"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Salı, Eylül 05, 2006

yoksa hümeyra'yı öldürdüm mü ben?

nereden başlasam bilmiyorum ki... karışık bir mesele biraz. belki ilk önce suç duyurusunda bulunacak bir durum olmadığını bildirerek adli mercileri rahatlatmalıyım. ama yine de bir suç var ortada. kurbanın adı hümeyra. familyası sempervivum tectorum. kayakoruğu, damkoruğu, saksı güzeli gibi adlarla biliniyor ülkemizde. ilk kez Lesley Bremness'in "The Complete Book of Herbs" adlı güzeller güzeli kitabında rastlamıştım. İsa'dan önce 4. yüzyıldan beri bahsi geçermiş. mekanı o gün bu gün değişmemiş: dam üstü, duvar kenarı. şöyle bir de resmini koyayım ki kenara neden bahsettiğimiz anlaşılsın.

güneşi bol, toprağı kuru ve geçirgen severmiş. hatta yeterince güneşliyse ortam, kayalıklarda ve düz yüzeylerde de idare edermiş. yeşil, sulu, tombul yaprakları küçük yanıkların ve böcek ısırıklarının tedavisinde kullanılırmış. denemediğim için doğrulayamam bunu. ama ateşe karşı sıkı bir duruşu var galiba. antik evlerde yangın ve yıldırıma karşı koruyucu olarak yetiştirilmesi, jüpiter'in yıldırıma ve ateşe karşı insanlara bir hediyesi olduğuna inanılması ondan olmalı. bir çeşit antik itfaiye yani. hollanda'da yaprakları salataya katılıyormuş bu arada.

neyse, daha önce lafı geçen süpermarkette iki hafta önce tekrar karşılaştık bu tombul yapraklı güzelle. küçük bir saksının içinde sıkışmış. "ayyy, sıkıldım buralarda, biraz güneşe, temiz havaya ihtiyacım var" diyordu. alıverdim ben de, eve getirdim. güzelce saksısını değiştirdim. güneşli pencere önüne yerleştirdim. adını da hümeyra koydum, o günkü bir sohbete atfen. yakıştı bence.
iki gün önce huylandım. saksısını değiştirmiştim ama, olduğu gibi küçük saksıdan çıkarıp, yenisinin içine yerleştirivermiştim. şöyle köklerini biraz silkeleyip, yeni toprakla biraz haşır neşir olmasını sağlamak gerekmez miydi? haydi bakalım, tekrar çıkardık saksıdan hümeyra'yı. şüphelendiğim gibi kendi toprağının içinde kıpırdamadan duruyor öylece. köklerini biraz ortaya çıkarayım diye uğraşırken fazlaca zedeledim galiba. ne kadar uğraştımsa da kökleri çıkmadı ortaya işin ilginç tarafı. köksüz değil ya bu meret, bu kadar mı kısa kökleri var? derleyip toplayıp, tekrar yerleştirdim ferah feza saksısına. içimde bir huzursuzluk. keyfi hala yerinde görünüyor ama yoksa hümeyra'yı öldürdüm mü ben?

fotoğraf: annieta

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder