Malum, bebekler nerede uyusun, nasil uyusun tartismasindan bahsediyorum. Keske bebeklerin dili olsaydi da söyleyebilseydi nerede, nasil uyumak istediklerini; onlar cok iyi biliyor neyin dogru oldugunu cünkü. Madem ki (ironik bir sekilde bu kadar aglamalarina ragmen) seslerini bize duyuramiyorlar ve biz büyükler karar verecegiz nerede uyuyacaklarina, o zaman herkes nerede ve nasil isterse orada, öyle uyutsun cocugunu.
Fakat, lütfen, Allah askina, cocugunun nerede uyumasi gerektigine karar vermeye calisan anne babalara
a)"anne babasiyla uyuyan cocuk öyle alisir, hep ister, 8 yasinda bile sizinle uyumak ister"
b)"anne babasiyla uyuyan cocuk anne kuzusu olur, anne-babasina bagimli olur"
c)"özgüveni düsük olur, pisirik olur, icine kapanik olur"
gibi argümanlarla gitmeyiniz, cünkü
Bir cocugun kisiligi bundan daha karisik ve cok bilinmeyenli bir formüle göre sekilleniyor cünkü.
Oglum ilk dogdugunda düzenini o zaman en dogru bildigimiz sekilde "ebeveyn odasinda, kendi yataginda" seklinde kurduk. Ilk günden itibaren sabaha karsi uykunun son demlerini ebeveyn yataginda birlikte gecirmenin daha iyi oldugunu tecrübe ettik. Sonrasinda düzenimiz kendiliginden "sürekli ebeveyn yataginda"ya döndü. O siralar henüz birlikte uyumanin erdemlerinden habersizdim, bilseydim taa en basindan düzenimizi ona göre kurardik. Her neyse bizim yumurcak 3,5 yasinda hala "her talep edildiginde anne sütü"+"anne kucaginda uyku" formülüne göre büyümekte. Cok emzirdim, cok birlikte uyudum, cok kucakta tasidim. Her istediginde. 7 gün 24 saat.
- 7-8 aylikken gelecegi söylenen yabancilama dönemini bekledik, gelmedi.
- 1 yas civari Malta'dayken saskinlikla arabasindan Ingiliz turistlere el sallayip, öpücük gönderme huyu edindigini tespit ettim. Turistler durup dururken degil, ogluma yanit olarak öpücük göndermekteymis meger!
- Yine ayni siralarda (ve sonrasinda da) tanimadigi kisilerin kucagina gitmekle ilgili sorunlar yasamiyordu.
- 2 yasindan itibaren gittigi oyun parklarinda ve oyun gruplarinda sürekli oyuncaklarla degil, diger cocuklarla oynamak istedigini gözledim. Cekingenlik gösterip oynamak istemeyen cocuklari taciz ediyor, gelip bana "neden oynamiyor arkadas benimle?" diye soruyordu. Kolaysa anlat! Bu durumu oldukca sasirtici buldum, cünkü cocuklari cekingenlikleriyle ünlü bir aileden geliyorum. Ayrica dogumundan itibaren kosullarimiz sebebiyle akrabalarimizdan uzak, fazla tanidik cevresi, coluk cocuk, kuzen, komsu cocugu olmadan büyüttük sincabi. Günlerinin cogunu sadece anne-babasiyla ve babasinin is yükü sebebiyle agirlikla benimle gecirmesi gerekti. Tüm bunlar sebebiyle sosyal becerileri baslangicta biraz zayif olur, icine kapanik, anneye bagli bir cocuk olur diye düsünüyordum. Hicbir zaman olmadi.
- 3 yasinda cevredeki anaokullarini tanimak icin ziyaret ederken, okullardan birinde bir ögretmen davranislarini gözleyerek "Ilginc, sizinle göz kontagini korumak cabasinda degil. Bu yastaki cocuklarda tipiktir. Özgüven duygusu yasina göre fazla gelismis" dedi.
- Yürümeye basladigindan beri babasi tarafindan kalabaliklarda sistematik olarak eli birakilarak yalniz yürümeye tesvik ediliyor. Basini alip gittigi coktur. Pacamiza yapismaz. Bacagimizin arkasina saklanmaz. Genellikle takip etmek, pesinden gidip "cocugum nereye?" diye sormak gerekir. Yoksa arkasini dönüp bakmaz bile. Bir Zülfü Livaneli konserini kendisini kalabaligin icine pervasizca attigi icin ve o insan kalabaliginin icinde bir kaybolursa bir daha bulamam diye agiz tadiyla izleyememisligim vardir. Parklarda, kitapcilarda tanistigi cocuklar mekani terkederken peslerine takilip gittigi, "Cocugum nereye? Ben gitmiyorum, buradayim" diye kolundan tutup zorla geri getirmisligim vardir.
- Anaokuluna alismasi biraz zaman aldi. Ama yasaminizda en cok bildiginiz ve sevdiginiz iki kisiden ilk kez ayrilarak, hic tanimadiginiz ve dilini de hic anlamadiginiz 15 cocuk ve 4 yetiskinle tam gün gecirmenizi istesem herhalde siz de zorlanirdiniz. Su anda sancili anaokuluna alisma sürecini geride biraktik. Ögretmenlerinin gözlemiyle gayet neseli, girisken, katilimci bir cocuk. Icine kapanik degil. Her gün severek anaokuluna gidiyor ve 8-4 arasi orada kaliyor.
- Anaokulunda kalis süresi arttigindan beri anne sütüne düskünlügü azaldi. Geceleri hic uyanmadigi, 24 saatten fazla hic süt istemedigi oluyor. Geceleri uyandiginda (ki en fazla bir kez oluyor bu) hafifce konusup, bazen su verip, üzerini örttügümde dönüp kendiliginden tekrar uyudugu günlerdeyiz artik.
- Son zamanlarda özellikle haftasonlari kendiliginden uyandiginda mutfakta kahvalti ediyor oluyoruz babasiyla. Ne yapacagini merak edip sessizce bekliyoruz. Dogrudan oturma odasina gidip oyuncaklariyla oynamaya basliyor. Uyaninca ille de beni istedigi ve agladigi günler geride kaldi.
- Belli ki 8 yasinda hala anne sütü emiyor olmayacak. Kendi yataginda uyuyor olacak. Dünyaya bacagimizin arkasindan bakiyor da olmayacak :)
- Kendine güveni o kadar yüksek ki, "kendi bildigimi yaparim" hallerinden illallah diyorum. Bana akil fikir ögretmelerini saymiyorum bile.
Baskalarinin 1 yasindan önce kavusmayi diledigi uyku düzenine ancak 3,5 yasinda kavusmak zor muydu? Benim icin hayir. Beraber uyumak isleri zorlastirmadi, tam tersine kolaylastirdi bence. Calisan ve sabah gayet erken kalkmasi gereken annelerin cocuklarinin uykusunu düzene sokmak konusunda aceleci olmalarini anliyorum. Fakat unuttugumuz bir sey var. Sorun gece uyanip duran bebekte degil. O dogasinin geregini yapiyor. Sorun bebegin yasaminin en azindan ilk iki yilinda geceleri pek cok kez uyanacagini ve annesinin 7 gün 24 saat yakin ilgisine ihtiyac duydugunu göz ardi eden ve bu durumu anneye bir anormallikmis gibi sunan ve anneye "ya meslegin, ya anneligin" diyen sistemde. Ücretli izin hakki, esnek calisma sistemleri, yari zamanli calisma, evden calisma secenekleri sunmayan sistemde. Bir cocuga bakmak icin bir köy gerektigini unutan, köyden kente terfi ederken bunun alternatiflerini yaratmayi ihmal eden ve anne-babayi ama özellikle anneyi kentin ortasinda bebegiyle yapayalniz birakan, sonra da "cocuk da yaparim, kariyer de" diye kent masallari yaratan sistemde.
Enerjimizi bebegi sisteme degil, sistemi bebege uydurmaya harcamamiz daha dogru olur kanimca.
Son olarak eski bir yazimdan alintilamak istiyorum:
"İlkel" toplayıcı-avcı toplumlarda bebek doğum ertesinde anneden asla ayrılmaz; yenidoğan sürekli kucakta taşınır; en az 2, çoğunlukla 5-6 yaşına kadar anne sütü verilirmiş. Bebekler anneleri ile uyur, gece dahil ağlamalarına hemen tepki verilir, en fazla iki saatlik aralıklarla beslenirlermiş. Buna karşılık "modern" toplumlarda bebek doğum sonrası anneden alınır, alışacağı kaygısıyla veya ortopedik olarak yanlış olduğu düşüncesiyle fazla kucakta taşınmaz, şanslıysa 6. aya kadar anne sütü alabilir. Yakın döneme kadar batıda, geceleri bebeğin beslenmemesine ve ağlamasına artan sürelerle tepki verilmemesine dayanan kontrollü ağlatma yöntemleri bile uygulanmış ki, dehşet verici. Bu açıdan annelik anlayışımın fazlasıyla "ilkel" olduğu söylenebilir. Yalnız yazarın gözardı ettiği bir şey var bence. Sözkonusu bebek büyütme tarzı ilkel toplayıcı-avcı gruplara özgü değil. Dünyanın batı etkisine kapalı kalababilmiş pek çok yerinde hâlâ böyle büyüyor çocuklar. Yüzyılın başına dek, muhtemelen batı toplumlarında da böyle büyütülüyorlardı. Kişisel olarak, bir annenin kendi haline bırakıldığında içgüdüsel olarak bundan farklı davranacağını sanmıyorum çünkü."
Hangi yazardan bahsediyorum? Su yazardan. Bu konuda ebeveyn bakis acisiyla lehte ve aleyhte pek cok yazi yazildi. Her iki yönde de bilimsel referanslar sunuldu. Ilginizi cekerse iste bu yazar da "kontrollü aglatma" konusunun fikri pek sorulmayan muhatabidir, o gözle yaziyor yazisini. Eylül 2008'deki yaziyi yazma sebebimdir kendisi ve yazisi. Yazdiklari arasinda bana en vurucu gelen bölüm:
"What makes me sad, is that although my mother was not a warm, cuddly person, she was very conscientious. If the childcare books of her time had told her to hold and comfort me after birth, to pick me up and carry me around close to her body, let me sleep with her, feed me when I was hungry, and not leave me to starve for 8 hours every night of my life, she would have followed their instructions. And the story of my life would probably have been very different. "
Cocugumu bir takim kitaplara göre degil, ic sesimin anlattiklarina göre büyütmekle en dogrusunu yaptigimi bana hatirlatan cümleler bunlar.
Su ya da bu yöntemin propagandasini yapmama gerek yok. Tarafim belli, tecrübem budur. Yüreginiz nereyi gösteriyorsa cocugunuzu orada uyutun.