"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Salı, Şubat 14, 2012

Bir arkadasa soracaktim da... (II)

Nerede kalmistik?
Haa, evet, Kaz Daglari'ni kurtariyorduk, degil mi? :)

Saka bir yana, derdim tam olarak Kaz Daglari'ni kurtarmak da degil. Böyle "Ida'cigim..." diye senli benli konustuguma bakma; uzaktan uzaga sevsem de, gidip görmüslügüm bile yok kendisini. Ayrica daha gecen gün bir arkadasim sayesinde animsadim da, James Lovelock'un kitabindan ders notlarimi (!) okudum tekrar. James Lovelock Revenge of Gaia'da diyor ki, Gaia (dünya yani) zaten başının çaresine bakabilecek savunma mekanizmalarına sahiptir. Fakat onun cözümleri o kadar da "hümanist" , yani "insansever" ve insan çıkarlarını gözetir olmayacak. Kendi türümüzün varlığını sürdürmek istiyorsak, kendi çıkarlarımızı değil, Gaia'nin -yani yaşayan tüm canlılar ve ekosistemin- genel çıkarlarını gözeten önlemler almalıyız. Dolayisiyla Kaz daglari da kendi basinin caresine bakacak güctedir eminim.

Fakat sunu söyleyeyim ki, benim derdim birincil olarak insanligin cikarlarini gözetmek de degil. Tabii oglumun cikarlarini önemsedigim yadsinamaz. Fakat ilk elde, tam da ekonomistlerin  savunduguna paralel olarak, kendimle ilgili bireysel motivasyonlarim var. En cok kendimi kaybetmekten korkuyorum ve en cok kendimi kurtarmak istiyorum. Ne zaman birseylerin anlamsizca yok olmasina sebep olan bir oyunun bilincsizce parcasi oldugumu kesfetsem, kendimi kaybettigimi, icimdeki derin ve bilge özle baglantimin azaldigini hissediyorum. "Anlamsizca"nin altini cizdim cünkü termodinamigin yasalari geregi kainatin hicbir yerinde enerjiyi bozmadan kullanmanin bir yolu yoktur ve Yesiller'in sıkca tekrarladigi gibi "en temiz enerji kullanılmamıs enerjidir". Dolayisiyla varoldugum sürece dogada bir seylerin bozulmasina sebep olacagimin gayet de farkindayim. Yeter ki, icinde kendimi bulabilecegim bir anlami olsun.

Neyse lafi uzatmayayim, ekonomistler hakli aslinda. Eger hepimiz gezegeni ve insanligi kurtarmak gibi ulvi bir takim amaclari bir tarafa birakip, sadece ve sadece kendimize gelmeye  ve kendimizi kurtarmaya calisiyor olsaydik, eminim kendimizi de, insanligi da, gezegeni de kurtarmis olacaktik. Bundan daha büyük bir kâr optimizasyonu düsünemiyorum. Fakat, bildigin gibi naifim de biraz :D

Altina dönelim.
Gercekten ilginc bir metal bu altin.Sembolik degeri bir yana, insan ruhunun üzerinde turnusol benzeri etki gösterme gibi bir özelligi var. B.Trevan'in "The Treasure of the Sierra Madre" adli kitabini okumus muydun? Türkce'ye sanirim "Altina Hücum" adiyla cevrilmisti. Altinin turnusol görevini gördükten sonra haydan gelip huya gidisinin trajikomik öyküsüdür.

"Iyi de ne ise yarar bu altin? Sembolik ve ekonomik degerini bir yana birakirsak? 156.000 ton altinin %60'ini son 30 yilda cikarip da ne yaptik? Yedik mi yani?" diye kendi kendime palyacoluklar yapiyordum ki tam, aklima geldi. Evet, bazilarimiz yiyor da bu altini :) Son yillarda gurme mutfaklarin vazgecilmezi altin.Yakin zamanda bu konuyla ilgili bir gazete haberi paylasmis bir arkadasima dönüp (Ahh! Arkadaslarim olmasa ne yapardim ben!) haberi tekrar bulup bulmayacagini sordum. Bulamadi gerci ama bana Google'da "edible gold leaf" diye aratmami tavsiye etti. Ben de sana tavsiye ederim. Her keseye göre var. Amazon'da bile satiliyor. Online siparis verebiliyorsun. Hatta bir gida katki malzemesi olara e kodu bile varmis altinin: E175. Hayir, miligram miligram satilan yenebilir altinin bütün cevre sorunlarimizin merkezi oldugunu idida etmiyorum. Yine de 2 gr. altinin 20 ton maden atigi ürettigi gercegi dururken bir tarafta, züppeligin bu kadarina güler misin, aglar misin?

Fakat hepimizi ciddiyete davet ediyorum. Altin önemlidir ve bir ise yarar. Bak su ansiklopedik bilgiyi Vikipedi'den alintiliyorum: "Elektrik iletkenliği yüksek (bakırdan daha çok gümüşten biraz az) olan ve kolayca kimyasal tepkimeye girmeyen altın en çok elektrik ve elektronik sanayilerde bağlantıların, terminallerin, baskı devrelerinin, transistörlerin ve yarı iletken sistemlerin kaplanmasında kullanılır. Üstüne düşen kızılötesi ışınların yaklaşık yüzde 98’ini yansıtarak geri çevirebilen ince altın levhalar, uzay elbiselerinin başlığındaki göz deliklerinde zararlı ışınlardan korunmayı ve sun’i uyduların yüzeylerinde sıcaklığın denetlenebilmesini sağlar. Büyük büro binalarının pencerelerinde de gene ince levhalar halinde altın kullanılması, yalnız estetik açısından değil, bu yansıtıcı yüzeyin çevreyle ısı alış-verişini büyük ölçüde azaltmasından kaynaklanır."


Elektronik ürünlerle ilgili sektörde mühendis bir arkadasim olmadigi icin, altin bir iletken olarak elektronik  endüstrisinde ne capta kullaniliyor, istatistiki veriler, oranlar vb, nedir soramadim. Fakat ben tüketici olarak her iki üc senede bir "modasi gecti, kapasitesi geri kaldi, bozuldu" vb. bahanesiyle atilan elektronik esyalardaki altinin durumunu merak ediyordum en cok. Veeee saka gibi; belki inanmayacaksin ama benim e-atik konusunda akademik kariyer yapan bir arkadasim da var! :)


Hemen bir e-mail yazdim arkadasima. Hiiiic filtrelemeden yine, aklima gelen bütün sorulari yönelttim kendisine:
"Batili ülkelerde elektronik bir esya (bilgisayar vb) eskiyip elden cikarildiginda, ne kadari geri dönüsüme giriyor?, ve hasbelkader geri dönüsüm sistemine girmisse altin gümüs hemen oracikta cikarilip, kalan "cöp" mü Afrika'ya (ya da baska 3. dünya ülkelerine) gönderiliyor? Yoksa direk Afrika'da mi cikariliyor?
Cikarilmasinda ya da cikarilmis altin gümüsün yeniden üretime sokulmasinda olusan cevre problemleri var mi?
Yoksa asil altin-gümüs madenciliginin kirliligi hesaba katilidiginda, ne kadari cöpten kurtarilip geri dönüstürülerek tekrar üretime dahil edilse kar mi?"


Arkadasim bana hizla yanit verdi ve sorduklarimin e-atik konusunun ne cetrefilli bir konu olduguna dair sorulup sorulup henüz yanitlanamayan en can alici sorulari oldugunu söyledi.

Daha da pek cok sey anlatti e-atik konusunda. Ama bu noktada altin konusundan ayrilip global e-atik problemine atlamis bulunuyoruz. O yüzden bir nefeslenelim. Bir sonraki yazida kaldigimiz yerden devam edelim :)

1 yorum:

  1. İsmini Kazdağlarından alan oğlumla gitmek istiyoruz umarım başarırız.
    Bugün okuduğum en iyi yazıydı çok teşekkürler.

    YanıtlaSil