Cumartesi günlerimi planlamam. Esim ve sincap evde olunca, gün kendi rüzgarina kapilip gider; bizi de ardindan sürükler. Genellikle alisveris, biraz yürüyüs, biraz da evde tembellikle gecer. Gecen Cumartesi farkliydi. Planlamaya kalksam bu kadarini ne planlayabilir, ne de hayal edebilirdim.
Sabah kahvaltidan sonra hep beraber cikip alisverise gitmeye karar verdik. Daha apartmanin kapisindan cikar cikmaz yan binada oturan yeni komsumla karsilastik. 70 yas civari tek basina yasayan ak sacli bir teyze. Diger komsum gibi Romanya Almanlarindan. Bir hafta önce Pazar günü siddetli bir yagmur sonrasi, biz yürüyüsten dönerken, o da bahcesinden dönüyordu. Yagmurun yere indirdigi elmalari toplamaya gitmismis. Bize de topladiklarinin yarisini vermisti. Cocuklugumuzdan hatirladigimiz, market raflarina asla ugramayan türden, kücük, eksimsi, lezzetli elmalardan. Cok sevmistik. "Bahceye gidiyorum, yine elma vardir cok, benimle gelirseniz vereyim" deyince bu cazip davete dayanamayip pesine takildim sincapla. Baba tek basina alisverise yollandi.
Derdim sadece elma degil. Bu yasli hanimlarin kücük hobi bahcelerinde yetistirdikleri türlü otlari, sebze meyveleri falan merak ediyorum. Daha önce de diger komsumun bahcesine gitmistim. Bu kadinlarla ve mesgaleleriyle bir yakinlik hissediyorum. Galiba icerde bir yerlerde onlarla ayni yastayim :D
Yeni komsum bahceyi yillar önce esiyle beraber kurmus. O zamanlar torunlari henüz kücükmüs ve cocuklarin severek zaman gecirecegi bir bahce olmasini hayal ederek türlü türlü orman meyveleri dikmisler. Sincap calilardan kendisi kesfedip
frenküzümü,
bektasi üzümü, ahududu ve bögürtlen yemeye bayildi. Cilek de vardi ama olanlarin hepsi toplanmis, bir iki tane mini mini kalmis. Frenküzümünün benim bildigim kirmizisi disinda bir de siyahi vardi bahcede. Gerci tamamen gecmis, bir iki tane bulup tadina baktik. Tadi kirmizininkinden tamamen farkli. "Ilactir bu, ilac" dedi teyzem.
Elma agaci oldukca ilginc, asili bir agacti. Bir dali, teyzenin bize de verdigi erkenci elmalarla doluydu. Diger dalindaki elmalar henüz olmamisti. Onlar daha gec olgunlasan ve kisin yenen bir cinse aitmis. Ben yere düsen elmalari toplayip sirt cantama doldururken, komsum bana bir yandan kücük baharat bahcesini gösteriyordu. Adacayi, lavanta, kekik, iki cins nane, isirganotu ve selamotu (Türkce adindan emin degilim,
Levisticum officinale) . Bu sonuncu bitkiyi taa Lesley Bremness günlerinden bilirim, görür görmez de tanidim. Ama bu ilk resmi tanismamiz ve tadina ilk bakisim. Komsum bu ottan bir tür eksili corba yapildigini söyledi.
Bu arada dikkatimi tohum kapsülleriyle ceken bir bitkiyi gösterip "bu cörekotu, degil mi?" diye sordum. Emin degildi, "bilmiyorum, bahcenin her yerinden cikiyorlar, cok güzel mavi cicekleri var" dedi. "Evet, cörekotu öyleyse"dedim. Cünkü cörekotunun (
Nigella sativa) da öyle
mavi cicekleri oldugunu biliyorum. Tohum kapsüllerinin icini kontrol ettik. Gercekten cörekotuna benzeyen siyah tohumlar vardi ama tohumlar bizim bildigimiz cöreotu tadinda degildi. Hic bir belirgin tadi yoktu. Cöreotu ailesinden bir benzer tür olabilecegine karar verdim. Ona cörekotuyla (yani yaklasik bu cicegin tohumuyla) Türk mutfaginda yapilanlari anlattim, cok sasirdi. Bir avuc kadar cörekotu vermeye söz verdim. Seneye yetistirmeyi deneyecek.
Bahcenin diger bölümünde sebzeler vardi. Basim büyüklügünde bir
alabas beni cok sasirtti. Elma büyüklügünde olanlari görmeye alismisim :) Ayrica pancar (tamam artik kesinlikle eminim,
simdi mevsimi!), kereviz, fasulye,
isgin, maydonoz, biber, domates, patates vb. vardi. Alabasin Türkiye'de pek bilinmedigini söyleyince sasirdi. Yemegini yapiyorlarmis. Almanya'ya ilk geldigimde bamya ve semizotu bilmezliklerine sasirmam geldi aklima :)
Bahcenin dibine dogru bir agaca geldigimizde ise sasirma sirasi ondaydi. "Ayva..., bilir misiniz?" diye sordu. "Bilmez miyiz, elbette" dedim. "Nesini yaparsiniz?" dedi. Recelini, tatlisini yaptigimizi unutmusum galiba, "Öylece, elma gibi yeriz" deyiverdim :) Cok sasirdi. Sanirim onunki farkli bir tür, saskinligi bu yüzdendi. Sonbaharda oldugunda bana verebilecegini söyledi, "menun olurum" dedim :) Cig yenmeyen bir cins ise, yapacak bir seyler buluruz elbet. Ona Türkiye'de "ayva cok olursa, kis sert gecer" dendigini anlattim. Bilmiyormus, ama dogru olmaliymis cünkü her zaman cok ayvasi oluyormus :D (Burada kisin sert gecmedigi yil yok gibi...)
Bu arada teyze sincapla bana bektasi üzümü ve kayisidan yapilmis bir komposta ikram etti. Bahceyi gezerken orman meyveleri ve elma atistirip onu iciyorduk bir yandan.
Bahcenin girisinde ise öbek öbek aynisafa (
Calendula officinalis) cicekleri vardi. Onlari anlatmayi en sona biraktim :) Cünkü günün büyük sürpriziydiler benim icin. Teyze bana aynisafalardan bir tür merhem/krem yaptigini anlatinca cok meraklandim. Cünkü cilt icin cok faydali bir bitki oldugunu biliyorum. Sincabin tüm bebeklik ürünleri aynisafa (Calendula) özlüydü. Banyosunda hala Calendula özlü sampuan ve dus jeli kullaniyoruz. Merhemi varisleri icin kullanyormus. Ama her türlü yaraya da iyi geliyormus. Geleneksel olarak hayvansal ic yag ile yapiliyormus ama melkfett (parafin bazli, vazelin benzeri bir mineral yag) da olurmus. Yarim kilo yag dikkatle eritilip iki avuc dolusu aynisafa cicegi (kücük kücük böllünmüs) ekleniyormus. Yag bu sirada "snitzel pisirecek kadar" sicak/kizmis olmaliymis. Cicekleri ekleyince düsük isiya alip bir süre yavas yavas pisiriliyormus. Sonra kenara alip bir gün bekletiliyormus. Cicekli yag sogurken cicekler de bu 24 saatte özünü iyice birakiyormus. Ertesi gün yine dikkatle düsük isida eritip cicekleri süzüyor, yagi temiz bir kavanoza doldurup uzunca bir süre kullanabiliyormusuz.
"Cicekleri daha gecen gün topladim, bakin yine bir sürü var. Bugün toplasam yarin yine cicek dolar burasi. Sizin icin toplayayim mi, denemek ister misiniz?" dedi. Istemez miyim! Hemen iki avuc kadar cicek icin sözlestik. Acelesi yok dediysem de "yok olmaz, tam simdi ögle sicaginda toplanmali" dedi. Dogru, bazi sifali otlar özellikle ögle sicaginda, eterik yaglari yogunken toplanmali.
Bu arada biz de, nehir kenarindan sehre yollandik. Terkedilmis, eski bir demiryolunda hoplaya ziplaya yürürken bir taraftan da elmasini kemiren sincap, "anne, biz bu bahceye yine gelelim" dedi :) Cok sevmis :)
Sehir merkezinde aynisafa merhemi icin kullanacagim tasiyici/temel yagin ne olacagini arastirmaya basladim. Ic yag her ne kadar geleneksel olsa da, benim icin olasilik disiydi. Kendimi vücuduma tereyag sürerken bile hayal etmekte zorlaniyorum :) Melkfett'in tam ne oldugunu bilmiyordum. Sorup sorusturdum. Eskiden o da hayvansal kaynakli imis ve sütü sagilan ineklerin catlayan memeleri icin kullanilirmis. Adi oradan geliyormus :) Fakat bugünlerde o da mineral bazliymis hep. Alternatif dükkanlarin birinde satici kadina ne yapmaya calistigimi anlatip yardim isteyince saticinin gözleri parladi. Bana Calendula armagan edecek bir tanidigim oldugu icin cok sansliymisim :) Daha önce kendisi de denemis. Harika bir krem oldugunu söyledi. Özellikle dudaklarda, dudak kenarlarinda kisin yasanan catlaklara cok iyi gelirmis ki, kisin en büyük sorunlarimdan biridir. Bana mineral bazli ve daha uygun fiyatli bir alternatifin vazelin ya da melkfett kullanmak olacagini ama kremin hakkini vemek istersem hindistancevizi yagi kullanmamin daha iyi olacagini söyledi. "Biz dogal ürüncülerin bakis acisiyla hayvansal ve mineral bazli yaglar bir yana, bitkisel yaglar bir yana" dedi. Eh, ben de ayni fikirdeydim; paraya kiyip hindistancevizi yagi aldim :) Cünkü aklimda
su yazi vardi :)
Eve döndügümüzde alisveristen dönen baba yemegi bile hazir etmisti. Yemekten sonra, aksama dogru, sincabin deyisiyle "büyük park"a gittik. Büyük, yasli kayin agaclarinin cevreledigi bir ormanimsi alanin ortasindadir bu park. Cantama su ve kitap aldim sadece. Su sincap, kitap benim icin.
Daha önce de demistim ya, kayin agaclariyla aramizda gizli bir sey var. Yanlarindan gecerken bir sey oluyor; sanki bir sey sarip sarmaliyor, ürperiyorum. Bir tanesi bile yetiyor. Kayin ormanindan gecerken hissettiklerimi anlatamam. Parkta sincap oynarken, ben kitaba gömüldüm. Adi
Simdi'nin Gücü. Eckhart Tolle'nin.
Aylar sonra yeniden ana yogunlasma, farkindalik, "simdi ve burada" nin pesindeyim. Kitapta anlatilanlari en kolay doganin kucaginda anlayabildigimi ve uygulayabildigimi farkettim. Kayin agaclari sahittir. Eve geri dönerken sincabin cikardigi büyük capli kiyamete ve cileden cikan babasina ragmen, sükunetimi ve huzurumu korumayi basardiysam, bu da Simdi'nin Gücü sayesindedir. Kayin agaclari buna da sahittir.
Kayin agaclarinin bilmedigi -ya da bilip bilmemezlikten geldigi- su ki, eve vardigimizda kapimizin önüne birakilmis bir kesekagidi dolusu aynisafa cicegi ve kafam büyüklügünde bir alabasin yarisi bizi bekliyordu :) Komsum sagolsun, üstelik bahcedeki iki tür Calendula'dan da toplamis. Biri
bu, digeri de
su. Komsuluk ne güzel, ne güzel sey :) Komsuma bir avuc cöreotu, bir kase findik ve kabak cicegi dolmasinin tarifini götürecegim. Hep ciceklenen ama bir türlü meyve dökmeyen kabaklari varmis. Ciceklerinin yenebildigini duyunca da cok sasirdi. Cok sasirdigim ve cok sasirttigim bir gündü gecen Cumartesi :)
Aynisafa kremine gelince...
Internette biraz arastirdim. Ic yag, vazelin, melkfett disinda dogal bir tasiyici yag alternatifi de balmumu-zeytinyagi karisimi imis. Aklima bitkisel bazli olarak, hindistancevizi yaninda kakao yagi da kullanilabilecegi geliyor. O da pahali ama oldukca dogal ve saglikli bir yag. Yillar önce kizkardesimle günes kremi yerine (koruma amacli degil, bronzlasma amacli) kullanmisligimiz vardi. Hey gidi genclik, hey :D Balmumu-zeytinyagi orani icin tam ölcü yok elimde, ama isteyen olursa arar bulurum. Klasik tarif 500 gr tasiyici yag, iki avuc dolusu cicek seklinde.
Benim yaptigim sekliyle gerekli malzeme 200 gr soguk preslenmis hindistan cevizi yagi ve bir avuctan biraz fazla ayni safa cicegi...
Normal oda sicakliginda kati olan yagi erittim. Eriyip gerekli isiya geldigini görünce elimle kücük kücük bir iki parcaya ayirdigim cicekleri ekledim. Yag cicekleri tamamen örtmeli. Hindistancevizi yagi kullanmanin bir avantaji cok yüksek isilara dayanabiliyor olmasi. Yakma riski yok denebilir. Bir diger avantaj da, mutfakta kullanilan kap kacakla calisabiliyor olmamiz. Yagin kendisi zaten yenebilen, mutfakta kullanilan bir yag. Ocagi en düsük isiya ayarladim. Benim 9 ölcekli ocagimda 1 dereceye yani. Yarim saat kadar (cünkü tüm tariflerde böyle söyleniyor) cicekli yag ince ince kaynadi. Yarim saat sonra yagi ocaktan alip kenara koydum. Günün büyük kismi boyunca sivi kaldi. Ancak 12 saat kadar sonra tekrar katiya döndü. 24 saat sonra düsük isida tekrar erittim
. Ince bir müslin bezden süzdügüm yagi, hemen temiz bir kavanoza doldurdum. Hindistancevizi yagi kullandigim icin buzdolabinda saklamaliymisim. Sicak yaz günlerinde kivami siviya yakin olurmus yoksa. Baska türlü bür yag kullanildiysa, krem oda sicakliginda da saklanabilirmis.
Ben kremi hazirlarken fotograf cekmedim.
Surada tüm asamalarinda fotografi cekilmis bir tarif var. Bu tarifte 60 gr bitkisel kati yag, 10 gr bitkisel siviyag ve 6 gr kuru cicek kullanilmis.
Biraz cicek artti. Onlari da kurutuyorum. Cayi yapiliyormus cünkü :)
Önüme birakilan günleri seviyorum. Benim planladiklarimdan daha güzeller cünkü :)
Güncelleme: (21. Temmuz. 2011) Az önce okudugum su Kardes Bitkiler yazisinda da zeytinyagi ve balmumu ile yapilan bir aynisafa merhemi tarifi var. Mürver ve sari kantoron kremleri de cabasi :)