Bu sefer işe kendim el atmaya karar verdim. Wegwarte Cremona iş başında! Karbon testine falan gerek yok. Son seyahatimde evde ne kadar tohum varsa toplayıp geldim. Mutfak penceresinde bahçe kurmak eski bir projemdir, bilenler bilir. Yol üstünde bahçe malzemeleri satan ve İngilizce'yi ağır bir Malta aksanıyla konuşan yaşlı, komik bir amcadan toprak satın aldım. Saksı niyetine plastik yoğurt kapları, su şişeleri ve evde bulduğum bazı tek kullanımlık saklama kaplarını kullanmayı planlıyorum. Techizat tamam gibi...
İlk denemeyi tere ile yapıyorum. Bir tür el alıştırması olsun diye ve kendi kendimi teşvik etmek için. Biraz da çabuk sonuç alacağımı bildiğimden.
Bahsettiğim tere Lepidium sativum. İngilizce Garden Cress, Almanca Gartenkresse diyorlar. Türkçe'de bahçe teresi diye bir şey var mı, bilmiyorum. Ama en azından bunun bizde pazarlarda satılan su teresinden başka bir tür olduğunu tahmin ediyorum. Su teresi, Nasturtium officinale, sanırım.
Dönelim Lepidium sativum'a. Yılın her zamanı iç mekanlarda yetiştirilebiliyor. Toprağın sadece üzerine serpiştirilmesi yeterli olan tohumları 24 saat içinde patlıyor, en fazla 5-6 gün içinde de yemeğe hazır ve keskin tadı bizim su teresini çok andıran filizlere dönüşüyor. Hatta bir yerlerde tohumların gerek duydukları tüm besin maddelerini bünyelerinde bulundurduklarını ve bu yüzden toprağa gereksinim duymadıklarını; herhangi bir nemli ortamda (nemli pamuk belki!) yetişebileceklerini okumuştum. Bunu hiç denemedim, bu bilgiyi tekrar teyit etmeliyim. Filizler önemli miktarda demir, kalsiyum, folik asit, A ve C vitaminleri içeriyormuş.
Bizim bahçe terelerinin gün be gün fotoğraflarını da çektim. İşte böyleyken böyle oldular:
30.01.2008
Bu fotoğraf öğle saatlerinde tohumlar toprakla buluştuktan ve elimle yağmurlama usulü sulandıktan hemen sonra çekildi. Toprak ıslak değil nemli tutulmalı. Aynı günün akşamı tohumlar tamamen şiştiler, bazı öncüler henüz 24 saat dolmadan patlamıştı bile :))
31.01.2008
İkinci gün hemen hemen bütün tohumlar patladı ve meraklı başlarını tohum kabuğundan uzatmaya başladı :))
01.02.2008
01.02.2008
Onlara "baş" dediysem de bu bir hata. Aslında yetişmekte olan bitkinin kökleri olacaklar çünkü. Tohum toprağa hangi açıyla, hangi yönde düşerse düşsün bu başcıklar kök olduklarını ve meraklı burunlarını toprağa sokmaları gerektiğini biliyorlar. Bugünü bunun için türlü akrobatik hareketler yaparak geçirdiler. Diğer yandan da bitkinin minik yaprakları sökün ediyor kabuğun içinden. İlk çıktıklarında sarı renkliler, sonra yeşerecekler... Bugün toprağın hafifçe kurumaya başladığını farkedip yine yağmurlama usulü nemlendiriyorum.
02.02.2008
Şu büyüme hızına da bakın hele! Arada gün mü atladım diye kontrol ediyorum, hayır, atlamamışım. Filizler hızla büyüyüp yeşermeye başlıyorlar. Yaprakların bazısı söküp atamadığı tohum kabuklarını da beraberinde yukarı doğru kaldırıyor. Minik halterciler gibiler :))
03.02.2008
Bir çok yaprak tohum kabuklarını atmayı başardı. Eh, ben de biraz yardım ettim. Haydi bakalım, kim tutar artık sizi?
04.02.2008
İşte yetiştiler bile, yanlarından geçerken keskin tere kokusunu duymak bile mümkün.
6. günden itibaren cacık, salata içinde veya tek başlarına soframıza konuk oldular.
Şu linkte de başka bir blogcunun çektiği kesintisiz bir film var büyüme maceraları üzerine. Bu filmde filizlerin güneş ışığını takip ederek dansedercesine hareket etmesini olağanüstü buluyorum.
Bir aralar adeta başucu kitabım haline gelmiş olan Lesley Bremness'in The Complete Book of Herbs'inde (ki vaktini kütüphaneden çok bizim evde geçirir olmuştu), bahçe teresinin çocuklarla birlikte kurulacak bir bahçenin olmazsa olmazlarından sayıldığını hatırlıyorum. Şaşmamalı, yetiştirmesi çocuk oyuncağı çünkü. Ayrıca bir çocuğun bile kolaylıkla gözleyebileceği bir yetişme süreci var. Çocuklarını TV önünden çekip almak, şehirde bile olsa biraz doğaya yaklaştırmak isteyen anne-babaların aklının bir köşesinde olmalı bu bitki. Kaldı ki büyüklerin bile alacağı yaşam dersleri var bu minikten.
Bİliyor musun senin blogunu okurken naneli şeker yiyormuş gibi hisssediyorum kendimi...Ferahlık uyandırıyorsun bende...Doğayla bu kadar iç içe olman, yalınlığın içimi ısıtıyor. Terelere bayıldım...EMeğine sağlık...Afiyet olsun...Ben onları yemeye kıyamazdım herhalde...Öpüyorum küçük yoğurtçuyu ve seni...
YanıtlaSilBu gelisim sürati beni oldukca sasirtti. Benim pencremin önünde de nanem ve feslegenim var. feslegeni marketten almistim o yüzden cok bagli hissetmiyorum kendimi ona ;) ama naneyi tamamen ben yetistirdim!! Ancak son zamanlarda yapraklarin güclerini yitiriyorlar. Iyi bir anacla tekrarlamam gerekiyor verimli sonuc icin. Bir de yakinda "bir narenciyenin olusumu, gelisimi" hikayasi anlatabilecegim saniyorum :))
YanıtlaSilHande,
YanıtlaSilBazı siteleri okurken bana da olur. Çok olumlu bir enerjiyle dolduğumu, motive olduğumu hissederim. Günlüğümün başkalarında benzer bir etki yarattığını duymak doğrusu çok mutlu etti beni. Doğayla dilediğim kadar iç içe olamıyorum da, ben peşinden koşup yakalamaya çalışıyorum onu aslında. Terelere gelince yendi bitti bile, yenileri ekilecek yakında :))
Ayça,
Demek bir mutfak bahçıvanı daha varmış aramızda :)) Kendi ürettiklerime daha bağlı olduğumu, hatta Hande'nin dediği gibi bazen yemeye kıyamadığımı ben de farkettim. Nane ve benzerlerini hep üst yapraklarından mı toplamak lazımdı, öyle bir püf noktası vardı ya, unuttum. Şu yazının sonlarında bahsettiğim bir limon maceram vardı benim de, bugünlerde yeniden denemeyi düşünüyorum. Narenciye demir takviyesi (ama doğal) ve bol güneş istiyor. Aklında olsun :))
Sevgiler,
Evren
Ne güzel olmuş tereler, ben de geçen sene büyük bir hevesle roka ektim ama çıkmadı maalesef :( benim de hevesim kırıldı, marketten saksıda nane fesleğen falan alıp onlara bakabilyorum ancak. Ama çiçek konusunda geliştirdim kendimi baya, oturma odasının camının önü çiçek dolu :)
YanıtlaSilYeşim,
YanıtlaSilRoka ve maydonoz diğerlerine göre daha yavaş gelişiyor nedense. Ben de çiçekler konusunda başarısızım, o konuda biraz çalışmam gerek :))
Sevgiler