"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Pazartesi, Ekim 27, 2008

"Bahçe"den... (I)

İnsanların dünyası ne kadar hayal kırıklığı yaratıyorsa, bitkilerin dünyası o kadar hayranlık uyandırıyor. Paylaşmak istediğim bir kaç fotoğraf, anlatmak istediğim bir kaç şey var onlara dair...
Bu ilk fotoğrafa "balkon sefası" adını mı vereyim, yoksa "aile fotoğrafı" mı; bilemedim:

Balkon Sefası

Bu ara "bahçe" bunlardan oluşuyor. En geride zavallı liçim :(

*

Onun önünde burada çok yaygın olarak rastlanan bir sukkulent var: Aptenia Cordifolia . Türkçe'de buz çiçeği veya öğle çiçeği olarak biliniyormuş. Bu fotoğraf çekildiğinde (yani geçen Pazartesi) henüz parktan koparılıp saksıya ekilmiş bir daldı sadece. Buna rağmen çiçeğini gündüzleri açıp, geceleri kapamaya bir kaç gün daha devam etti. Bugünlerde biraz kabuğuna çekilmiş duruyor. 3 ihtimal var: Ya tutmadı, ölüyor :( , ya havalar kapalı ve yağmurlu olduğundan böyle ya da bütün enerjisini köklenmeye vermiş durumda. Umarım üçüncüsüdür.

Sukkulentlerle ilk resmi tanışmam şurada bahsettiğim üzere biraz trajikomikti. Malta'ya geldiğimden beri aklım tekrar sukkulentlerde. Ama, bir dakika, önce biraz teorik bilgi:
Sukkulentler özellikle sıcak ve kuru iklimlerde yaşayan ve yaprakları, dalları, gövdeleri veya kökleri ile su tutma becerisine sahip bitkilere verilen isim. Bu sözcük Latince succus (su) kökünden geliyor. Adı sıklıkla kaktüslerle beraber anılan sukkulentler tek bir aile olmayıp botanikte adı geçen pek çok bitki ailesinde bir veya daha fazla temsilci barındırıyor. Su tutma becerileri sebebiyle yapraklarının, gövdelerinin veya dallarının etli, tombul görüntüye sahip olması ortak özellikleri. Daha bir çok özellikleri var ama benden şimdilik bu kadar.

Ne diyordum, Malta'ya geldiğimden beri aklım sukkulentlerde. Her saksıda, her köşe başında, her kaldırım kenarında bir üyesine rastlanıyor. Kanıt olarak St.Julians'ta kaldırım dibinde kendiliğinden yetişmiş şu semizotunu (veya onun bir kardeş türü) gösterebilirim.

Semizotu

Buranın iklimi sukkulentler için son derece uygun. Bu acemi bahçıvanın inandığı bahçe kurallarından biri "nerede yaşıyorsan oranın bitkilerini yetiştir" (Bkz. Civanperçemi) . Sonra yetiştirmesinin ne kadar kolay olduğu, özellikle acemi bahçıvanlar ve göçmen ruhlular için ne kadar uygun oldukları konuşunda baştan çıkarıcı ifadeler var bazı bloglarda.

Sukkulentler sizin de ilginizi çekiyorsa bir kaç link daha:

- Kaktüs rehberi - Sukkulentler

-Wikipedia girişleri : İngilizce, Almanca

- agaclar.net: Kaktüs ve Sukkulent

*

Aile fotoğrafında bir sonraki saksıdaki bitki kavun. Mutfaktan saksıya deneylerimden biri daha. Aslında büyük bir zorluk yok kavunu çimlendirmekte. Asıl zorluk devamını getirmesinde sanırım. Oldukça büyük saksılarda kavun yetiştirilebildiğini okumuştum ama. Geçen hafta başı, fotoğrafı çektiğimde, ilk gerçek yaprağını yeni vermişti. Şimdi üçüncüyü veriyor. Çok müşkülpesent de sayılmaz şimdilik.

*

Dördüncüden, yani latin çiçeğinden daha önce bahsetmiştim.

*

Biraz nefesleneyim, daha anlatmak istediğim şeyler var...

5 yorum:

  1. Bahçen ne güzel, keşke ben de bu konuda yetenekli olabilsem...

    YanıtlaSil
  2. Ben olsam balkon sefasi derdim, cok tatli... Ve sen de balkonunda kavun yetistirmeye tesebbüs ettigin icin coook tatlisin Evren. Bir insan bir insana sadece ve sadece pozitif enerjiler verebilir mi? Evet, sen :)

    YanıtlaSil
  3. Yeşim,
    Sağol, oradan bakınca da güzel gözüküyor demek :)

    Demet,
    Kavun yetiştirmekten ümidim yok da, ne kadar yeşillik verirse o kadar iyi. Belki çiçek bile açar :)) Bir insan bir insana tabii ki pozitif enerji verebilir. Sen "ha ha hay!" deyince yorumlarda, ben sıcacık kahkahanı ta buradan duyuyorum ve enerji doluyorum mesela... :))

    YanıtlaSil
  4. Bahçeyi güzel yapan sabır ve sevgi. Yıllar önce aldığım bir bitkim var, küçücüktü. Artık bir ağaç oldu, ona baktıkça nedense hep o ilk günlerini hatırlarım ve içim sevinç ve şükran dolar. Senin bebeklerin de çok güzel, çekine çekine çıkarmışlar başlarını sanki. Latin çiçeğini ben de çok seviyorum (Türkçe adını da sayende öğrendim, teşekkürler), ilk defasında çok güzel olmuştu, herkese tohum dağıttım, sonra kendim kaybettim. Şimdiki de pek nazlı.

    Fotoğraftaki semizotunu ben yabani semizotu diye biliyorum ve aşılı denen iri yapraklısından daha çok severim (yemeğini yani). Tadı daha ekşi ve keskin olur, nefistir. (Bitki sevgisiyle bağdaşmadı bu, kendimi yamyam gibi hissetim şimdi, ama ne yapalım doğanın kanunu:)

    Diğer yorumlara katılıyorum, gerçekten o pozitif dalga yazılardan yansıyor ve insanı gülümsetiyor. Hatta benim açımdan, gençlere inancımı tazeliyor. Bence çok yeteneklisin, bir gün öykülerini kitaplarından okuruz umarım. Sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Meyvelitepe,
    Bazen sizin bahçenizi düşünüyorum da benim üç-beş saksımdan, çimlenen her semizotundan bir post yapmam falan komiğime gidiyor. Ne var ki, ayrı düştük yeşille. Hakkında yazarak teselli buluyorum. Semizotunun ben de yabanisini daha çok severim. Ve tohumlarını sakladığım da öyleysiydi. Güzel sözleriniz için teşekkürler :)

    YanıtlaSil