şehrin en merkezi yerlerinden birinde bir adam yüksekçe bir taşın üzerine çıkmış, elinde sıkıca tuttuğu kitabı sallayarak bağırıyor: "herşeyin bir zamanı var! herşeyin bir zamanı var!"
"bazen en basit gerçekleri akıllara yerleştirmek için böyle yüksek bir yere çıkıp adamakıllı bağırmak gerekiyor" dedi kimyon, "oysa doğa sessizce zaten söyler bunları... sadece başını çevirip bakmak yeterli."
doğru söze ne denir?
meşe ağacında önce parlak ve yeşil yaprakların zamanıydı, şimdi palamutun...
atkestanesinde önce beyaz-pembe çiçekler hüküm sürmüştü, şimdi yeşil dikenli kabuğuna sarınmış parlak kestaneler keyif sürmekte...
ıhlamuru süsleyen minik ve mis kokulu çiçeklerdi önce, şimdi ise yeşil ve sevimli toplar...
papazkülahının ilk misafirleri dikkatimizi çekmemişti bile, nar kırmızısı bir kabuktan "ben buradayım!" dercesine göz kırpan turuncu meyvacıkların zamanı ise şimdi...
bir süre sonra kurumuş yaprakların zamanı gelecek ve rüzgar ele geçirecek huşu. sonra beyaz...
not: "bu seferki macerayı biraz uzun tuttuk" dedim ya, kimyon yine de ısrarlı. papazkülahı meyvalarının zehirli olduğunu mutlaka ilave etmeliymişiz. güzel, güneşli bir sonbahar günü bir papazkülahı ağacına denk gelirseniz albenili meyvalarına kapılmayın ve sadece seyirlik olduğunu hatırlayın diye...
The Joy of Taking Care of My Life
15 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder