Iki gün önce havanin güzelliginden faydalanarak kendimizi nehir kenarina attik. Evet, bildiniz, yine "nehir, su, ördek, tas" anahtar kelimelerinden olusan bir yazi geliyor. Bu gidisle yaza kadar bir kac tane daha da yazacak gibiyim.
Her seyden önce sunu farkettim ki, sincap nehir kenarinda suya tas atmak icin uygun gördügümüz yerleri bir bir yazmis aklima. Daha ben bir sey söylemeden önüme düsüp, ilkine dogru inmeye basladi hemen. Bu ilki, büyük bir agacin altinda, suyun nispeten sakin aktigi, bolca cakil tasinin bulundugu, huzurlu, gölgeli bir kösedir. Ördekler de cok ugrar. O yüzden hepsinden daha cok severim. Sincap hemen egilip yerden aldigi taslari atmaya basladi suya. Her seferinde büyük zevk aldigini görüyorum bu oyundan. Biz büyüklerin göremedigi büyülü bir sey var galiba bunda. Tasin suya degdigi anda cikardigi tok sesin farkindayim; suyun dibine dogru inerken geride biraktigi, gittikce büyüyüp yayilan mükemmel halkalarin farkindayim; eger su yeterince duruysa, tasin dibe indigi anda aldigi rengin ve bunun suyun disindakinden ne kadar degisik oldugunun farkindayim. Merak ettigim, sincap da farkediyor mu bunlari? Yoksa bunlarin disinda benim görmedigim bir seyleri mi görüyor?
Bir taraftan da dikkatini cevredeki baska seylere cekiyorum.
"Gökyüzü ne güzel, degil mi? Masmavi bugün, hic bulut yok",
"Aaa, agaca bir karga kondu, gördün mü?",
"Iste anne ördekle baba ördek geliyor. Merhaba de hadi."
"Peki su öten ne? Marti galiba...",
"Bak bu dallari suya birakirsan batmaz, yüzer giderler, ne ilginc, degil mi?"
Birden cok didaktik hissediyorum kendimi. Her seyi ille de gözüne sokmak lazim mi? Belki de hepsini görüyor zaten. Belki de simdi degil ama bu kadar sık geldigimize göre bir baska sefer görecek zaten. Bütün izlenimlerin bir sandvicini yapip eline vermek sart mi? Susmaya karar veriyorum. Kendi deneyinin ciddiyetine gömülmüs bu kücük bilim adamini seyretmek de hosuma gidiyor zaten.
Ne zaman nehir kiyisina gelsem aklima
Siddharta düsüyor. Ömrü boyunca aradigini (ki o da bilmiyor tam olarak ne oldugunu) nehir kenarinda buluyor ya, hani nehir bir gün birden (ama aslinda birden olmuyor hicbir sey) onunla konusmaya ve herseyi anlatmaya basliyor ya... Nehir bana ne anlatiyor, ben ne kadarini duyuyorum diye merak ediyorum. Suyu ve onun büyülü gücünü cok önemsiyorum.
Funda sincap icin tavsiye ettiginden beri daha da cok üstelik. Evet, tüm insanlarin ama özellikle cocuklarin eli de, gözü de suya degmeli her daim.
Sonra yürüyoruz biraz kiyida. 9-10 yaslarinda bir grup cocugun yanindan geciyoruz. Baslarinda ögretmenleriyle doga gezisine cikmis bir sinif olduklarini tahmin ediyorum. Ögretmen bir kayanin üzerine oturmus suyu seyrediyor. Cocuklar cevredeki irili ufakli taslarla bir seyler yapiyorlar. Ögretmenlerinin verdigi bir ödevi belki de... Hepsinin ne yaptiklarini tam göremiyorum. Ama yanindan gectigimiz bir kiz yamru yumru, boy boy taslardan bir kule insa ediyor; onu farkediyorum.
Kafamda bir fikrin bir anda parladigi ve benim neden daha önce parlamadigina sastigim anlar coktur; bu da onlardan biri. Bu nehir kenarinda irili ufakli, renk renk, sekil sekil, milyonlarca cakil tasi vardir sanirim. Gecen sonbaharda bir dolusunu saksilarimda drenaj saglamak icin toplayip eve götürdüm. Ama bu milyonlarca tasla binlerce farkli oyun da kurulabilecegini simdi akil ediyorum. Kule yapmak onlardan sadece biri. Burasi devasa bir oyun alani. Su var, tas var, kus var, cicek var, böcek var, balik var, ördek var. Devasa bir oyun alani burasi! Cantamdan bir bez torba cikarip, yürüdükce karsimiza cikan taslardan uygun gördüklerimi icine atmaya basliyorum. Sadece burada degil, evde de bir seyler yapabiliriz bu taslarla. Cok gecmeden bu bile bir oyuna dönüsüyor. Sincap da egilip egilip kendi uygun gördügü taslari atmaya basliyor torbanin icine.
Derken "suya tas atma" oyunumuzu oynadigimiz ikinci yere geliyoruz. Sincabi günesin isittigi bir kayanin üzerine oturtuyorum. Kurabiye yiyoruz bir taraftan. Sonra bir cift ördek gelip kiyiya cikiyor. Kitaplarda ve suyun icinde olduklarinda ördekleri cok seven sincap, karada ve yakininda olduklarinda korkuyor ördeklerden. Kanatlarinin güzelliginden, gagalarinin sirinliginden, onunla arkadaslik etmeye geldiklerinden söz acmak ise yaramiyor hic. Biz de biraz daha yürümeye karar veriyoruz.
Yol üstünde gördüklerimi gösteriyorum. "Bak, bu kusburnu. Kuslar bundan yediler de ac kalmadilar bütün kis", "Bak, bu papatya". Papatya ve kusburnundan birer "numune" alip, bez torbamiza onlari da atiyoruz :) Sonra bir de adinin ne oldugunu hala bilmedigim ama
Demet'in su yazisindaki fotografta görebileceginiz (o kustan bahsediyor ama benim kastettigim kusun kondugu dal :D ) agaca denk geliyoruz. Sincabi kucagima alip o yumusacik grimsi toplara dokunduruyorum. Pek hosuna gidiyor, kıkırdıyor keyifle.
Eve geliyoruz. Taslari yikiyoruz, kuruluyoruz. Ben onlardan bir kule yapmaya girisiyorum. Sincap "Aaaa!" diyor heyecanla. Sonra ona birakiyorum taslari. Halinin üzerine yayiyor tek tek. Sonra oynamaya bayildigi kamyonu icin gayet uygun birer yük olduklarina karar veriyor. Tek tek kamyonuna yüklüyor onlari ve odanin öteki ucundaki insaat sahasina götürüyor. Insaat sahasinda maymun Koko yasiyor ve ikisi de insaatlari, kamyonlari ve vincleri cok seviyorlar. Su var ki, hayir, mühendis Koko ile mühendis sincap bir kule insa etmiyorlar. Hic bir sey insa etmiyor onlar. Sadece kamyonlarinda yük tasimayi seviyorlar...