Malum, bebekler nerede uyusun, nasil uyusun tartismasindan bahsediyorum. Keske bebeklerin dili olsaydi da söyleyebilseydi nerede, nasil uyumak istediklerini; onlar cok iyi biliyor neyin dogru oldugunu cünkü. Madem ki (ironik bir sekilde bu kadar aglamalarina ragmen) seslerini bize duyuramiyorlar ve biz büyükler karar verecegiz nerede uyuyacaklarina, o zaman herkes nerede ve nasil isterse orada, öyle uyutsun cocugunu.
Fakat, lütfen, Allah askina, cocugunun nerede uyumasi gerektigine karar vermeye calisan anne babalara
a)"anne babasiyla uyuyan cocuk öyle alisir, hep ister, 8 yasinda bile sizinle uyumak ister"
b)"anne babasiyla uyuyan cocuk anne kuzusu olur, anne-babasina bagimli olur"
c)"özgüveni düsük olur, pisirik olur, icine kapanik olur"
gibi argümanlarla gitmeyiniz, cünkü
Bir cocugun kisiligi bundan daha karisik ve cok bilinmeyenli bir formüle göre sekilleniyor cünkü.
Oglum ilk dogdugunda düzenini o zaman en dogru bildigimiz sekilde "ebeveyn odasinda, kendi yataginda" seklinde kurduk. Ilk günden itibaren sabaha karsi uykunun son demlerini ebeveyn yataginda birlikte gecirmenin daha iyi oldugunu tecrübe ettik. Sonrasinda düzenimiz kendiliginden "sürekli ebeveyn yataginda"ya döndü. O siralar henüz birlikte uyumanin erdemlerinden habersizdim, bilseydim taa en basindan düzenimizi ona göre kurardik. Her neyse bizim yumurcak 3,5 yasinda hala "her talep edildiginde anne sütü"+"anne kucaginda uyku" formülüne göre büyümekte. Cok emzirdim, cok birlikte uyudum, cok kucakta tasidim. Her istediginde. 7 gün 24 saat.
- 7-8 aylikken gelecegi söylenen yabancilama dönemini bekledik, gelmedi.
- 1 yas civari Malta'dayken saskinlikla arabasindan Ingiliz turistlere el sallayip, öpücük gönderme huyu edindigini tespit ettim. Turistler durup dururken degil, ogluma yanit olarak öpücük göndermekteymis meger!
- Yine ayni siralarda (ve sonrasinda da) tanimadigi kisilerin kucagina gitmekle ilgili sorunlar yasamiyordu.
- 2 yasindan itibaren gittigi oyun parklarinda ve oyun gruplarinda sürekli oyuncaklarla degil, diger cocuklarla oynamak istedigini gözledim. Cekingenlik gösterip oynamak istemeyen cocuklari taciz ediyor, gelip bana "neden oynamiyor arkadas benimle?" diye soruyordu. Kolaysa anlat! Bu durumu oldukca sasirtici buldum, cünkü cocuklari cekingenlikleriyle ünlü bir aileden geliyorum. Ayrica dogumundan itibaren kosullarimiz sebebiyle akrabalarimizdan uzak, fazla tanidik cevresi, coluk cocuk, kuzen, komsu cocugu olmadan büyüttük sincabi. Günlerinin cogunu sadece anne-babasiyla ve babasinin is yükü sebebiyle agirlikla benimle gecirmesi gerekti. Tüm bunlar sebebiyle sosyal becerileri baslangicta biraz zayif olur, icine kapanik, anneye bagli bir cocuk olur diye düsünüyordum. Hicbir zaman olmadi.
- 3 yasinda cevredeki anaokullarini tanimak icin ziyaret ederken, okullardan birinde bir ögretmen davranislarini gözleyerek "Ilginc, sizinle göz kontagini korumak cabasinda degil. Bu yastaki cocuklarda tipiktir. Özgüven duygusu yasina göre fazla gelismis" dedi.
- Yürümeye basladigindan beri babasi tarafindan kalabaliklarda sistematik olarak eli birakilarak yalniz yürümeye tesvik ediliyor. Basini alip gittigi coktur. Pacamiza yapismaz. Bacagimizin arkasina saklanmaz. Genellikle takip etmek, pesinden gidip "cocugum nereye?" diye sormak gerekir. Yoksa arkasini dönüp bakmaz bile. Bir Zülfü Livaneli konserini kendisini kalabaligin icine pervasizca attigi icin ve o insan kalabaliginin icinde bir kaybolursa bir daha bulamam diye agiz tadiyla izleyememisligim vardir. Parklarda, kitapcilarda tanistigi cocuklar mekani terkederken peslerine takilip gittigi, "Cocugum nereye? Ben gitmiyorum, buradayim" diye kolundan tutup zorla geri getirmisligim vardir.
- Anaokuluna alismasi biraz zaman aldi. Ama yasaminizda en cok bildiginiz ve sevdiginiz iki kisiden ilk kez ayrilarak, hic tanimadiginiz ve dilini de hic anlamadiginiz 15 cocuk ve 4 yetiskinle tam gün gecirmenizi istesem herhalde siz de zorlanirdiniz. Su anda sancili anaokuluna alisma sürecini geride biraktik. Ögretmenlerinin gözlemiyle gayet neseli, girisken, katilimci bir cocuk. Icine kapanik degil. Her gün severek anaokuluna gidiyor ve 8-4 arasi orada kaliyor.
- Anaokulunda kalis süresi arttigindan beri anne sütüne düskünlügü azaldi. Geceleri hic uyanmadigi, 24 saatten fazla hic süt istemedigi oluyor. Geceleri uyandiginda (ki en fazla bir kez oluyor bu) hafifce konusup, bazen su verip, üzerini örttügümde dönüp kendiliginden tekrar uyudugu günlerdeyiz artik.
- Son zamanlarda özellikle haftasonlari kendiliginden uyandiginda mutfakta kahvalti ediyor oluyoruz babasiyla. Ne yapacagini merak edip sessizce bekliyoruz. Dogrudan oturma odasina gidip oyuncaklariyla oynamaya basliyor. Uyaninca ille de beni istedigi ve agladigi günler geride kaldi.
- Belli ki 8 yasinda hala anne sütü emiyor olmayacak. Kendi yataginda uyuyor olacak. Dünyaya bacagimizin arkasindan bakiyor da olmayacak :)
- Kendine güveni o kadar yüksek ki, "kendi bildigimi yaparim" hallerinden illallah diyorum. Bana akil fikir ögretmelerini saymiyorum bile.
Baskalarinin 1 yasindan önce kavusmayi diledigi uyku düzenine ancak 3,5 yasinda kavusmak zor muydu? Benim icin hayir. Beraber uyumak isleri zorlastirmadi, tam tersine kolaylastirdi bence. Calisan ve sabah gayet erken kalkmasi gereken annelerin cocuklarinin uykusunu düzene sokmak konusunda aceleci olmalarini anliyorum. Fakat unuttugumuz bir sey var. Sorun gece uyanip duran bebekte degil. O dogasinin geregini yapiyor. Sorun bebegin yasaminin en azindan ilk iki yilinda geceleri pek cok kez uyanacagini ve annesinin 7 gün 24 saat yakin ilgisine ihtiyac duydugunu göz ardi eden ve bu durumu anneye bir anormallikmis gibi sunan ve anneye "ya meslegin, ya anneligin" diyen sistemde. Ücretli izin hakki, esnek calisma sistemleri, yari zamanli calisma, evden calisma secenekleri sunmayan sistemde. Bir cocuga bakmak icin bir köy gerektigini unutan, köyden kente terfi ederken bunun alternatiflerini yaratmayi ihmal eden ve anne-babayi ama özellikle anneyi kentin ortasinda bebegiyle yapayalniz birakan, sonra da "cocuk da yaparim, kariyer de" diye kent masallari yaratan sistemde.
Enerjimizi bebegi sisteme degil, sistemi bebege uydurmaya harcamamiz daha dogru olur kanimca.
Son olarak eski bir yazimdan alintilamak istiyorum:
"İlkel" toplayıcı-avcı toplumlarda bebek doğum ertesinde anneden asla ayrılmaz; yenidoğan sürekli kucakta taşınır; en az 2, çoğunlukla 5-6 yaşına kadar anne sütü verilirmiş. Bebekler anneleri ile uyur, gece dahil ağlamalarına hemen tepki verilir, en fazla iki saatlik aralıklarla beslenirlermiş. Buna karşılık "modern" toplumlarda bebek doğum sonrası anneden alınır, alışacağı kaygısıyla veya ortopedik olarak yanlış olduğu düşüncesiyle fazla kucakta taşınmaz, şanslıysa 6. aya kadar anne sütü alabilir. Yakın döneme kadar batıda, geceleri bebeğin beslenmemesine ve ağlamasına artan sürelerle tepki verilmemesine dayanan kontrollü ağlatma yöntemleri bile uygulanmış ki, dehşet verici. Bu açıdan annelik anlayışımın fazlasıyla "ilkel" olduğu söylenebilir. Yalnız yazarın gözardı ettiği bir şey var bence. Sözkonusu bebek büyütme tarzı ilkel toplayıcı-avcı gruplara özgü değil. Dünyanın batı etkisine kapalı kalababilmiş pek çok yerinde hâlâ böyle büyüyor çocuklar. Yüzyılın başına dek, muhtemelen batı toplumlarında da böyle büyütülüyorlardı. Kişisel olarak, bir annenin kendi haline bırakıldığında içgüdüsel olarak bundan farklı davranacağını sanmıyorum çünkü."
Hangi yazardan bahsediyorum? Su yazardan. Bu konuda ebeveyn bakis acisiyla lehte ve aleyhte pek cok yazi yazildi. Her iki yönde de bilimsel referanslar sunuldu. Ilginizi cekerse iste bu yazar da "kontrollü aglatma" konusunun fikri pek sorulmayan muhatabidir, o gözle yaziyor yazisini. Eylül 2008'deki yaziyi yazma sebebimdir kendisi ve yazisi. Yazdiklari arasinda bana en vurucu gelen bölüm:
"What makes me sad, is that although my mother was not a warm, cuddly person, she was very conscientious. If the childcare books of her time had told her to hold and comfort me after birth, to pick me up and carry me around close to her body, let me sleep with her, feed me when I was hungry, and not leave me to starve for 8 hours every night of my life, she would have followed their instructions. And the story of my life would probably have been very different. "
Cocugumu bir takim kitaplara göre degil, ic sesimin anlattiklarina göre büyütmekle en dogrusunu yaptigimi bana hatirlatan cümleler bunlar.
Su ya da bu yöntemin propagandasini yapmama gerek yok. Tarafim belli, tecrübem budur. Yüreginiz nereyi gösteriyorsa cocugunuzu orada uyutun.
Yine diyecek soz bulamiyorum ama yazmadan da gecemiyorum :)Beni de paranoyak yapmislardi, alisir diye, korka korka berabaer uyuyordum yavrumla.. Niye ben seni o surecte gormedim diye hep hayiflanip duruyordum, bir sebep daha cikti hayiflanmam icin ;) Eline saglik, cok aydinlatici ve dusundurucu bir yazi olmus yine. Sevgiler size, ben gidip bizim cocugu bir daha bir okuyayim :D
YanıtlaSilşahane yazmışsın ama en çok okula gitmeyi istemesine ve orda mutlu olmasına sevindim..
YanıtlaSilbu arada ordan istanbula ulşatığını öğrendim ama edirne daha mı uzak acaba hala tık yok çok üzüldüm
keyifle okudum , oh dedim. kabak tadi veren tartismaya karsi bu yazi cok guzel geldi.
YanıtlaSilEvren, eline saglik, koyu harflerle yazdigin yer yazinin en can alici yeri bence. Ben buna ek olarak her anne-babaya bunlarin anlatilmasi icin ebeveynlik kursunun sart oldugunu soylemek istiyorum. Bu bloglar olmasa ben hala yanlis birseyler yaptigimi dusunecektim belki de. Vee sonucta kitap falan hikaye :) Ozguvenli Sincap'i operim :)
YanıtlaSilBen oğluşlarımı ilk geceden kendi yataklarında yatırdım. Ama her ağladıklarında muhakkak yanlarındaydım. Gel gelelim yatıştıklarında da uykuya dalmadan yanlarından ayrılıyordum ki benim uyutmama alışmasınlar. İlk sene için yanımda yatsalar herşey daha kolay olacaktım ama sonrki yıllarda rahatladım. Onlar da yataklarında oyuncaklarının arasında kendi kendilerine uyuyan çocuk olarak yetiştiler. Annelerinin her çağırışlarında geleceğini bildikleri için güvenli ve keyiflilerdi. Ben onlarla hemen hiç birlikte yatmadım. Çünkü ben uyuyamayacaktım öyle. Uykumu alamayınca da onlara huysuz olacaktım.
YanıtlaSilDediğin gibi bu işin formülü yok, kendimize ve çocuklarımıza en uygun yöntemi bulabiliriz zaten.
Eline saglik Evrencim.
YanıtlaSilBen bosuna Isil ile sana PIRIM demiyorum :) Bak blogun bir yerine annenin "Her cocuk kendi kitabi ile dogar!" sozunu altin harflerle yazip as lutfen. Ben oraya link verecegim ve de annenin ellerinden opecegim her daim.
YanıtlaSil'çünkü DOĞRU DEĞİL' yazmışsınız!
YanıtlaSilYorumlardan gördüğüm kadarıyla bol bol destekçiniz var.
Ben yaptığınızın yanlış olduğuna inanan bir ebebeynim.
Benim kızım 7 yaşında, tek bir gün bile bizimle aynı yatakta uyumadı.
Sonsuz bir özgüvene sahip ki, zaman zaman beni çileden çıkartıyor.
Annemi hatırlatıyor bana. 55inde ehliyet alıp, 60ında araba alan, son 10 yıldır yazlığa, 800km. arabayla gidebileceğine inanan, bizim gitmesine izin vermediğimiz annemi.
Özgüven?
Ebebeynlerin davranışları kesinlikle önemli. Teşvik, takdir vs. önemli konular.
Ama özgüveni aynı yatakta yatmakla açıklayan yazınız (özet olarak bu anlam çıkıyor), karşı görüşü büyük harflerle (nette bağırmak anlamına geliyor) yalanlamanız beni rahatsız etti.
Yabancılamanın da özgüvenle alakası yoktur. Çocukların %10'unda görülmez.
Peki genetik? Sizde de bilimsel yazıları boşverebilecek kadar büyük bir özgüven var benim anladığım.
Çocukla yatak paylaşımında bir de eşlerin cinsel yaşamı sorunu var ki o konunun da problem olacağını sanıyorum.
Ben bir de çocuğunuzun yetişkin olarak kadınlarla ilişkisinin nasıl olacağını merak ediyorum.
Ömrümüz vefa ederse burada okuruz.
Şubat 27, 2011 9:51 PM
Hay agzini opeyim diyecegim, garip olacak :P
YanıtlaSilSoylemek istediklerimi cok guzel aktarmissin. Ben de en cok; alisir-alisir-bagimsizligini kaybeder hurafesine sinir oluyorum.
Bir arkadasimin arkadasi dun dogum yapmis. Bebek 38. haftasinda dogmus, 2.200 kg. Olumden donmus ustelik, icerde olebilir demisler, suni sanci ile dogurtmuslar anneyi.
Bebek bu kadar badire atlatmis, el kadarcik. Anneyi daha ilk gunden; "kucaginda cok tutma, alisir" ile korkutmaya baslamislar!
El insaf diyorum ya. Premature bebeklerin ten temasi ile olumden dondugunun doktorlar tarafindan bilimsel ispati bile yapildi, daha ne diyeyim bilmiyorum..
Evren,
YanıtlaSil:) Neden hayiflanasin? Ic sesin seninle degil miydi?
Funda,
Evet, o da öyle bir dönemdi, gecti :)
Yola düstü de gelemedi mi yani?
Tüh, umarim kaybolmaz. Cocuklarla seveceginiz bir seydi.
Bahar,
Sagol :)
Benden Bizden,
Ben kisisel tecrübelerini anlattigin yazilarin icin tesekkür ederim. Bir de bir cocugu yetistirmek icin bir köy gerektigi sözünü yasayarak ögrendim, keske önceden duymus olsaydim :)
Handan,
Evet, bu isin tek bir dogru formülü yok. Herkes kendi sartlarina ve kendisine en dogru gelene göre yol almaya calisiyor. Kisisel tecrübeleri duymak özellikle yararli oluyor.
Isil'cigim,
Ben tesekkür ederim. Asil bilgiler sendeydi. Ben sahadan uygulama sonuclari bildirdim sadece :)
Dilek,
Benden ve Bizden'deki yorumunu gördüm. Annemin lafi tam öyle degildi; "her cocuk icin ayri bir kitap yazmak lazim" demisti ama ayni kapiya cikar. Yazayim peki o yaziyi.
Deniz merhaba!
YanıtlaSilSirayla gitmeye calisacagim, atladigim olmussa haber verin.
Uzun yazmisim, o yüzden Blogger'in istegiyle iki veya üce bölecegim yaniti...
Iyi ki yazdiniz. Destekcilerim sirtimi sivazlasin diye yazdigim hemen hemen hicbir yazi yok. Belki zaten okumussunuzdur, burasi karsi görüse acik blog.
7 yasindaki kizinizin bir tek gün bile sizinle uyumadigi halde sonsuz bir özgüvene
sahip olduguna inanirim. Ben de tam bunu söylemeye calisiyordum. Cocugun özgüven basta olmak
üzere cesitli kisilik özelliklerinin tek degiskeni cocugun nerede yattigi olan bir formülle
belirlenmedigini. O yüzden lütfen yazimdan bir özet cikacaksa su özeti cikarin :"Özgüven cocugun nerede yattigiyla aciklanmaz. Size en iyi bildigim cocuktan örnek verebilirim. Fakat
kontrollü aglatmayi dogru bulmuyorum. Bence endise verici. Kontrollü aglatma ve bebegin uykusunun "düzene" sokulmasi cabasi bebegin düzene uydurulmasidir. Bence düzen bebegin dogasina uymalidir."
Büyük harflerle yazmanin ne anlama geldigini biliyorum. Yillar önce
internet ve internet etigi üzerine dilimize ilk cevrilmis kitaplardan birini
ben cevirmistim. O bölümü cevirirken cok eglenmistim. Fakat bu konuda esnegimdir. Birisi tamami kücük harflerle yazilmis
bir yazida sadece iki sözcügü büyük harflerle yazmissa "vurgulamak amaciyla kisa bir
an icin sesini hafifce yükseltmis" der gecerim, rahatsiz olmam. Günlük konusmada da yaptigimiz seylerdendir, bilirsiniz. Ama tabii ki yazili iletisimde bu türden esnekligi herkesten bekleyemem.
O yüzden hemen simdi bu yorumdan sonra uygun sekilde güncelleyecegim o bölümü. Dikkatimi cektiginiz icin tesekkürler.
Bebeklerde yabancilamanin gayet saglikli ve normal bir mekanizma oldugunun farkindayim. Her cocuk farkli yasiyor.
O cümleyi de "Anne-babasiyla sürekli yakin kontakta olan cocuklar onlara asiri bagli olur" görüsüne karsi örneklerden biri olarak okuyun.
Peki genetik? Evet, kesinlikle! Yazimda bu konuyu da atlamisim bakin :) Hatirlattiginiz icin tekrar tesekkürler :)
Peki ya genetik? Örnegin nasil olur da sadece bir cocuk uzun süre annesiyle yatti diye pisirik olabilecegine, sosyal acidan beceriksiz ve özgüvensiz
olabilecegine inanilir ve hatta yetiskin yasaminda kadinlarla iliskisi merak edilir? Genetigin ve bebegin ilk yillarda icinde oldugu sosyal iklimin ve
cocugun anne babadan kopus ertesinde kontakta oldugu sosyal ortamin ve hatta bebegin yediginin ictiginin hic mi etkisi olamaz?
Himm, bilim, evet... Bu türden bilime süpheyle yaklastigim dogru (bosverdigim degil). Daha holistik bir bilim anlayisina ise sonsuz saygim ve güvenim var.
Sebebini su yazida, Bölüm 1'in 3. maddesinde okuyabilirsiniz.
Kolestrolü yüksek olanlar yumurtanin sarisini yemeli mi yememeli mi?
Bebege bir yasindan önce inek sütü ve ürünleri verilmeli mi verilmemeli?
Bebekler sirtüstü mü, yoksa yan mi yatmali?
gibi yüzlerce konuda bir türlü karar veremeyen,
Sirf politik bir anlami vardi diye aya gitmeyi azmedip basarmis, ama cocuklarda ve özelinde oto-immun hastaliklarda atesin mekanizmasini bir türlü tam olarak aciklayamayan türden bilime acikca mesafeyle yaklasiyorum.
Onu da okurum ve aklimin bir kösesine not ederim. Ama ezbere uygulamam, aklima ve yüregime sorarim. Onlara uymayan bir sey varsa, ya okuduklarimi/duyduklarimi yanlis anliyorumdur, ya bana aktaran
YanıtlaSilaracinin aktariminda bir hata vardir. Asil kaynakta bir yanlislik bile olabilir; bilim hatadan ari degildir sonucta. Hatta bir ihtimal olarak da bütünsel bir yargiya varmak icin henüz yeterince bilimsel calisma yoktur.
Bütün bunlara ek olarak bütün yasamimin odagi bilim olsaydi bile annelik durup düsünecegim bir nokta olurdu. Annelik bilimsel bir aktivite mi olmali? Ya da ne kadar bilimsel olabilir? Bu dünyanin
bilgiye/bilime erisimi son derece kisitli yerlerinde de her dakika cocuklar doguyor. Onlar bastan mi kaybetti?
Onlarin yetiskin halleri, özgüven durumlari, sosyal becerileri, bedensel, ruhsal sagliklari ve zeka durumlari hakkinda endiselere mi kapilmaliyiz?
Evet yasadigimiz adaletsiz bir dünya ama bana kalirsa bu kadar da adaletsiz degil.
Eslerin cinsel yasami konusunda sanilara kapilmayin. Her aile kendi sartlarina ve yaraticiligina bagli cözümlere ulasacaktir mutlaka.
Cocugumun gelecegi konusunda meraklara da kapilmayin. Varsa meraka kapilmaniza sebep olan bilimsel kaynaklari (fakat lütfen uzman görüsü olmasin; bilimsel, tarafsiz arastirma sonucu olsun) paylasmanizdan mutluluk duyarim.
Cocugumun yetiskin hallerine dair yorumlari ve meraklari olan kime sorduysam bu güne dek, ulasatiramadi bana bu bilimsel arastirma sonuclarini.
Belki sizin sayesinde ulasirim da bunun bir sehir efsanesi olduguna inanmaktan kurtulurum.
Esra,
YanıtlaSil:) Ben Isil'i alnindan öpmüstüm :) Dokunmayi yetiskinlerde tedavi amaciyla sistematik olarak kullanan Alman hastaneleri oldugunu biliyor muydun? Sana ilginc bir belgesel göndermek isterdim Almanca olmasa...
ellerine sağlık evren:)
YanıtlaSilbirilerinin bana doğru yapıyorsun demesine ihtiyacım oluyor zaman zaman.
annelikte hep iç sesin dinlenmesi gerektiği fikrine sonuna kadar katılıyorum.
Benim böyle yaşanmış hikâyelere ihtiyacım var. Çok iyi geliyor okumak. Sincabın gülücük göndermesine bayıldım. Yorumlarda ise ilerdeki cinsel yaşamının sorgulanmasına buz kestim. Annelik ilginç bir psikoloji gerçekten. Saldırı da bir çeşit savunma mekanizması olarak işliyor.
YanıtlaSilBen kızımı yanımda yatırmadım, 2 aylıkken de odasını ayırdım. Ama kızım karakter yapısı olarak buna müsaitti, hatta böyle daha rahat ediyordu. Doğduğu günden itibaren başını omzumuza yaslamayı ve kucakta uyumayı reddetti. Ben de, babası da ten temasından fazla hoşlanmayan insanlarız; sanırım genetik.
YanıtlaSilAma bunun yanında ne zaman ağlasa yanında oldum, istediği her an yanımda yatırdım ya da ona özel yer yatağı yapıp orada beraber yattık; ilk 3 ay 11 saat memede durduğunu biliyorum.
Kızım şu an 18 aylık ve başına buyruk. Benimle göz teması filan kurduğu yok, başını alıp gidiyor kendi kendine takılıyor. Özgüvenini bilmem ama özsaygısı çok yüksek, kendisi istemeden kimsenin dokunmasına izin vermediği gibi her koşulda arkasından gideceğimizden de son derece emin.
Ben de aynı yatakta yatıp uyuyabilen annerlerden değilim. Kişilik yapısı işte, eşimle bile çok yakın uyuyamam, iki yorgan kullanırız uyurken. Ama ikinci çocuğum ten teması talep eden bir çocuk olursa ben de ten teması kurmayı öğrenirim. Hele erkek çocuklarının anneye daha çok bağlı olduğu söyleniyor.
Benim de şikayetim seninkinin tam tersi: Attacment parenting savunucusu anneler de bu yöntemle büyüyen kızımın sorunlu olacağını söyleyip duruyorlar. Mutlaka ten teması olmalı, muhakkak yanında yatmalı, kesinlikle ağlamamalı... Ama öyle kolay değil işte: Çocuk ten teması istemiyor, yanımızda yatmak istemiyor, ağlama özgürlüğü talep ediyor engellenince iyice sinirleniyor.
Her çocuk için ayrı kitap yazılabilir. Zalim bir anne gibi görünmekten hoşlanmıyorum. Bize de anlayış gösterilsin lütfen :)
CokBilmis,
YanıtlaSilBen attachment parenting'i teoriden cok iyi bilmiyorum. Savunuldugu bloglarda okudugum her yazida bize uydugunu, aklima yattigini ve benim baska basliklar altinda okuduklarimla örtüstügünü gördüm. O yüzden yanlis bir bilgi vermis olmak istemem ama bu yaptiklarin bana zaten attachment parenting'le taban tabana zit gibi de gelmiyor. Cocugun her ihtiyac duydugunda yanindaymissin, aglatmamissin vb. Nitekim ben de birlikte yatiyoruz diyorum ama pratikte son bir yildir ayni odada ayri yataklardaydik. Her uyandiginda bir dakika gecmeden yanindaydim, o kadar. Son bir haftadir anne sütünü (o istemedigi icin) kestigimizden odalari da ayirdik.
Senin aglama özgürlügü dedigin baska bir sey bence. Benim oglumda da 18 ay civarinda baslamisti. Ikna edip susturmaya calistikca daha beter agliyordu. Bir gece doktora bile götürmüstük. Iki yas krizi, tantrum dedi doktor. O durumda ben de susturmaya calismadim zaten. Gerekirse yanindan ayrilin cünkü tantrum seyirciye karsidir, seyircisiz olmaz deniyordu. Bizim durumumuzda gerekmedi, optimal cözüm degildi, o yüzden yanindan ayrilmadim ama istedigi kadar aglamasina da göz yumdum. Ten tene temas, sarilma, avutma gibi seyleri krizin durulmaya basladigi ana kadar erteledim. Bu sirada 18 aylikti ama dedigim gibi, 4 aylik degildi :)Ikisinin farkli oldugunu düsünüyorum nacizane.
Her cocuk icin ayri kitap yazilabilir, evet. Bir sonraki yazida onu yazmistim zaten, okudun belki de. Bence zaten zalim anne falan da yok. Varsa bile bir elin parmagini gecmez. Sadece cocugu icin dogrusunu yapmaya calisirken standart el kitabina cok takilan anne var. Ben yazilarimi onu baska bakis acilarindan haberdar etmek icin yaziyorum. Kimseye karsi ya da kimsede vicdan azabi yaratmak icin degil...