Photo by listentoresan |
Cumartesi günü ışgın ve ahududulu marmelat yaptim. Işgınin mevsimi, fakat ahududunun degil, farkindayim. Nasil oldu bilmiyorum, yaptim öyle bir delilik. Genelde yari yariya kullaniliyorlar tariflerde. Ben 300 gr. ahududu ve 500 gr. ışgın (ayiklandiktan sonra) ile yaptim (Miktar notlari gelecek yil "nasil yapmistim ben bunu?" dememek icin kendime daha cok). Visne recelini, onun tatlidan cok eksimsi tadini cok severim, cok özlerim. Bu marmelatta onun tadini buldum, eksikligini giderdi. Azicik malzemeden biz bir yana, iki komsuma da birer kavanoz marmelat cikti :) Pazar sabahi kahvaltidan sonra sincabi kavanozdan kasikla marmelat calarken yakaladim :D Gelecek yil biraz daha bekleyip cilekler cikinca isgin+cilek seklini denemeyi daha dogru buluyorum.
Pazar günü ögleden sonra sincapla yürüyüse ciktik. Hava kapali ve soguktu ama hafta sonu eve kapanmak özellikle sincap icin zor oluyor. Bir önceki Pazar da yagmurluklari giyip yagmur altinda yürümüstük. Ben sincaba cocuklugumda okudugum "Afacan Besler"in de deniz kenarinda, yagmurda yürüyüs yaptiklarini, sonra eve dönüste zencefilli cörek yediklerini anlatmistim. Eve dönünce biz de zencefilli kücük kekler yapmistik :) O yüzden bu Pazar da yagmura ragmen yürüyüse cikmak fikri hosumuza gitti. Su birikintilerinin üzerinden atlamaca oynayarak eve dönerken birden günes acti. Günesin parlattigi yagmur damlalarinin nehire inisini izlemek cok gerceküstü, cok güzeldi. Bir yerlerde bir gökkusagi olmasi gerektigini tahmin ederek ufku taradim; ama yoktu. Neden sonra nehrin diger yakasina gecmemizi saglayan köprüye vardigimizda iki cocuklu bir babanin durmus, benim görmedigim yönde bir seyin fotografini cektigini gördüm. Sasirdim. Burada fotograf makineleri ceplerden nadiren cikar, cep telefonlarinin fotograf cekme özelliklerine nadiren basvurulur cünkü. Cep telefonu ve fotograf makinesi kullaniminda Türkler ve Almanlar arasinda kültürel farklar var; üzerinde yargida bulunmak istemiyorum. "Neyin fotografini cekiyor olabilir?" diyerek merakla arkami döndüm. Nefesim kesildi. Konusamadim. Sincabi da cevirmek icin kolundan tutup cekmem gerekti. Hayatim boyunca gördügüm en gerceküstü, en güzel, en parlak, en keskin renkli, en büyük, en, en, en... gökkusagiydi. Bütün kuzeydogu ufkunu boydan boya kaplamisti. Biraz yukarisinda kücük, silik bir ikincisinin izleri görünüyordu. Etraftaki herkes durmus gökkusagini izliyordu. Eminim sehrin bir cok yerinde insanlar durmus gökkusagini izliyordu. Hayatin ne kadar anlamli, ne kadar güzel olduguna dair kisacik ama cok degerli anlar bunlar. Kisacikti, bir süre sonra kuzey ucundan itibaren siliklesmeye basladi. Fakat bende bir iz birakti. Dogada her seyin bir sebebi oldugunu ögrendigim icindir ki, simdi "gökkusagi neden var?" diye sormadan edemiyorum kendime.
Gecen hafta yol kenarindaki öbek öbek kara hindibalarin yanindan gecerken sincap birini koparmak istedi. Karahindibalari artik taniyor. Resimli kitaplarinda ya da böyle yol kenarinda görünce gösterip "Bak, aslandisi!" diyor. Almanca adinin (Löwenzahn) tam karsiliginin bu oldugunu söylemistim; o da bu adini kullanmayi tercih ediyor.
Cocuklara cevre bilinci asilarken cicek koparmayi yasaklayan bir anlayis var. Ben pek benimsemiyorum. Ciceklerin nesli cocuklar kopardigi icin tükenmiyor; sucu cocuklara atmayalim. Hele de karahindibalar... Bilirsin ki, ben ölürüm, sen ölürsün, insanlik kendi köküne kibrit suyu döker, karahindibalar ölmez. Bu yüzden sincap "aaa, anne aslandisi bak! bi tane koparabilir miyim?" deyince, "kopar cocugum!" dedim ben ona. Her cocugun elinde karahindiba tutmaya hakki var. Ben cocuklugumda cok kopardim, hatta cicekci olup alip sattim oyunlarimda. Bugünkü durumum malum :)
Karahindibayi alip eve getirdik. Bir bardakta suya kavusturduk. Aksam oldu, karahindiba kapandi. Sabah oldu, karahindiba acildi. Günesi gördü acildi, geceyi gördü kapandi. Sincapla üc gün takip ettik. Sasirdik. Evet, biliyorum bütün karahindibalar yapar bunu. Ama ben saniyordum ki, bir bitkinin de bir merkezi, beyin gibi bir yeri vardir; o da diyelim ki köküdür. Kökünden ayrilan cicek ne zaman acilip, ne zaman kapanacagina kendisi karar veremeyen suursuz bir yaratiktir. Öyle degilmis. Ögrendim. Keske dedim... Keske biz insanlar da yapabilsek bunu. Önümüze konani tartismasiz almamiz istendiginde "Devlet bilir (bilsin) , devlet düsünür (düsünsün), devlet organize eder (etsin)" demesek, "Benim icin iyi olani devletle beraber ben de düsünmek, ölcmek bicmek, tartmak ve söz söylemek sorumlulugundayim." desek. Cünkü ancak sorumlulugumuz olan seyler, ayni zamanda hakkimizdir.
Bu sabah hava oldukca günesli oldugu halde pencere kenarindaki karahindiba acmadi. Sasirdim. Anaokulundan dönerken dikkatle baktim; yol kenarindaki kardesleri de keyifsizdi. Bugün actilarsa da, yarin acmayacak onlar da. Karahindibalar, hem de her biri, tek tek karahindiba olmanin ne demek oldugunu, nerede baslayip nerede bittigini biliyorlar.
Ben bilemedigimi hissediyorum. Bugün insan olmak üzerine düsünüyorum. Nedir insan olmak? Nasil insan olunur? Nerede baslariz ve nerede biteriz biz?
Insan bazen cocuguna iyi bir gelecek sunup sunamadigina, bunun icin yeterince iyi yatirim yapip yapamadigina, yeterince biriktirip biriktiremedigine dair endiselere kapiliyor. Öyle zamanlarda su yukarida bahsettigim günlerimi animsamaya calisiyorum. Sincap icin anilar biriktiriyorum. Anilara yatirim yapiyorum. Yagmurda bir yürüyüs sonrasi zencefilli kek, su birikintilerinin üzerinden ziplamaca, günesin altinda ip gibi dümdüz ve sessizce nehire inen yagmur damlalari, kavanozdan calinan isgin-ahududu marmeladi, dünyanin en güzel gökkusagi, yol kenarinda öbek öbek "aslandisleri" ve onlarin pencere kenarimiza konuk olan bir üyesi, ki bir acilip bir kapanirlar...
Bir acilip
Bir kapanirlar.
keşke benim de annem olsaydın yahut bir parça da olsa yaptıklarını ben de yapsaydım..
YanıtlaSilve sen de bir şair anne, en güzellerinden ve üstelik bir de hindiba. hindiba, anne ve şair..
YanıtlaSilne güzel değil mi.. anı biriktirmek. Hangimiz giydiğimiz kıyafetlerin markasını, sadece para harcanarak edinilen şeyleri hatırlıyoruz ki.. Ama eminim ki parka giderken sımsıkı tutulan bir baba eli ve edilen sohbetleri, eve döndüğünde seni kucaklayan mis anne kokusu herkesin hatırındadır.. Bunlar hiç unutulacak şeyler mi..
YanıtlaSilyeryuzunde Oz'unden yani senin bahsettigin kokunden kopuk yasamakta (yani gunesle acip, geceyle kapanmakta olan) kac milyon insan var hic dusundun mu ?
YanıtlaSilÖncelikle sana teşekkür etmek istiyorum. 4 duvar arasında yetişen ben şehirli çocuğa, bu çok sevdiğim sarı çiçeklerin kara hindiba olduğunu öğrettiğin için. Akabinde kızıma şu kitabı aldım: http://www.dr.com.tr/Kitap/Oburcuk-Keskin-Dis/Charlotte-Middleton/Cocuk-ve-Genclik/Okul-Cagi-6-10-Yas/Cocuk-Oyku-Hikaye/urunno=0000000380089
YanıtlaSilOburcuk Keskindiş'in yemeği sevdiği yaban çiçeği diye çevrilen çiçeklerin, senin tanıştırdığın hindibalar olduğunu gördüm. Ve bir çocuk kitabından kızımla birlikte üfleyerek etrafa dağıttığımız o tüy topakları şeklindeki tohumların aslında hindiba tohumları olduğunu da 34 yaşımda öğrenmiş oldum.
Şimdi sen şaşırıyorsun bu nasıl insan diye ama buralarda benden çok var :)
Bugün İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki bir yardımcı doçent arkadaşıma bu yeni bilgilerimden bahsettim, bahçedeki kara hindiba çiçeklerini ve tohumlarını göstererek. İnan o da benim kadar şaşkınlıkla ve heyecanla karşıladı bu yeni bilgiyi.
Üzüleyim mi sevineyim mi bilemiyorum bu durumuma :) Ama en azından kızım beni gibi olmayacak diye sevineyim değil mi? :)
O gökkuşağı sincabın hatıralarından hiç silinmeyecek biliyor musun? Annesiyle yaşadığı o özel anı onunla birlikte yaşayacak hep. Sen onun için anılar biriktirirken o da seninle paylaştığı özel anları kalbinin en özel köşesinde yaşatacak hep.
YanıtlaSilBöyle nice anılarınızın olması dileğiyle...
D:)
ofisin orta yerinde, oylece duruverdim ve gozlerim doldu yazini okurken.
YanıtlaSildeli anne benden evvel demis; ama ben de aynisini diyecektim, keske benim annem olsaydin evren.
benim annem bizlere gelecek hazirlamakla oylesine mesgul ve oylesine stresliydi ki, ve oylesine sik soylerdi ki bunu; ruhumuza, buyudukce icimizi curuten bir sucluluk duygusu ektigini hic fark etmedik. eminim o da farkinda degildi bunun.
ama azicik dusunseydi, biraz soluklanip kalbini dinleseydi, tek ihtiyacimiz olanin sonsuz cocukluk mutlulugu dolup tasarken icimizde, annemizle beraber karahindibalari gozlemek oldugunu bilebilirdi...belki de o yuzden, ne kardesim ne de ben, acmayi da kapanmayi da bilmiyoruz; duse kalka ogrenmeye calisiyoruz..acmak da zor geliyor, kapanmak da; hele de icimizi o garip sucluluk duygusunun agirligi kaplamisken kose bucak.
berna
Afacan Beşleri benim gibi keyifle okuyan bir oğlum var, bütün hayali onlarınki gibi bir adada tek başına kalabilmek :)
YanıtlaSilGökkuşağı umut vermek için bence. Dünyada hâlâ kimsenin el değdiremediği güzel şeyler var .
Sorular çok derin, nerde başlarız nerde biteriz hiç bilmiyorum. Belki de başlamıyor ve bitmiyoruzdur, bütün görebildiklerimiz, hissedebildiklerimiz kadar var oluyoruzdur dünya yüzeyinde...
Son olarak seni ve Sincap'ı öpüyorum kocaman, iyi ki varsınız :)
Hindiba'dan karahindiba baglantilari eklemistim, bir tane daha geldi :) Onu da ekleyeyim...
YanıtlaSilCiceklerin talan edilmesine karsiyim ben Evren. Cocukken basliyor bu aliskanlik da. Sizin gibi bakip, besleyip, buyutenler icin degil ama kopartip yere atip uzerine basanlar icin. O sebeple ben de kopartmamayi ogrettim. Yerinde guzeller dedim. Gercekten de oyleler. Ama arada kacamaklar yapilabilir ;-) O zaman da gelip soruyor, anne bunu alip eve goturebilir miyiz simdi diye. En son bir dag sumbulune ev sahipligi yapmistik. Belediye cayir cimleri katletmeden once idi sanirim! Gelip bicip cuvallara doldurup goturduler. Hersey gitti. Karahindibalar kaldi!
en guzel yatirimi yapiyorsun. benim de temennim bu...
YanıtlaSilYazınızı okuyup ne kadar güzel! dedikten sonra ki gün sabah uyandığımda hafif çiseleyen yağmur sesi işittim sanki, balkona yöneldim iki tane üst üste kocaman gök kuşağı ve o kadar belirgin ki gözlerime inanamadım :) büyük bir heyecan hissettim ve aklıma siz geldiniz :)söylenecek tek şey vardı...
YanıtlaSil