8 yil önce bir deftere durduk yerde (tam olarak durduk yerde de degil aslinda, hicbir zaman öyle degildir) "Insan bazen yavaslamali, rölantiye almali bazen kendini..." yazdim.
6 yil önce bir gün Simple Living (Sade/Basit Yasam) kavramiyla tanistim.
5 yil önce bir gün okuduklarim, kesfettiklerim, düsündüklerim defterlerden ve aklimdan tasar oldu. Sunlari derli toplu bir kösede not alayim en iyisi dedim.
Böyle basladi.
Önce ve öncelikle kendim icin yaziyordum. Kötü bir hafizam var cünkü. Her sey derli toplu olursa, ben kendi sözcüklerimle ifade edersem, bir kac hos fotograf da eklersem, hem unutmam, hem de daha cok motive olurum diye düsünüyordum. Okuyup ögrendiklerimin bazilarindan cok mutlu oluyor, bazilarina cok sasiriyor, bazilari yüzünden cok endiseleniyordum. Haliyle baskalari da haberdar olsun istiyordum bunlardan. Gerci kimseye duyurmadim blogu ama bu sebeple Google ve Blogger aramalarina da kapatmadim. Bir zaman ben ve ben birlikte, tingir mingir yazdik, cizdik, okuduk durduk. En basindan beri en hevesli ve sadik okuyucum kendimdim :D Baska blog yazilarinin altindaki yorumlarda gördügüm "Canim, cok güzel yazmissin, bana da beklerim" notlarindan o kadar rahatsiz oluyordum ki; sevdigim blog yazilarina iki satir yorum yazmaya bile cekiniyordum, ya benzer sekilde anlasilirsa diye...
Sonra bir gün capcanli, nepneseli biri kesfetti beni :) Her cuma "sapsahane bir haftasonu" dileyerek bitirirdi yazilarini. Onun yüksek tonda, nese sacan yazilariyla benim felaket tellalligi yapan, kimi zaman gayet didaktik yazilarim tuhaf bir zitlik olusturuyordu bana kalirsa. Neden bilmem Basit Bir Yasam'i linklerine ekledi :) Böylece birileri gelip gitmeye basladi. Hic beklemedigim anlarda, tanimadigim insanlardan yorumlar almaya basladim. Bugün tanimaktan mutluluk ve onur duydugum bir dolu insan gelip kendisi buldu beni.
Böylece "ben" ve "okuyan" ayrismaya; "okuyan" sisler arkasindaki muglak hallerinden siyrilip sekle semale bürünmeye basladi. Sevdim sekillerini :) Böylece ben bir sey yazarken yüzünü görmesem de tanidigim, düsünme seklini bildigim bir grup insani düsünerek yazar oldum ilk defa. "X bunu kesin sever", "Y buna ne diyecek bakalim?", "Z gecenlerde bununla ilgili bir sey soruyordu bak" diyerek yazar oldum. Tabii ki Google aramalariyla gelenler de oldugunu farketmistim ama tanimiyordum onlari. Benim algilamamla "okur kitlem" yorumlarindan ve kendi bloglarinda yazdiklarindan tanidigim 3-5 kisiydi. Kimisi benim gibi yurtdisinda yasayan (debelenen), 25-45 yas araliginda, kadin, cogunlukla evli, cogunlukla cocuk sahibi, sehirli, ara vermis olsa da meslek sahibi, ortak dertler, ortak zevkler, ortak ilgi alanlari, ortak endiseler...
Onlara "siz" diyordum hala. Ama saygidan cok mesafeden ileri gelen "siz" degil de, "sen"in cogulu olan "siz"di bu. Bir de Google'la gelenler fazla samimiyetten rahatsiz olmasin diye :)
Zamanla "sen" demek niyetindeydim. Icimden geliyordu, hazirlaniyordum. Su didaktik halleri birakip ince ince yüregimden tasanlari yazmak niyetindeydim. Sonra bir gün bir arkadasima telefon ettim. Evde yoktu, telefona cikan babasina adimi söyledigimde "Evren Hanim! Sizi severek takip ediyoruz!" dedi bana! Neye ugradigimi sasirdim. Hic beklemedigim bir seydi. Saskinliktan yere düsmeyip iki cift laf edebildigime, nezaketle tesekkür edebildigime (evet, bunu yapabildim sanirim) sükrediyorum. Aklimdaysa tek bir sey vardi : "Umarim 'bizim kiz da kimlerle arkadaslik ediyor' dedirtecek kadar ucuk kacik bi seyler yazmamisimdir"
"Sen" böylece rafa kalkti :) Haa, bir de yazmayi biraktigi blogunda da, bana biraktigi yorumlarinda da yasini ele vermeyen cok sevgili bir Istanbul hanimefendisi vardi :) Gercegi ögrendigim gün, ilk adini kullanarak yanitladigim yorumlarindan dolayi yerin dibine batmistim. Bunlar beni "sen" demekten alikoyan sebeplerdir demiyecegim. Biraz duraklattiklari bir gercektir ama.
Google ahalisiyle de az cok tanisir olmustum bu arada. Kefiri kücük bebeklerine verip veremeyeceklerini, hamileyken icip icemeyeceklerini merak eden anneler vardi. Bencileyin sivrisineklerden kurtulmanin, güveyle mücadele etmenin dogal yollarini arayanlar vardi. Yine benim bir zamanlar yaptigim gibi Google'a umutsuzca "anne sütünü arttirmanin yollari" yazanlar vardi. Su ya da bu bitkinin Almancasini merak edenler vardi. Agactan baslayarak kagidin üretim asamalarini merak eden okul cocuklari vardi. Yazdiklarima 25-45 yas-arasi-egitimli-sehirli-kadinin degil de, herkesin ulastigini, ona göre yazmam gerektigini bana hatirlatan türlü türlü sebep vardi.
Yine de icimdeki "sana" hitap etme istegi yerli yerindeydi. Her gün e-mailler yaziyordum "sana", gevezelikler ediyordum. Oradan yeni yazi konulari cikiyordu. Arkaplan yazismalarinda "sen" derken, blogda "siz"e dönemiyordu dilim. "Sen...saygideger okuyucu", "Sen...sevgili okur" dönemi böylece basladi. Ilk itiraz cok okuyanlarin birinden geldi: "Sen" iyiydi de, "bu saygideger okuyucu" biraz iletisime mesafe koyuyordu sanki. Yine ben bilirdim, belki diger okuyanlara da fikrini soran bir anket yayinlamaliydim, ama biraz rahatsiz olmustun "sen". Anket falan düzenlemedim, "bir kisi bile rahatsiz olmussa vazgecmeli" diye düsünüyordum.
Sonra... kah "size", kah dayanamayip "sen, saygideger okura", kah "bana" kendime, kah ortaya yazip durdum.
Oysa hep sana, hep sana yazip durdum.
Ben yirmili yaslarimdayken bir gün annem demisti ki; "Evren, ilk evlendigim yillarda oturdugumuz cevredeki komsularim bana nasil yasli, nasil yasli gelirlerdi. Oysa benim simdi oldugum yastalardi ve kendi kendime hic de yasli gelmiyorum simdi. Ruh hic yaslanmiyor, biliyor musun? Yaslanan sadece bedenimiz. Ben iceride o kadinlari yasli buldugum yastan daha yasli degilim simdi de..."
Simdi annemin bana bunlari dedigi yasta degilim henüz. Ama biliyorum ne demek istedigini. Iceride bir yerde, bana bunlari anlattiginda dinledigim yastan da ve hatta ilkokula basladigim günden de ve hatta yasimi bile animsamadigim halde animsadigim günlerde oldugumdan da daha yasli degilim.
Ben degilsem, sen de degilsin. Ve ayrica dedim ya, "siz" saygidan cok mesafe koyar araya. Farkettin mi hic, "sen"in ve "o"nun tekil sahisa hitap eden cogul bir hali vardir da, "ben" in yoktur. Kendinden özsaygisi sebebiyle "biz" diye bahsedeni gördün mü hic sen? Tanri'yla "siz" diye konusani gördün mü hic sen?
Iste bu yüzdendir ki, seninle hic olmadigi kadar acik konusmakta bir sakinca görmüyorum bundan böyle. "sen" dedigimde elinle kendini gösterip saskin saskin etrafina bakarken "Ben mi?, Bana mi diyorsun?" deme sen de bundan böyle.
Sensin tabii ki.
Sen kimbilir kac defa, düsündüklerimde ve hissettiklerimde yalniz olmadigimi hissettirensin.
Sen hatta bir türlü ifade edemeyip etrafinda dolandigimi, yazdigin iki satir yorumda bir güzelcecik ifade ediveren, sonra da bunu yazdigim icin bana tesekkür edensin!
Sen ögrettigimden cok bana ögretensin.
Klavyeden patlattigin kahkahanla günümü aydinlatansin.
Ettigin bir cümleyle günümü kurtaransin.
Roman uzunlugunda e-postalarinla gününü en önce benimle paylasansin.
Sacmaladigimda ve patavatsizlik ettigimde bile nezaket gösterensin.
Yanildigimda hatama ince ince isaret edensin.
Sen "yazdiklarin icimde bir homurdanmaya sebep oldu" dedigimde "istedigin kadar homurdanabilirsin, günün sonunda bil ki seni seviyorum" diyebilensin.
Sen "yazdiklarina cok kizdim" dedigimde küsüp gidensin.
Sen bahceni zarflar icinde benimle paylasansin.
Sen bugün cöp atmaya ciktigimda posta kutusunda mektubunu buldugumsun.
Sen kendi varliginin güzelliginden habersiz bana habire "Iyi ki varsin" diyensin.
Sen küstün mü sosyal mecrada kapi önüne koyuverensin :)
Sen girisimciliginle, yaptigin güzel seylerle beni hayran birakansin.
Sen dobraliginla, direkliginle beni bazen korkutansin.
Ormana gittigimde benimle gelensin, ormana gittiginde benimle gidensin.
Sessiz sessiz okuyan, sesssiz sessiz seven, sessiz sessiz kizansin.
Beni biraz naif, biraz saf, biraz dünyadan bihaber sanansin.
Birlikte ögrendigimsin, birlikte okudugumsun, birlikte kesfettigimsin.
Birlikte endiselenip, birlikte rahatladigimsin.
"Kesin sever" diyerek bana kitaplar, filmler, siteler bulup gelensin.
Yazdiklarinda bir yanlislik gördügümde düzeltmeye kiyamadigimsin.
Bazen dayanilmasi gercekten cok zor olansin.
Hic bir sey yazmayansin, hic bir sey düsünmeyensin, yasayip gidensin.
Ödevinin yanitini senin copy-paste edemeyecegin sekilde yazdigim, araya habire "sen, sen , sen" sıkıştırdığım icin bana söylenip duransin :)
Sen "sonbaharda bir sincap hakkinda bir hikaye" arayan, " ugurböceginin su icip icmedigini merak eden, 2011'de Frankfurt am Main'de nerede kurban kesebilecegini bana soransin.
Sen en özendigim yazilarima yüz vermeyen, "bulunsun" diye yazdigim yazilarima hayran olansin :)
Sen benim yazdiklarimi en basindan itibaren okumaya kalkma cesaret ve sabirini gösterebilensin.
Sen benden bile sade yasamayi bilen, o yüzden de böyle bir blog acmaya hic gerek görmemis olansin.
Sen bana nasil iletismek gerektigini ögretensin.
Sen konusurken, yazisirken elim kolum birbirine dolanansin.
Sen var ya sen, -daha ben nasil anlatayim?-
her halinle güzelsin.