"Tek yol budur deriz; bilmez miyiz ki bir noktadan geçebilen doğrular kadar yol vardır."

(Thoreau)




Pazartesi, Haziran 04, 2012

Haberler...

Gasilhane'nin bir önceki yaziya biraktigi yorumdaki son cümle bende yine bir "salatalik"lik hissi uyandirdi.
Ne zaman biri Türkiye'nin gündeminden bahsetse ayni hisse kapiliyorum.
Ne demek istedigimi anlaman icin sunu anlatmam gerek:

Benim Istanbul'da yasayan bir kuzenim var. Bana belli araliklarla gittigi yerlerden, katildigi etkinliklerden, cesitli organizasyonlardan bahseder. Hatta fotograflarini da ilistirir, havayi koklayabileyim diye. Gecenlerde degerli bir sanatcinin cenazesine katilmis. Bana cenazedeki sanatcilarin alcakgönüllü zerafetinden ve bunun Türkiye'nin su anki gündemi düsünüldügünde nasil da anlamli oldugundan bahsetti. Ne degerli sanatcinin vefatindan, ne de Türkiye'nin su anki gündeminden haberim vardi. Ne demek istedigini tahmin eder gibi olduysam da, tam anlamadim. Ve bunu aynen yazdim ona. "Kendimi tam bir salatalik gibi hissediyorum" diye de ekledim. O da sagolsun, incelikle teselli etti beni; "Salatalik, ama hormonsuzundan" dedi yanit olarak :D

Ben tam ne zaman böyle oldum, bilmiyorum. Almanya'ya ilk geldigimizde isimiz basimizdan askin oldugundan televizyon almamistik. Bir zaman sonra bir televizyonumuz oldugunda da Almanca'yi iyi ögrenebileyim diye Türkce uydu kanallarindan edinmemistik. Sanirim Türk televizyonlarinda haber seyretmemeye o zaman basladim. Nasil büyük bir temizlikti, henüz "sade yasam"la bile tanismamisken nasil bir sadelesmeydi, anlatamam. Alman ana haber bülteni 15 dakika sürer. Tam 15 dakika. Aksam saat 8'de baslar. 8'i ceyrek gece aksam filmi baslamadan az önce de bitmis olur. Öyle her kanalin kendi haber programi, kendi haber duayeni yoktur. Kanallarin cogu ARD'nin (yani 1. kanalin) haber programini naklen yayinlar. Haber saatinde kanal degistirdikce bir kac saniye arayla ayni haberi izler insan. Haberi sunan spiker sopa yutmus gibi dimdik oturur ya da ayakta durur. Kamera onlara hep karsidan bakar. Türk haber sunucularinin bir kolunu genis genis uzattigi, digerini dirsekten büküp masaya dayadigi ve kameraya bir öyle bir böyle yan bakar pozisyonda oturdugu klasik bir "cok önemli haberleri konuya cok vakif ve cok rahat sekilde sunma" hali vardir ya (ne dedigim anlasilmiyorsa, bu durusun en basarili örneklerini veren CNN'li Becky Anderson'a bi bak derim), yok, Alman ana haber bültenlerinde göremezsin onu. Haberlerden önce  "Az sonra! Az sonra!" teraneleriyle haber cigirtkanligi yapmaca yoktur, havali ve aksiyon dolu kamera hareketleri yoktur, ekranin saginda solunda "Flash! Flash! yanip sönen duyurular yoktur. Yani düsünsene "teknik bir aksakligin yaratacagi sorunlara meydan vermemek icin" röportajlari bile haberler baslamadan az önce yaparlar. Haber sirasinda yeri gelince banttan yayinlarlar. Ortalama bir Türk izleyici icin 70'li yillardan necefli bir masrapadan daha sıkıcı olabilecek bir sey varsa, o da Alman ana haber bültenidir. Fakat bana iyi gelir. Ilk geldigimiz yillarda gece haberlerini Alman haberciliginin duayenlerinden Uli Wickert sunardi ve nelerden bahsetmis olursa olsun, programi  hep adeti oldugu üzere  "Eine geruhsame Nacht" (huzur dolu bir gece) dileyerek bitirirdi. Öyle bir "geruhsame" deyisti ki o, onu duymak bile huzur verirdi :) Dinlemek istersen bak burada. Bu haber programi Uli Wickert'in emekliye ayrilmadan önce sundugu son gece haberleri oldugu icin gözlerde hafif nem ve sonunda böyle biraz attraksiyon var, yoksa o da olmazdi :)

Fakat öyle bir zaman geldi ki, ben Alman ana haber bültenini de seyretmez oldum. Sanirim Uli Wickert gidince her sey daha da sıkıcılaşmıştı ve bu arada sincap dogmustu. 24 saat tam vardiyayla calistigim icin televizyona hemen hemen hic zaman kalmiyordu. Buldugum kisitli zamanlarda internetten sivrisineklerden korunmanin dogal yollari, paracetamolsüz ates tedavisi, arap sabunuyla kastilya sabunun farki gibi önemli konulari arastiriyordum. Kendimce dünyayi kurtariyordum. Gündemi takip etmeye zamanim yoktu. Internetteki Türk gazeteleri ayri bir alem(di). Insan neredeyse kamu önünde (bir internet cafede ya da kütüphanede) Türkce internet gazetesini acmaya utanacak. Almanca ve Ingilizce gazeteleri internetten olsun düzenli takip etmemekse benim eksikligim ve salatalikligimdandir. Ona bir bahane bulamiyorum.

Iste simdi öyle bir dönemdeyim ki, ne TV'da ne internette, ne gazete ne haber programi, hicbir sey izlemiyorum.  Gecenlerde Alman Cumhurbaskani degismis örnegin. Haberim vardi o pozisyon cevresinde bir takim fokurdamalar oldugundan fakat secim yapildigini atlamisim. Yeni cumhurbaskani secildikten 10-15 gün sonra haberim oldu.

Tesellim Walden'dadir. Thoreau "Yasadigim Yer ve Yasama Nedenim" adli bölümde bir paragrafin basinda  "Kendi adima posta hizmetleri olmadan da yasarim" der ve bu güzeller güzeli paragrafi (kendin okumanin tadini cikar diye alintilamiyorum) "Bir filozof icin haber denen her sey, dedikodudur" diye bitirir. Hele izleyen sayfada bir cümle var ki, Türk habercilerine ayni sözlerle seslenmeden duramiyor insan: "Aganta! Abosa! Neden öylesine hizli görünüp, ölü gibi yavassiniz?"

Diyecegim o ki, isi benim kadar abartmana gerek yok. Fakat haftada bir gün olsun haber saati geldiginde televizyonu kapat, sanal ya da gercek bir gazete okuma. Sosyal mecrada linki verilmis haberleri tiklama, görmezden gel. Gündem üzerine yorum yapanlari hele hic dinleme, tika kulagini. Haftada bir olmazsa, onbes günde bir, onu da yapamazsan ayda bir... Dene bak. Hicbir sey kacirmamis oldugunu göreceksin. Buna karsilik temizlendigini ve alginin keskinlestigini...

Önemli seyler kulagimiza zaten kendiliginden gelir. Gercek haber oluslari da buradan bellidir  zaten. 11 Eylül olaylarini nasil duydugum aklima geliyor da... Ögleye dek süren sacma sapan, bitmez tükenmez "bla..bla..bla.."larla dolu bir toplantidan cikmistim. Kendi odama dogru yürürken koridorda ayak seslerimi duyan müdürüm (o elbette akillilik edip toplantiya katilmamis, beni göndermisti :) ) "Evren, kos, kos, büyük olaylar var" demisti. Ilk kez onun bilgisayarinin ekraninda ikiz kulelerden birine saplanan o ucagin fotografini görmüstüm. Sanirim gercek bir filozof bunu bile haberden saymazdi. Ayri bir tartisma konusu...

Neyse, dedigim gibi, büyük olaylar kacmaz, emin ol.
Hatta ayak seslerini duydu mu, kosa kosa o gelir sana.
Inanmazsan dene bak. 
En fazla salatalik gibi hissedersin kendini.
E, o zaman kulübe hosgeldin!

24 yorum:

  1. hahah salatalık kulübü :)) ben de haber hiç izlemem ama haftaiçi her gün sanal gazeteleri okurum sabahları. sadece cumaları da kitap eki veren bir gazetemizi satın alırım. haftasonu ise ne gazete okurum ne haber izlerim. gezer dolaşır dururum..

    YanıtlaSil
  2. Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Ben düzenli olarak her sabah ve akşam haberleri izlerim. Sabah haberleri genelde önceki günün konu başlıkları oluyor ama alışkanlık işte. Akşamları ise bazen o kadar içim sıkılıyor o kadar asabım bozuluyor ki arada tatil verip haberleri izlemeden kapatıyorum televizyonu. Kaldıramıyorum bazı şeyleri. Ciddi anlamda zihnen yoruluyorum haberleri izlerken. En ağırından gerilim filmine eş bizim haber programları. Ama 1-2 gün ara verip gündemi geriden takip etmek te iki katı ağır geliyor. "2 günde bu kadar şey nasıl oldu?" diye inanamıyor insan. En sinir bozucu olanı ise insanlar uzayda hayat ararken, nanoteknoloji ile damar tıkanıklığını açacak robotlar üretmeye çalışırken biz hala burada fındık kabuğunu doldurmayacak saçma şeyleri tartışıyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Ben de salatalik klubu uyelerindenim biliyorsun :)
    Ve evet cok haklisin, haberler kosa kosa geliyor insana bir sekilde.
    Son kurtaj ve sezaryen gundeminden ornegin, bir telefon konusmasi esnasinda haberim oldu.
    Aaa ama en guzel haberleri teyzem verir; son cikan kitaplari, kendi okuduklarindan bahseder, yorumlarini yapar bana telefonda :) Ben de onu yollasana, aaa onu da merak ettim ama su an vaktim yok gibi katilimlarda bulunurum. Bildigin salatalikca konusmalar iste :)

    YanıtlaSil
  4. Salatalık iki salatalık bire selam çakar.
    Gerçi Türkiye'de haber salatalığı olmak kolay değil ama yine de korunmaya çalışanlar da var haberlerden, benim gibi.

    YanıtlaSil
  5. Ben de kulüptenim, yaşasın. Gazete, tv yok. Sadece twitter var, o da yetip artıyor zaten haber almaya. Dediğin gibi önemli haber zaten geliveriyor önüne. Ama şu var ki bu memleket cidden iyiye gitmiyor, sonumuz hayır olsun.

    YanıtlaSil
  6. Kesinlikle ideali salatalık klübüne dahil olmaktır, insanın ruhuna yapacağı en büyük iyiliktir ama Türkiye şartları maalesef sayın yazar. Haberimiz olmazsa daha da kötü oluyor bazen. Mesela o saçma haberleri görünce kadın dernekleri toplaşıp 'kadınlar bedenleri üstünde her hakka sahiptir' mitingi yaptı. Haberi benden al:) Diyanet de 'yok öyle bişey' diye bir açıklama yaptı:) Allahım ben de 15 dakikalık kavga eder gibi konuşan spiker istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'nin özel bir durum oldugu dogru. Insanin Türkiye'de Cumhurbaskanligi seciminden bihaber olmasi icin salatalik ötesi bir sey olmasi gerek :)) Fakat yine de bence kati bir medya diyeti degilse de, Isin'in da bahsettigi türden bir medya orucu özellikle Türkiye'de gerekli. Ek olarak da medya tüketiminde müthis secici olmak gerek. Ben örnegin Türkce internet gazetelerini okumayi alternatif bulamamaktan biraktim. Kaliteli, düzeyli bir gazete bulabilseydim belki hala okuyor olurdum. Bu salatalik hali de üzerime yapismamis olurdu :) Ben yillar önce bir okul ödevinde nereden aklima estiyse kendime "Mass Media and Propaganda" diye bir konu secmistim. Medyada kullanilan inanilmaz propaganda teknikleri var. Hepsi kullaniyor. Bir kismi Göbbels teknikleri, öyle böyle degil. Daha sonra o ödev icin okuduklarimin örneklerini Türk medyasinda (ve tabii yabanci medyadada) gözledim saskinlikla. Insan medyayi takip edecekse bütün o teknikleri de bilip haberden temizlemeyi basarabiliyor olmali.

      Sil
    2. Eh madem bahsettin, o teknikleri de anlatirsin bir gun degil mi?

      Sil
    3. Dilek, o günlerden adiyla saniyla aklimda kalan bir tek bandwagon effect var (http://en.wikipedia.org/wiki/Bandwagon_effect). Bunun disinda bir de görselligin ya da sözcük seciminin haberde subtile mesajlar vermek icin nasil kullanildigi... Ama yine arastirir, yine yazarim.

      Sil
    4. Bu konular, ozellikle cocuklar ve onlarin gozlerinin takilmasi davasinda onem kazaniyor benim icin!

      Reklamlarla da ilgili seyler var. Consuming kids filmi ozellikle ve mutlaka seyredilmeli. Daha once bir yazimda link vermistim ama Youtube'den kaldirilmis, telif hakki sebebiyle. Trailer'i burada http://www.youtube.com/watch?v=maeXjey_FGA
      Amerika'nin bugunku cok tuketen halinin 2.Dunya savasi sonrasi ozellikle cocuklara hazirlanan reklamlara bagliyorlarmis!

      Sil
    5. Evet iki uygulama alani var zaten: Pazarlama ve kamuoyu yönlendirme

      Sil
    6. Düzgün kaliteli bir medya şirketi maalesef yok burada. En iyisi bile talimat gelmeden haberin tamamını yayınlamıyor, Twitter'dan duyulanlarla idare ediliyor. Consuming kids trailerına bakcaktım ama linki kopyalayamadım ya:(

      Sil
    7. Benim blogumun azizlikleri :) Link yapayim ben onu hemen: Consuming Kids Trailer

      Sil
  7. Tamamen katılıyorum yazına. Klüptenim ben de yani. Çok az haber dinlerim, kesinlikle her gün gazete okumam. Ne gerçek, ne sanal olanını. Ona ayıracağım zamanı bir kitaba, dergiye ya da başka bir şeye ayırmayı tercih ederim. Yıllar önce sağlıklı yaşam kitaplarını saplantıyla okuduğum bir Andrew Weil vardı. Onun haber orucu kavramı hep aklımdadır. Öfkeyi, gerginliği azaltmak, huzuru artırmak için haber orucu tavsiye ediyordu.
    Ben TR'deki durumu biraz da izleyici bir toplum olmayı sevmemizle ilgili görüyorum. Bir şeyler için çaba göstermektense izleyip söylenmek daha kolay geliyor herhalde.
    Thoreau'nun cümlesini bilmiyordum ama çok çok sevdim. Sanırım Walden okuma zamanım gelmiş :)

    YanıtlaSil
  8. facebook ta falan bırılerı lınk atmasa benım de bırşeyden haberım olmayacak. qazete almıyorum, ınternette de okumuyorum. türk tv kanallarındakı haber kuşaklarını bünyem kaldırmıyor zaten, ızlemıyorum. yanı ben de salatalığım sanırım:)

    YanıtlaSil
  9. Taaa ikiz kulelerden beri! Bu kadar olur! Biz denetimden donmustuk ama, mudurum birseyler oluyor haberiniz yok mu sizin yahu deyip bize bir de sitemkar cumleler kurmustu. E biz hem fabrikalari dolasip, hem iscilerle konusup, hem isverenle toplanti yapip bir yandan da bilgisayar basinda haber izleyemiyorduk dogal olarak :) O olaya da cok gicigim, hic acma! Gercek mi altidakiler yalan mi vs vs... Gidenler gitti gider :((( Kalanlar yillarca konusacak ama gidenler kadar kalanlar ve baska ulkelerdekiler de zarar gorduler :((( Turkiye'de esitlik yok nidalariyla Ingiltere'ye kacan, orayi ovenler de oradakilerin gercek yuzunu gordu ve ben o gercek yuzu bildigim halde yaptiklarindan hoslanmadim! Sonrasinda gidilen ulkelerden vs vs... Dedigin gibi uzun bir konu.

    Ingiltere'de biz de once televizyonsuz bir hayat, sonra dil ogrenmek icin orali bir televizyonla yasamimizi devam ettiriyorduk. Kimse lastik gibi cekip uzatmiyordu haberleri, hele o gicik Az Sonra davasi hic yoktu! Kim icat ettiyse az sonra gibi bir omur torpusunu, hep torpulensin emi!

    Gazeteci kizi olmanin luksuyle haberleri hic seyretmek zorunda kalmazdim eskiden de :) Ev zaten haber merkezi idi bir nevi, 24 saat calisan hem de. Telefonlar hic susmazdi. Gece gunduz... Cep telefonlarinin olmadigi zamanlarda birbirleriyle telsizle irtibat kurarlardi. Simdi de hic aramiyorum illa seyredeyim diye. Arada bir Facebook'ta aaa oyle mi olmus, gercekten mi diyorum, ara ara sinirleniyorum. Ama onlarin sayisi da haberi seyretmekle kiyaslanirsa solda sifir!

    Klubun adini ciceksel bir bitkiden koysaymisiz keske :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Salataligin cicegi yok mu arkadasim? :)
      Ayrica gelincik ya da papatya kulübü olsaydi inan icinde bulundugum ruh halini hayatta yansitamazdi :)

      Sil
  10. Ben de sadece twitter'dan alıyorum haberleri tt'lere bakarak. Bazen ondan bile sıkılıyorum çünkü her gün yeni haber giriyor. Birini hazmedemeden öteki geliyor. Benim kafa da biraz yavaş çalışır. ben daha bir önceki günün haberi üzerinde kafa yorarken, şak diye başka bir ağır haber çıkıyor.

    Gazeteler zaten nefret ötesi. Haftasonları bir yerlerde kahve filan içersem bakıyorum gazetelere. Hürriyet ki Türkiye'nin en çok satan gazetesi. Haberi şöyle vermiş mesela (hala sinirliyim): "34 yaşındaki bir erkek, 31 yaşındaki 6 çocuğunun annesi karısını (ALmanya'da) yaşadıkları binanın çatısına çıkarmış. Sonra da bimillah deyip bıçakla kafasını kesip binadan aşağı atmış." Zaten haber mide bulandırıcı ama alt başlık şöyle devam ediyor "Erkeğe bu hareketi Leyla adındaki İran'lı sevgilisi yaptırmış"

    Off ki of, adamın biri karısını kesiyor. Adamın kabahati yok, tüm suç sevgilisi olan başka bir kadında. Utanmasalar ölen kadını suçlayacaklar.

    Bak gene sinirlendim! Daha da okumam ben gazete mazete!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bak bu senin anlattigin olayi da biliyordum ben :) Esim anlatmisti, bir yerlerde okumus. Gazete basliklari, alt basliklari ve verdikleri alt mesajlar bence sosyolojik arastirma konusu.
      Ben "Genelkurmay baskani istifa etti!" diye baslik atip, asagida istifa eden bilmem hangi ülkenin Genelkurmay Baskani'ndan bahsetme seklindeki kücük kurnazliklara falan sinir oluyorum bir kere. Bu senin bahsettiklerine hic dayanamam.

      Sil
  11. Ben soyle uzansam cimenlere, sen bana Walden okusan...

    Daha ne kadar guzel soylenebilir acaba diye 10 sn durdum cumlenin ustunde :)

    YanıtlaSil