James Lovelock'un Revenge of Gaia'sını bitirdim. Bu kitap benim için uzun zaman "çarpıcı iddialar ve şaşkınlıklar kitabı" olarak kalacak gibi gözüküyor.
Lovelock, Gaia teorisini (yani atmosferin, denizlerin, karaların ve buralarda yasayan canlıların birlikte ve belli bir amaca yönelik hareket eden tek bir canlı organizma gibi davrandığına dair teoriyi) ilk kez 1960'larda ortaya atmış ve zamanla geliştirmiş. Kitabın beni şaşırtan yanı bu teori değil elbette. Zaten yazar Gaia teorisini yaklaşık 40 yıldır başka kitaplarında ve pek çok bilimsel makalede açıkladığı için, temel detaylarına girmiyor bu kitapta fazlaca. Bu konu ilgimi çektigi için o kitaplarını da okuma listeme aldım.
Kitaptan alıntıladığım ve aşağıya yazacağım noktaları, ya bana çok anlamlı geldiği ya da tam tersine kabul edilmesini güç bulduğum için not etmeye değer bulduğumu belirtmeliyim. Dolayısıyla Lovelock'un söyledikleri arasında oradan oraya atlayan ve biraz taraflı bir seçki yapmış oldum sanırım. Bunun dışında, iklim değişikliğinin mekanizmaları hakkında anlattığı bir çok temel şeyi başka yerlerde de okuduğum için not etmedim. Bunlarla ilginlenenlerin kitabı okuması daha doğru olur. Dediğim gibi beni şaşırtan bir çok görüş var bu kitapta. Ciddi bir bilim adamının fikirlerini bana kabul etmesi zor geldiği için toptan reddedemeyeceğimden, onları üzerinde araştırıp düşünmek üzere ve mümkün olduğunca tarafsız bir ifade ile yazmaya çalıştım.
Bölüm 1) Dünyanın Durumu (State of the Earth)
++ "Eğer biz dünyaya dikkat ve özen göstermezsek, o bizi eskiden olduğu kadar hoş görmeyerek kendi başının çaresine bakacaktır."
Lovelock açıkça insancıl (hümanist) çevrecilik anlayısını rahatsız edici buluyor. Gezegen ve doğal kaynakların insanlar için olduğu görüşünün tersine; insanların Gaia sisteminin bir parçası olduğunu savunuyor. Çevreyi insanın çıkarlarını korumak için korumanın hem anlamsız, hem de bencilce olduğunu belirtiyor. Ona göre dünya zaten başının çaresine bakabilecek savunma mekanizmalarına sahip. Sadece Gaia'nın cözümleri o kadar da "hümanist" , yanı "insansever" ve insan çıkarlarını gözetir olmayacak. Kendi türümüzün varlığını sürdürmek istiyorsak, kendi çıkarlarımıza göre değil, Gaia'nin -yani yaşayan tüm canlılar ve ekosistemin- genel çıkarlarını gözeten önlemler almalıyız. Gerekirse gezegene biraz nefes alma imkanı vermek için tarımdan vazgeçip, yapay gıda sentezlemeyi düşünmemiz gerektigini savunuyor mesela. GDO hakkındaki fikirlerini merak ediyorum doğrusu...
Bu açıdan sürdürülebilir gelişimin koca bir yalan olduğu da iddiaları arasında. Ona göre iki yüzyıl önce, yanı yaklaşık endüstri devriminin başlarında, iklim ve ekolojide yarattığımız değişiklik yok denecek kadar azken, "sürdürülebilir gelişim"i inşa etmek için vaktimiz olabilirdi. Ama şimdi çok geç, zarar çoktan verildi. Bugün bütün endüstriyel aktivitelerimizi sıfır noktasına çeksek bile etkilerinin gezegen tarafından berteraf edilmesi en az bin yıl alacak.
++ "Bugün hala, biz ve -bakterilerden balinalara kadar- diğer tüm canlıların çok daha geniş ve çeşitlilik arzeden bir yaşam biriminin parçaları olduğu fikrini kabul etmekte güclük çekiyoruz."
++ Bilim küresel ısınma konusunda bilgilendirmede neden bu kadar yavaş kaldı? Lovelock'a bakılırsa iklim değişikliği ve olası boyutları konusunda bizi uyarmakta geciktikleri için bilimi ve bilim insanlarını tek suçlu olarak görmek haksızlık olur. Çünkü bilim son iki yüzyıldır pek çok farklı disipline bölünmüş olmanın sıkıntılarını yaşıyor. Her bir disiplin gezegenin sadece küçük bir bölümüne konsantre oluyor. İşte bu yüzden "bütünsel bir dünya" anlayışına sahip değiliz. Elbette konuya dikkat çekenler de yok değil. Örneğin filozof Mary Midgley "Science and Poetry" ve "The Essential Mary Midgley" adlı kitaplarında son iki yüzyıldır bilim dünyasına hakim olan atomistic ve reductionist (yani her şeyin doğasını en ufak parçalarına ayırarak anlamaya çalışan) yaklaşımın, dar görüşlü bir dünya anlayışı oluşturmamıza sebep oldugu konusunda uyarır.
"En sonunda (ama ne yazık ki çok gecikerek) anlamaya başladık ki, bu yukarıdan aşağı holistik bakış, yani bir nesneyi dışarıdan ve işlevini görürken inceleyip sorgulayan bakış, nesneleri parçalara ayırıp sonra yeniden inşa ederek anlamaya çalışan anlayış kadar önemlidir."
++"Enerji tasarrufu yapmamız gerektiğine dair iyi niyetli yeşil önerilere uymalı ve bunu elimizden geldiğince çok yapmalıyız. Ama aynı kilo vermek gibi bu da söylenmesi yapılmasından kolay bir eylemdir. Büyük çaplı enerji tasarrufu daha çok gelişmiş tasarımlarla sağlanır ve bu türden tasarımların kullanıcıların çoğunluğuna ulaşması on yıllar alır."
++Bizim uygarlığımız madde bağımlılığı olan birine benziyor. Bağımlısı olduğu maddeyi kullanmaya devam ederse ölecek ama elinden birden almaya kalkarsak bu da ölümüne sebep olacak.
Bölüm 2) Gaia Nedir? (What is Gaia?)
++Gaia dünya yüzeyinin 100 mil derininden başlayıp, kara ve okyanusların üzerinde uzaya yakın atmosfer katmanlarına kadar 100 millik mesafede devam eder. Gaia'yi bu katman içindeki sadece canlı değil, cansızlar da dahil her şeyin kendi kendini düzenleyen (self regulating) bir bütünü olarak düsünmeliyiz. Gaia ve benzer sistemler belirli kısıtlamalar ve sınırlar dahilinde sistemin genel çıkarlarına yönelik olarak kendi kendini düzenleme becerisine sahiptir. Gaia için bunlar iklim ve atmosfer şartları gibi kısıtlamalardır. Bu noktada Lovelock kendisinin Nature dergisinde yayınlanmış, sadece papatyalardan oluşan ve kendi kendini düzenleyen eden bir sistemi canlandıran "DaisyWorld" deneyinden bahsediyor.
Lovelock'a göre evrim teorisi ile Gaia teorisi birbiriyle çelişir görünürse de durum böyle değil. Çünkü anladığım kadarıyla evrim teorisine göre türler bencilce kendi çıkarları için çalışır ve bunun için çevrelerinin koyduğu sınırlara göre evrilirler. Buna karşılık Gaia teorisine göre türler Gaia'nin genel çıkarlarını gözetirler ve buna göre değişikliğe uğrarlar. Üstelik bazen çevre şartlarının değişmesine de etki edebilirler. Örneğin algler atmosfer şartlarını etkileyebilir. Ancak bu noktada "bencil genler" Gaia'nin çıkarına göre evrilmenin bir şekilde kendi çıkarlarına da uygun olduğunu bilirler. İlginç, üzerinde düşünülmesi gereken bir görüş...
Bölüm 3) Gaia'nın tarihi (The Life History of Gaia)
++ Biyolojik çeşitlilik her ne kadar bizim açımızdan bir zenginlik gibi görülse de, Gaia'nin bakış açısından bir semptomdür, iklim değişikliğinin göstergesidir. Gaia'nın tüm tarihi boyunca iklimin ısınmadan soğumaya veya soğumadan ısınmaya geçtiği her ara dönemde biyolijik çeşitlilik artmıştır.
++ Bugün insan eliyle yaratılmış iklim değişikliklerinin sorun olmasının bir sebebi de Gaia'nın yaşı. Gaia eskiden, daha gençken, bu türden değişiklikliklere daha kolay tepki verebilirdi. Şimdi yaşlı, üstelik de güneş yaşamın ilk görülmeye başladığı 3 milyar yıl öncesine göre daha sıcak.
++ Gaia soğuk sever! Okyanusların soğuk bölgelerii biyolojik olarak daha zengin, daha yaşam doludur; renkleri bu yüzden koyu ve bulanıktır. Buna karşılık tropik sular aslında okyanusun çölleridir ve bu yüzden duru ve açık mavidir. Gezegenin buzul dönemleri de zannettiğimizden daha yaşam doluydu ve sağlıklıydı. Gaia'nın elinde olsaydı daima iklimi daha soğuk olacak şekilde düzenlemeye çalışırdı.
Bölüm 4) 21. Yüzyıl için Tahminler (Forecasts for the 21. Century)
++ Beklenen değişiklikler ne yazık ki insanlığın uyum sağlamasına imkan verecek şekilde azar azar değil, tam tersine ani ve büyük çapta olacak.
++ Denizlerdeki alglerin zarar görmesi ve Grönland buzullarının geri dönülmez şekilde erimeye başlaması için sınır nokta (treshold point), atmosferde karbondioksit miktarının 500ppm' e erişmesi. Bu noktadan sonra karbondioksit seviyesi ve dolayısıyla ısı tekrar düşse bile, Grönland erimeye devam edecek. Bilimsel tahminlere göre 500 ppm'e önümüzdeki 40 yıl içinde ulaşacağız. Buzul döneminde atmosferdeki karbondioksit miktarı 180 ppm idi. Buzul çağından sonra endüstri devrimine kadar 280 ppm civarında kaldı. Şu anda insan eliyle 380 ppm seviyesine çıkmış durumda.
++ Atmosferdeki karbondioksit miktarı ile küresel ısı arasında bir korrelasyon vardır. Karbondioksit sera etkisi ile gezegenin ısınmasına yol açar.
++ "Gelecek yüzyıl içinde asıl tehlikede olan uygarlığımızdır. İnsanlar şu ya da bu şekilde hayatta kalacak kadar güçlüdür. Gaia ise bütün bunların hepsinden daha güçlüdür. Yaptıklarımız onu zayıflatabilir ama yok edemez."
++ İnsan eliyle, endüstriyel aktivitelerle atmosfere salınan aerosolün iklimi soğutucu etkisi vardır. 2003 yazında Avrupa'da onbinlerce kişinin ölümüne sebep olan sıcak dalgası, AB'nın atmosfere salınan aeresol miktarını azaltmak için aldığı katı önlemlerden kaynaklandı.
Bölüm 5)Enerji kaynakları (Sources of energy)
++ Thermodinamiğin ikinci yasasından yola çıkarak, evrenin hiç bir köşesinde enerjiyi ister iyi ister kötü amaçlarla olsun bozmadan kullanmanın bir yolu yoktur. (It is not possible in this universe to use energy for any purpose, good or bad, without corrupting it.)
++ Bio yakıtlar hakkında : "Bizler otomobil sürmek için aç kalmaya niyetlenecek kadar aptal olabiliriz. Ama Gaia bundan daha az hoşgörülüdür."
Çünkü bio yakıtın çoğu başka türlü enerji üretiminden çok ulaşım için kullanılıyor. Tarım zaten Gaia' nin elinden iklimi düzenleme şansını alıyor, üstelik insanlık geriye kalan yabani, doğal alanları da bio yakıt üretmek için bir bir yoğun ve tek tür (monoculture) tarımın eline bırakıyor...
++ Rüzgar türbinleri atmosferde değişikliklere yol açıyor ve civarlarında iklimi istenmeyen şekilde değiştirebilirler. Üstelik rüzgarca zengin bölgeler iklim değişikliği sebebiyle kuzeye kayacak ve bugün yoğun olarak rüzgar türbini çiftliği haline dönüştürülmekte olan bölgelerde gelecekte rüzgardan etkin şekilde enerji elde etmek mümkün olmayacak.
++ "Fosil yakıtların doğal ve yenilenebilir olmadığı gibi yanlış bir görüş var. Fosil yakıtlar yaşayan organizmaların bir ürünüdür ve en az bir ağaç kütügü kadar doğaldırlar. Yanlış uygulamalarımız Gaia'dan onun doğal olarak yerine koyabileceğinden yüzlerce kat daha hızlı enerji almamıza sebep oluyor. Niteliksel değil niceliksel bir günahımız var bu noktada. Büyük miktarda odun yakmak veya yakıt olarak kullanmak üzere ekin yetiştirmek -ki yanlış olarak adına yenilenebilir enerji deniyor- potansiyel olarak gezegenimiz için fosil yakıtlardan daha yıkıcıdır."
++ Nükleer enerji sanıldığı kadar zararlı değildir. ABD'nin 1945'de nükleer bombalarını Japon askeri gücü yerine sivil hedefler üzerinde kullanması "nükleer enerji eşittir nükleer savaş bu da eşittir insanlığın yok oluşu" yanılgısını yarattı. Gezegene toparlanması için süre vermek adına kısa vadede elimizde nükleer enerjiden başka seçenek yok. Bu ancak yaşam tarzını değiştirirse kökten iyileşebilecek bir hastaya , hastalığının en ağır dönemini atlatması için olası yan etkilerine rağmen ağır bir ilaç vermek gerekmesine benzer.
Kitabın devam eden bölümleri en az bunlar kadar çarpıcı görüşlerle dolu. Ne yazık ki onları bu detayda notlar alamadan hızla okumam gerekti. Asit yağmurları, akarsularda biriken nitrat, DDT'nin o kadar da zararlı olmadığı, bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin enerji tasarrufuna faydaları ve bugünkü çevreciliğin abartmaya meyilli ve duygusal yaklaşımlar içinde olduğuna dair pek çok şey var bu bölümlerde de. Deep ecology kavramı ile de ilk kez burada karşılaştım. Benim açımdan üzerinde biraz daha okunması gereken yeni bir konu daha...
Fotograflar: 1)nasa1fan/MSFC , 2)woodleywonderworks