Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!"
Bunu önce şaşkınlık tonunda başlayan, sonra sevinç tonuna yükselen bir çığlık olarak alın. Sonra yerimde hoplayıp zıpladığımı, dansettiğimi falan hayal edin. Sonra ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıp "Annem çıldırmış olmalı" diyen oğlumu kucağıma alıp şapır şupur öptüğümü bir düşünün.
Üstüne bir de kolay kolay şaşırmayan, tepkileri ölçülü, sakin yaradılışlı bir tip olduğumu ekleyiverin. N'oldu?
Şöyle oldu:
2006 yılının Haziran ayı benim için biraz sıkıntılı geçti. Tezimi yazıyordum ve teslim tarihi çok yaklaşmıştı. Her gün üniversitede bir bilgisayar laboratuarına kendimi kapatıp bazen ara vermeden saatlerce çalışıyordum. Eve dönmek için otobüs durağına 10 dakika yürüyor ve 10-15 dakika kadar da genellikle kaçırdığım otobüsü bekliyordum. Bu süreyi etrafımdaki ağaçları, çiçekleri seyretmekle geçirmek biraz dinlendiriyordu beni. Bir süre sonra durağın yanındaki karahindibaları gözüme kestirdim. Karahindibayı severim, şurada bahsetmiştim. Tohuma kaçtıklarında biraz alıp saklamak, sonra evde kendim ekip yetiştirmek gibi bir fikir gelişmeye başlamıştı kafamda. Çocukken birbirimizin kulağına doğru üfleyip oynamayı sevdiğimiz o tüylü şeyin karahindibanın tohumu olduğunu kimse söylememişti. Galiba hiç bir yerde okumuş da değildim. Ama bir şekilde biliyordum işte. "O tüylü şeyler"in biz üfleyip oyun oynayalım diye değil, karahindiba tohumu rüzgarla birlikte uzaklara uçup yayılabilsin ve gelecek bahar çayırın her tarafını kaplayabilsin diye yaratıldığını biliyordum bir şekilde.
Tohumların yeterince olgunlaştığını düşündüğüm sıcak bir gün bir baş karahindiba tohumunu alıp bir kağıdın içine yerleştirdim. Otobüse bindim, eve geldim, üzerine "Karahindiba" yazıp kağıdı iyice katladım. Satın aldığım başka tohumların yanına koydum ve.... ve unuttum!
Sonra da şöyle oldu:
Geçen ay Almanya seyahatinden dönerken evde ne kadar tohum varsa toplayıp geldiğimi yazmıştım sanırım. 5 Şubat günü bir kaç başka tohumla beraber karahindibayı da küçük bir kaba ektim. Onun ve yine doğadan kendim topladığım bir başka tohumun ne olacağını özellikle merak ediyordum. Bir çeşit "yabani bitki evcilleştirme" procesi! O günden beri bazen günde bir kaç kez kontrol ediyorum ektiklerimi. Bazıları 5 günde çimleniverdi. Onları daha yazamadım bile. Karahindibadan tık yok, kendini biraz ağır satacak tabii ki... Ta ki dün öğleden sonra o minicik, o capcanlı, o taze yeşil yaşam belirtisini görene kadar...
Ne demiştik?
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!"
China syndrome?
3 saat önce
Aaaaaaa, yaşasınnn :)
YanıtlaSilEvde böyle şeyler yetiştirmeniz ve verdiğiniz bilgiler hem çok ilginç hem de çok keyifli ve faydalı...DOğayla bu kadar iç içe bir blog keşfettiğim için mutluyum. İzninizle sizi de arkadaş listeme ekliyorum...Sevgiler...
YanıtlaSilaman ne sevindirik bir durum, ben de bayılırım böyle sürprizlere. :)
YanıtlaSilYeşim, Gülümseyiş, Yaban
YanıtlaSilSevincimi paylaştığınız için teşekkürler :))
Gülümseyiş,
Rica ederim, tam tersine mutlu olurum listene eklenmekten. Benim bazen pazarlama ve reklamcılık hakkında ileri geri konuştuğum olur. "Karşı" cepheden birinin olması ne iyi, karşı tezleri duymuş olurduk :))
Sevgi ve selamlar...