"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Cumartesi, Eylül 20, 2008

Göğe bak!

Gittikçe daha sık "Göğe bak! Göğe bak!" diyordu,
iç sesimi son zamanlarda daha çok dinler oldum.


Güneşin doğuşunu değilse bile batışını izler oldum. Doğruymuş, her günbatımı bir diğerinden farklıymış. Şair yalanı falan değilmiş bu. Üstelik anlatması da zormuş güzelliğini. Güneşin doğuş ve batış saatlerini bilmek, akşam haberlerinin başlayıp bitiş saatlerini bilmekten daha önemli gelir oldu bana.

Bulutları seyretmek de zevk verir oldu. Önüm arkam, sağım solum, binlerce kilometre deniz diye mi, bu küçük adada dağ falan yok diye mi bilmem, onları bütün gün gökyüzünde akıp giderken gördüm. Kuvvetli bir rüzgar olmadıkça gökyüzünde asılı duran anakara bulutlarından farklıydılar. Onları izlerken düşünceler de akıp gittiler, durağanlık son buldu.

Sonra güneş batınca gözüm ayı arar oldu. Gittikçe kolay bulur, şeklini de daha görmeden tahmin edebilir oldum; büyüsünü gittikçe daha çok hisseder oldum. Hatta onun da doğuş ve batış saatleri varmış, eskiden bilmezdim bunu.

İsterdim ki yıldızı bol geceler olsun gördüklerim. Ama insanın yaşayıp çoğaldığı, kendi yapay ışığını da alıp getirdiği her yerde yıldızların kalkıp göç ettiği bir devir bu.

Kendimi, yaşamımı güneşe, aya, mevsimlere göre ayarlamak istedim. Gündoğumuyla uyanmak, günbatımı ile günlük koşturmacadan yavaş yavaş çekilmek istedim. Etkisi olduğu belki de bir masal, ama minik bahçemi ayın hallerine göre işlemek istedim. Kışın ben de yavaşlamak, yazın daha çok koşmak istedim. Veya belki de tam tersi. İlkbaharda ben de yeniden başlamak, sonbaharda ise biraz çekilmek, kendime ve çevreme bir çeki düzen vermek istedim. Hâlâ tam başardığım söylenemez bütün bunları. Fakat adımlarım var bu yönde.

Hepsinden önemlisi, öyle zamanlar oldu ki -kendim dahil- başını ekrana, başını bilgisayara, başını vitrine gömmüş birini gördüğümde "Göğe bak! Göğe bak!" diye bağırmak istedim.

7 yorum:

  1. "Doğrudur, güneşe doğuşunda yardım ettiğim yoktu, fakat şüpheniz olmasın o anda orada olmanın en son önemli olabilecek şeyiydi bu."

    der Thoreau ince bir alayla, hemşehrilerinin kendisinin her sabah gün doğumunu izlemeye gitmesine anlam veremeyişlerine serzenerek...

    -serzenmek diye bir fiil mi türettim şimdi, bana mı öyle geldi..

    YanıtlaSil
  2. Cazbant


    Bulutlar hızla geçiyor
    Yağmur çisiyor cama
    Derken güneş çıkıyor
    Kuşlar konuyor dama

    YanıtlaSil
  3. Yaban, Cüneyt Bey,
    Göğe bakmak için diğer güzel sebepleri hatırlattığınız için teşekkürler :)
    *
    Yaban, evet, serzenişten türemiş galiba :))

    YanıtlaSil
  4. Küçükken bulutlara bakardık hep, bazen bir fil olur, bazen bir tavşan, bazen de balık, hızla değişir biçimleri ve insan seyretmekten hiç sıkılmaz. Şimdi de en çok yıldızları seyrediyorum, büyük ayı, küçük ayı derken bir yıldız haritası edinip her bir takım yıldızı seçebilir hale gelsem diyorum, ama güneşi görünce unutuyorum:)

    YanıtlaSil
  5. yıldızları ve takım yıldızları tanıyabilmek benim de hayalim...belki bir gün :)

    YanıtlaSil
  6. Çarpık yapılaşma manzaralı, kocaman pencereli ofisimde, açma kolu olmayan pencereler sayesinde temiz hava yerine klimalar var olduğu gibi, camlarda da koyu renk filtreler var, pek seviyor herkes gün ışığı dururken gözümü kör edercesine bütün floresanları açık tutmayı. Hiç düşünmüyorlar neden ortalama bir günde ofisten 10-15 kişinin başının ağrıdığını.. Ne zamandan beri o soğuk, beyaz ışık bu kadar sevildi de Güneş'e burun kıvrılır oldu?

    YanıtlaSil
  7. merhaba alis,
    haklısın, çalıştığımız ve yaşadığımız mekanlar da göğe bakmaya elvermiyor eskisi gibi. gün ışığında her şey yapay ışıktan da farklı görünür, değil mi? blogunun adını ve konusunu sevdim :)

    YanıtlaSil