"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Pazartesi, Ekim 22, 2012

Her yil sonbaharda tekrarlanan komik bir ritüelim var. Yaklasik  olarak blogu ilk yazmaya basladigim su günlerden beri... Alisverise gidiyorum. Bir bakiyorum, sıklamenler gelmis. " Yoook, yok , hayir, olmaz!" diyorum kendi kendime. Fakat nasil oluyorsa oluyor, kendimi bir adet almis alisveris sepetine yerlestirirken buluyorum.

Eve geliyorum. Sıklamen icin evin az günes alan, en soguk kösesini buluyorum. Cünkü epey arastirdim, bu cicek az günes ister, soguk severmis. Suyu fazla olmayacak, o da yukaridan yaprak üstünden verilmeyecek. Mümkünse saksi altindan. Arastirdim bak gercekten, cok özel cicek bu. Ben de harfi harfine uyguladim okuyup ögrendiklerimi. Hatta bir seferinde penceresi yaz kis acik oldugu icin banyoda bir yer bulmustum ona. Dolap üstünde, ancak basini kaldirip belli bir aciyla bakabildiginde görebildigin bir yer :)

Fakat her yil, ama istisnasiz her yil aldigim sıklamen bir haftayi tamamlamadan solmaya basladi. Cicekleri boynunu büktü, yapraklari sarardi. Ben ayikladim kuruyup gidenleri, "yok , cok soguk oldu, yok suyu az geldi" deyip yaptiklarimin tersini yapmaya basladim. Daha beter sararip solmaya basladi. Su evde zencefilden civanpercemine, mangodan sinir otuna herseyi besleyip büyüttüm de bir sıklamen yetistiremedim. Korkulu rüyam oldu.

Komsularimdan birinin mutfak penceresinde var dizi dizi sıklamen. Neredeyse yaz kis cicek aciyor. Imrenmek ve kiskanmak sözcükleri arasindaki anlam farkini ilkokulda ögrendim. Ve ben bu cicekleri kelimenin gercek ve direk anlamiyla, acikca kis-ka-ni-yo-rum! Hatta bir ara camur bile attim "yapmadir onlaaaar, gercek degildir, plastiktir" diye. Gercekmis fakat.

Bu yil marketin cicek bölümünde o lila mini saksisinin icinde pembe sıklamenle göz göze gelince karsilikli sırıttık birbirimize. Ben repligimi okudum: "Yoook, yok , hayir, hayatta olmaz!". O sadece mahcup mahcup gülümsemekle yetindi. Duymus galiba bir yerlerden hikayemi. Dedim ki " Bak seni sen icin aldigimi saniyorsan cok yaniliyorsun. Saksin cok hosuma gitti, evde bir sukkulent var, onu ekecegim senden sonra." Böyle de aciksözlüyüm.

Eve gelince, bütün diger bitkilerin de durdugu oturma odasindaki güney penceresinin önüne yerlestirdim pembe sıklameni. Bütün ögleden sonra direk günes alir söylemesi ayiptir. Adi üstünde oturma odasi, Kücük Asya'nin dag baslarindaki serin agac diplerine oranla epey sicaktir. Diger cicekleri nasil suluyorsam, bir güzel suladim onu da. Üstten üstten. Yapraklarina degdirerek...

Iki hafta gecti üzerinden. Yapraklarda asayis berkemal. Cicek üstüne cicek  aciyor. Gecen gün suyu var mi anlamak icin biraz egilmistim üzerine; mis gibi koktugunu farkettim üstelik. Nasil güzel bir koku, anlatamam.

Öyle bir koku ki, "Her seyi oluruna birak, müdahale edip durma. Bak o zaman nasil da sade, nasil da güzel insanoglu. Bak o zaman ne kadar da kolay, ne kadar da basit dünya." diyor bana. Bak bak su yaramaza!

Böylece bir halka tamamlanmis gibi oldu. 2006'da ilk sıklameni aldigim günlerde baslamistim yazmaya. Yil 2012  olmus. Bu kadar uzun zaman yazabilecegimi tahmin etmistim de, hic bu kadar cok yazacagimi düsünmemistim. Rakamlarin semboligini sevenler 12 icin "tamamlanan döngü" derler zaten.

Bu yazinin bu blogdaki son yazi olmasinin birinci ve öncelikli sebebi budur dersem yalan olur. Aylar önce "bu blogda son yaziyi bu yil icinde yazayim" dedigimde, bu yaziya konu olan sıklamen henüz lila mini saksisina yerlesmemisti bile sanirim. 12'nin semboligi üzerine kafa yordugum da yoktu.

Takvime baktim da,  zamanlamanin pek güzel oldugunu farkettim. Simdi ben bu blogu bunca yil besledim büyüttüm ya. Üc güne kadar üce bölecegim. Birazini ihtiyac sahiplerine verecegim, birazini ese dosta dagitacagim, kalanini da sabah kahvaltilarinda kavurma edip yiyecegim :)

Bunu bir veda saymiyorum. Zaten hep buralardayim, biliyorsun. Hep buralarda oldugun icin sana da cok tesekkür ederim.

Noktayi koymadan önce sunu da belirtmeden gecemeyecegim. Hani evde yaptigin recellerin kavonozlari üzerine örnegin "mürdüm erigi receli - 2012" falan diye bir etiket yapistiriyorsun da, sonra recel bitip kavanoz yikanirken o etiket cikmak bilmiyor ya. Hani cikarmaya calistikca daha beter yapiskan bir leke birakiyor. Onun üzerine biraz yag damlat, birazcik beklet. Sonra tekrar yika. Ne kadar kolay ciktigini görünce sasiracaksin. Dogrudur, alkol de ayni isi görür. Ama ben denedim, yag daha iyi sonuc veriyor, daha pratik.

Ve bir de bazen mutfakta davlumbaz, lamba, firin kösesi vb. gözden irak gönülden irak yüzeylerin üzerinde yagli su  buhariyla tozun birlesiminden olusan, neyle silersen sil cikmak bilmeyen, hatta silmeye calistikca daha beter yapiskanlasan bir tabaka var ya. Onun icin de öyle yag sökücü özel deterjan falan almana gerek yok. Yüzeyin ya da bezin üzerine biraz karbonat serp (Kabartma tozu degil, karbonat). Sonra biraz da su damlatarak nemlendir. Bu hafif nemli karbonatla hafifce ovarak sil. Bak, ne kadar kolay cikacak o inatci tabaka.

Haydi saglicakla kal :)
.



Çarşamba, Ekim 17, 2012

Hindiba bit pazarindan bildiriyor!

Tüketmek yerine paylasmak, atmayip kullanabileceklere ulastirmak, ikinci el ürünler kullanmak diye bas bas bagiran ben hic bit pazarina gitmemistim :) Özel bir sebebi oldugundan degil, denk gelmemisti bir sekilde. Gecen Cumartesi günü öyle bir denk geldi ki, ayni gün bir degil iki bit pazarina birden ugrayip acigimi kapattim :))

Burada sonbahar ve ilkbahar mevsimleri cocuk esyalari acisindan hareketli bir dönem. Bütün anaokullari, kiliseler, yardim dernekleri,... neredeyse yan yana gelmis üc kisi bile cocuk esyalari bit pazari düzenliyor :) Cocuk giysileri, oyuncaklari, kitaplari ve bakim malzemelerine odaklanan bu tür bit pazarlarini fikir olarak özellikle seviyorum. Cünkü cocuk giysileri cogunlukla eskimeden kücülüyor, bebekler bakim malzemeleri eskimeden büyüyorlar; kitap ve oyuncaklar da evden eve dolastikca yararlananlar artiyor.

Gittigim iki bit pazarinin organize edilis sekilleri birbirinden farkliydi. Avantajlari ve dezavantajlarini gözledim ve bu tür etkinliklerin yayginlasmasini gönülden istedigim icin de, gözlemlerimi yazmaya karar verdim. Ola ki google'da "nasil bit pazari organize edilir?" diye soran cikarsa, bunlar benim gördüklerim:

Ilk bit pazarini sincabin anaokulu düzenledi. Anaokulunun yöntemi "kategorize edilmis" (sortiert ) satis. Yilda iki kez bahar ve sonbaharda düzenlenen etkinlik icin önce ebeveynlere ve cevreye duyuruda bulunuyorlar. Isteyenler temiz, yikanmis, bakimdan gecmis giysi, oyuncak, kitap vb. getirip teslim ediyor ve bir satici numarasi aliyorlar. Satilacak esyalar bir gün öncesinden türlerine göre ayriliyor. Oyuncak, kitap, bebek arabasi, bebek küveti, kiz cocugu tisört, erkek cocugu tisört, kiz cocugu pantolon, erkek cocugu pantolon, kar pantolonu, kaban, atki, sapka, yagmurluk, yagmur botu, ayakkabi, vb , vb seklinde. Hatta anaokulu yeterince yeri oldugu icin ürünleri giris katinda 0-3 yas cocuklar, üst katta 3-7 yas cocuklar icin seklinde ayirmisti ki, bence bu isleri daha da kolaylastirmis. Satilacak bütün esyalarin üzerine birer etiket yapistiriliyor. Etikette saticinin numarasi, ürünün bir iki detayi ve belirlenmis fiyati yaziyor. Fiyati sanirim anaokulu belirliyor. Saticiyla beraber karar veriliyor da olabilir.

Bu yöntem alici ve satici icin büyük kolaylik. Cünkü herkes aklinda ihtiyaci olan belli seylerin listesiyle gidiyor bit pazarina. Dolayisiyla bütün standlari tek tek gezip o karmasada istedigini bulmaya calismaktansa, dogrudan ihtiyaci olan seylerin bulundugu köseye gidiyor. Ben örnegin hemen 3-7 yas cocuklar icin kitaplar ve oyuncaklar kösesine isinlanip 1,50 Euro'ya gayet iyi durumda 100 parcalik bir puzzle aldim :) Erkek cocuklar icin pantolon kösesinde aradigimi bulamadim. Bulamayinca da baska yerleri tekrar tekrar dolasmama gerek olmadigini bilerek ayrildim pazardan.

Satici icin kolayliga gelince, belli bir standin basinda tüm gün dikilmesi gerekmiyor. Ürünlerin ayrilmis olmasi, bulunmalarini ve satis oranini arttiriyor. Merkezi bir "kasa"da, bilgisayar basina oturmus gönüllü birileri etiketlerden satici numarasini ve ürünün fiyatini not ediyorlar hemen. Büyük olasilikla Excel vb basit bir tablolama programi kullaniyorlar bunun icin. Böylece hangi saticiya ne kadar ödenecegi  otomatik  olarak ortaya cikmis oluyor. Satis geliri anaokulu ile satici arasinda paylasiliyor. Yani dezavantaji (eger bu bir dezavantajsa) gelirin bir kismini mekan sagladigi ve organizasyonu yaptigi icin anaokuluyla paylasmak oluyor.

Evet, bu yöntem alisverisi kolaylastiriyor ama epey organizasyon ve calisma istiyor. Sincabin anaokulu bit pazarindan önceki gün erken (ögle saatlerinde) kapaniyor. Ögretmenler ve gönüllü ebeveynler satilacak esyalarin ayrilmasi, yerlestirilmesi, fiyatlandirilmasi ve etiketlendirilmesi isiyle ugrasiyorlar. Cumartesi günü bit pazarindan hemen sonra da, bu kez satilmayan esyalarin tekrar saticilara iadesi icin tek tek numarali sepetlere geri konmasi, koridorlara yayilmis masalarin toplanmasi ve okulun Pazartesi'den önce tekrar egitime hazir hale getirilmesi gibi isler var.

Organizasyonu düzenleyenin avantaji? Birincisi gelir elde ediyor, ikincisi oyuncak, kitap ve cocuklar icin yedek giysi gibi ufak tefek ihtiyaclarini o da ikinci elden uygun fiyata karsilamis oluyor. Yeterince gönüllü el emegine sahip organizatörler icin bu yöntem en iyisi kanimca.

Gelelim gittigim ikinci bit pazarina... Bu da mahallemizdeki kilisenin düzenledigi bit pazariydi. Onunki klasik yöntem. Belirli bir sabit ücret karsiliginda organizatörün gösterdigi mekanda bir masa/stand satin aliniyor. Belli gün ve saatte o standa satmak istediklerini getirip yayiyorsun. Bit pazari önceden duyurulmus oluyor tabii. Ilgilenenler de gelip alisveris yapiyor. Bu yöntemin organizatör acisindan büyük bir zorlugu yok. Alici acisindan dezavantaji, aradigi sey icin bütün standlari tek tek gezip bakmak gerekmesi. Sincap baktigim her standda satilan ivir zivir oyuncaklara takildigi icin, bu alisveris benim icin bir kabusa dönüstü. Sonunda neredeyse hic kullanilmamis, gayet islevsel kutulu bir oyuncaga 1 Euro verirken, sincabin tutturmasiyla almak zorunda kaldigimiz bir sövalye biblosuna istemeyerek 3 Euro verdim.  Bazi saticilar akillilik edip kendi sattiklari esyalari net bir sekilde beden, büyüklük acisindan etiketleyip ayirmisti. Fakat aklinda belli bir sey olmadan dolasmak niyetinde olan ve yaninda her gördügüyle bastan cikacak bir cocuk bulunmayanlar icin bu tür bit pazarlari da kücük, keyifli süprizlerle dolu :) Anne-baba-cocuk seklinde hep beraber stand kurmus aileler gördüm. Kapi önünde yere örtü serip kendi oyuncaklarini satan cocuklar gördüm. Bence cocuklarin hem satici, hem alici pozisyonunda ikinci el pazarlarda bulunmasi da cok olumlu. Yeni ekonomiyi cekirdekten ögreniyorlar :) Satici stand icin bastan sabit bir ücret ödediginden olacak, bazi masalarda bir evden cikmasi mümkün olmayacak cesit ve coklukta esya gördüm. Sanirim birlesip birlikte masa satin alan insanlar vardi.

Bu yöntemde gerci satici esyalarini kendi yayip, kendi topluyor ve satis sirasinda da standinin basinda durmasi gerekiyor ama ödedigi masa kirasi disinda tüm gelir kendisine kaliyor.

Kilisenin bit pazarinda giriste bir de pasta, kek, cay-kahve satilan bir köse vardi ki, bence anaokulundaki bit pazarinin eksigiydi ve her bit pazarinin olmazsa olmazi olmali :)

Yöntemi ne olursa olsun bütün bit pazarlarinin ögrettigi iyi seyler var. Fazlasiyla kendini önemseyen, kendine dönük bir cagin cocuklariyiz. Baskasinin giydigini giymem, cocuguma giydirmem, icim almaz, ihtiyacim yok ki, durumum iyi, vb vb.

Bunlari satanlar seninkine benzer evlerde yasayan, cagin geregi olarak hijyen takintisinda senden asagi kalmayan insanlar...
Bunun ihtiyac sahibi olmakla ilgisi yok. Cogumuzun ihtiyaci yok zaten. Dünyanin ihtiyaci var.
Birimizin kullandigini digerine vermesine,
ayricalik tamtamlari calmadan almayi ve biriktirmekten vazgecip vermeyi ögrenmemize,
dik burunlarimizin biraz sürtülmesine,
egolarin biraz törpülenmesine,
biraz nefes almaya ihtiyaci var dünyanin.

Bütün bit pazarlarinda temel kural, karsilikli saygi ve güven.
Satin almak istemeyecegin seyi satma.
Satici mahalledasindir, sehirdasindir, komsundur. Komsuna güven.
Aldigim her iki kutulu oyuncak da bantlanmisti. Iceriklerini ancak eve gelince kontrol edebildim. Hic eksikleri yoktu :)