***
Hele bir nefesleneyim, daha bir şeyler yazacagım sana dair...
***
Aynı gün, daha sonra:
Ağustos ayında Meksika'da mango hasadı yapıldı sanırım. Marketler fazlasıyla ve uygun fiyata mangolanıverdi. Alındı, yenildi. Çekirdeği kaldı geriye. Mangonun aslında şeftali, kayısı gibi sert bir çekirdeği var. Ama bir tarafından açılmıştı zaten hafifçe. Bir bıçak yardımıyla -midye açar gibi- uğraşınca; gayet kolay oldu tamamen açması. Ortaya da ünlü dev fasulye çıktı. Madem fasulseye benziyor, çimlenmesi de ona benzer düsüncesiyle, ıslattığım bir kağıt mendile sardım tohumu. Ardından nemini kaybetmemesi için kapaklı bir kaba koydum. Sadece bir kaç gün içinde çimlenme başlamıştı bile. Fazla beklemeden hemen toprağa ektim. O gece uyku arasında farkettim yaptığım büyük hatayı. Çimlenen kısım yukarı doğru uzayacak yanılgısı ile üste getirerek ekmiştim tohumu. Oysaki kök olacaktı o, toprağa bakmalıydı. İki gün boyunca yığılan işler yüzünden fırsat bulamayarak, uygun bir ani bekledim tohumu düzeltmek için. Ücüncü gün toprağı açtığımda kök olacak bölüm 180 derecelik bir dönüş yaparak başını -olması gerektiği gibi- toprağa sokmuştu bile! Sonrası bilindik hikaye....
Görüldügü üzere gayet kendi işini kendi gören bir tohum mangonunki. Benim gibi acemi bahçıvanlara fazla iş düşürmüyor. Bugün bu konuda mutlaka bir giriş yapmış olacağını tahmin ederek gaertnerblog.de'ye uğradım. Orada benim mango bebeğimin bir benzerine rastladım ve sayfanın altına doğru da yetişmiş bir mango bitkisini gördüm. Gayet güzel bir salon bitkisi olacağını tahmin etmiştim, yanılmamışım.
Bugün her ne kadar dünyanın sıcak iklimli pek çok bölgesinde yetiştirilse de aslen Güney Asya'lıymış mango. Mangifera ailesinden. Besin değeri son derece yüksek. Bitkisi sıcak, nemli iklim seviyormuş.
Son olarak nezaketinden sesini çıkarmayan değerli okuyucunun aklındaki soruların yanıtını vereyim:
Evet, daha meyveyi alırken tohumu ekmeyi bal gibi de düşündüm.
Hayır, mümkün olduğunca yerel mevsim meyvelerini tüketmemiz gerektiğine dair inancım sarsılmış değil.
Evet, bu alışverişle karbondioksit salınımına yaptığım olumsuz katkının farkındayım.
Evet, yerel meyve üreticilerine küçük bir kazık attığımın da farkındayım.
Evet, içim hiç de rahat sayılmaz.
Önümüzdeki bir iki ay en azından Avrupa kıtasında yetişmemiş tek bir meyve bile satın almayacağıma söz verirsem suçum hafifler mi acaba?
40 yil dusunsem mango aklima gelmezdi :) Yasa sen! Bu arada Avrupa kitasindaki meyve turlerini saysana bir(Turkiye haricinde!)
YanıtlaSilDilek,
YanıtlaSilIklim acisindan Avrupa kitasinda yetisebilenleri soruyorsan epeyce var. Ispanya, Portekiz ve Italya'yi da unutma. Avrupa pazarina yetebilen yerli meyveyi soruyorsan iste orada problem var.
Almanya icin mesela! Hani ucuslarda CO2 zarari falan yapmadan, hadi Avrupa icinde olsun karayoluyla gelsin, gene ona da raziyiz :P Tren daha iyi elbet :P
YanıtlaSilElma, armut, mürdüm erigi, cilek, likapa, frenk üzümü Almanya'da yetisip mevsiminde marketlerde görebileceklerin. Daha hatirlayamadigim bir iki meyve de vardir kesin. Pazarlarda kisitli miktarda seftali de görebilirsin. Ceviz, findik, kayisi, üzüm, ayva, kizilcik, erik, biraz kiraz benim cevrede yetistigini gördüklerim. Ama satilmiyorlar. Bazilarina talep yok, bazilari talebi nitelik veya nicelik olarak karsilayamiyor. Bunun disinda akla gelecek tüm meyveler disaridan geliyor. Bazen Avrupa kitasinda yetisebilenler bile daha uzaklardan geliyor. Belli ki uzun yollara ragmen daha uygun fiyata tedarik edebiliyorlar.
YanıtlaSilO kadar kisir ki yani mecburlar baska yerlerin meyve ve sebzelerine! Hal boyleyken sen de icin rahat mango yetistirebilirsin kanimca :P Esas bunu tum meyve ve sebzelerin yetistigi canim ulkemin insanina plastik domatesler yedirenler, olmadik meyve sebzeyi ithal edecegiz diye digerlerinin pazar payini dusurenler, tohumlarin genleri ile oynayanlar ellerini vicdanlarina koyarak bir dusunsunler!
YanıtlaSil