"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Perşembe, Şubat 24, 2011

Agac dallarinin anlattigi diger masallar - Barbarazweig

Dallarla ve tomurcuklarla bu kadar hasir nesir olmusken, Almanya'da Barbarazweig (Barbara Dali) olarak bilinen eski bir adeti anmamak olmaz. Azize Barbara 3. yüzyilda bugünkü Iznik'te (ya da baska bir efsaneye göre bugünkü Lübnan'da) yasamis, klasik bir hikaye ile ermislik mertebesine yükselmis (dönemin genel gecer düzenini temsil eden babaya karsi cikarak yeni fikirlere, yeni bir dünya görüsüne -bu örnekte Hristiyanlik- tabi olmus, babasi tarafindan basi kesilerek öldürülmüs) bir kadin. 4 Aralik Hristiyanlik aleminde Azize Barbara günü. Adete göre bu günde cevrede bulunan bir agactan bir dal kesilerek su dolu bir vazoya konuyor. Dal yaklasik 20 gün sonra, yani Noel zamani cicek acmaya basliyor. Kaynaklara göre, en azindan 13. yüzyildan beri Avrupa'da yilin karanlik günlerine biraz isik katmak icin uygulanagelmis. Evlenme yasina gelen kizlar, suya koyduklari her bir dala adaylardan birinin adini verir, dali ilk ciceklenen adayla evleneceklerine inanirlarmis. Ya Azize Barbara? Anlatilanlara göre din degistirdigi icin yakalanip götürülürken yol üzerinde buldugu bir dali kesip yanina almis, suya koymus. Dalin cicek actigi gün ölüme mahkum edildigi günmüs.

Barbara dali olarak özellikle kiraz, erik, elma, frenküzümü, kizilcik ve cakal erigi gibi meyve agaclarinin dallari kullaniliyor. Bunlar bir kismi Prunus ailesinden, erken baharda yaprakla beraber ve hatta bazen yapraktan önce cicek acan agaclar zaten. Aslinda hangi agac oldugunun cok da büyük bir önemi yok. Cevrede cok yetisen herhangi bir agac olabilir. Cesitli kaynaklarda at kestanesi, hus, mürver, findik, akdiken türleri ve altin caninin da adi geciyor örnegin. Daha önce de bahsettigim Eyewitness Explorers - Trees adli kitap, bu deneyi evde bir at kestanesi dali ile yaparak, tomurcuklarin nasil gelistigini, yaprak ve cicege dönüstügünü cocuklarimiza gösterebilecegimizi söylüyor. Kraut und Rüben dergisinin Aralik 2010 sayisinda anlatildigina göre dal agactan ne kadar gec kesilip vazoya alinirsa, o kadar garantili acarmis. Uzun bir soguk dönemi ve en az bir kez sifirin altinda isi soku atlatmis olmasi gerekiyormus. Dalda ilk hareketlenmelerin baslamasi her durumda 3-4 hafta sürüyormus.

Gelelim bizim evin dallarina. Hikayelerini önceki yazilarda bölük pörcük anlattim. Simdi tamamlayayim. Gecen sonbahardan beri yerde buldugumuz pek cok dali eve tasimistik zaten. Belki bunlardan bir oyuncak yapariz, sincabin kamyonuna yük yapariz, belki bir vazoya doldururuz, belki kagittan kücük cicekler katlayip yapistiririz dallara (cok eskiden burada Funda vermisti bu ilhami) gibi bir dolu fikir... Vazonun icine dallari yerlestirmeden önce su koymak ve gercek cicekler actirmak hic aklima gelmemisti tabii ki. Onlar agacindan ayrilmis "ölü" dallar degil miydi?

Barbarazweig adetini ilk okudugumda da agactan bir dali sirf evde yesillensin diye kesmeyi yüregim kaldirmadi. Yilbasindan sonra, havanin biraz isinip, karlarin erimeye basladigi günlerde sincapla iki dal bulduk. Biri yerdeydi; digeri bizim apartmanin önündeki cit görevi gören karamuk calilarinin üzerinde takili kalmisti. Tomurcuktan agac tanima konusuna iyice isinmaya basladigim günlerdi. Hangi agactan olduklarini belki bulurum ümidiyle alip eve getirdim. Suya koydum, ama bir sey olacagindan emin degildim. Agaclarindan ne zaman ayrildiklarini, orada kar altinda ne kadar zamandir beklediklerini bile bilmiyordum cünkü. 25 ocak günü defterime "her iki agac dalinda da tomurcuklar acilmaya basladi  :)" diye not almisim. Yol kenarinda buldugum ve kimbilir ne zamandir orada bekleyen iki agac dalinda bu kadarlik canlilik belirtisi  bile o kadar büyük bir seydi ki, daha fazlasina umutlanmadim bile. Ama hareketlilik devam etti. 6 Subat'ta dallardan birindeki tomurcuklar en az iki kati büyümüs ve ard arda 3  kapi acmislardi. Ilki bordo,kirmizi ve parlak bir kapi(yani katman) ; ikincisi acik, taze yesil ve parlak bir kapi, ücüncüsü ise siyah ve tüylü bir kapi. Bugünlerde yine tüylü ve siyah dördüncü bir kapiyi acmaya calisiyor. Hafifce kivrilan kenarindan minicik bitki taslagini görebiliyorum.  Dördüncü kapiyi da acmayi basarip dogdugunda, onu uzak ve zorlu bir yoldan gelmis bir yolcuyu selamlar gibi selamlamayi düsünüyorum. Belki o zaman minik yapraklarina bakarak hangi agactan olduguna dair bir tahmin de yürütebilirim. Digerine, bahce citinin üzerinde bulduguma gelince, o bambaska bir gelisim yolu izledi ve gecen Pazar günü (20 Subat) suyunu degistirmek icin yanina gittigimde minik, beyaz bir cicekle karsiladi beni!




Doganin bir taraftan bu kadar kanaatkar olusu ve diger taraftan mucizelerini bu kadar cömertce, neredeyse pervasizca sunmasi karsisinda her seferinde dilim tutuluyor.

Diyorlar ki, Azize Barbara jeologlarin, can ustalarinin, demircilerin, duvarcilarin, marangozlarin, elektrikcilerin, mimarlarin, itfaiyecilerin ve bir alay baska meslegin koruyucu azizesiymis. Ne tuhaf sey! Oysa hikayesinde beni en etkileyen sey, yakalanmis götürülürken aklini ve gözünü agac dallarina dikmis olmasi. Ciddi görüsmelere, doktor randevularina, alisverise giderken, sincabi anaokuluna götürürken, "pek berbat basladik bugüne ya, haydi hayirlisi" diye düsünürken,  gözlerimi agaclara, bitkilere, kuslara, tomurcuklara, ciceklere dikiyorum ve basi cidden beladayken hala agaclara bakmayi sürdürebilen bu  genc kadin cok cok yakin geliyor bana. Gercekten yasadi mi, yoksa bir halk efsanesi, bir masal kahramani mi, bilen yok. Ama binlerce yillik insanlik tarihinde, bir yerlerde daima gözlerini agac dallarina ve onlarin tomurcugundaki isiga, umuda ve bilgelige dikmis kadinlar oldugundan eminim.

Subat basindan beri cevredeki marketlerde agac dallari satiyorlar. Ispanya'dan gelme portakallarla, pastorize ve homojenize edilmis kutu sütlerin tam yaninda duruyor dallar.  Bir kismi coktan ciceklenmis ya da ilk canlilik belirtilerini vermis findik, sögüt, kiraz ve altin cani dallari. Tahminen tüketiciye tam bu aralara satilmak üzere Aralik sonu, Ocak basi civarinda toplanmis, bir yerlerde topluca sig havuzlara daldirilmis ve zamanini ve sahibini beklemis agac dallari. Her seyin satilacak metaya dönüstürüldügü ve sokakta buldugumuz kuru dallarin bile cicek acabilecegini bilmeden, kör tüketiciler olarak yetistirildigimiz bir dünyanin yalanci Barbara dallari...  Böylesi bir dünyaya barbara kalmayi dilemek isten degil.

4 yorum:

  1. Iki sanat calismasi birarada. Birisi Sincap'in, digeri doganin :) Yazdiklarin cok etkileyici Evren. Ozellikle de dedigin gibi, olume giden bir kadinin gozunun hala agaclarda olmasi, o filizlerle yasama baglanmasi mi demek acaba? Olay uzucu ama yasama su an icin kattiklari cok guzel.

    YanıtlaSil
  2. Sincabin sanat calismalarini arkaplana alinca fotograf makinesinin daha iyi sonuclar verdigini farkettim :) Kimse babasinin adini anmiyor ama hala Barbara'dan bahsediyoruz. Ölümsüzlük bu olsa gerek.

    YanıtlaSil
  3. boyle bir mucizeyi ancak senden ogrenebilirdim, cok heyecanlandim, yapacagim ilk firsatta :)

    YanıtlaSil
  4. Sevecegini tahmin etmistim, ben zaten bir iki haftaya kadar animsatacaktim sana :)

    YanıtlaSil