Elinor Ostrom'la tanisacagim demistim ya, bu tanisma tam istedigim gibi olmadi, Tim Jackson versem? "Elinor Ostrom ve Tim Jackson da kim?" mi dedin? Bizim camianin pop yildizlari olurlar kendileri :D
Bahsetmistim belki, sincabin kitaplari ve gündelik meraklar icin sehir kütüphanesine giderim. Akademik kitaplar icinse universite kütüphanesine... Son zamanlarda akademik kitaplari üniversite kitapligi yerine, devlet kitapligindan siparis eder oldum. Üniversite kitapligi gerci bazi acilardan daha avantajli ama bize oldukca uzak. Devlet kitapligina yürüyerek gidiyorum. Sabahlari hava ne kadar soguk olursa olsun, sincabi anaokuluna biraktiktan sonra yola düsüyorum. Sonbahar yapraklarini, insanlari, sehrin sabah hallerini seyrede seyrede bir de bakiyorum ki gelmisim kitapliga.
Devlet kitapligi tam da insanin hayalinde canlandirabildigi gibi. Binanin kendisi olabildigince eski usul, ciddi suratli ve güzel. Iceri girince sütunlar, ahsap merdivenler, eski kitap kokusu falan... Isleyis olabildigince köhne. En son 2007 yilinda kullandigim kartimi yenilettim. Kocaman bir deftere beni yeniden elle kaydetti kütüphaneci teyze. Kartimi da yine elle doldurdu. Evet, neyse ki bilgisayarda tarama yapabiliyor ve tüm eyalet kütüphanelerinden kitap siparis edebiliyorum. Bilgisayar olabildigince yavas. Bir tusa basip bekliyorum. Bu arada disariya, sonbahara bakiyorum. Sikayetci degilim. Kütüphanedeki bu sessizlik, bu yavaslik, bu hantallik bir taraftan hosuma gidiyor. Acelem ne? Son zamanlarda sanki dünyanin bütün zamanlari benimmis gibi geliyor. Hani markette birisi elindeki iki parcayla benden sirami istese, "Tabii buyrun , benim sonsuza kadar vaktim var" diyecegim geliyor. Ve bunu hic de dalga gecer gibi degil; samimiyetle, aynen öyle hissederek söyleyecegim.
Kitaplari bilgisayardaki katalogda bulunca masanin üzerinde duran eski usul siparis formlarina not ediyorum. Yazar, kitap adi, basim yili, basim yeri yetmezmis gibi her kitapta adimi, adresimi, telefonumu da tekrar tekrar yaziyorum. Neden bilmem, tam da bundan kacinmanin binbir yolu üzerine egitim aldigim halde, hic mi hic rahatsiz olmuyorum. Yüksek tavanli, salyangoz hizinda bilgisayarli, bahcesi sonbahar renklerinde bu kütüphanede kendimi nasil da evim de hissediyorum bi bilsen. Bilsen dememe ne gerek var, bilirsin nasil da severim kütüphaneleri...
Iste tek dezavantajim kitaplarin ödünc verilme süresiyle ilgili. Üniversite kanalindan siparis etmedigim ve dolayisiyla akademisyen olmadigim varsayildigi icin (e, yalan mi?) kitaplar cok kisa süreyle gönderiliyor. Bunu bana köhne, ahsap bankonun öte tarafina yakismayacak kadar genc ve enerjik bir kütüphaneci kadin anlatti.
Ayrica hangi kütüphanelerin ödünc süresi konusunda daha esnek, hangilerinin daha kati oldugu, hangi kodlu kitaplarin daha uzun süreyle gönderilebildigi gibi kücük ama önemli "insider" bilgilerini de ben sormadan söyleyiverdi :). Online kataloglar hic böyle seylerden bahsetmiyor.
Elinor Ostrom'la tanismam iste bu yüzden biraz yarim yamalak oldu. Kitaplar bir haftaligina geldi, dogru dürüst okuyamadan iade etmem istendi. Tim Jackson'da ise kaynak kütüphane sagolsun daha insafli cikti. Tim Jackson gelismis ülkelerde maddi konforun belli bir noktadan sonra refaha katkisinin yok denecek kadar az oldugunu ve bir de kaynaklari sınırlı bir gezegende refahi arttirmanin yollarindan birinin, ortak kullanim oldugunu söylüyordu. Nedense bu satirlari okurken modern cizgili, plastik/fosfor turunculu, herseyiyle otomatik (O kadar otomatik ki, her isi makineler hallediyor. Kütüphanecinin yüzünü hic görmüyorsun bile) sehir kütüphanesi geldi aklima. Bir de herseyin, isleyisi saglayacak kadar minimumda tutuldugu, kapisindan iceri girince adeta zamanin donmus oldugu ama yine de hizmet vere(bile)n devlet kütüphanesi ... Sehir kütüphanesini ve girisindeki 7/24 kitap iade etme makinesini de seviyorum elbette ama tusa basma araliklarinda penceresinden sonbahari izleme opsiyonu sunan devlet kütüphanesini bir baska seviyorum.
Kitaba dönelim istersen... Tim Jackson'un Prosperity without Growth (Büyüme Olmadan Refah) adli kitabina. Ismi "Alice Harikalar Diyari'nda" der gibi, hic olmayacak bir seyden bahseder gibi, masal kitabi gibi degil mi? Okuyalim ve görelim. Okudum ve gördüm. Ettigim tembellikler yüzünden kitabi iade tarihine bir kac gün kala büyük bir hizla tamamlamam gerekse de, ilgini ceker diye notlar almayi ihmal etmedim. Simdi diyorum ki o notlari okuyup üzerinde konusalim beraber. Fakat pek uzunlar. Hepsini bir kerede okumak yerine, söyle birkac saatlik düsünme aralari vererek bir iki güne yayalim. Sen arada git bi kahve ic, cocugunla oyna, soguk havaya aldirmadan bir yürüyüs yap, aksam yemegine lahana pisir (n'olmus? tam da mevsimi), o cetrefilli proje toplantisina katil, gerekli telefon görüsmelerini hallet gel, müdürüne de selam söyle benden, kisisel gelisimin icin haftada yarim güncük ayirman onun da yararinadir. Fakat mümkünse "2012 Yili Satis Hedefleri" toplantisini bu notlardan sonraya birak. Ne yap, ne et, ertele...
Hadi bekliyorum, Pazartesi'ye...
Hadi bekliyorum, Pazartesi'ye...
Dipnot: Notlari hizla ve serbest ceviriyle aldim. Hata görürsen düzelt beni. Arada (parantez icinde italikle) kendi yorumlarimi da kattim :)
Haha, bu kadar olur, aksam yemegine lahana pisirmistim ben de :) //evren
YanıtlaSilBekliyorum heyecanla...
Aksam yemegine bile ayni seyi pisiriyoruz, paralelligin bu kadari :D
YanıtlaSilReklamin boylesi, iple cekiyorum Pazartesiyi :))) Bizde kirmizi lahana salatasi var :) Yaninda da Munevver hanimin kabakli keki. Caya gelin iki Evren ve bocukleriniz birlikte :)
YanıtlaSilHic hayir diyemem bu teklife :)
YanıtlaSil