Salı günü The Ecologist'te The Gold Standard adlı makaleyi okudum. Altın sevenler özellikle okumalı. Asıl çarpıcı olan, yazıya bırakılan yorumlardan birinde belirtildiği gibi, cep telefonu, televizyon, bilgisayar vb. her türlü elektronik cihazın da altın içermesi ve elektronik eşya endüstrisinin önemli bir altın tüketicisi olması. Bu tür cihazları kullanmamak veya elinizdekiyle yetinip yenilememek için gerekçe mi arıyorsunuz? Buyrun, bir tane daha...
*
Yeni kitap ayracım. Bir zarfın pullu köşesini üçgen şeklinde keserek elde edildi. Zarf yırtılarak açılmıştı ve başka türlü kullanma olanağı kalmamıştı. Normalde postadan çıkan zarfları küçük kağıtları biriktirmek veya ufak notlar almak için kullanırız evde. Bu kitap ayracının orijinal fikri bana ait değil. Geri dönüşüm fikirleri paylaşan birinin sitesinde rastlamıştım. Bir zarftan dört köşe çıkarılabilir. Bir evde aynı anda dört kitap okunuyorsa mesela...Sonra küçük, sevimli armağanlar olabilir bunlar. Daha sıkıcı zarfların köşeleri küçük, kısa şiirlerle, renkli minik çizimlerle süslenebilir. Hepsi yaratıcılığa kalmış. Bir zarf köşesiyle dünya kurtulur mu? Kurtulmaz belki. Yine de kullandıkları her şeye "yeniden nasıl kullanabilirim, nasıl dönüştürebilirim?" diye bakan insanlar olduğunu bilmek güzel.
*
Malta'nın yağmurlu mevsimi başladı. Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece yer, gök, deniz birbirine karıştı diyebilirim. Camdan yağan yağmuru seyretmek güzeldi ya, umarım kimse denizde mahsur falan değildir demeden de duramadım. O akşam "sen biraz havalan bakalım" diyerek latin çiçeğini ektiğim saksıyı balkona çıkarmıştım. Ertesi sabah yunmuş yıkanmış sokağı seyrederken farkettim, latin çiçeği de başını çıkarmış topraktan. Mevsimler konusunda o da benim gibi düşünüyor sanırım. Ve hatta liçi de bizimle aynı fikirde. Ufak canlanma belirtileri görüyorum onda da.
*
Kendimi çocukluğumun ilk gerçek kitabı Esrarengiz Ada'nın kahramanları gibi hissediyorum. Düştükleri ıssız adada içlerinden birinin gömlek cebinde buldukları bir tanecik buğday tanesini ekip çoğaltarak buğday tarımına geçmişlerdi. Hafta sonu inanılmaz bir mucize eseri semizotu bulduk. Türkiye'deyken çok severek yerdim ama Avrupa'da çok az biliniyor ve hatta yabani ot muamelesi görüyor bu başımın tacı. İlk sevinç dalgası geçince semizotlarının çoktan tohuma kaçmış olduğunu farketmek bile kaçıramadı keyfimi. Hemen oraya buraya saçılan minik siyah tohumlarını toplamaya başladım. Neden? İşte Esrarengiz Ada bağlantısı geliyor şimdi. Topladığım tohumları bir saksıya serptim. Semizotu üretimine geçiyorum. Gülmeyin, gülmeyin. Bu semizotu arsız bitkidir. Üstelik kendisi sukkulentler ailesinin değerli bir üyesidir ve bu adada her taşın altından dört mevsim sukkulent fışkırıyor. Hatta semizotunun çiçek açan kardeşlerini süs bitkisi diye yetiştiriyorlar burada. Bir denemeden ne çıkar?
*
Zeytinler oldu, olacak :)
China syndrome?
3 saat önce
Harikasin Evren ne denilebilir ki baska! :)
YanıtlaSilZarf kösesinden kitap ayraci fikri de harikaymis. Yaz tatilinde Masumiyet Müzesi'ni okurken romanin arasinda törpümle gezmezdim bu fikri biliyor olsaydim :)))
Altin zaten hic sevmem,Biz Topragi Bilirik'i (Metis yay.) okuyunca da, iyi ki sevmiyorum demistim kendi kendime.
YanıtlaSilKitap ayracin harika!
Semizotunu ben de cok sever,Cezayir'de bulamazdim.Hos burada da yok ya! Ama Cezayir iklim olarak cok uygun,niye yetistirmezler anlamiyorum.
Zeytinlerin oluyor mu,hadi gözün aydin ;)
Kitap ayraci harika fikir!!
YanıtlaSilzeytinlerin gidisat iyi demek ki?! Sen hatirlatinca sormayi unuttugumu fark ettim üretimini. En yakin zamanda soracagim.
Su an semizotu setistirmeye calisiyorum, biliyorsun burada da yok. Mario Azur'dan getirdi :) Görünce yerde, Ayca cok sevinecek deyip köklemis bir kac tane getirdi. Biraz yanlis zaman aslinda ama umarim burada yasamayi severler :))
Zarftan kitap ayracı yapmak iyi fikir.Elinize sağlık. Ben de yeni aldığım bir kıyafetin yada çantanın sert karton ve renkli şık(plastiğe takılı)marka etiketlerini kitap ayracı yapıyorum.
YanıtlaSilUmarım semizotu üretimi başarılı olur, bir ara bizim bahçede (tam da foseptik çukurunun üzerindeki alanda!!) kendiliğinden öbek öbek çıkıyordu.
YanıtlaSilPulunu çok sevdim ben bu ayıracın, fikir de güzel elbet! Ama uymuş işte çiçekli güzel pul.
YanıtlaSilBen de eski fuar, düğün davetiyelerini kullanıyor idim. Bu da aklımın bir köşesinde dursun.
Semizotu için aaaah ah diyeceğim. Geçen sene Türk el işleri kursunda bizim yaşlı teyzelere de anlatmıştım. Şimdi onlar da semizotu tohumu peşine düştüler. Yunanistan'a tatile giden biri yanında getirmiş dönerken ve çok sevmiş. Önce salatasını öğrendiler, seri üretim yaparlarsa yemeğini de öğreteceğim onlara.
Demet,
YanıtlaSilKüçük düzeltme için teşekkürler.
Işıl,
Bazı şeylerin iklim çok uygun olduğu halde burada yetişmemesini ben de anlayamıyorum. Tarımda sadece iklim değil kültür ve alışkanlıklar da rol oynuyor belli ki.
Ayça,
bu arada ben internette biraz baktım da çekirdekten yetiştirmek pek kolay değilmiş zeytini. Semizotu (hele tohumdan yetiştirmek) konusunda burada da yanlış zaman sanırım. Deneyelim bakalım :)
Malla,
Ziyaretiniz ve paylaştığınız fikir için teşekkürler :)
Alis,
Kendiliğinden semizotu yetişen bir bahçeniz olduğu için şanslısınız :)
Dilek,
Çok gezen ve gittiği her yerden kart gönderen bir arkadaşım var. Ben de onun kartlarını kullanırdım ayraç olarak. Bu sefer gönderdiği kartı değil zarfı kullanmış oldum :)
Senin teyzeler yemeğini de severler eminim.
Bu kitap ayracı fikrini pek sevdim, zaten güzel pullara da hiç kıyamam.
YanıtlaSilSemizotu orada olur sanıyorum. Bu yıl çıkmasalar bile toprağı nemli tutarsanız gelecek yaza dayanamayıp çıkarlar bence.
Zeytinler için şimdiden afiyet olsun.
Bu günlerde bizim buralardaki kırlarda sizin profilinizde kullandığınız (maalesef adını bilemiyorum) çiçeklerden açtı. Aynı renk, aynı sadelik, aynı zerafet, rastladıkça sizi anımsıyorum. Sevgiler...
Meyvelitepe,
YanıtlaSilSemizotunda şimdilik bir hareket yok, sanırım dediğiniz gibi yapacağım. Biraz tohumu da ayırmıştım ne olur ne olmaz diye...
profilimdeki çiçek hindiba (cichorium intybus) . Avrupa'da bir tür beyaz ve acımsı marul üretiliyor bundan ve çok sağlıklı olduğu söyleniyor. Ben yine de çocukluğumda kırlardan hatırladığım yabani ve mavi çiçekli halini hiç bir şeye değişmem :)
ecologist'in son sayısının kapağında "meat" yazıyor, malum nedenlerle.. Evren'cim ben senden de bir takım değişimler görmeyi umut ediyorum bu konuda... Bunlarla bu kadar içli dışlı olduğun ve zarflara varana dek herşeyi geri dönüştürmeye çaba harcadığın ve hayatı-bitkileri-çevre kirliliğini-gezegenimizi bu kadar önemsediğin için yolun kesişecek bir gün vejetaryenlikle, biliyorum.
YanıtlaSilHımmm, bir bakalım. Aslında hiç kırmızı et veya kümes hayvanı veya balık yemeden aylar geçirmişliğim vardır. Yani vejetaryenliğin kıyısında sayılırım aslında. Ama peynir ve süt ve bal varken hiç bir zaman vegan olamam ben herhalde. Dur hele, Ecologist'in bu ayki sayısında "Eco villain or victim of spin?" makalesini bir bulup okuyayım, neden etten vazgeçmek en sürdürülebilir yaşam tarzı değilmiş, bir öğreneyim; sonra yabanıl.net'teki şu ve benzeri yazıları bir sindireyim; belki ondan sonra düşünürüm vejetaryenliğe. Ama burada ve şimdi değil, onu da biliyorum...
YanıtlaSilEvet Evren, yorumu gonderdikten sonra benim de dikkatimi cekti, bekledigim gibi `savunan` degil de tam tersine `sorgulayan` bir makale oldugu hissine kapildim ben de..
YanıtlaSilhem ustelik ben `vegan olacagim` diye dusunup kalkismamistim bu ise, kendiliginden gerceklesti,, bir anda oldu, senden de boyle bir sey bekliyorum derken bunu demek istiyordum, yani bir gun kendini birden vegan bulursun belki de cunku zaten benzer dusuncelerle kendini kusatiyorsun surekli... :)
Amsterdam'da satılıyormuş Barış, sen bir göz atabilirsin makaleye. Ben de biraz daha bekleyeyim, belki internette de yayınlanır o zaman...
YanıtlaSil