Öylesine genis ve öylesine herseyle ve herkesle baglantili bir konu ki, nasil derleyip toplayacagimi bilemiyorum. Bu yüzden arkadasimdan, onun gönderdigi makalelerden, seyrettigim televizyon programindan (linkini bir önceki yazida vermistim) ve internette okuduklarimdan ögrendiklerimi ardarda siralamaya karar verdim. Hepimiz herbirinden kendimize cikarilacak payi cikaralim diye.
- Birincisi, atik ya da cöp, adina ne dersek diyelim, bu nükleer enerji, kirli madencilik uygulamalari vb gibi uzaklardaki bir takim yaramaz, kötü adamlarin sebep oldugu bir sorun degil. Sincabin dünyasinda öyle. Bütün fenaliklar "yaramazlar"in isi. Gercek dünyada öyle degil. Hepimiz, her gün bu soruna bir sekilde "katkida" bulunuyoruz. Bunu bilmeli, farkinda olmaliyiz atik konusuyla hasir nesir olurken.
- Dogada cöp yoktur. Ilk duyusta insana olanaksiz görünse de gercek bu. Kisa vadede cöp, atik gibi görünen seyler bile uzun vadede dönüsür; eski ve tükenmis yasamdan, "ölü"den,"atik"tan yeni yasam dogar. Doga "biyolojik döngü" adinda harika bir atik yönetim sistemine sahiptir. Kendisinden alinacak cok dersler var. Almanca bilip konuyla ilgilenenlere adi gecen Scobel programinin su kismini tavsiye ederim; 5:27 kisaliginda bir video'cuk :)
- Jennifer Clapp, Distancing of Waste: Overconsumption in a Global Economy adli makalede yeniden dönüstürülemeyen, yeniden kullanilamayan ve kompost edilemeyen türden tüketim sonrasi cöpün tamamen bir 20. yüzyil fenomeni oldugunu söyler. Bu ilk duyusta insana bir öncekinden bile olanaksiz görünse de dogru olmamasi icin sebep yok. Endüstri devrimine ve hatta 20. yüzyila kadar insan eliyle üretilen seylerin tamamina yakini biyolojik kaynakliydi. Domatesleri ve cilekleri tasima görevini plastik yerine üstlenen sepetler saz vb. seylerden yapiliyordu. Giysilerin dokundugu bütün ipler (pamuk, yün, ipek, vb) bitkisel ya da hayvansal kaynakliydi. Sivilari saklamakta kullanilan kaplar, siseler topraktan, ahsaptan ya da camdan üretiliyordu. Temizlik ürünlerimiz de yine bitkisel, hayvansal kaynakliydi ya da soda vb. gibi zaten dogadan elde edilen ürünlerdi. Kullandigin tüm ürünleri ve bunlarin bir iki yüzyil önceki karsiliklarini tek tek düsün. Clapp'in hakli oldugunu göreceksin.
- Tüketim sonrasi cöp (post-consumer waste) inanilmaz boyutlarda. 1998 yili verilerine göre OECD ülkelerinde kisi basina ortalama cöp miktari 500 kg! Bu miktar önceki on yillardakinden %30 daha fazla. Gelismekte olan ülkelerde kisi basina yillik cöp 100-330 kg arasi. Gelismemis ülkelerde oran dikkat cekici bicimde düsük. Örnegin Nijerya'da kisi basina yillik cöp miktari 20 kg. Insan haliyle uygarligimiz herseyden cok cöp üretiyor galiba sonucuna varmadan edemiyor.
- Cöp arttiran sebeplerden biri toplu / seri üretim tekniklerinin varligi. Ilk üretim ne kadar kolay ve düsük maliyetli olursa, var olani tamir etme, dönüstürerek kullanma egilimi de o kadar azaliyor. Bir diger sebep önceki yazida bahsettigim gibi teknolojinin önümüze sürekli "daha yeni", "daha hizli", "daha kapasiteli", "daha fonksiyonelli"yi sunup durmasi. Sirasi gelmisken Serdar Kuzuloglu'nun bu konudaki yazilarini severim. Seni de haberdar edeyim: Burada ve burada
- Cöpün gözden irak olmasi gönülden de irak olmasiyla sonuclaniyor. Bir kez gözümüzden uzak olunca cöpü dert etmemeye, üzerinde düsünmemeye basliyoruz. Varolan atik yönetim sistemleri herseyden önce atigin uzaklastirilmasi, hem de mümkün oldugunca cok uzaklastirilmasi ile ilgileniyor. Modern endüstriyel sartlar, küresellesme ve gelir dengesizlikleri (özetle "fakirler zenginlerin cöpünü de kabul etmek zorunda kalir ") de cöpün üretildigi yerden olabildigince uzakta depolanmasiyla sonuclaniyor. Tarafsiz cevre kuruluslarinin bildirimine göre ABD ve Kanada'dan geri dönüsüm amaciyla toplanan elektronik atigin %50-%80'i denizasiri ülkere ihrac ediliyor. Kuzey Amerika'yi terkeden bu atiklar cogunlukla elde, son derece kontrolsüz sartlarda Asya ve Afrika'nin gelir düzeyi son derece düsük halklari tarafindan isleniyor. Durum Avrupa'da biraz daha iyi ama sevindirecek kadar iyi degil. Scobel'da belirtildigine göre bu dönüsüm sirasinda aslinda pek cok önemli kullanim alani olan altin, gümüs, platin gibi degerli ve nadir madenler kaybolup gidiyor. Sadece Almanya'dan baska ülkelere gönderilen e-atigin icinden yilda 1,6 ton gümüs, 300 kg altin ve 120 kg paladyum elde edilebilecegi tespit edilmis. Ne yazik ki, bu türden bir islemi yapabilecek isletme sayisi Avrupa'da 3 (yaziyla üc) imis. Su anda e-atik yönetiminde hakim egilim "downcycling" imis. Yani ürünün icindeki degerli hammaddelerin cikarilamadigi, degerinin daha altinda bir seye dönüstürüldügü ya da yakilarak ortadan kaldirildigi geri dönüsüm yöntemi.
- Az önce elimde iki kocaman torbayla evden ciktim. Biri plastik, digeri cam siseler. Plastik siseleri süpermarkete iade edip sise basina en basinda ödedigim 25 cent'i geri aldim. Plastik siseler üreticisine geri dönecek; o da yikayip yeniden kullanacak. Cam siseleri geri dönüsüm kumbaralarina attim. Beyaz, yesil ve kahverengi cam icin üc ayri kumabara var; renklerine dikkat ederek attim. Bu ülkeye ilk geldigimde dahil oldugum geri dönüsüm sisteminden mutluluk ve gurur duyuyordum. Artik duymuyorum. Kagit, cam ve plastikte özellikle Avrupa'da neredeyse geleneksellesmis bir geri dönüsüm kültürü var. Ancak hersey görünüdügü kadar mutluluk verici degil. Kagitlarda kullanilan mürekkeplerden toksik olanlar var. Alisveris fislerinin kagidinda toksik maddeler kullaniliyor. Cam siselerin geri dönüsümünde renk önemli ve bazen cok dikat ettigim halde ben bile bir sisenin kahverengi mi yoksa yesil mi oldugunu ayirt edemiyorum. Öyle günlerim oluyor ki, cam sisenin metal kapagini cikarip ona ait geri dönüsüm kutusuna atmaya zamanim olmuyor ya da üseniyorum. Plastik ürünlerin hepsi geri dönüsüme giremiyor. Mutfak malzemeleri ya da oyuncaklari plastik geri dönüsümü kutularina atmamamiz gerektigi konusunda uyariyor belediyemiz. Altlarini cevirip bakinca bir geri dönüsüm kodu olmadigini görüyoruz zaten. Bütün bu plastik nereye gidiyor? dersen, Pasifik'te iki Teksas eyaleti büyüklügündeki Great Pacific Garbage Patch'e buyur. Hazir gelmisken Midway Atolü'ne de ugramadan gecme.
- Bütün bunlarin senin katkin olmadan olustugunu ya da senin sorunun olmadigini mi düsünüyorsun? Unutma, bütün sorun mesafe! Atikla aramiza koydugumuz mesafe! Bak bir blog arkadasim, bir adasim ne güzel ifade etmis bunu.
- Yillardir oynadigim bir oyun var. Aklima geldikce oynarim. Daha az atik üretmeme yardimci oldu mu, bilmiyorum. Emin degilim. Ama "cöp"e, "atik"a baska gözlerle bakmami saglayan bir oyundur. Pek cok sey ögrendim, degisik bakis acilari edindim sayesinde. Sana da tavsiye ederim.
- Cradle-to-cradle diye yeni bir üretim ve tasarim anlayisi var. Dogayi ve onun yöntemlerini örnek aliyor. Bu anlayisla ürünlerinin paketindeki tüm detaylarin kaybolmadan geri dönüstürülmesini amaclayan firmalar var. Iyi niyetli ama sonucsuz bir girisim mi, yoksa gelecek bunda mi yatiyor bilmiyorum. Fakat bilmek bir farkindalik yaratiyor. Ben uzun zamandir plastik seffaf pencereli zarflardan rahatsizim. Bana faturalar gönderen büyük firmalarin yasamini kolaylastirabilirler ama zarfi sonunda plastik cöpüne mi, kagit cöpüne mi atmam gerektigini bilemiyorum. Ögrensin diye eline tutusturdugum bir cöple cöp kutularinin basinda dikilen ve dönüp bana "buna mi? ,buna mi?" diye soran sincap gibiyim.
- Aklimdaki ve notlarimdaki son ama en önemli noktaya gelince... Atik yönetimi nerede baslar sahi? Cöp tenekesinin basinda mi? Süpermarkette mi? Ürün tasariminda mi? Bir görüse göre bunlar isin sadece bir kismidir. Belli bir bakis acisindan bakilinca görülen kismidir. Bu bakis acisina "production angle" denir. Production angle, "ama ürettigin arabanin saldigi gazlar cok feci sera etkisi yapiyoooo!!!" diye sikayet alan otomobil üreticisinin oturup daha "green" bir araba tasarlamasi ve üretmesi, sonra da onunla otomobil fuarlarinda arz-i endam etmesiyle sonuclanir. Bu, ekonomistin, endüstrinin, üreticinin bakis acisidir. Bir nevi elinde bir cekic tuttugu icin bütün dünyayi cividen ibaret görme durumudur. Elinde bir üretim süreci oldugu icin ve üretime odakli oldugu icin, sorunu da, cözümü de üretim sürecinde görme, arama durumudur. Thomas Princen Consumption and Its Externalities: Where Economy Meets Ecology adli makalede bunu "When the idea of production as the core of economic activity is pervasive, problems in the economy (like ecosystem decline and community deterioration) are logically construed as indeed, production problems , problems to be solved with more ore better production. If more, even better production makes only marginal improvements, if it increases risk or material throughput , it only postpones the day of reckoning...The challenge is to push beyond the production angle..." diye özetler. Onun belirttigi gibi, production angle'in ötesinde bir baska bakis acisi daha vardir. Buna da "consumption angle" denir. Bu bakis acisi "sürdürülebilirlikle ilgili sorunlara (enerji, su, atiklar) dominant ekonomik sistemin üretim odakli bakis acisindansa (acaba nasil daha iyi/daha verimli bir uretim metodu getirerek bu sorunu cozebiliriz?) tüketim trendlerini ve sosyal modelleri/egilimleri anlama cabasiyla yaklasma geregini" savunur (arkadasimdan alinti :)) . Daha Türkce'si "Madem araba kullanmak bu kadar cevre sorununa neden oluyor; daha az araba kullanmanin yollarini bulabilir miyiz? Toplu tasima araclarini yayginlastirmak bir cözüm olur mu? Ortak araba kullanma modelleri gelistirmek bir cözüm olur mu? Yürüme mesafesinde araba kullanma egiliminin sebepleri nelerdir? Bu sorunu asabilecek cözümler nelerdir?" gibi sorular sorar. "Consumption angle" zordur. Ölcülmesi zor, muglak gerceklerle ugrasmayi gerektirir. Karli degildir, cünkü daha az tüketmekten, neredeyse ekonomik olarak kücülmekten bahseder (ya da ucu oraya varir diyelim). Consumption angle "madem cep telefonunun icindeki altini alip tekrar kullanacak modeller gelistirmekte basarisiziz ve madem hirslarimiz sebebiyle altin, gümüs vb madenleri elde etmenin kirli yöntemlerinden baskasini da tercih etmiyoruz, daha az cep telefonu kullanmaktan, konforlu ya da konforsuz olsun, iletisimin daha yeni (ya da daha eski) yöntemlerine gecmekten ne haber?" gibi naif sorularla mesguldür. (Yaaa! Böyle de baglarim herseyi birbirine ;)
- Teorisyenler ne der bilmiyorum, ama bence consumption angle tüketiciden baslar. Senin de bildigin gibi artik net cekimler vermemekte direnen bir fotograf makinem var. Bir yildir yenisini almamakta direniyorum. Tamir icin aldigim yere götürdügümde bana sadece acip bakma ücretinin 50 Euro oldugunu söylediler. Makineyi aldigim paranin yarisiydi bu. Bana gidip yeni bir makine almami , eskisini de cöpe atmami tavsiye ve hatta ima bile etmediler. Benim zaten ilkokul seviyesi matematikle bu sonuca varacagimi biliyorlardi. Bilmedikleri sey naif oldugumdur :) Ikinci bir makine almadan önce ilk makinenin bence makul ekonomik ömrünü beklemeyi tercih etmeye kalkisacagimdir. Bu arada makinenin dis mekanda degilse de, ic mekanda iyi kötü net cekimler yapabilecegini kesfetmis olmamdir. Komik bir sekilde bu bozuk cekimli fotograflara hayran bir kitlenin olustugudur. Bana calismakta olan eski fotograf makinelerini teklif edecek kadar iyi arkadaslara sahip oldugumdur :) Gidip gezdikleri yerlerde beni animsayan ve "seni düsünerek, senden ögrendiklerimi animsayarak cektim, kullanabilirsin" diyerek harika fotograflar gönderen harika arkadaslarim oldugudur. Flickr'da gözümle gördügüm her seyi benimkine yakin gözlerle görmüs ve fotograflamis ve paylasmis cömert insanlarin varoldugunu kesfetmis bulunmamdir. Insanin bir kez consumption angle'dan bakmaya baslayinca , ne de zengin, bolluk dolu bir dünyada yasamaya basladigini farkedebilecegi gercegidir :)
Ben bir de "Nasıl olsa geri dönüşüme gidiyor" mantığına karşıyım.
YanıtlaSilPiller mesela. Ben geri dönüşüme pil yollamıyorum, çünkü şarj edilebilir pil kullanıyorum.
Daha az tüketmek, geri dönüşüme yollamaktan daha anlamlı ve faydalı.
Ellerinize saglik, Bir arkadasa soracaktim da ... serinizin hepsini tanidigim herkese okutasim var.
YanıtlaSilTabii ki her iki açıdan da yaklaşmalı olaya. Ben hala yine de "production angle" tarafındayım. En basitinden o kadar çok gereksiz ambalaj var ki aldığım pek çok şeyde. İlaç, mesela lens ilacı gibi zorunlu alışverişlerden bahsediyorum. O karton ambajlar tamamen gereksiz, açılıyor ve atılıyor. Bir de burada bırak plastiği pek çok cam ambalaja bile depozito uygulanmıyor artık, sonuçta mecburen çöpe dönüşüyor hepsi. İnsanlara şunu yapın, bunu yapmayın demek maalesef pek işe yaramıyor. Bu aralar insanların en son duymak istediği şey "Daha az tüketin" lafı. Biraz devlet/belediye yaptırımı (ki Avrupa ülkelerinde oldukça sıkı kurallar olduğunu biliyorum), biraz çevre-dostu üretimle çöp azaltılıp alışkanlık yaratılmalı önce. Sonra tüketim tarafına da sıra gelir belki ama bu konuda doğrusu çok umutlu değilim.
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilherkesin az çok bildiğini çok iyi anlatmışsınız. Maalesef sürekli üretilen/desteklenen bir tüketim kültürü var. Medya herhalde bunun en önemli ayaklarından birisi. Bir de insanlar toplumsal sistemde yanlızlaşmış ve yabancılaşmışlar, mutsuzlar ve tüketerek başka toplumsal/psikolojik ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Tüketim kültürünün değişebilmesi pekçok yapısal değişikliklere bağlı. Çok karamsar oldu galiba. Ama bir yerlerden başlamak lazım .:)
beyhan
az önce bırşeyler yazdım ama yanlış yerı tıkladım qalıba:) bır daha yazayım.
YanıtlaSilqerıdönüşüm bana bıraz zorlama qelmıştır hep. sonuçta bırşeyı qerıdönüştürürken de cıddı enerjı ve kaynak harcanıyor. bunun yerıne doğada zararsızca çabucak yok olacak ürün ve ambalajlar kullanılabılır. ya da çok dayanıklı olup da tekrar tekrar kullanılabılenlerı tercıh edılebılır. sabun, temızlık malzemesı, erzak qıbı şeylerın ambalajsız olanları tercıh edılebılır. eskıden ben çok küçükken bakkallarda eczanelerde açık kolonya satılırdı. evdekı boş şışeyı qötürüp doldurturduk. böyle şeyler ışte...