardakta veya vazoda soğanlı bitki yetiştirme denemelerinin neden daha çok sümbülle yapıldığını daha iyi anlamış oldum. Hem daha güzel kokuyor, hem de ev kazalarına yol açacak bir azmana dönüşmüyor sonunda.
Buzdolabında bekleyen çiğdem soğanlarından komposta ekerek de sonuç alamadım. Onların tamamen canlılığını yitirdiğini varsayıyorum.
Özetle yapılmaması gereken her şeyi yapmama rağmen kış ortasında -ve hatta topraksız ortamda- nergis açtırmayı başardım. Aslında benim sayemde mi, bana rağmen mi açtıklarından şüpheliyim ya...
Bu denemeden çok şey öğrendim. Gelecek sonbaharı iple çekiyorum :)
Ben sana madalya takmak istiyorum. Bir çaba, doğayla, çiçekle yapılan bir çaba ne kadar hoşuma gidiyor anlatamam.Soğanlara baktım, kökleri inceledim.Çiceklenmelerini izledim. Ne kadar çabasız bir güzellik.. Bahar geldiğinde sırf senin bu güzel çalışmalarından feyz alarak, bende soğanlı bir çiçek alıp senin adına yazacağım bloğumda..Bana bunu yaptırabiliyorsa bu yazıların, bu harika ödülü de hak ediyorsun. :)
YanıtlaSilsevgilerimle.
Bir de birşey sormak istedim. Burada bulamadığımız bir tohum.Acaba oralarda var mıdır? Tulasi tohumu.. Eğer aklına gelirse sorarmısın Evren?
YanıtlaSilEvren'cigim, bu bardak/vazoda sogan usulunde cam zimbirtinin alti tombikcene, agzi dar oluyor. Ozel vazolari var hatta. Senin bardak seciminde sorun olmus. Suyu alacagi kisim az kalmis bence. Bol su, az gelisecek alan kalmali. Seneye boyle bir bardak bulalim ;-)
YanıtlaSilBasarilarin devamini dilerim :) Sevgiler...
merhaba Evren, süper bişi bu. afferin valla :) evde-balkonda sebze-bitki yetiştirmekle ilgili bir mail atıcam sana, ama adresin iş bilgisayarımda kalmış, ordan iletirim artık. sağlıcakla kal.
YanıtlaSilBurcu,
YanıtlaSilSağol, senin soğanlı çiçeğini merakla bekliyorum öyleyse ben de. Ama baharı bekleme derim, zaten az kaldı. Tulasi tohumunu bir sorayım. Gerçi burada pek öyle büyük bahçe marketler falan yok. Daha çok küçük dükkanlar... Ama 2-3 aya kadar hâlâ bulamamış olursan gittiğimde Almanya'dan bulabileceğimi düşünüyorum. Bir Ayurveda bahçesi kuruyor gibisin. Ne hoş :)
Dilek,
Göçmen bahçevanın malzeme seçimi :) O kadar kötü de sayılmazdı ama statik hesaplamaları yanlış yapmışım :P
Tülay,
sağol :) mailini merakla bekliyorum. Adresim profilde de var, aklında olsun.
Bir çiçeğin doğuşunu gün be gün izlemek, işte mucize bu ve bunun gibi şeyler...
YanıtlaSilEvren, yillar once deneyip basarisizlikla sonuclanan bir denemeden sonra bir daha denemedim. Ama bu blogunla cesaretlendim sanki. Sanirim soganli bitkilerde bir seyleri hep yanlis yapiyorum. Aldigim 8 cyclamen soganindan biri bile cikmadi! Gerci diktigimden beri korkunc yagmurlu haftalar geciriyoruz. Belki de soganlar curudu. Hala ellemiyorum, bir umit bekliyorum.
YanıtlaSilAslinda sana bir de sorum var: bu soganlari bir sonraki sene icin nasil muhafaza ediyorsun? Bu soganlar cicekleri bitince ilk aldigin sekle mi donusuyor yoksa sen baska bir seyler mi yapiyorsun? Tam anlatamadim derdimi, umarim sen anlamissindir ve de bir de bunu anlatan blog yazarsin!:)
slm;)Bu sizdeki enerjiye hayranim dogrusu.ama baktikca yoruldum bn walla.Ne zahmetli islerle ugrasiyorsunuz;))Malta ile ilgili yazilarinizin devamini sabirsizlikla bekliyorum dogrusu..Saygilar
YanıtlaSilMalla,
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum size. Gözümüzün önünde gerçekleşiyor diye gözardı ettiğimiz mucizeler...
Pınar,
Bildiğim kadarıyla yazayım, ama ben de acemiyim biliyorsun. Soğanlı bitkilerde anladığım kadarıyla soğanın kalitesi çok önemli. Eğer taze, kaliteli bir soğansa yeterli besin maddesi kendisinde bulunduğundan sadece suda bile çiçek açabiliyor, görüyorsun. Benim çiğdem ve muscari(dağ sümbülü) soğanları ilk aldığım yıl bütün okuduklarımın aksine toprağa ektiğimden bir kaç hafta sonra (kış ortasıydı ve üstleri kapalıydı!) hemen sürüvermişlerdi. Aynı çiğdem soğanları son iki yıldır 40 takla atmama rağmen canlanmıyor. Belli ki saklamada bariz bir hata yapmışım ve canlılıklarını yitirmişler. Özel hiçbir şey yapmadan mutfakta tezgah altı dolabında saklamıştım. Okuduğum kitaplardan hatırladığım kadarıyla kumlu bir karışımla dolu ahşap kasalarda serin ve karanlık yerlerde saklanıyor aslında. Cyclamenler hakkında ne diyeceğimi bilemiyorum. Benim saksısıyla aldığım bir cyclamen dışında pek bir tecrübem yok. Üstelik dışarıda dediğin gibi hava koşulları, hayvanlar vb. zarar vermiş de olabilir. Yani sen bir hata yapmasanda soğanın kalitesi, dış faktörler başarıyı etkileyebilir.Sen yine de bekle derim, bitkiler şaşırtmayı sever :)
Son sorundan anladığıma teoriden bildiğim kadarıyla yanıt vereyim. Soğanlı bitkiler çiçek açtıktan sonra çiçekli dal dipten kesiliyor, bitki sulanmaya devam ediyor. Böylece topraktaki soğan bir süre sonra yeni yavru soğanlar üretiyor. Çoğalma şekli bu. İlk soğanın toprakta kalsa da bir sonraki yıl tekrar çiçek açtığını sanmıyorum. Aynı yerde tekrar çiçek açanlar (örneğin sizin irisler) o soğanın/yumrunun verdiği yavrular (olmalı). Türkiye'de çok yapılan bir hata bu soğanları yurtdışına satıp para kazanacağız diye bitkinin tüm toprak altı kısmını söküp çıkarmaları. Oysa yavru soğanların/yumruların bir kısmı çıkarılsa binilen dal da kesilmemiş olacak herhalde. Neyse, bu ayrı bir hikaye...Bu yanıt da bir post kadar oldu sanırım :))
Minik Serçe,
Aslında toprağa ekip arada sulamak dışında çok zahmetli sayılmaz. İşin zahmetli kısmını nergis yaptı daha çok. Malta hakkında yazacak daha çok şey var, bakalım :)
Sizi var ya, hayran hayran takip etmekteyim. Bir zamanlar bitkilerle o denli ilişki içerisindeydim ki, evliliğim nerdeyse güme gidiyordu.
YanıtlaSilİki seçenekli bir tercihle baş başa kaldığımı dün gibi hatırlarım, çiçekler ya da ben. Tercihim ilkinden yana oldu hep, ne var ki terk edilmedim, katlandılar, ayaktayım.
Her saksı da dikili fidenin saatlerce başında oturduğumu gören ve duyanlar, aklımla zorum olduğunu söylerdi, hiç aldırmaz sözlerini tınmazdım.
Bu konuda yazacak o kadar birikime sahibim ki, yazarsam sanırım okurların tahammül sınırlarını zorlarım.
Bakıyorum da Evren'de aynı güzergâhı takip etmekte, hayranlığım o yüzdendir.
Şimdilerde bitkilerle aram açık, zoraki nedenlerle dostluğuma son verdim. Elimden geldiğince yine, bitki dostlarının dostluğunu iç geçirerek hayran hayran seyrederim.
Ne mutlu sana, selamlar..
r 'y' özürlü
sen aslında sabrı öğretiyosun farkında mısın..
YanıtlaSilBilmem..
YanıtlaSilAma şunu çok iyi biliyorum. Bu yorumu yazdıktan sonra tesadüf bu ki, blogunuza uğradım. Pek sağı solu karıştırmadan gözüme takılan 'ah bu ben'i okudum, sonra özgeçmişimi.
İki yazı arasında tercihimi sorsalar, birini diğerine tercih edemem, çünkü güzellikte yarış içindeydiler.
Daha ne anlatmak istediğinin farkına varamadığım hayran sözcüğünü siz'e de kullanmak isterim, gerçekten yazdıkça sahilden enginlere açılıyorsunuz.
Ne mutlu Funda'ya.. Selamlar.
Umarım,izini olmadan yazdıklarıma Evren katlanır.
Recep/Yecep Bey,
YanıtlaSilHatırladım sizi. r/y'ler de ciddi düzelme var :) Bitki sevginizi eşinizle paylaşamamanız talihsizlik olmuş. Neyse ki ben bu konuda şanslıyım. Belki bir gün kendi bahçe günlüğünüzü tutmaya başlarsanız, bilgilerinizden faydalanırız.
Bu arada güzel bir dostum hakkında güzel şeyler yazmışsınız. Katlanmak ne kelime, katılıyorum.