Prolog:
Doga da nasil güzel bir ögretmendir, bilir misin?
Oglum:
Oglum 3.560 kg agirlikla dogdu. Boyu 53 cm.ydi. Gerci ilk haftalarda hem sütün az olmasinin etkisiyle, hem de dogal sürecin bir parcasi olarak biraz kilo verdi. Fakat sonra toparladi. Bir aylikken yapilan rutin kontrolde 4.440 kg ve 56.cm.di. Oturup hesaplarsan göreceksin; bir ay sonunda %25 kilo artisi ve %6 boy artisi var. Hic fena degil :) Doktor da öyle dedi zaten.
Oturup tekrar hesaplarsan göreceksin ki, bu artis oranlariyla 3 aylikken yaklasik 6,9 kg ve 63 cm olmaliydi. Ama degildi, daha fazlasi vardi. Doktor kontrolünde 7.180 kg ve 65 cm. olarak ölcüldü. Neredeyse gözle görünecek kadar hizli, bas döndürücü bir hizla büyüyordu :)
Biz yine de onun kadar abartmayalim ve 1. ve 3. aylar arasindaki kadar hizli degil de, ilk bir aydaki hiziyla ve sabit olarak büyüdügünü varsayalim. Ben üsenmedim, oturup hesapladim. 7 aylikken 13 kg ve 79 cm. olmaliydi. Ama degildi :) 9.640 kg ve 71 cm.ydi. Oransal olarak büyümesinde yavaslama vardi ama gayet saglikli, neseli, hareketli, her insan yavrusu gibi bir insan yavrusuydu. Doktor da öyle dedi zaten :)
Yine ayni hesaplama mantigiyla 1. yasgününde 51 kg. ve 106 cm. olmaliydi. Neyse ki degildi :) 2. ve 3. yasgününde de degildi hatta. 106 cm. sinirini bu yil gecti. Bu boyla 51 kg.olsaydi sanirim simdi obezite merkezlerinden birinin kapisini asindiriyorduk.
Yaklasik 6 ayliktan itibaren boy ve kiloca büyüme orani düzenli olarak azaliyordu (ve bu tuhaf bir sekilde cok normaldi) ama bu arada dogdugunda yapamadigi bir dolu baska seyi yapabiliyordu. Anlamli iletisim kuruyor, emekliyor, inanilmaz bir hizla süt dislerini tamamliyordu, "duvardaki dügmeye basinca tavandaki lamba yanar" seklinde sebep-sonuc iliskileri kuruyordu.
Limon feslegeni:
Bu limon feslegenini, bildigin gibi, bu ilk baharda ekmistim. Baslarda cimlenirken beni biraz ugrastirdi fakat sonra hizla büyüdü. Gürbüz ve saglikli bir bitki oldu. Salatalara, firinda ya da tencerede pisen türlü türlü yemege katildi. Ben üstten aldikca o yanlardan yeni yeni dallar,yapraklar verdi. Bir süre sonra cicege durma isaretleri vermeye basladi. Ben dedim ki, "dur olmaz, ben senden daha cok yaprak bekliyorum". Cünkü biliyorum ki, feslegen genel olarak tekyillik bir bitki ve yaz ortasina dogru aklini fikrini ciceklenmeye ve ardindan da tohumlarina veriyor. Yapraklariyla fazla ilgilenmemeye basliyor o zaman. Varsa yoksa cicek, tohum. Yapraklar keyifsizlesiyor, bitki büyümüyor. Bu yüzden ciceklenmeye hazirlanan bütün dallari üstten aldim. Kestigim yerlerden yeni yaprakli dallar verdi. Fakat o dallar ciceklenmeye giristi bu kez. Bizim limon feslegeni ne yapti etti, illaki ciceklendi :) Ve tabii ki yapraklari keyifsizlesti, yeni dallar vermez oldu. Ben de kendi haline biraktim onu.
Devetabani:
Evin en eski bitkisi olan devetabani ilginc bir bitki. Bu evin bizden bile kidemlisi o. Evin eski sahibinden kalma. Bize devrolan saksisinda yasiyor. O kadar büyük ki, saksisini degistirme girisiminde bulunamadim. Ilk tasindigimiz yil saksisina üstten biraz toprak eklemistim sadece. Simdi ilginc bir sekilde yine azalmis görünüyor topragi. Beni sasirtan yani su: Nasil oluyor da, bu kadar az topraga ragmen bu kadar devasa yapraklar üretmeyi basariyor? Evde bazi baska bitkiler var ki, bunun iki kati büyüklükte saksiya da eksem ulasacaklari büyüklük belli. Iki kücük yapragi nazlana nazlana üc ayda büyütüyorlar. Buna karsilik devetabani her yaz 3-4 yapragi ard arda veriyor. Üstelik o yapraklarda ciktiktan sonraki bir hafta icinde de ilk dogus büyüklüklerinin 2-3 katina cikiyor. Neredeyse yapraklarin büyürken cikardigi sesi duyacagim. Nasil yapiyor bunu? Ve digerleri neden yapamiyor?
Nane:
Posta kutumdan cikan sürpriz naneyi animsiyor musun?
Bugün farkettim. Saksinin baska bir yerinden yeni sürgün veriyor. Nane de ilginc bir bitki. Suyunu, gidasini, yerini yeterli buldu mu, kökleri sagdan soldan, ilgisiz yerlerden yeni sürgünler veriyorlar topragin altindan. Insanin dert etmesine gerek yok, naneyi nasil cogaltsam diye :)
Benim tohumlarini ektigim naneye gelince, neyse ki o böyle seyler yapmaya kalkismiyor. Nane tohumlari minicik ve siyah oldugu ve zor cimlendigi icin o saksiya bir cok tohum ekilmis oldu. Zamanla hemen hepsi cimlendi. Kimisi (ilk cimlenenler) günesi cok gördü, cok büyüdü. Kimisi (sonradan cimlenip digerlerinin gölgesinde kalanlar) az büyüdü. Bir de sürpriz naneyi örnek alip, "o yapiyor da ben niye yapmayayim, benim de yapmak gerek" diyerek saga sola sürgün atmaya kalkarlarsa, o kücük saksinin icinde halleri nice olur, bilmem.
Kavak agaci:
Bu kavak agaci annemlerin oturdugu apartmanin bahcesindeydi. Kimse dikmemis. Bir zamanlar ucup gelen bir tohumla kendi kendine tutunup büyümeye baslamis. Eski bir dere yatagi olan yerini sevmis olacak ki, büyümüs de büyümüs. Boyu apartmanin boyuna yaklasmis. Komsulardan bazilari sikayet eder olmus, "polenleri alerji yapiyor" demisler. "Büyüdükce isigimizi kesiyor" demisler. Demisler de demisler. Önceleri pek önemseyen olmamis bu laflari. Kavak agaci apartmanin boyunu gecmis. Bir gün birileri demis ki, "bu kadar büyürse bir kavak, yikilir gider; kendi haline birakilmamali. Hem sonra apartmanin temeline de zarar verebilir kökleriyle. Ciddiye almali". Ne kadar dogru, ne kadar yanlismis bu iddialar, bilen yok. Fakat ciddiye alinmis.Iyi de nasil kesilecek bu koca kavak? O kadar büyük ki, kesmeye kalksan daracik sokakta devrilip bir yerlere zarar verme olasiligi var. Hemen karsida ilkokul var, bahcesine devrilirse mazallah... Burasi bir okul yolu, cocuklara bir sey olursa ya? Öyle üstünkörü kesmeye de gelmez bu devi.
Epey zaman dert olmus bu konu apartman sakinlarine. Derken bu isin bir ustasi bulunmus. Öyle degil mi ya, her isin bir bileni, uzmani var. Demis ki, özel araclarimizla gelecegiz. Bir vincle agaci bir yandan sabitlerken, üstten parca parca keserek kücültecegiz. Köküne kadar böyle kese kese inecegiz. Bu arada yolu kisa süreligine kapatacagiz. Güvenli olacak, merak etmeyin.
Öyle de olmus. Dogru mu olmus, yanlis mi bilmem. Ama ustasi gelip agaci usulünce kesmis, dert bitmis.
Budama:
Zaten sorduk, ögrendik, biliyoruz ki, doganin insan kontrolünde büyümeyen bitkileri de kendi kendine yapar bunu. Agaclar doganin baska gücleri sayesinde zaman zaman budar kendini. Kontrolsüz ve sagliksiz büyümelere pek izin vermez doga. Kuvvetli bir rüzgarda kirilip giden dal, zaten agacin zayif ve hastalikli dalidir. Kabuk böceklerinin istilasina ugrayan agaclar, likenlerin sardigi agaclar genellikle zayif düsmüs ya da yanlis yerde büyümüs agaclardir.
Adalar, martılar, yilanlar ve fareler:
Bu hikayeyi yillar önce bir Cetin Altan yazisinda okudugumu animsar gibiyim. Detaylarindan cok emin degilim, kismen uyduruyor da olabilirim. Ama önemli degil, bu hikayenin benzer versiyonlari her yil dünyanin cesitli yerlerinde tekrarlanir. Marmara adalarindan biriymis sözkonusu olan. Ada sakinleri, neden bilinmez martilardan sikayetciymis. Adayi martilardan temizlemeye karar vermisler. Martilar gidince yilanlar cogalmaya baslamis. Adayi yilanlara birakacak degiller ya, bu kez yilanlarin caresine bakmaya karar vermisler. Yapmislar da... Bir sonraki yil adada artan farelerden sikayet etmeye baslamislar. Sonra ne olmus bilmiyorum. Fare büyümesine care olarak farelerin caresine mi bakmislar, yilanlari ve martilari geri mi cagirmislar? Yoksa sorunun asil kaynagi olan türü bulup, onun mu caresine bakmislar?
Ağaçlar, Çan egrisi ve tümör:
Hayatimda sonsuza dek büyüyen agac hic görmedim. Yedi Göller civarinda Isa'yla yasit oldugu söylenen bir agac görmüstüm vaktiyle. Evet, cok büyüktü, devasaydi. Gövdenin cevresini saran bir halka yapabilmek icin 3-4 kisi gerektigini görmüstük deneyerek. Fakat o bile yasina oranla gayet edepli büyümüs bir agacti. Büyüme oranini gecen yillarla arttiran bir agac hele hic görmedim. Sen gördün mü?
Tuhaf ama gercek. Bütün organik sistemler bir çan egrisi ciziyorlar. Istisnasi yok. Hepsinin ömründe bir hafif tepelik, bir dik yokus, bir zirve, bir dik inis ve düzlüge varis var. Hepsinin ömründe bir ilkbahar, bir yaz, bir sonbahar, bir kis var.
Bütün organik sistemlerde buna direnen bir yapi var. Arada bir ortaya cikiyor. Bazen gözle görünür hal almadan sistem onu kendi kendine yok ediyor. Bazen ise sistemin gözünden kaciyor. O zaman kontrolsüzce eksponensiyel büyümeye basliyor. Bir zirveye, bir üst sinira ulastigini kabul etmiyor. Bu tür büyümenin adi tümörlesme, kanserlesme. Hicbir organik sistemde saglikli kabul edilmiyor. Ya uzmani kesip cikaracak o tümörü, ya büyümesini bir sekilde durduracak, ya da ana organizmanin varligini ( ve dolayisiyla kendi varligini) sona erdirene dek büyüyecek. Erken teshisi cok önemli. Ileri dönemlerinde teshis edilirse, tedavisi bile hasta organizmayi cok zorlayip, sarsiyor.
Epilog:
Böyle iste.
Doga da nasil güzel bir ögretmendir, bilir misin?
China syndrome?
3 gün önce
Ekonominin doğadan öğrenecekleri olmalı. Kendimizi kontrolsüzce büyüme çılgınlığına kaptırmadan önce, bunun sonu ne olacak diye sormalıyız sanırım. Son zamanlarda düşündüğüm bir konuyla ilgili ilham verici bir yazı olmuş, teşekkürler
YanıtlaSilÖzlem
Ben yorumunuz icin tesekkür ederim Özlem.
SilNe güzel dinliyordum, ne çabuk bitti?!
YanıtlaSilAslinda cevremden bildigim baska örnekler de var BB. Ama farkettim ki, bir noktadan sonra birbirinin tekrari olacak. Etrafina bak, sen de görürsün :) Kavak örnegin, sizin oralardan :)
SilEvren bunlari bir araya getirmek, dusunmek toparlamak yazmak... Sen ermişsin, ne diyim! Doga seni ne cok seviyordur! :)
YanıtlaSilYok Demet'cigim sagol da, öyle degil. Doga her haliyle, her an zaten bu hikayeyi anlatiyor. Insan bir kez büyümek üzerine düsünmeye baslamaya görsün,zaten farketmemek mümkün degil. Ben de etrafima bakinca gördügüm, aklima gelen ilk bir kac örnegi yazdim hizlica, o kadar :)
SilUzun zamandır sessiz sedasiz takipteyip yazdiklarinizi.. Çok begeniyorum, cok ogreniyorum.. cok rahatliyorum sizin gibi dusunen, var olan insanlar oldugunu gorunce. Bir anlasak dunyanin artik tumorlesmeye basladigini ve dur demezsek kendi kendini yok edecegini. Bir rahat biraksak da doga bize ogretse ne yapmamiz gerektigini..
YanıtlaSilIyı ki varsiniz...
Merhaba adsiz, tesekkür ederim. Ister kabul eder, ister elestirir tarzda olsun, okuyanlardan ses gelince de ben cok mutlu oluyorum, türümün tek örnegi degilim, kendim calip kendim oynamiyorum, benim gibi bu konulari düsünüp, kafa yoranlar var diye :)
Sil"adalar, martilar..." ben de livaneli gibi hatirladim, hatta son ada miydi kitabin adi?
YanıtlaSil"agaclar..." duydum ki agaclar yasliliktan hic ölmez; onları yok eden yangınlar, salgınlar...
anonim;)
anonim;)
Silson ada'yi okumamistim. tanitimini okudum da evet benzerlikler var. bu konuyu 5-6 yil önce esimle konustugumuzu ve konusmada cetin altan adinin gectigini iyi animsiyorum. belki de birimiz son ada örnegini anlatti, digerimiz cetin altan'in anlattigi bir baska örnegi. üzerinden zaman gecti, detaylari karistirdim, farkindayim. ayrica ben son ada'yi da okusam iyi olacak, farkettim :)
agaclarin dogal can egrisi gercekten bizimkini kat kat asan bir egri.