"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Perşembe, Nisan 17, 2008

İyi de ben ne yapıyorum?

Yaban yaşamımı basitleştirmek için benim ne yaptığımı sormuş. Bu soruya hak vermemek elde değil. Yola çıkarken internetteki "bla..bla..bla" dan ziyade birilerinin tecrübelerini dinlemeye ben de ihtiyaç duymuştum. Gruplara, forumlara üye olma sebebim de buydu. Bu blogda da kendi öğrendiklerimi, okuduklarımı unutmamak ve denediklerimden diğer insanları haberdar etmek için yazıyorum. Yaban'ın sorusu çok işime geliyor, bir tür iç hesaplaşma da yapacağım kendimle. Şimdi uzun ve biraz karışık bir liste geliyor, hazır olun...

  • Önce şunu söyleyeyim: Herkesin basit yaşam anlayışı farklı, çünkü yaşam anlayışlarımız farklı. İçinde yetiştiğimiz ve yaşadığımız aile, yaşadığımız coğrafya, günlük dertlerimiz, sabah kalkınca camdan gördüklerimiz, evimiz, pek çok şey... Bu yüzden benim yazdıklarım birebir tavsiyeler değil; fikir alınabilecek, ilham ve motivasyon verecek şeyler olarak görülmeli.

  • Beni yoran ve kurtulduğum için hala çok sevindiğim ilk şey kredi kartları. Onlarla vedalaşmam basit yaşamla resmi tanışmamızdan da önceye gidiyor üstelik. Bir değil, bir sürü kredi kartım vardı. Sebebini hiç sormayın, ben de bilmiyorum. Büyük borçlar yapmadım, batmadım. Her ay, o ay harcadıklarımı düzenli olarak ödedim. Yine de benim için yüktüler. Posta kutumda fazladan bir zarf, Inbox'da fazladan bir e-mail, takip edilmesi gereken fazladan bir ödeme, her yılbaşı anlamsız sabit ödemeler... Türkiye'den ayrılırken hepsini iptal ettirdim. Büyük bir zevkle. Birini bile bırakmadım geriye. Cebimdeki para kadar harcamanın, o yetmiyorsa istediğim şeyleri almadan eve dönmenin ve buna rağmen yaşıyor olduğumu görmenin güzelliğini tattım :))

  • Cep telefonu. Bunu benim kadar problem yapmayanlar vardır kuşkusuz. Yıllarca kullandım. "Neden cep telefonum var benim?" diye sorarak üstelik. Gündüz işte, akşam evde olan, bunun dışındaki zamanlarda (sinemaya, tiyatroya gittiğimde, dostları ziyarette vb.) zaten erişilmek istemeyen biriydim. Neden cep telefonum var(dı) benim öyleyse? Ödenmesi unutulan faturalar, posta kutusunda bir zarf, şarj edilmesi gereken bir cihaz, söylenmesi gereken bir yalan ("evet, evet, yoldayım, geliyorum"), yanıtlanması gereken bir SMS mesajı, ödenmesi gereken bir saçma sabit miktar daha... Kurtuldum! Bugün yeniden cep telefonu edinmem gerekse kesinlikle kartlı olanlardan bir hat ve en ucuz ve basitinden bir telefon edinirim. Numaramı beni gerçekten her durumda bulmasını istediklerime veriririm. Cep telefonumu sadece erişilecek bir telefondan uzaktaysam açarım. Dostlarıma kuralı açıklarım: "Gündüz işten, akşam evden deneyin. Oralarda bulamazsanız cep telefonumu arayın".

  • Beslenme. Büyük farklardan birini burada yaşadım. Ama birdenbire olmadı. Adım adım. Margarin ve tereyağ gitti, zeytinyağı başta olmak üzere sıvıyağ geldi. Daha sonra tereyağ da geri döndü. Ama gerçek, katkısız, boyasız ve tuzsuz olarak; az miktarda . Kırmızı et çok çok azaldı. Yeri biraz tavuk, çokça balıkla kapatıldı. Balığın çiftlikten değil, balıkçı teknesinden gelmiş olması tercih edildi. Sebze yemekleri ve salatalar ağırlık kazandı. Meyve yemek benim için hala tam bir alışkanlık değilse de kuru meyveler ve ceviz-fındık-badem-vb ailesi gündelik abur cuburun yerini aldı. Büyük istisnalar dışında her zaman evde yemeye başladık. Dışarıda geçirilecek öğünler için sandviç yapmayı, önceden poğaça hazırlamayı, elma, muz gibi kolay yenen meyveler ve küçük bir şişe su taşımayı öğrendim. Çantamın demirbaşları oldular :))

  • Gıda alışverişlerimiz basitleşmedi, karmaşıklaştı. Her paketin okunması, üzerindeki gizli kodların deşifre edilmesi gerekiyordu çünkü. Bu her yeni şehirde sadece bir süre devam ediyor ama. Belli ürünlerden oluşan bir beslenme düzeni bir kez tutturulunca alışveriş de birden kolaylaşıveriyor. Neden bu kadar takıntılıyım gıdalar konusunda? En kötü oyunlar gıdada oynanıyor, en inanılmaz numaralar (özellikle Türkiye'de) gıdada çekiliyor çünkü. Peynir yapılırken yağı alınıp yerine kalitesiz margarin ekleniyor, bal ve pekmeze glikoz ekleniyor, susamın dış kabuğu alınıp tahin kabuksuz susamdan üretiliyor, meyve suları şekerle şişiriliyor, pekmeze glikoz ekleniyor. Kayısılar kurutulurken sözde böcekleri uzak tutmak için kükürtleniyor. Oysa kükürtlü kayısı su çektiğinden ağırlaşıyor. Kayısıya verdiğimizden çok suya para veriyoruz. Daha neler neler... Aklıma gelenler şimdilik bunlar.
  • Gıda paketlerini incelerken bir taraftan da bazı şeyleri evde kendim denemeye başladım. Ekmek, yoğurt, kefir, dondurma, reçel, turşu, meyve suyu, bisküvi ve benzeri hamur abur cubur. Bolca başarısız denemem oldu bu arada. Şunu öğrendim: Her türlü hazır gıdaya uzun süre dayanması için, belli bir kıvamı tutturmak için, daha cazip bir renk veya koku sağlamak için, tadını güçlendirmek için; yani tamamen yan unsurlar için, çeşit çeşit maddeler katılıyor. En basit ve doğal tat güçlendiriciler olan şeker, tuz ve yağ gereğinden fazla kullanılıyor. Özellikle yapay gıda boyaları konusunda takıntılıydım. Zararlı olmadıkları söyleniyordu ama sırf görsel bir amaç uğruna gıdaya fazladan bir madde eklenmesi, fazladan bir üretim prosesi, ne bileyim yanlış geliyordu bana. Bu hafta içinde bir yerde okudum (bulamıyorum yine yazdığım kağıdı) İngiltere'de saygın bir bilim dergisinde yayınlandığına göre yapay gıda boyalarının çocuklarda hiperaktivite sebebi olduğu kanıtlanmış. Hadi bakalım!
  • Kendi denemelerimden dışarıda yediğim şeyler hakkında da bir sürü şey öğrendim. Üreticisi ne derse desin gıda boyası katılmadan hiç bir fıstıklı dondurma o kadar yeşil, hiç bir çilekli dondurma o kadar pembe, hiç bir limonlu dondurma o kadar sarı O-LA-MAZ. Çocukluk düşlerimin sonu. Ama gerçek. Bir gerçek daha: Ekmek de öyle pof pof olamaz. Mayada da bir numara çekiyorlar kesin. Ne olduğunu tam çözemedim.

  • Kendi yaptıklarımdan dolayı gurur duydum, kendimi iyi hissettim. Gıda üretim zincirinde ne zaman bir adım daha geri gidebilsem mutlu oldum. Boğazımdan aşağı temiz bir şeyler gittikçe, temizlenmiş hissettim. Uzun vadede sağlığım üzerindeki faydasını hissetmeye başladım. Hafifledim.

  • Kuru maya değil yaş maya kullanıyorum. Bir gün kendi ekşi mayamı üretmeyi hayal ediyorum.

  • İnsanın iki farklı boyutta tencere, bir yanmaz tava, bir keskin bıçak, bir tahta kaşık ve pürüzsüz yüzeyli bir bardakla mutfakta mucizeler yaratabileceğini keşfettim. Patates ezici, kabak oyucu, yumurta fırçası, kavanoz açacağı, mikser, mutfak robotu, yoğurt yapma makinası, yumurta pişirme makinası, kurabiye kalıpları,... ilginç icatlar. Ama onlar olmadan da yaşanıyor.

  • Tam tahıl kavramıyla tanıştım. Ben tanıştığımda Türkiye'de henüz tam buğday unu yoktu. Sorduğumda kepekli unu gösteriyorlardı. "Kepekli un, kepeği, kabuğu her şeyi alınmış buğdayın öğütülmesinden elde edilmiş beyaz una, sonradan bir miktar (üreticinin tercih ettiği miktar) kepek eklenmesi ile üretilir. Tam un başka şeydir." diye anlatmaktan vazgeçtim. Almanya'da tam tahıl cennetine eriştim. Tam buğday, tam çavdar, tam arpa unu, tam buğdaydan irmik, tam pirinç, tam yulaf ezmesi, tam undan makarna, tam tara tam tam! Tam tahıldan üretilen gıdaların daha çabuk tokluk hissi verdiğini, daha az yedirdiğini yaşayarak gördüm. İçerdiği vitamin ve minerallerin ne kadar yaşamsal olduğundan bahsetmeyeyim. Başlarda harıl harıl tam una göre verilmiş tarif aradım, her zaman bulamadım. Vazgeçtim. Bulduğum tarifleri verilen un miktarıyla, bazen de biraz beyaz un karıştırarak yaptım. Özel tarif gerekmediğini farkettim.

  • Şekerden kurtulmak istedim. Her zaman başarılı olamadım. En önemli adımı zaten atmıştım. Yıllardır çay ve kahveyi şekersiz içiyorum. Gıdalara rafine şeker yerine eklediklerimden pek memnun olmadım. Bu biraz zevk ve alışkanlık meselesi. Rafine şeker öyle saf ki (zararı da burada) kendine has bir tadı yok. Diğer tüm alternatiflerin (bal, pekmez, kuru meyveler, vb.) kendilerine has bir tadı var. Hazırlanan gıdaya da borç veriyorlar o tadı. Ayrıca sıvı tatlandırıcılar kullandığımda kıvam tutturmakta başarısız oldum. Bu konu beceriksizce çırpınıp durduğum bir konudur hala... Tatlı şeyler yemekten vazgeçtim.

  • Sadece kakao oranı yüksek (dark, bitter) çikolata yemeye başladım. Çok para verdim, az yedim. Az miktarda acı çikolata yemenin sağlıklı olduğunu öğrendim.

  • Evde kimyasal zararlılardan mümkün olduğunca uzaklaşıp doğal şeyler kullanmaya çalıştım. Detaylı araştırma gereken bir konu. Her yazılana inanmamak gerek. Internette sirkenin, karbonatın, limonun 1001 kullanım yöntemini okudum. Eh, ben de denedim bir kaçını. Bu günlükte sadece deneyip memnun kaldıklarımı yazdım. Yer temizliğinde arap sabununa geri döndüm. Aylarca Almanca adını araştırdım. Schmierseife imiş. İngilizce'si ise Potasium soap. İhtiyacı olanlara duyurulur. Bitki bazlı olanını buldum hatta. Sonra yine Almanya'da Gallseife adıyla satılan doğal bir leke çıkarıcı buldum. Türkçe'sinin misk sabunu olduğunu bir yerde okudum. Benim denediğim lekelerde işe yaradı.

  • Çöp ayırmaya ve geri dönüşüme dikkat etmeye başladım. Benim yaşamım belki virgülden sonraki bir derecede karmaşıklaştı ama dünya için de bir şeyler yapmalı. Geri dönüşümün her ülkede, her zaman bir nebze mümkün olduğunu farkettim. Ben çocukken anneannem sabah kahvaltısından sonra çaydanlığı ayırır, içindeki artan çayı ve posayı gidip bahçedeki uzak bir ağacın altına dökerdi. Biyolojik olarak dönüştürülebilir çöplere yumurta kabuğu, çay ve kahve posalarının da dahil olduğunu okuduğum gün bunu hatırladım. Belediyeden şikayet etmek yerine bu tür yöntemlere kafa yormaya karar verdim. Reduce-reuse-recycle prensibini öğrendim.

  • Evdeki ıvır zıvırı azaltmak için biraz kafa yordum. Biriktirmekten vazgeçtim. Sevdiğim dergilerin eski sayılarını da toplayıp koleksiyon yapardım örneğin. Bazen aylarca açıp bakmadığım sayılar olurdu. Bu tür şeylerin evlerde aylarca, yıllarca beklediğini farkettim. Müzik CD'si ve DVD almaktan vazgeçtim. Sevdiğim CD'leri bilgisayarıma yükledim, çünkü onu her gittiğim yere zaten götürüyordum. Bir filmi herkesin seyredip bahsettiği zaman seyretmemenin o kadar da ölümcül olmadığını farkettim. Hatta hiç bir zaman seyretmemenin de... Aynı şey müzik ve kitaplar için de geçerli. Kaliteli filmler yayınlayan kanalları bulmaya çalıştım, yaşadığım şehrin kütüphanesinden sonuna kadar faydalanmaya çalıştım. Sadece kitap değil, DVD ve CD de ödünç aldım oradan. Her şeyde olduğu gibi müzikte de, filmde de, kitapta da seçici olmaya çabaladım. Internet'ten müzik dinledim.

  • Akşamları bir saat haber izlemek dışında televizyon seyretmemeye başladım. Daha önce sevdiğim, izlediğim bir iki program daha vardı, bebeğim doğduktan sonra onlara vakit bulamamaya başladım. Türk televizyonlarını son bir kaç yıldır imkanım olduğu zamanlarda bile izlemedim. İnsanın yaşamını basitleştirmek için atacağı en büyük adımlardan birinin bu olduğuna inanıyorum. Internette aynı başarıyı gösteremedim. Hala istediğimden daha fazla ve daha verimsiz internet kullanıyorum.

  • Sadece saç kestirmek için kuaföre gitmeye başladım. İş yaşamından uzaklaşmanın en keyifli gördüğüm yanıdır bu. Saçımda ara ara gördüğüm bir kaç beyaz telin ölümcül olmadığını farkettim. Saçlarımda beyazlar arttığında aynı geniş yürekliliği gösterip gösteremeyeceğimi test etmeyi düşünüyorum. Zaten allerjik ve az makyaj yapan biriydim. Neredeyse hiç yapmıyorum artık. İş yaşamının hijyenik olmayan ortamından uzaklaşıp makyajı da bırakınca, yüzümde geçmek bilmeyen ve doktorun metal alerjisi olduğunu iddia ettiği kırmızılıklar kendiliğinden geçiverdi. Kişisel bakımda bitkisel kaynaklı, doğal ve yeri geldiğinde ucuz ürünler kullanmaya çalışıyorum. Burada da sloganım az ve öz. İnsanın kendi hazırlayacağı sabunlar, şampuanlar, kremler, bakım yağları, losyonlar, şunlar bunlar üzerine elimde türlü tarif var ama hiç birini denemeye imkanım olmadı henüz.

  • Burada fazla sözünü etmesem de ruhsal arınma üzerine kafa yoruyorum biraz. Bunun nihayetinde herkesin kendi başına yürüyeceği uzun bir yol olduğunu düşünüyorum. Tevazu, dürüstlük, açıklık, hoşgörü, esneklik, sevgi, ... Ne kadarı öğrenilir, ne hızla öğrenilir bilmiyorum.

  • Sahip olduğum şeylere bakıp "Neden" diye sormanın işe yaradığını farkettim. Sırf alışkanlıktan, öyle gördüğümüz için, başkalarının da var diye, bir şekilde evimize gelmiş diye edinip kullandığımız öyle çok şey var ki... Neden çukur tabaklarım var? Çorba koyabilmek için. Neden saç kremi kullanıyorum? Saçlarım başka türlü açılmıyor. Neden dantel örtüm var? ?!? Öyleyse kurtulayım ondan... (Anneme duyurmayayım :P)

  • Anlaşılacağı üzere evimizde dantel örtüler, şık masa örtüleri, sevimli biblolar, vazoları içinde yapma çiçekler ve allerjim bahanesiyle halı yok. Ev dekorasyonu söz konusu olduğunda son derece (minimalist ötesi) sıkıcı biriyim. Azlık, boşluk bana huzur veriyor.

  • Plastikten ve sentetikten mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyoruz. Giyimde mümkün olduğunca pamuk ve yün. Mutfakta cam, çelik, tahta. Oyuncakta tahta, kumaş. Dekorasyonda cam, ahşap, doğal kumaşlar, metal, belki doğal taşlar.

  • Merak ve hobilerimin bende alışveriş tutkusu yaratmasına engel oluyorum. Yeni bir şeye merak saldı mı her insan kendini alışverişe vuruyor. Oysa geçici bir heves olma olasılığı yüksek. Şöyle diyologlar vuku buluyor beyinlerde: "Ben artık klasik müzik dinleyeceğim" "İyi, gidip hemen 3-5 Mozart CD'si alalım." VEYA "Ben artık fotoğrafçılıkla ilgileneceğim" "İyi, gidip en fonksiyonlusundan bir dijital fotoğraf makinası alalım" VEYA "Dalışla ilgilenmeye başladım" "İyi, hemen gidip dalış giysisi, oksijen tüpü, ne lazımsa alıp gelelim." Bahçeye ve bitkilere merak salınca gidip botanik kitapları almamak ve bahçe marketlerini toplayıp gelmemek için güç tuttum kendimi. Sadece fikir edinmek, ilham ve tohum almak için gezdim oraları çoğunlukla. Diğer alet edevatı evdeki ıvır zıvırdan yaratmaya çalıştım. Evde ekmek yapmaya merak salınca ilk işim gidip bir ekmek yapma makinası almak olmadı. Bir süre fırında denemeye karar verdim. O süre bittiğinde fırında bal gibi de olduğunu gördüm, makinasını almaya gerek kalmadı! Her hobi için az çok geçerli olduğunu düşünüyorum bu kuralın.

  • Toplu ulaşım araçlarını kullanıyorum. Bol bol yürüyorum, hemen her yere yürüyerek gidiyorum. Yürümeyi zaten severim. Böylece günlük egzersiz yapma derdinden de kurtuldum :)) Beceriksizliğimden bisiklete terfi edemedim, ama gerekmedi de bir şekilde. Türkiye'de yaşasam en çok bu maddede zorlanacağımı tahmin ediyorum.

  • Alışveriş merkezlerinden ve onları merkez alan kültürden fazlasıyla sıkılmıştım. Sosyalleşme ve gezinti amacıyla alışveriş merkezine gitmekten vazgeçtim. Alışverişlerimde cadde üstü mağazalarına öncelik vermeye başladım.

  • Inbox'ımı temizledim! Başlıbaşına bir yazı konusu olur bu. Lüzumsuz öyle çok e-mail alıyordum ki... Benimle tek iletişimi mail forwardlamak olan "dostlarla" iletişimi kestim.

  • Posta kutumuzu temizledik. Bir yere üye olurken reklam istemediğimizi belirtir o kutucuğu her zaman özenle işaretledik. Posta kutumuzun üzerine reklam istemediğimizi belirtir bir not yapıştırdık. Reklamlar sadece posta kutumuzu değil, kağıt geri dönüşüm çöpümüzü de dolduruyor, okuması da vakit alıyordu.

  • Kağıt mendil yerine, kumaş mendil kullanmaya başladım. Bahar aylarında inanılmaz mendil tüketiyorum çünkü. İlkokulda kullandıklarıma benzer 10 mendilim var, yıkayıp yıkayıp tekrar kullanıyorum. Bulmam güç oldu, nereden alınacağını bile unutmuşum zira.

  • Alışverişte de kumaş çanta kullanıyorum. Her eksik kullanılmış naylon poşette kendimi daha iyi hissediyorum.

  • "Bu sorunu anneannem nasıl çözerdi?" diye düşünmeye başladım. "Annem nasıl çözerdi?" diye değil. Çünkü annemin nesli basit yaşam açısından kayıp nesil. Margarinle, plastikle, deterjanla, televizyonla tanışan ve doğal alternatiflerini ya kullanmamış ya da unutmuş nesil...

  • Alüminyum folyo kullanmaktan vazgeçtim. Geridönüşümünde sorun yok, fakat üretiminde inanılmaz enerji harcandığını okudum. Kullandığım ürünlerin paketlemesine de dikkat etmeye başladım. Alüminyum yerine mutfakta kapaklı plastik kaplar, cam kavanozlar veya sera kullanıyorum. Sonuncu da tamamen masum değil ama en azından üretim süreci bir çevre faciası değil...

  • İnsanlara aldırmamaya, tercihlerini hoşgörmeye, tercihlerimin hoşgörülmesini beklemeye başladım.

  • En önemlisi, basit yaşamla resmi tanışıklığı olmayan fakat zaten hep böyle yaşamış, içgüdüsel olarak hep doğal olanı seçmiş ve yaşam tarzından taviz vermemiş bir adamla tanışıp evlenmişim, sonradan anladım :)))) Aynı çatı altındakilerin motivasyon ve katılımı çok önemli.

  • "Güneye yerleşmek" gibi hayallerim yok, ne yapacaksam şehirde yapmayı düşünüyorum. Önümüzdeki 20 yılda herkes "güneye" yerleşince şehirlerin bana ve benim gibilere kalacağını hesap ediyorum :)))

  • Daha unuttuğum 10 milyon küçük şey yapıyorum, bir o kadarı hakkında kafa yoruyorum.

27 yorum:

  1. uzun yazilari gorunce cok heyecanlaniyorum. :) Acele edip keyfini cikaramamaktansa, kurstan eve donup kahvemi yapip yazinin basina oturmak üzere, simdilik okumadan sayfandan ayriliyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Daha ne yapacaksın ki Evren ciğim elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorsun. En azından her konuda bilinçlisin/ öyle olmaya çalışıyorsun. Zaten bu en büyük adım. Bu arada Sİvil İtaatsizlik kitabını okumaya başladım. Harika :))
    Çok güzel bir yazı olmuş. Keyifle okudum. Ben de merak ediyordum basit yaşamdan bahseden birinin kendisinin nasıl yaşadığını. Çok sevindim paylaştığına. Yaptıklarının her biri büyük şeyler. Kısaca özetlersem ben de tv izemiyorum, alışveriş merkezlerine gitmiyorum,sessiz sakin ve doğal ortamları tercih ediyorum,sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum,katkı maddesi olan şeyleri tüketmemeye çalışıyorum, ekmeğimi kendim yapıyorum (başta ben de fırında kendim yapıyordum. Derin doğunca yetiştirememeye başladım. Şimdi ekmek makinesinde yapıyorum)...Daha çok şey yapmaya çalışıyorum ama burayı meşgul etmemek adına kısa kesiyorum. Sevgilerimi yolluyorum...

    YanıtlaSil
  3. ben de keyifle okudum.en cok "anneannem ne yapardı?" diye düsünmek hosuma gitti,sahiden de bizim annelerimizin nesli bu acidan kayıp nesil.
    Ben de bir ara arap sabunuyla bulaşık yıkıyordum,insanlar gülüyordu ama hakikaten arap sabunu diger deterjanlara göre o kadar doğal ki,yesen bile zehirlenmeyebilirsin! :)
    Tatlı konusuna gelince, bahsettigin sebeplerden dolayı ben de tatlı yapmaktan vazgecmistim.Ben İngiltere'ye geleli agave nectar ya da organik hurma şurubu gibi şeyler kullanıyorum, rafine edilmemiş esmer şekerin yanı sıra.Malta'daki doğal ürün dükkanı anladığım kadarıyla epeyce ürün satıyor.Bunları bulabilirsen sana elimdeki kitaplardan bir kac tarif gönderebilirim.( cookie,kek,yaş pasta gibi)

    YanıtlaSil
  4. ah evren,
    bu yazıyı öyle sabırsızlıkla beklemiştim ki, :)
    beklediğime de değdi, sağol...

    kredi kartları, cep telefonu, ulaşım, tv, alışveriş merkezleri üff hepsi hakkında söyleyecek bir ton lafım var benim de.. Posta kutusuna reklam istemiyoruz yazman çok iyi fikirmiş, bir de ben şeyi merak ettim. mm... çöp torbası kullanıyor musun, ya da çöpleri nasıl atıyorsun? benim naylon poşet ihtiyacım burada tavan yapıyor, buna bir alternatif bulamıyorum. Senin bir çözümün varsa yaz lütfen,
    sevgiler, bi daha teşekkür. :)

    YanıtlaSil
  5. bu yazı alınmalı ve saklanmalı hatta zaman zaman en baştan okunmalı diye düşünüyorum teşekkürler paylaşımınız için...iyi de ben ne yapıyorum diye düşündüm okurken sizi.... en önce yaptığım kızdığım insanları affetmek oldu hiç kimseye kızgın ve kırgın değilim artık ...bu öyle büyük bir hafiflik yarattı ki bende tavsiye ederim... yazdıklarınızın hepsini büyük bir keyifle okudum ve mutlaka uygulamaya çalışıcam hayatımda... diğer on milyon küçük fikri de merak ediyorum bu arada...sabırsızlıkla bekliyorum...sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Yaptıklarınızın çoğunu, bazılarını farklı nedenlerle de olsa ben de yapıyormuşum. Hoşuma gitti.

    Naylon torbaları Yaban'ın dediği gibi ben de sırf çöp için biriktiyorum. Yaşadığım yerde bir zorunluluk olmamasına ve çöplerin evimden alınmasından hemen sonra birleşmesine karşın yiyecek artıklarını bir torbada, ambalaj vb atıkları bir diğer torbada toplayıp atıyorum.

    Yazdıklarınızın başında, kurtulduğunuz için çok sevindiğiniz kredi kartları geliyor. Bir tek buna hayret ettim; çünkü kredi kartlarının kullanım "basitliğinin" üzerine yok. Yine cebinizdeki para kadar harcıyorsunuz; sadece parayı o anda cebinizden çıkarmıyorsunuz. Ayrıca binlerce kişinin elinden geçen paralara her alışveriş yaptığınızda dokunmak zorunda kalmıyorsunuz. Fiatı yüksek olan ürünleri almak üzere yanınızda fazla para taşıma gereksiniminden kurtuluyorsunuz. Kanımca posta kutusunda her ay fazladan bir ileti çok fazla değil.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  7. sonu gelmese diye diye okudum, anlatimin da cok keyifliydi Evren, eline saglik. Nedense benim de bu tarz daha basit ve sade yasayabilme fikirlerim ya da potansiyelim Almanya'ya yerlestikten sonra dikkatimi cekti, Istanbul sahiden adami bozuyormus :)
    Kimilerini hali hazirda uyguluyorum kimilerine henuz cesaret edemiyorum ama bizler gibi kafa yoran, ya da az veya cok caba gosteren herkese cok saygi duyuyorum ve tesekkur ediyorum. Cunku butun denizyildizlarini kurtaramasak da bir tanesi icin cok sey degistirmis oluyoruz...
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  8. Hande,
    Konumuz zaten bu tür şeyler, bunlardan bahsetmekle burayı meşgul etmezsin. Sivil İtaatsizlik ve Walden bende iki ayrı kitap. Walden bitince onu da okuyacağım.

    Işıl,
    Yardımına ihtiyacım var! Birincisi Malta'da arapsabununu potassium soap diyerek bulamıyorum. İngiltere'de başka hangi isimle satılıyor?
    İkincisi, sıvı ve doğal tatlandırıcı bir şeyleri burada da bulacağımdan eminim. Akçaağaç şurubu gördüm gibi. Agave nectar'ın ne olduğunu bilmiyorum, araştıracağım. Tariflerin çok işime yarayacak.
    Arapsabununun yer dışında nerelerde kullanılabileceğini düşünüyordum ben de. Şimdi daha cesaretle başka alanlarda da kullanmaya kayabilirim.

    Yaban,
    Cam, kağıt ve plastik-ambalaj biriktirdiğimiz poşetler çok kirlenmediği için onları tekrar tekrar kullanıyorduk. Hatta sonra bir karton kutu edinip kağıdı onda biriktirmeye başladık. Süpermarket veya eczanelere sor. Onların kurtulmak istedikleri bir sürü karton kutuları oluyor. Bunun dışında bir yerlerden geliyordu yine de naylon poşetler. Onları da diğer çöplerde kullanıyorduk. Burada istemeden doldurmaya başlıyorlar aldıklarını poşete. Bir çekmece dolusu poşet biriktirdikten sonra bez çanta kullanmaya yeniden başladım.

    Funda,
    Teşekkürler, yazdıkların beni sevindirdi. Özellikle böylesine olumlu bir duygu yaratması yazdıklarımın. Bazen ben kendim bile güçlük çekiyorum kızgınlıklarımı kovalamakta...

    Işıl_ışıl,
    İşte bu yüzden ilk madde var ya. Hepimizin beklentileri farklı olduğu için, yöntemleri de farklı. Posta kutusunda fazladan bir zarf ile bazen fazladan para taşımak karşılaştırıldığında birincisi sizin, ikincisi benim daha az aldırdığım bir şey belli ki... Yazıyı yazarken bunu nasıl anlatacağımı bilememiştim. Yazdıklarınız iyi bir örnek oldu. Teşekkürler...

    Demet,
    Bu işte de senin kilo verme kurallarının benzerleri geçerli. Sıkı kurallarla hayatı kendine zindan etmeden, adım adım ve uzun bir zamana yayarak yapılmalı her şey... En azından ben bu türlü bir yaklaşımdan fayda gördüm. Bir süre beyinsel hazırlık yapınca (düşünme, araştırma) cesaret kıran faktörler de ortadan kaybolmaya başlıyor...

    YanıtlaSil
  9. merhaba
    yazdıklarınızı heyecanla ve merakla okudum. cok etkilendim. ben de kısa ve orta vadeli planlar yapıp bunları hayata geçirmek istiyorum. anlattıklarınız cok isime yarayacak. tekrar teşekkürler!
    sevgiler
    gorki

    YanıtlaSil
  10. Cok güzel, faydali ve eko bir yazi olmus. Büyük bir keyifle okudum. Ben de yazdiklarinin bir cogunu yapmaya calisiyorum. Saglikli yasamaya, beslenmeye ve cevreyi korumaya calisiyoruz. Insan cevreye dikkat edilmesi gerekliligini TR'ye tatile geldiginde cok daha iyi anliyor. Güzel Türkiyemizin havasini, suyunu, verimli topraklarini nasil mahvediyoruz. Mutlaka bu konu hakkinda birseyler yapilmali. Insanin ici aciyor :((

    YanıtlaSil
  11. Evrencim,
    arap sabununa burada hic rastlamadim,arastirayim bakalim.
    Akcaagac surubu da olur,onu atlamisim,ben bu ücünü aliyorum sıvı tatlandirici olarak,hangisi denk gelirse.
    En kisa zamanda sana bir kac tarif gönderirim.
    Selamlar

    YanıtlaSil
  12. "İlk madde"ye tümüyle katılmama, hoşgörünün ilk adımının özetle orada yazılanları ayırdetmek olduğunu savunmama ve başkalarına sürekli anımsatmama karşın kendim bu konuya uygulayamamışım. Ancak yukarıdaki yanıtızla, kredi kartları sözkonusu olduğunda derhal kendini göstermesine karşın bir türlü ayırdına varamadığım bir önyargımın ya da dargörüşümün kulağından tutup bir kenara fırlatmamı sağladınız. Sanki (inanın abartmıyorum) bir yükten kurtulmuş gibi oldum. Sağolun.

    Aslında benim için olduğu gibi başkaları için de aynı doğruların neden geçerli olmadığı konusunda inatçılık ettiğim tek konu bu değil. Sanırım onlar için de omuzlarımdan şöyle bir tutulup sarsılmam gerekiyor. :D

    YanıtlaSil
  13. evren arap sabunu bulamadığınızı söylemişsiniz. burası arap sabunu cennetti biliyosunuz köşe bakkallarda bile var nerdeyse... eğer isterseniz burdan gönderelim size...bu arada dün okuduğum bi yazıda mimar van der rohe un bi sözü vardı...yazınıza da çok uygun...şöyle diyor "less is more"(daha az daha çoktur) ....sevgiler

    YanıtlaSil
  14. Gorki,
    Merhaba, bu kadar faydalı bulunacağını bilseydim, inan daha önce yazardım bu detayları. Ben herkes biliyordur zaten diye düşünmüştüm :) Bir de çocuklu basit yaşam kategorim var. Yiğit gelmiş madem, o bölüm de ilgini çeker mi?

    Eren Derin'in annesi,
    Cennet vatanım edebiyatı yapmaktan onu nasıl koruyacağımızı bilemedik, değil mi?

    Işıl,
    Şimdiden teşekkürler. Agave nectar'ı internette buldum. Bugün benim dükkana soracaktım, oğlumun huysuzlanacağı tuttu. Soramadan çıktım.

    Işıl_ışıl,
    Önyargıların ve dar görüşlerin sırtımızda bir yük, bir ağırlık olduğu doğru. Ne zaman ben de birinden kurtulsam benzer bir rahatlama hissederim. Beynimiz aslında önyargılardan hoşlanmıyor belli ki...

    Funda,
    Çok çok teşekkürler, başka bir şey olsaydı seve seve kabul ederdim de arapsabununa iyi kötü bir alternatif yaratırım buralardan sanırım. En kötü ihtimalle suya bulaşık deterjanı ekler veya sade su ile silerim yerleri. "Less is more"u çok duyardım da kimin söylediğini bilmiyordum, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  15. slm.basit bir yasam;))yazilarinizi cok ama cok begeniyle takip ediyorum.Beyninize,gozlerinize ve parmaklarina saglik;)Malta'da bir hafta kadar bulunmustum is icin ve gezdiginiz yerler anlattiklariniz az cok hayal edebiliyorum siz yazdikca.size mutlu sevgi dolu basit bir yasam diliyorum.sevgiler Hulya..

    YanıtlaSil
  16. Selam Hülya,
    Yoksa siz de mi bankacısınız? :)))
    Sessiz okurlarımdan ses getirdiği için bu yazıyı gittikçe daha çok sevmeye başladım. Bilsem daha önce yazardım :))

    YanıtlaSil
  17. tebrik ederim..gerçekleştiremesem de destekliyorum bu yaşam tarzınızı.inanın ben de bi aralar ekşi maya üretip hazır ekmek yemeyi kestiğimde insanlar(ailem dahil)deli gözüyle bakmaya başladılar bana.ve daha sonraki iş hayatı ve çevre zamanla bu hassasiyetimin üzerine perde oldu.keşke yapablecek cesareti bulup bu yazdıklarınızı yapabilsem...

    herşey için bir başlangıç lazım aslında arkası geliyor..bir de insanın nefsine o tüketim çarkına sıkışıp herşeyi tüketmek isteyen nefsine hakim olması meselesi var...

    söylemek istediğim ama yazamadığım daha çok şey var fakat herşeyden öncesi çok çok tebrik ve bravo var...

    YanıtlaSil
  18. Aysarayi
    Tesekkurler yazdiklariniz icin. Delilerin sayisini arttiralim oyleyse :-) Sizin eksi maya tarifinizi de duymak isterdim. Daha onceki bir denemem basarisiz oldu. Iklimden galiba' soguk bir iklimde denemistim. Belki sizin tarifle tuttururum.

    YanıtlaSil
  19. Evren , yaptiklarin, yapmaya calistiklarin, bir yasamin basitlestirilmesine iliskin yazdigin bu yazi, yorumlardan, taktirlerden de anlasilacagi gibi harika!!

    Kendi adima yazdiklarindan cogunu uygulayabildigimi gördüm, ve sevindim!! Ancak, bir cogunu uygulayabilmem de, yasadigim kentin ve ülkenin getirdigi kurallarin da itici güc oldugunu eklemeliyim. Özelliklle 3R konusunda!! Marketlerde ücrete tabi olan naylon posetler, her tür sisenin geri döndürülmesi, cok titizce düzenlenmis atik dönüsümü (naylon/plastik, kagit, organik, günlük atik, esya), simdilerde araclara uygulanmaya baslayan emisyon kontrolleri (yazmistim hatirlarsin) gibi...

    Yine de, insanin icinde yasamini basitlestirmeyi kabul etmis, sindirmis olmasi en önemlisi. Sonrasi, kendi tarzini belirlemekten ibaret.

    Seviyorum ben bu blogu!!!!

    YanıtlaSil
  20. Ayça hoşgeldin!
    Başkalarının benzer şeyler yaptığını duymak da güzel. Nesli tükenecek nadir tür değilim demek ki :)) Üstelik bu blogu ben de seviyorum, çünkü sayesinde bloglarını sevdiğim başka dostlardan haberdar oldum :)))

    YanıtlaSil
  21. Sevgili Evren,
    ne güzel yol gösterici olmuşsun,ben geçen sene Stewia bitkisini konu olarak ele almıştım özellikle çocuklarla yaptığım tariflerle uygulmasını yapmıştım.Ancak çektiğim resimlerde ,görsellik o sayıda oldukça dikkat çekti ve stewia ne kadar anlaşıldı bilemiyorum.
    Ama araştırırsan ve bulursan dene.Kullanacağın pekmez veya şeker yerine kullandığın malzemeyi yarı yarıya daha az kullanman hatta 1/4 indirerek stewia özsuyu kullanman yeterli oluyor.
    Tam detaylı tarif istersen arşivden sana uygulamalarımın tariflerini yollarım.
    Görüşmek üzere.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  22. ÇiLeK,
    Stevia'nın toz halini denedim, fakat oranı tam tutturamadım. Bazen çok tatlı oldu, bazen az. Bloguna geldim ama stevialı (veya diğer doğal tatlandırıcılı) tarifler tam olarak neredeydi? Yardımcı olabilirsen sevinirim.

    YanıtlaSil
  23. merhaba
    çok gzl bir yaşam tarzı benimsemişsiniz gerçekten ama kişisel fikrim basit bir yaşam ı bir hedef olarak değil bir adım olduğudur. yine de insanların ufkunu açtığınıza inanıyorum

    YanıtlaSil
  24. Paylasimin icin cok tesekkurler. Hakikaten super bunlari suurla yapabilmeniz. Nerdeyse yok yok denecek duzeyde! soze pek hacet birakmamissiniz

    YanıtlaSil
  25. Herşey güzel hoş,taktir edilesi ama güneye gitmenin tek amacı basit yaşam mı?Ya soluyacağın temiz hava,yüzerken binbir türlü enfeksiyonundan korkmayacağın dibi görünen pırıl pırıl deniz,önünde hergün yükselen betonlardan yoksun bir doğanın güzelliği,altı ay süren yaz mevsimi,sakinliği,insanların rahatlıklarının o güzel enerjisi...

    YanıtlaSil
  26. hayatım bir suru ipin ustt uste gectigi bir kasnak gibi.karmasik, belirsiz, nerden geldigi ve nereye gittigi belle degil. durup kendime sordugum soruyu belki sacmaladım ama az once google'da "ben ne yapıyorum" diye yazdim, 7. sinde sizin yaziniz cikti. belki soruma cevap degildi, ama sizinle tanistigima sevindim.
    icten paylasimlariniz icin tesekkurler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. frambuazli ruh pastasiyim,
      evet, o sorunun yaniti ben de galiba yok :)
      ben de sevindim bu vesile ile tasinmaya, google'in bana getirdigi sürprizleri hep sevdim :)

      Sil